26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 17 OCAK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 17 Ocak SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İsrail Usulü ‘Yüzleşme’ Nuri Bilge Ceylan’ın “Üç Maymun”u ile yabancı dil Oscar’ına aday gösterilen filmler arasına giren “Beşir’ le Vals”i; İtalya’da yakaladım. Ay başında Türk izleyi- cisiyle buluşması beklenen filmi; şimdi, şu sırada, Gaz- ze kıyımı sürerken izlemek, “İsrail vicdanının” karanlık köşelerinde insanı etkileyici bir kâbus yolculuğuna çı- karıyor. “Canlandırma belgesel” olarak tanımlanan film, bire bir bir kâbusla başlıyor: Karşılarına çıkan ne var- sa yıkıp geçen, yok eden; iplerinden boşalmış vahşi bir it sürüsünün, korkuya teslim olan kente -Beyrut’a- da- lışıyla açılıyor ilk sahne... Kurt gibi uluyan köpeklerin gözleri çakmak çakmak yanıyor. Azıdişleri arasından salyalar akıyor... Belleğin intikamı Filmde “laytmotif” olarak kullanılan bu it sürüsü; ka- ba güç ve faşizm denli, “bastırılan belleğin” simgesi ay- nı zamanda. Bir sonraki sahnede filmin yönetmeni ve yapımcısı olan Ari Folman’ı, İsrail’in Avrupai barların- dan birinde gecenin bir yarısı eski bir dostuyla sakin sakin içki içerken görüyoruz... İlk sahnenin “vahşeti” ile İsrail’in görünürdeki bu ko- runaklı, müreffeh, sıradan “Batılı ortamı” arasındaki uçu- rum, insanı ilk anda çarpıyor ve koltuğa mıhlıyor. “Bu uygar, Batılı görüntü, çehre ya da madalyonun; arka yü- zü, dehşet saçan bu it sürüsü mü?” oluyorsunuz... Film özetle bu: Madalyonun bir yüzünde, “çağdaş, Batılı bir İsrail”; diğer yüzünde zembereğinden boşal- mış ilkel bir “faşizm”, “kaba güç”; belleğin derin kö- şelerine saklanan, gizlenen ve de zaman zaman yer de- ğiştiren bir “zalim-mazlum ilişkisinin” serüveni. Holokostun “mazlumları”; yıllar sonra, Filistinlilerin uğ- radığı bir başka soykırımın -Sabra ve Şatila soykırımı- nın- “zalimlerine” -filmdeki versiyonuyla- “sessiz ta- nıklarına” dönüşüyor. İçinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde “yabancı dil” Oscar’ının en güçlü adayı gösterilen filme yöneltilen başlıca eleştiri burda gizli. ’82 Lübnan işgalinde “emirleri uygulayan er Fol- man”(!); Sabra-Şatila soykırımının sadece İsrail aske- ri birliklerinin “bilgisi dahilinde” gerçekleştirilmiş oldu- ğunu, komutanların bunu önlemek adına kıllarını kı- pırdatmadıklarını itiraf etmekle yetiniyor sonuç olarak. ‘Siz unutsanız da, geçmiş unutmaz!’ Tarihi gerçek oysa, bunun çok ötesinde. Sabra-Şatila kampında kıyıma uğrayan Filistinlilerin; bizatihi İsrail güçlerince yönlendirilen ve kampa sokulan Falanjist Hıristiyan milisler tarafından işlendiğini; sivil halkın kaçışı olmayan bir “ölüm kapanına” bile bile kıs- tırıldığını biliyoruz. İsrail’in sorumluluğu, tanıklıktan iba- ret değil başka deyişle. Ancak Ari Folman asla, “bire bir gerçeği” nakletmek misyonuna girişmemiş. “Kişi- sel belleğinden sildiği kayıtları” yeniden inşa etmek ça- basını üstlenmekle yetinmiş. ’82’nin Lübnan işgalinde yaşananları baştan sona unutmuş çünkü Folman. İçinde yer aldığı trajediyi ne var ki, 2006’daki Lübnan savaşı vesilesiyle “hatırlamak zorunda kalıyor”. Ve sildiği tarihle yüzleşmek adına çık- tığı zorlu yolculuk sonunda; bu filmi, “Beşir’ le Vals”i yapıyor: “Siz geçmişi unutsanız da, geçmiş sizi unutmaz!” Fil- min sloganı bu. En beklenmedik yerde ve anda, geçmiş ne yapıp edip; size erişiyor, hatırlamak istemediğiniz gerçeklerle sizi yüz yüze bırakıyor... “Beşir’le Vals”in “bellek görevinin”; başka nesillerin omuzlarındaki bir asır öncesine uzanan yükleri alma- ya değil; orta yaş kuşağının doğrudan yaşadığı, yer al- dığı, tanıklığını paylaştığı çok yakın bir geçmişi hedef aldığını da bu arada belirtmem gerek. Böyle gözler önündeki bir “tarih hesaplaşmasının” da- hi alabildiğince zor olduğunu görüyoruz filmde. Halen süregelmekte olan, sonuçlanmamış bu he- saplaşma adına Folman, üstelik “özür dilemeye” filan kalkışmıyor. “Aydın” olarak sadece “payına düşeni”, “bireysel he- saplaşmasını” yapmakla sınırlıyor kendisini... “Bireysel hesaplaşma nasıl olur?” u merak eden, her- kesin görmesi gereken bir film “Beşir’le Vals”... Azgın “köpekler” bu anlamda, bastırılmış belleğin sa- lıverilmesi. Dingin bir bar akşamında, Folman’a eski bir dost, düşlerine giren bu yırtıcı “köpek kâbusunu” anlatıyor. Bu kâbusun; “Lübnan işgaliyle” bağlantılı olduğunu dü- şündüğünü söylüyor. O dönemi gömmüş olan Folman; eski askerlik arkadaşlarıyla yaptığı söyleşiler yoluyla, film boyunca bu “kâbusun” izini sürüyor. Ve bu “uya- nışla”, hatırladığı, hatırlamayı göze aldığı ölçüde; de- rin “yüzleşme arayışına çıkıyor”... Çok sofistike bir iş “Beşir’le Vals”! Kaçırmayın de- rim. Cumhuriyetçisin, Öyle mi? Önce bir saptama yapalım.... Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Mümtaz Soysal, partisinin Genel Başkan Yar- dımcısı Engin Aydın’ın Ergenekon’a bulaş- tırılmak istenmesi üzerine yaptığı açıklama- da durumu şöyle özetledi: “Anlaşılıyor ki, aynı anda sürdürülmek is- tenen, ama ayrı nitelikte olan iki soruşturma süreci söz konusudur. Biri deyim yerindeyse bazen ‘derin devlet’, bazen de ‘Susurluk’ adıy- la anılan olgunun soruşturulması; öbürü ise, ‘darbe yoluyla rejim değişikliği’ denebilecek ayrı bir suçun soruşturulmasıdır. Birincisi, vaktiyle NATO’nun Sovyet işgali- ne uğrayabilecek topraklarda gerekebilecek gerilla savaşları yapmak üzere kurulan bir ör- gütlenmenin, daha sonra asıl amacından uzaklaşıp mafyaya dönüşmesiyle ortaya çıkan etkinliklerin soruşturulması sürecidir. Bunun duruma göre, ‘darbe yoluyla rejim değişikli- ği’ yönündeki suçlar gibi yakalama, gözaltına alma ve hatta tutuklama gibi yöntemleri ge- rektirmesi doğal sayılabilir. Buna karşılık, suç sayılması gereken bu et- kinlikler ile demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyeti demokrasi görüntüsü altında değiştirme tehlikesine karşı, bu nite- likleri korumak için kamuoyunu uyarmaya, va- tandaşlar arasında cumhuriyetten yana da- yanışma ve görüş birliği yaratmaya, cumhu- riyetçi çabaları güçlendirmeye yönelik etkin- likleri, ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar, so- ruşturma konusu yapmak ve hele suç sayıla- cak etkinliklerin soruşturulmasında başvuru- lan yöntemleri ve kuralları, bu etkinlikler için de kullanmak kabul edilebilecek bir davranış değildir.” Şimdi bu saptamaya olgu ekleyelim: Engin Aydın’ı gözaltına alan polisler evin- den “suç kanıtı” diye hangi belgeyi alıp gö- türmüşler, biliyor musunuz? Aralarında BCP’nin de yer aldığı demokratik kitle örgütlerinin geçen yıl kurdukları “Cum- huriyetçi Seferberlik Eşgüdüm Kurulu”nun il- kelerini içeren belgeyi... Kamuoyuna açıklanmış olan o belgede yer alan ilkeleri birlikte okuyalım: “- Siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel bo- yutlarıyla tam bağımsızlık. - Vatandaşlık ve yönetim açısından ulus- devlet anlayışı (din, dil, inanç ve etnik köken ayrılığı gözetmeksizin insan olarak eşit va- tandaş, ülke, ulus ve devlet bütünlüğü). - Cumhuriyetin temel niteliklerine (de- mokratik, laik, sosyal, hukuk devleti) bağlılık ve bu temel niteliklerin savunulması. - Planlı, dengeli ve kamu kesimiyle özel ke- simin ortak seferberliğine dayalı ekonomik ve sosyal kalkınma. - Kamu varlıklarıyla kamu işletmelerinin satışına son verilmesi ve satılmış olanlardan gerekli görülenlerin ulusal ekonomik kalkınma seferberliği içinde yer almalarının sağlanma- sı.” Türkiye Cumhuriyeti’nde artık “cumhuri- yetçilik” suç kanıtı sayılmaktadır, biline... Dokunmatik Yola devam edenlerin dillerine doladıkları yeni söz pek iddialı: Herkese dokunacaklarmış, dokunulmadık kişi kalmayacakmış... Eliniz mi tutmuyor, diziniz mi titriyor! Haydi dokunsanıza Deniz Fenerci RTÜK Başkanı Zahit Akman’a... Dokunun da görelim, ense tıraşınızı... Sonumuz Nereye? ABD’ye sığınmış cemaatçinin okullarında özel olarak yetiştirilmiş bir hünsa yaratık kepçe olmuş, Türkiye de kazan; ne idüğü belirsiz sayıklamalarla ülke habire karıştırılıyor. Üstelik Cumhuriyetin olması gereken savcılık ve devletin televizyonu aracılığıyla.... Sonu nereye varacak bunun? Anlayan varsa beri gelsin... Ormana Saldırı Orman dostu Doç. Dr. Yücel Çağlar uyarıyor: TBMM’ye sunulan ve Tapu Kanunu’nda değişiklik yapan bir tasarı ile orman ve ormancılık bilgisine sahip olmayanlara “orman kadastrosu” yapabilme olanağı tanınıyor. Tasarı öngörüldüğü gibi yasalaştığında, “orman” sayılacak yerler çok daha kolay biçimde daraltılabilecek. Daha önce orman kadastro komisyonları tarafından yapılan çalışmalarla hazırlanıp kesinleşen orman haritaları, “Hesaplama hatası vardır” gerekçesiyle çok daha kolay ve daha da önemlisi, sınırsızca değiştirilebilecek. Böylelikle: “Orman” sayılan herhangi bir yerin “orman” sayılmamasına yönelik iş ve işlemler çok daha “kısa sürede”, ancak, kesinlikle “orman” sayılan yerlerin daraltılmasına yol açabilecek doğrultuda sonuçlandırılabilecek... Yani, AKP ormanlarımıza gözünü dikti yine! Taraf gazetesinden Neşe Düzel, AKP’ye yakın ekipten Sabah yazarı Mahmut Övür’e, “Ergenekon operasyonu AKP’nin iradesiyle mi yürüyor?” diye soruyor. Övür’ün yanıtı aynen şöyle: “Bu operasyonun nasıl yürüdüğünü hakikaten henüz kimse çözmüş değil. Türkiye’nin ve dünyanın değişen koşullarının ve siyasi iradenin tabii ki bir katkısı var ama... Operasyonların sürmesinde dış dünyanın da önemli bir etkisi var. Ergenekon’un teşhir edilmesinde bence ABD önemli rol oynadı. Ben dosyaların ABD’den de geldiğini, operasyonun sadece kendi gücümüzle olmadığını düşünüyorum. Avrupa Birliği ve Amerika’nın Türkiye’nin demokratikleşmesinden büyük çıkarları var.” Birileri, “Ergenekon ile Gladyo çökertiliyor” diyor ya, inansak mı? Gladyoyu yaratan ABD, kendi canavarını karanlık mağaradan çıkartacak... Biz de enayiyiz zaten, bu masalı yutacağız... Aslında olup bitenin özü şudur: Gladyo gladyoluğunu sürdürür, gladyonun geçmişte kullandığı gladyo artıkları da tasfiye yemi olarak kullanılırken, ABD’ci AKP’nin önünde engel görünen kurum ve kişiler kirletiliyor... Gladyo Senaryosu Önce Politikacılar Politikleşmeli ERCAN YEŞİLYURT Politika, bilgi ve bilinç işidir. Ülke sorunları konusunda, bil- gi birikimi olmayanlar politikacı kılığında çıkıyor her zaman karşımıza. Aziz Nesin bu du- rumu canı acıyarak tarif etmişti. Ülkeyi yönetenler için “Benim elimde yetki olsa, bunların ev- lerine baskın yapıp, evlerinde kitap olmayanları içeri atarım. Oysa bunlar kitap okuyanları içeri atıyorlar” demişti. Politika yapmayı bir geçim kaynağı, bir iş olarak gördükleri için ‘bil- mek’, çözüm üretmek gibi bir dertleri yoktur bunların. Ge- çenlerde bir dönem milletve- killiği yapmış ve yerini karde- şine bırakmış birisi, bundan sonraki hayatını garantiye al- dığından “Artık politika yap- mayacağım, edebiyatla uğra- şacağım” diye laf etmiş gaze- tecilere. Bu hanım parlamen- toda bulunduğu dört yıl içinde, genel başkanını alkışlayarak politika yaptığını sanıyor olsa gerek. Bu dört yıllık sürede ül- ken için ne gibi çalışma yaptın, iki sayfa yaz desen hiçbir şey yazamaz. Yıl 1967 olmalı, TİP millet- vekili Çetin Altan kürsüde ko- nuşuyor; “İşsizlik, eziklik, sö- mürü çözülmedikçe asayiş ko- nusu da çözümlenemez, bilmiş olun bunu.” Ve AP’liler bağırı- yorlar: “Toto oynasınlar, toto...” Çetin Altan “Bir devleti toto ile yönetmenin sonunda nereye varacağını görürsünüz ileride.” Ve AP’liler cevap veriyordu “Hadi ulan oradan komünist” diye. Ve şimdi herkes görüyor ülkenin 40 yıl sonra nereye gel- diğini ve ne halde olduğunu. Zaten bu sağcılarımız bir garip, biz sağcıyız demeye de uta- nırlar. Biz sağcı partiyiz de demezler. Bunlar insanı mut- fakla, tuvalet arasında seyyar bir boru olarak görürler ve böyle değerlendirirler. Gaze- telerde okudum, bir mahkeme birisine kitap okuma cezası vermiş. Kitap okumayı ceza olarak gören toplum gelişebi- lir mi? Bu konuda hiç kimse tepki göstermedi, bu da top- lumun ne halde olduğunun göstergesidir. Bu kadar apo- litikleştirilmiş bir toplumdan politik tavır beklenebilir mi? İn- sanlar oylarını hangi bilinçle yönlendirebilirler? 1980’de Kenan Evren gel- miş, politikacılar dahil politikayı herkese yasaklamıştı. Kimse- nin aklına ihtiyaç yoktur, o za- ten her şeyi biliyordu. Ve 1983’te kendi seçtiklerinden oluşan (şimdiki parti başkan- ları gibi) milletvekilleri girmişti parlamentoya. O zaman göz- den kaçmış birisi, Halkçı Par- ti’nin Adana milletvekili Cüneyt Canver kürsüde konuşuyor. İktidardaki ANAP’lılar (O za- manın AKP’lileri de denilebilir) “Politika yapma lan” diye ba- ğırıyorlardı. Cüneyt Canver is- yan ediyordu: “Peki ben nere- de politika yapacağım?..” İşte o günden beri Meclis kürsü- sünden kimse politika yapmı- yor. Partiler kendi grup sa- lonlarında genel başkanları- nı alkışlıyorlar. Genel baş- kanlardan başka kimse ko- nuşmuyor o kürsülerde. Çün- kü onların bir tek seçmeni var, o da genel başkanları. Politi- kacı denen bu adamların, pro- je üretmesine, ideolojik mü- cadele vermesine gerek yok- tur. Halbuki iktidarın yıpranma- sı, kaybetmesi muhalefetin kazancı değildir; bu iktidarın kaybetmesidir. Muhalefet, ka- zanmak için proje üretmeli, iktidarı ‘proje manyağına’ çe- virmeli ki halk farkı görebilsin, yığılsın arkasına. Halk muha- liflerin neye muhalefet ettikle- rini ve bunun onlara nasıl yan- sıyacağını görebilmelidir. Da- ha önce bu ülkede yapıldı bunlar. Politikacılar, merak edin ve okuyun azıcık, göre- ceksiniz neler yapıldığını. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmaniye ilinde, “ulusal park” kapsa- mõna alõnan ünlü Hi- tit yerleşmesi. 2/ Uşak yöresine özgü, mercimek ve bul- gurla yapõlan bir tür pilav. 3/ İran’õn para birimi... Evcil bir ge- yik. 4/ Yemek... Sa- yõlarõ göstermek için kullanõlan işaretler- den her biri. 5/ Bir şeyin doğru olduğunu be- lirtmek için yapõlan işaret... Konuşulan asõl konu. 6/ Bir şeyi yapõp yapmamaya ka- rar verme gücü... Kurnaz, açõkgöz. 7/ Asya’da bir ül- ke. 8/ İstanbul’un tanõnmõş bir içme suyu. 9/ Adõm ara- lõğõ... Karadeniz’in kuze- yindeki iç deniz. YUKARIDAN AŞA- ĞIYA: 1/ Adana’nõn Kozan ilçesinde, MÖ 3. yüzyõla tarihlenen ün- lü kale. 2/ Çorum ilinde, Anadolu’nun tam bir kronoloji- sini göstermesi bakõmõndan büyük önem taşõyan höyük... Derviş selamõ. 3/ Demiryolu... “--- içinde akõp geçti ömr- ü derbederim” (Şarkõ). 4/ Atõlgan, gözü pek... Alevi-Bek- taşi inançlarõnõ dile getiren şiir türü. 5/ “Akdeniz anemi- si” de denilen kansõzlõk hastalõğõ. 6/ Bir gõda maddesi... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa yazõlõşõ... Tavõr, davranõş. 7/ Silifke ilçesindeki Göksu Deltasõ’nda, birçok kuş türü- nü barõndõran lagün. 8/ İğdiş etmek... Şaşma belirten bir ün- lem. 9/ Hayvanlara vurulan damga... Ahõrdaki gübreyi dõ- şarõ atmak için kullanõlan pencere. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A V A L A K K U M A R K U K A Y O L A K B O R U R A A K A L A M O B İ L E T S F İ N A L S A D O E F E L E K A B A K A A K I Z İ R T İ T İ Z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear