28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Adana’dan Esintiler 2. Çukurova Kitap Fuarı nedeniyle birkaç gün- dür Adana’dayım. “Tebdili mekânda ferahlık var- dır” denir ya, insan geçici bir süreliğine bile olsa geldiği kente alışmaya çalışırken, yeni insanlarla ta- nışırken kafasındaki dikkat yoğunluğu da farklıla- şıyor. Adana ilginç bir kent, Adanalılık da bulaşıcı bir özellik, buraya ayak basar basmaz kent sizi öyle bir kavrıyor ki nasıl olduğunun farkına varmaksı- zın hızla Adanalılaşmaya başlıyorsunuz. Örneğin, İstanbul’dayken aklımın ucuna bile gelmezken beş gündür öğle-akşam “acılı Adana” yiyorum, hele dostlarla birlikte olunca başlı başına bir muhabbet odağı oluyor mübarek. Bu arada bir zeytinyağı ve zeytinyağlı dostu olan sevgili Doğan Hızlan’ın orijinal Adana’yı geri çe- virmemekle birlikte “tavuk Adana” diye yeni bir da- mak tadı keşfettiğini de buraya bir not olarak dü- şüyorum. Kitap fuarlarının hoş bir yanı da yazı alanında uğ- raş veren dostların buluşmalarına güzel bir ortam hazırlaması. Füruzan, Ataol Behramoğlu, Sevgi Özel, Banu Avar, Ahmet Ümit, Ali Nesin, Server Tanilli, Vural Savaş, Ümit Zileli, Deniz Som, Şük- ran Soner, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Üs- tün Akmen, Işık Öğütçü, Nur İçözü, Gülsüm Cengiz, Mavisel Yener, Bilgin Adalı ve Uykusuz dergisi çizerleri fuarın ilk üç günü Adana’daydılar. Fuarın yıldızı ise Türk edebiyatına 126 yapıt ka- zandırmış olan gülmece ve çocuk kitapları yazarı Muzaffer İzgü. 2. Çukurova Kitap Fuarı’nın “Onur Konuğu” seçilen ustaya açılış töreninde TÜYAP ta- rafından bir plaket sunuldu ve aynı akşam onuru- na düzenlenen yemekte yaptığı hayat dersi içerikli konuşmasıyla tüm dinleyenleri heyecanlandırdı. Fuarın ilk üç günü, geriye kalan altı günün de ba- şarılı geçeceğini gösteriyor. Sanırım fuara gelen top- lam kitapsever sayısı bu yıl 200 bini aşacak. 186 yayınevinin katılımıyla gerçekleşen ve bu açıdan İs- tanbul dışı fuarlarda bir “rekor” sayılan bu hızlı bü- yümede yayınevlerinin yanı sıra ellerindeki tüm ola- nakları seferber eden Adana Valisi Sayın İlhan Atış ile Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ın da önemli katkıları var. Adana’nın güçlü yerel basınının da bu yöndeki çabalarını göz ardı etmemek gerekiyor. “Acılı Adana”, edebiyat, dost buluşmaları gibi gü- zellikler bir yana, burada da insanların başlıca gün- dem konusu doğal ki Ergenekon. Ankara kazıldıkça ortaya çıkan silahlar, cephanelikler insanları hak- lı olarak korkutuyor. Ortak düşünce Ergenekon’un bu yanının doğrudan doğruya Susurluk’la bağın- tılı olması; o zaman yapılan soruşturmalar bir avuç tetikçiyle sınırlandırılmayıp derinleştirilerek, gerçek suçlular ortaya çıkarılsaydı bugünlere gelinmezdi, diye düşünülüyor. Ergenekon’un ikinci yanı ise hiç kimseye inan- dırıcı gelmiyor. İnsanlar, bilim adamlarının, yüksek rütbeli emekli generallerin, hukukçuların evlerinin aranmasına, gözaltına alınmalarına bir anlam ve- remiyorlar. Bunu muhalif seslerin kesilmesine yö- nelik yaptırımlar olarak görüyorlar, bu kişilerin da- ha sonra gözaltından salıverilmeleri, soruşturma kapsamından çıkarılmaları onların bu görüşünü onaylıyor. Doğal ki Türkiye’nin her yanında olduğu gibi bu- rada da liberal şapkalarının altında faşistoid beyin taşıyan aymazlar var; bunlara kalsa Türkiye’de ken- dileri gibi düşünmeyen herkes bir kulp takılıp içe- ri tıkılmalı, sesleri kesilmeli ki, meydan kendileri- ne kalsın, yalnızca onlar konuşsunlar. “Umut: Sosyalizm” adlı kitabımın geçen hafta Li- teratür Yayıncılık’tan çıktığını ilgilenen okurlarıma duyururum. Adanalı okurlarım beni Fuar Alanı’nda Can Yayınları ya da Literatür Yayıncılık standların- da bulabilirler. Hükümetin belediyeleri ka- patmasõ yüksek yargõdan dö- nünce “demokrasi” adõna se- vindik; yerel yönetimlerin dün- yada “demokrasinin kaleleri” sayõldõğõnõ anõmsatarak ekle- dik: “Çünkü halkın kendi yö- netimlerini seçimle belirle- meleri, toplumsal yaşamda demokrasinin temeli kabul ediliyor...” Nitekim bir ülkenin “demok- ratiklik düzeyi” belediye ade- diyle ölçülüyor. Örneğin “Fransa’da 36 bin belediye” varken, bizdeki 3 bin beledi- yeden 3’te birini kapatmayõ öngören kanun ise hazõrlayan- larõn ve onaylayanlarõn demok- ratiklik düzeyini de gösteriyor. Neyse ki şimdi yerel seçim- lere “demokrasimizi kurta- rarak” gidiyoruz. Bunu, par- lamentoya ve Çankaya’ya değil de “yargı”ya borçlu olmamõz- dan ise ders almõş görünmüyo- ruz. Başbakan’õn, “demokra- siyi anımsatan yargı”ya kõz- masõ, hukuk tarihine nasõl ge- çecek; keşke bilebilsek... Sevinenler de oldu! Ne var ki kamuoyu bu sürecin “demok- rasi boyutu”nu pek de önemsemedi. Be- lediyelere “güvensiz- lik” öylesine yaygõn ki özellikle “imar re- zaletleri”nden ötürü kapanmalarõna sevi- nenler az değil. Belediyelere sahip çõkarak, “Demokra- sinin kalelerini ka- patmak yerine yağ- mayı körükleyen keyfi imar yetkilerini sınırla- mak gerekir...” dememize ise aylardõr ses veren yok... Belli ki bu “çözüm” kimse- nin işine gelmiyor; çünkü “ka- panmayan belediyeler”deki aynõ imar keyfiliğinden sadece iktidardakiler değil, muhale- fettekiler de memnun görünü- yor. Şehirciliği ve toplum ya- rarõnõ hiçe sayan onca imar de- ğişikliği, farklõ partilerden mec- lis üyelerinin “oybirliği”yle yapõldõğõna göre, sağcõsõ da solcusu da “rant belediyecili- ği”ne teşne... Kuşkusuz bu değerlendir- meleri hak etmeyen; belediye- yi emlak komisyoncusu gibi görmeyen kent ve demokrasi sevdalõsõ yerel yöneticilerimiz de var; ancak sorun o “yüz akı- mız” belediyecilerin azõnlõkta kalmalarõ. Ülkedeki yerel yö- netim düzeninin ve siyasal ter- cihlerin ise hep “çoğunluğu” yaratmasõ… Bu nedenle bir yandan “kur- tulduklarına” demokrasi adõ- na sevinirken; belediyelere kar- şõ “toplumdaki güvensizliği yaratanlar”õn yaptõklarõnõ da tartõşmak gerekiyor… İşte iki örnek: Allianoi’nin başkanı... İlkel bir baraj projesinde su- ya gömülmek istenen antik Al- lianoi, kapatõlacak belediyeler arasõndaki “Ayaskent” belde- sinde... Belediye yönetimi, tarihin boğulmamasõ için sürdürülen çalõşmalara katõlmak yerine, “barajdan yana” militanca tavõr aldõ. Tarlalara birkaç on yõllõğõna su sağlanmasõ uğruna, binyõllarõn kültür mirasõnõ ko- rumak isteyen arkeologlarla çatõştõ... Şimdi ise “Bize dokunma- yın, antik kente gelen turist- lere hizmet veriyoruz” diyor- larmõş. Anayasa Mahkemesi de “haklısınız” deyip, Allia- noi’nin hatõrõna kapanmalarõnõ önleyince, Belediye Başkanõ İbrahim Özdemir bu “başa- rı”sõyla(!) yeniden AKP’den aday olmuş.. Belediyeleri kapatma yasasõ karşõsõnda kamuoyunda göz- lenen umursamaz- lõk, işte bu türden “takıyye”lerin de ürünü değil midir? Esenyurt ve Nâzım İstanbul’un Esen- yurt Belediyesi, herkes biliyor ki Dr. Gürbüz Çapan’õn başkanlõğõndaki ku- ruluş ve gelişme dö- neminde “yoktan var oldu”... İlçe merkezine dönüşmesini de ay- nõ dönemlerde başlatõlan “plan- lı kentleşme”sine borçlu... Belediyenin 2004’te seçilen AKP’li başkanõ Necmi Kadı- oğlu ise yine Çapan’õn armağanõ olan Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin adõnõ değiştir- mekle kalmamõş; ulusal şairi- mizin heykelini de kaldõrtmõş. Biraz daha sabretseydi, belki de hükümetin Nâzım’õ yeniden vatandaşõmõz yapmasõndan et- kilenir, vazgeçerdi! Şimdi acaba, AKP’nin adayõ olurken “partisiyle bile ters düşme”sine “aldıran” olacak mõ? Soruya “gülümseyenler” ne kadar haklõysa, bu gibi tu- tumlar nedeniyle “belediye” denince “dudak büken”ler de o kadar haklõlar... Sözün kõsasõ, “yönetenleri yüzünden” örselemeyelim. Se- çimlerde bu “soylu kurum- lar”õn tarihsel ve yaşamsal de- ğerini bilerek oy verirsek, de- mokrasimizi de korumuş oluruz, kentlerimizi de... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ah Şu Densiz “Belediye”ler!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 14 Ocak 14 OCAK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Avrupa’nın doğalgaz krizi çözüldü: Ukrayna, Rusya’nın doğal uzantısıdır! Refika Kaya Çetin: “Filistinli çocuklar için ağlayan Tayyip’in refikası Emina’nımın Irak’ta bunca yıldır öldürülen çocuklardan haberi olmadı mı acaba? Güreş Kemal Öncü: “Ergenekon’un hukuk dışı uygulamalara sahip çıkan AKP’nin hukuk anlayışı: Elimi ayağımı tutma, güreşelim!” Kazı Doğan Kapkıner: “Hazır Ankara’da Ergenekon kazıları başlamışken, oldu olacak metroyu da uzatıverin...” YağmurDeniz İbrahim Şahin ve kara korsan! UYDULARDAN alınan sinyal ile karada, havada, denizde, nerede olursanız olun bulunduğunuz yeri saptamaya yarayan sisteme GPS (Global Positioning System) deniyor. Sistemin askeri amaçlısı var, sivil amaçlısı var. Dağlarda gezerken bile ayağınızı bastığınız noktanın koordinatlarını biliyorsunuz. Yaklaşık 20 yıldır sivil amaçlarla ve giderek yaygın bir şekilde kullanılan sistem artık cep telefonlarının içine girmek üzere. Hikmet Keskineğe, 20 yıldır sivillerin elinden düşmeyen GPS’ten Emniyet Genel Müdürlüğü’nün her türlü yeni teknolojiyi en önce kullanan Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’nın haberinin olmamasını büyük bir hayretle karşılıyor: “Eğer Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bu sistemden haberi olsaydı, Özel Harekâtçı polislerin eski başkanvekili İbrahim Şahin, 2004 tarihli gazete kâğıtlarına sardığı silahları gömdüğü yeri unutmamak için ‘kara korsan’ gibi krokiler çizmez ve çizdiği krokileri de evinde saklamak durumunda kalmazdı.” Diyelim ki Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin, kara korsan. Peki; bugünkü polis şefleri ne? Gözaltına aldıkları şüpheli şahsa yer tespiti yaptırmayıp “kara korsanın hazinesi”ni bulmak için dozerlerin üstünde kutsal hazine avcılığına niye soyundular! Senaryosu Hollywood’da yazılan filmde bir mantık hatası var ama acaba ne! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İKTİDAR yalakası medyanın yalancısıyım: Bir jandarma yarbayın Sapanca’daki evinde silah ve ajanda bulunmuş; Sakarya’dan İstanbul’a gönderilen ajandada bir kroki varmış; krokide “mezarlık”, “metruk ev” ve “kuyu” yazıyormuş; krokiyi Ankara’ya fakslamışlar; Ankara’daki polisler krokiye bakmışlar ve Sincan ilçesinin Yenikent mahallesinin az ötesindeki vadide eski bir mezarlığın yanındaki metruk evin bahçesinde yeni açılmış bir kuyuda Ergenekon cephaneliğini bulmuşlar. Hatta polis, kazı çalışmasına savcıyı bile davet etmiş. İktidar yalakası medyanın yalancısıyım ama kazı çalışmaları hükümetin borazanı devlet televizyonu TRT’den naklen yayımlandı. Günler çuvala girmiş gibi kazılar geceleri yapılıyor olsa da hükümeti devirmeyi planlayan terör örgütü güneş gibi ortaya çıkartılıyor! Türkiye’nin yüzölçümü, erozyonla kaybedilen toprakları ve yabancılara satılan arazileri hesaba katmazsak; yaklaşık 780 bin kilometrekare. Yaklaşık 30 bin milimetrekarelik bir ajanda sayfasındaki “mezarlık”, “metruk ev” ve “kuyu” şifrelerinden yola çıkıp şıpın işi cephanelik bulmak stratejik ortağımız Amerika dahil her ülke polisinin harcı değildir valla. Şimdi geriye, cephanelikte bulunan yumurta kartonu içindeki el bombalarıyla Yargıtay’a bombalı saldırı düzenlemesinden şüphelenilen Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu arasındaki ilişkiyi çıkartmak kalıyor! Ama önce Amerikalı Fetoş’un amiral gazetesi Zaman’ın ortaya attığı ilişkiler ağı çözülmeli. 30 küsur lise ve bir üniversite kuran İstanbul Eğitim ve Kültür Vakfı mütevelli heyeti başkanı Bedrettin Dalan’ın kasasından çıkan burslu öğrenciler listesine bakıldığında özellikle asker ve istihbaratçı çocuklarına ücretsiz eğitim olanağı sağlandığı ortaya çıkacak ve ilişkiler deşifre olacakmış. Peki, Fetoş’un müritlerince ortaya atılan bu soru üzerine, kasadan çıkan “kozmik liste”deki ilişkiler deşifre edildiğinde Dalan’ın okullarında eğitim ücreti alınmayan ve hatta ceplerine harçlık da konulan burslu öğrencilerin terörle mücadelede şehit olan subayların, astsubayların, uzman çavuşların, erlerin ve polislerin yetimleri olduğu anlaşıldığında ne yapacağız? Yalakalara ve işbirlikçilere “yuh” demekle mi yetineceğiz! Yuh SESSİZ SEDASIZ (!) Nâzım Esenyurt’taydı!.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İzmir’in Karaburun il- çesinde bir mağara. 2/ Başõboş ge- zen hayvan sürüsü... Ta- vana yakõn küçük pence- re. 3/ Trabzon yöresinde do- kunan ve da- ha çok peştamal ola- rak kullanõlan bir tür dokuma... Uçu- rum. 4/ Devlet bü- yükleri, ileri gelen- ler... Anadolu halk- larõnõn en eski ana tanrõçasõ. 5/ Vurul- mak istenen hedef. 6/ Bir gõda madde- si... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Rize ilinde bir yayla. 7/ Yaz yağ- muru... Bir yerden alõp başka bir yere iletme. 8/ Şamanizmin din adamlarõna verilen ad... Arap- ça eylem çatõsõnõ konu edinen bilim ve kitap. 9/ Çakala benzeyen yabani bir hayvan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yağõ alõnmõş süt ya da yoğurttan elde edilen ve “ekşimik” de denilen bir tür peynir. 2/ Du- varcõ ve dülgerlerin yaptõğõ her tür yapõ... Ban- gladeş’in para birimi. 3/ Edirne’nin bir ilçesi... “ --- dediğin demir kale / Ya alõnõr ya alõnmaz” (Karacaoğlan). 4/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanõlan bir alay sözü... Eski dilde su. 5/ Bir şeyi belli etmek amacõyla üzerine konulan işaret. 6/ Mõsõr’õn plaka imi... Radyum elemen- tinin simgesi... “Asya Yayõn Birliği”nin simge- si. 7/ Kusma... Bir görevden başka bir göreve atanma. 8/ Dönerek ya da ileri geri hareket ede- rek, kendine dayanan bir parçanõn önceden be- lirlenmiş bir hareketi yapmasõnõ sağlayan par- ça... Yapõ. 9/ Yenilebilir bir mantar cinsi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E M M E N T A L Z A A F A K O R O M E B R T E G A R R I Z A E U T K A R S L A M İ N A R Y A İ L İ N E K A V N A N E A S A Y E R İ N M E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear