01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 2008 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] Güneş tanrısının Rodos’u... AB’den dijital kütüphane R ahmetli pederimin hep saygõyla andõğõ, “1952 Tevkifatı”ndan sonra kalpten vefat eden eski bir arkadaşõ vardõ. Babama kucağõndaki bebek, beni işaret ederek, “Bu oğlana kitap kokusunu sevdir, yeter...” dermiş. Hikâyesi uzundur girilmez. Annem- babam kitap kokusunu, kâğõt tutkusunu o denli aşõladõlar ki, sonradan kendileri bile pişman oldular. Yattõğõ yerde burnunun dibinde kitap, elini attõğõ her noktada kâğõt olmasa kendini engelli veya çõplak hissedecek kadar “müptela” olup çõktõk. Daktiloyu atlayõp elle yazmaktan zorunlu vazgeçip bilgisayarõn ağõna, eline düştük. Ne kâğõdõ terk ettik, ne de sõkõştõracak delik kalmamasõna rağmen hanemize katõlan yeni kitaplarõn yükselme sayõsõnda azalma kaydedebildik. Üstüne üstlük baktõk ki, bir de kâğõdõn sanalõnõ, kitabõn dijitalini toplamaya başlamõşõz. Nereye kadar? Hayat biter, yer biter, toplamak bitmez... Google denen “lanet”in etkisiyle çõlgõnlõğõmõza gem vurmayõ düşünmeye başlar gibi olmuştuk ki, bu yönde daha ciddi düşünmemizi gerektirecek bir girişimin ete kemiğe büründüğünü öğrendik: EUROPEANA. EUROPEANA, Avrupa Birliği’nin epeyce gecikmeyle de olsa harekete geçirmeye çalõştõğõ bir tasarõnõn, ortak ulusal-bölgesel-kõtasal kültürel mirasõn, varlõklarõn (istisnasõz) herkesin, her dünyalõnõn daha kolay erişebileceği bir dijital kütüphane, sanal başvuru kaynağõ, merkezinin adõdõr. Meraklõlarõ bilirler, daha 2004’te Google benzeri bir tasarõnõn, “Kütüphane Projesi”nin ilk adõmlarõnõ atmõş, şu anda da ulaşmasõ söylendiği kadar kolay olmasa da birtakõm temel kitaplara veya propaganda mahiyetindeki eserlere internet üzerinden girişi kolaylaştõrmõştõ. http://books.google.com/ e- adresinden yayõn dünyasõna açõlan pencereden etrafa bir göz atõn. Aradõğõnõz kitaplarõn yüzde 99’una gerek telif hakkõ, gerek başka gerekçelerle ulaşmanõz olasõ değildir. Google’õn Türkçe ifade edecek kadar incelikle belirttiği gibi “Amaç kitapları ‘online’ olarak baştan sona okumanız değil, kitapları keşfetmenize ve nereden satın veya ödünç alabileceğiniz hakkında bilgi edinmenize yardımcı olmaktır. Bu işlemi bir kitapçıya gidip göz atmak gibi düşünebilirsiniz.” Elbette çok saygõdeğer bir görüştür bu. Hele hele arkasõnda ilk bakõşta Harvard, Stanford, Michigan üniversiteleri gibi birinci sõnõf Amerikan üniversiteleri, New York Public Library, hatta İngiltere’nin en prestijli iki üniversitesinden Oxford gibi akademik ve kültürel değerlerini teslim etmemiz gereken kurumlar varsa. Ancak “reklam yok, (doğrudan) kazanç yok” ve benzeri argümanlar sõkça kullanõlsa da, aradõğõnõz kitabõ satõn almak için sağ sütuna yerleştirilen “kitap tüccarları”na ayrõlan bölüm mükemmelen zengindir. Ver parayõ, çal (kültürün) düdüğü(nü)... Kaldõ ki iş satõn almakla da bitmiyor... EUROPEANA, Fransõz Ulusal Kütüphanesi’nin (BN) 1997’de dijital temelde hayata geçirdiği “Gallica” (http://gallica.bnf.fr/) tasarõsõnõ kendine prototip olarak seçen AB girişimi. Başlangõçta pek iddialõ program, Latino-Batõlõ Fransa’nõn birçok girişimi gibi ilerleyen yõllarda pusulayõ kaybedip, yalpalama sürecine girer. Fakat Amerikalõlar Google’õ tetikleyip de, İspanya, Danimarka ve tabii ki İngiltere’yi “Google Kütüphanesi” devresine sokunca, Avrupa’nõn “sol duyusu” Fransa sanal sarhoşluğundan ayõlõr. Dönemin Cumhurbaşkanõ Jacques Chirac ‘masum Google’a (!) beklenmedik bir tepkiyle karşõ çõkar, “Amerikan egemen bir dünya kültürü”ne kaydõnõ koyar. “A la Franga” Avrupa’nõn, Anglo-Sakson “evrensel”liğine “hop” diyebilmesi için pamuk elleri cebe atar. “Amerikası Avrupası bir, Gâvur dünya!” veya “Ha Amerikan ha Avrupa emperyalizmi, ne fark eder?” diyen ak-karacõlar dõşõnda kalanlara hitap eden bir projeye hõz verilir. Gelecek nesillerin dünyayõ nasõl algõlayacağõ, nasõl kavrayacağõ; yarõnõ nasõl, ne temellerde kurmak isteyecekleri söz konusudur. EUROPEANA’ya dönüşecek olan Avrupa Sanal Kütüphanesi fikri daha başõndan “Nerede, Ne Zaman, Kim, Ne ve Niçin” sorularõyla dünyaya nasõl bakacağõnõ, bakõlmasõ gerektiğinin çerçevesini çizer. 11 Ağustos’ta bir açõklama yapan AB Komisyonu’nun Bilgi Toplumu ve Medyalar komiseri, Lüksemburglu Frankofon düşünür ve yazar Vivian Reding, kasõm başõnda EUROPEANA’nõn (http://www.europeana.eu/) resmen 2 milyon dijital birimle faaliyete geçeceğini duyuruyordu. Reding 2009-2010 itibarõyla ayrõlan 120 milyon Avro’luk bir bütçeyle 2010’da Sanal Kütüphane’de 6 milyonluk bir temel ve çok yönlü, kolektif ve kolay başvuru dağarcõğõnõn oluşacağõnõ müjdeliyordu. Soran, arayan, eleştiren bir dağarcõk! Şikâyeti hem AB, hem de çoğu Avrupa Konseyi üyesi ülkenin kayõtsõzlõğõydõ. Örneğin 32 Avrupa ülkesi (en azõndan resmen) tasarõya “tam” katõlõrken, Türkiye’nin de aralarõnda olduğu Arnavutluk, Makedonya, San Marino gibi bir kõsõm ülke “temel”de vardõlar ama ortada yoktular. Televizyon izleme oranõnõn yüzde 94, kitap okuma oranõn yüzde 4 olduğu Türkiye’nin sorumlularõ anlaşõlan pek ilgilenmiyorlardõ. Devrin analarõ-babalarõ Türkiye’de çocuklarõnõ paranõn kokusu, “tek” kitabõn korkusuyla yetiştiriyorlarsa onlarõn ne umurunda bilgenin dedikleri: “Dünyayı yöneten, kalem, mürekkep ve kâğıttır (sanala dönüşse bile)... ” [email protected] PARİS UĞUR HÜKÜM Ö nüme yõğdõğõm çakõl taşlarõnõ bir bir denize doğru fõrlatõrken, gözlerim dev dalgalarla hüzünlü Rodos Kalesi arasõnda gidip geliyor. Güneş Tanrõsõ Helios’un, yõlõn 300 gününde üzerinden güneşini ve sõcaklõğõnõ eksik etmediği Rodos adasõndayõm... Tanrõlar tanrõsõ Zeus, topraklarõnõ diğer tanrõlar arasõnda paylaştõrõrken Helios, güneş arabasõyla halka õşõk ve güneş dağõtõyordu. Akşam eve döndüğünde onu gören Zeus, Helios’a pay vermediğini anõmsadõ ve topraklarõ yeniden paylaştõrmak istedi. Helios, bu öneriye karşõ çõktõ, “Tanrılar tanrısı Zeus, paylaşımı yeniden yapmak yerine, senden denizden çıkacak ilk kara parçasını istiyorum, bana onu ver, yeter” dedi... Zeus, bu isteği kabul etti. Mitolojiye göre, denizden çõkan ilk kara parçasõ olan Rodos, Helios’un oldu. Güneş Tanrõsõ Helios, adasõnõ o kadar çok sevdi ki, onu yõlõn 300 günü güneşi ve sõcaklõğõyla ödüllendirdi.Önümdeki taş yõğõnõ bitmeden, küçük kõzõm yenilerini toplayõp getiriyor, “At, baba! Daha da uzaklara at taşları!” diyerek keyifleniyor. Taşlarõ denize fõrlatõrken bir yandan da düşünüyorum; ne işim vardõ Rodos’ta, neden geldim buralara... MÖ 1000 yõlõnda kurulan şehir, Rodos adõnõ MS 408 yõlõnda alõyor. Ada, 1522 yõlõnda Kanuni Sultan Süleyman tarafõndan Osmanlõ topraklarõna katõlõyor. Rodos’u ele geçiren Kanuni, esir şövalye lideri L’Isle’yi gün boyunca yağmur altõnda beklettikten sonra kabul ediyor. Ona, Osmanlõ yönetimine bağlõ kalmasõ ve hizmet etmesi karşõlõğõnda adada serbestçe dolaşmasõ önerisinde bulunuyor. L’Isle, bu isteğe, “Bağımsızlığımı yitirip tutsak yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. Arkadaşlarıma ihanet ederek şerefsizliği kabul etmektense savaşta yenilmiş olmayı yeğlerim” diyerek karşõ çõkõyor. Kanuni, şövalye liderinin bu onurlu tavrõndan çok etkileniyor. Bütün şövalyelerin, adayõ terk etmelerine izin veriyor. 400 yõl Osmanlõ yönetiminde kalan Rodos, Osmanlõ mimarisinden derin izler taşõyor. Rodos, 1912 yõlõnda İtalyanlarõn denetimine giriyor.. Elden ele dolaşan Rodos, 1943 yõlõnda Almanlarõn, 1945 yõlõnda İngilizlerin yönetimine girdikten sonra, 1947 yõlõnda Yunanistan’a bağlanõyor. 1400 kilometre karelik adada 127 bin Rum ve 3 bin Türk yaşõyor. Çantalarõmõzõ, valizlerimizi hazõrlamõş, dostlarla haberleşmiş, bu yõl Didim’e gidiyorduk. Sonra neden etkilendik, birden ne oldu da rotayõ Rodos’a çevirdik, hâlâ anlayabilmiş değilim. Yaşayanlarõn kanõksadõğõ, her yõl gittiğimizde bizi daha çok rahatsõz eden, halka dayatõlan yaşam tarzõndan mõ ürkmüştük. Turistik bir kentte, büfede çalõşan daha tüyü bitmemiş genç, din, iman söylemleriyle etkileyemeyeceğini anladõğõ müşterisini, “Abi, bu yaşta şortla dolaşmak sana yakışmıyor” diyerek uyarma gereği duyuyordu. Yaşamõmõn 35 yõlõnõ geçirdiğim ülkemi artõk tanõyamõyordum. Birkaç yõl önce, bir tur şirketi aracõlõğõyla gittiğimiz bir turizm merkezinde, cami ile sebze hali arasõndaki bir otele yerleştirilmiştik. Otelin mikroplu havuzuna giren çocuklarõmõn vücudu yara bere içinde kalmõş, tatil burnumuzdan gelmişti. Daha önce mesleği çiftçilik olan otel sahibimiz, “Turizmde iyi para var” sözlerine kanarak tarlalarõnõ, traktörünü, biçer/döverini satmõş, kaldõğõmõz oteli satõn almõştõ. Biz Rodos’a gelirken Türkiye’de, Ergenekon gözaltõlarõ, tutuklamalarõ aralõksõz sürüyor, 12 Mart’õ, 12 Eylül’ü aratmayan günler yaşanõyordu. Tatil kararõmõzda değişiklik yaparken ülkenin üzerine çöken bu kurşun gibi ağõr havadan mõ etkilenmiştik yoksa... Gittiğimiz adadaki halkõn dilini bilmiyorduk. O yüzden, radyolarõnõ, televizyonlarõnõ izleyemeyecektik. Türkiye’de yaşananlardan uzak, Helios’un adasõnda güneşin ve denizin tadõnõ çõkaracaktõk. Kardeşi Bayezid’den kaçarak Rodos şövalyelerine sõğõnan Cem Sultan’õn sürgün yõllarõnõ geçirdiği tarihi Rodos kalesini gezerken birden yüreğimde derin bir acõ duydum.Yunanistanlõ şair Konstantinos Kavafis’in dizeleri geldi usuma: “Yeni bir ülke bulamazsın/Başka bir deniz bulamazsın/Bu şehir ardından gelecektir.” Yanõ başõmõzdaki sarp kayalõklardan gelen çõğlõklarla, cayõrtõlarla uyanõyorum saatlerdir daldõğõm düş âleminden... Rodos ormanlarõnõ mekân tutan atmacalar, serçe sürülerine saldõrõyordu yine! Rodos sahillerindeki daracõk alanlara sõkõşõp kalan serçeler, kazara yollarõnõ şaşõrõp ormana doğru uçmaya görsünler... Daha kayalõklara ulaşmadan atmacalarõn saldõrõsõna uğruyorlar! Az sonra, çam dallarõnõ õrgalayan hafif rüzgârla birlikte havada kuş tüyleri uçuşmaya başlõyor. Dinine yandõğõmõn gücü gücü yetene dünyasõ; burada da atmacalar serçelere düşman!... [email protected]. ALİ HAYDAR NERGİS MALMÖ ‘Ferragosto’ geldi,yaşam durdu A vrupa’da bir tek İtalya’da kutlanan pagan bayram Ferragosto, bu yõl da kentleri õssõzlõğa terk etti. Milano, Roma, Torino gibi büyük kentlerde esnaf kepenkleri kapatõnca halk ekmek, gazete gibi gündelik ihtiyaçlarõnõ karşõlamakta çaresiz kaldõ. Bayram nedeniyle tarihi kent merkezlerindeki mağazalar da tatile girince, Milano ve Roma’ya gelen turistler, bir kahve içmek ve tost yemek için gidecek açõk yer bulamadõğõ gibi, alõşveriş yapacak mağazalarõn da kapalõ olduğunu görünce çareyi parklara gitmekte buldu. Pagan kökenli bir bayram olan Ferragosto, Latince “Feriae Augusti /Ağustos tatili” anlamõna geliyor. Antik Roma’ya özgü bu bayram, tarõm işinin sona ermesi adõna kutlanõyordu Roma’da. Antik çağda tarõm tanrõsõ Conso’ya adanmõştõ. Daha sonra Roma Cumhuriyeti döneminde bu bayram İmparator Augustus’a adandõ. Roma İmparatorluğu’nda Ferragosto kutlamalarõnda tüm yõl çalõşan at, eşek, katõr gibi binek hayvanlarõ da tatil yapõyor ve çiçeklerle süsleniyordu. Halk ise 15 Ağustos’u ya deniz kõyõsõnda yüzerek ya da çayõrda piknik yaparak geçiriyordu. Ferragosto İtalya’da halen kutlanmaya devam ediyor. 15 Ağustos’ta başlayan bayram rehaveti 3-4 güne uzanõyor. Özetle İtalyanlar birkaç günlük bir siesta yapõyor. Ama son yõllarda bu siestanõn boyutlarõ özellikle büyük şehirleri õssõz çöle dönüştürdü. Geçen yõl Milano’da oturduklarõ semtte temel gõda maddelerini bulamayanlar için belediye, bu yõl aynõ hata tekrarlanmayacak sözü verse de, ne yazik ki Milano bu ağustos ayõnda da bomboş kaldõ. Şehre hâkim olan işşizlik, Duomo gibi tarihi merkezlerden kentin banliyo semtlerine kadar uzanõyor. Birçok mağazanõn kapalõ kepenkleri üzerinde “Eylül’de buluşmak üzere” notu göze çarparken, bazõlarõ herhangi bir açõklama yazma gereği bile görmemiş. Üstelik bu yaz İtalyan ekonomisi pek parlak bir tablo çizmediği ve benzin fiyatlarõ çok yüksek olduğu için halkõn çoğu tatile çõkmadõ. Milano’da geçen hafta toplanan çöp miktarõ 7875 ton olarak açõklandõ, geçen yõl aynõ dönemde toplanan çöp ise 6787 ton. Bu da 128 bin Milanolunun bu yõl tatile gitmediğini işaret ediyor. Bütün büyük kentlerde zaman durdu. Mağazalar, fõrõnlar, eczaneler, gazete bayileri, barlar, pastaneler kapalõ. Açõk bir restoran bulmak mümkün değil, turist kaynayan Duomo Meydanõ bomboş. Ferragosto’da sessizliğe bürünen kentler geçmişte sinemaya da uyarlandõ. Dino Risi’nin 1960’larda Vittorio Gassman’la cektigi “Il Sorpasso”, Luigi Comencini’nin 1976 yapõmõ “Acaip Fırsatlar” filminin üçüncü öyküsü olan “Asansör” hatõrda kalan filmlerden. Özellikle genç bir kadõnõn orta yaşlarda bir erkekle Ferragosto’da asansörde kapalõ kalmalarõnõ anlatan Comencini’nin filmi. Milano çöp toplama ve temizlik işleri de hafta sonuna kadar durduğu için bu iş çeşitli cezaevlerinde yatan mahkûmlara devredildi. Hafta sonu bir günlüğüne cezaevinden çõkan mahkûmlar toplayacak çöpleri. Öğlen yemeğinde ise aileleri ile piknik yapabilecek, akşam tekrar cezaevine dönecekler. Bir ay sürecek bu uygulamada mahkûmlara 400 Avro ücret de verilecek. Bu Ferragosto, Milano yağmura teslim oldu. Her yer kapalõ olunca herkes evinde olimpiyatlarõ izledi. MİLANO ASLI KAYABAL ZAVAGLIA Arap Turistler, Kuyumcu Vitrinleri ve Hüzünler... H aftalardõr Arap turistler Münih sokaklarõnõ baştan aşağõ işgal ettiler! Katar ve Dubai’den gelen yüzlerce zengin Arap, Münih’in en seçkin caddelerinde boy gösterip pahalõ otellerde kalõyorlar ve çõlgõn gibi para harcõyorlar... Metrolarda Arapça konuşmalar çoğaladursun, kentin en güzel caddeleriyle Marien Meydanõ’nõn en gözde moda merkezlerinden çõkan elleri poşetli ve peçelerinin ardõndan bakan iri siyah gözleri izliyorum günlerdir... Ellerindeki altõn kaplama cep telefonlarõyla sürekli konuşmalarõ bir yana, meraklarõ ve ilgi alanlarõ elektronik eşya satan alõşveriş merkezleriyle mücevherat dükkânlarõ... Münih’in en saygõn mücevhercisi olarak bilinen, 1862’den beri Garner Meydanõ’nõn demirbaşõ “Janich” bile vitrinlerini düzenleyip elmas ve põrlantalarõn yanõna altõn kolye ve yüzükler de koymaya başladõ bir süredir?.. Ancak Münih’e akõn eden Arap turistlerin belli davranõş kalõplarõ vardõr ki, hiç değişmez.. Ünlü merkez tren istasyonunun etrafõndaki bizim dönercilerden çõkmayan ve yine Schiller Caddesi’ndeki sõra sõra kuyumcu dükkânõ vitrinlerinin önünden ayrõlmayan bu çok paralõ müşteriler için uyanõklar kaşla göz arasõnda “Dubai Gold Center” gibi Arapça konuşulan yerler bile açtõlar ve sarraflarõn camlarõnda Arapça yazõlar birden çoğalõverdi... Ellerinde kent planõ, Münih sokaklarõnda yürüyen petrol zengini Araplarõn ve onlarõn kara çarşaflõ, peçeli eşlerinin, bu bitmez tükenmez gösteriş merakõ ve altõn tutkusu en çok çevrecileri sinirlendiriyor... Bir gram altõn için acõmasõzca siyanürlenen tonlarca toprağõn yol açtõğõ kirlenme bir yana, hastalõklarla boğuşan yoksul insanlarõn dramõ ve bozulan çevre değerlerinden bu Araplarõn hiç mi hiç haberleri yok dersiniz!.. Bence yok. Ancak geçtiğimiz haftalarda Süddeutsche gazetesinin 1 Ağustos tarihli magazin ekinde Detlef Esslinger adlõ bir yazarõn kaleme aldõğõ “Define ararken” başlõklõ dehşet yazõsõ büyük yankõ uyandõrdõ Almanya’da... Ayrõca Türkiye’deki çevrecilerin de gözünden kaçmayan bu yazõ ile Bergama Ovacõk’ta yaşananlar bir kez daha gündeme gelirken, gerçekler birer birer anlatõldõ. Oysa sadece Bergama değil, ardõndan Kõşladağõ ile Kazdağlarõ’nda olup bitenleri de bütün Almanya merak ediyor artõk!.. Şimdi son olarak Kazdağõ’na gözünü diken ve sondaj üstüne sondaj yapan altõn şirketleri, özellikle Bayramiç yakõnõndaki “Ağı Dağı”nõn rezervlerini keşfedip, Newyork altõn borsasõnda “Altına hücum” sloganõ ile harõl harõl hisse satadursunlar.. bugün yine Balõkesir’in Havran ilçesine 15 km. uzaklõktaki Tepeoba’da da altõnõn põrõltõsõnõ bulanlar, çok önemli antik kent “Thebe”in de SİT alanõnõ göz göre göre tahrip edecekler!.. İda Dağõ’nõn henüz gizleri çözülmemiş, tescil edilmemiş kültür mirasõna vahşice yapõlacak bu saldõrõyõ da kim durduracak bakalõm? Evet bütün bu yaşananlarõ, duyarlõ yaşam savunucusu Egeli çevrecilerle, aydõnlar ve yöre halkõ çok iyi biliyorlar artõk... Ve de son olayõn farkõna varan Alman aydõnlarõ bir de... Yine bu Süddeutsche okurlarõnõn elinden düşürmedikleri aylõk bilim dergisi “Wissen”in ağustos sayõsõnõn kapağõnda da “altın” vardõ yeniden!.. Katrin Blawat adlõ bir yazarõn uzun uzadõya anlattõğõ bu yazõda da altõnõn taa ilkçağlardan itibaren macerasõ işlenmiş. Kõsacasõ.. sonunda Almanlar da “altın olayı”na iyice taktõlar bugünlerde... Altõnõn nasõl arandõğõ, insana ve çevreye verdiği zararlar konusunda yõğõnla yayõn çõkõyor... Siyanürle zehirlenen ülkelerde yaşanan gerçeklerin bizde de yaşanmamasõ için çevreci örgütler adeta didiniyorlar... Öte yandan - sadece bir örnek- Münih’te kuyumcu vitrinleri Arap turistleri avlamaya devam ediyor ve kara çarşaflõlarõ altõnõn põrõltõsõ kendine çekiyor. Pek çoklarõ gibi ben de, bereketli Anadolu toprağõna göz dikenlerin ellerini üzerimizden çekeceği günleri bekliyorum uzaklardan...Münih’te yağmurlar yağõyor... Bir pazar gününün can sõkõntõsõ ve yaklaşan eylül hüzünleri içinde tren istasyonundan gazetelerimi alõrken, Arap turistlerle, takõp takõştõrmõş kara çarşaflõlarla göz göze geliyorum tekrar.. Acõ acõ gülümsüyorum. [email protected] MÜNİH EROL ÖZKAN Pilot uçuştan vazgeçmişti İspanya’da meydana gelen uçak kazasında yaşamını yitiren yolcu- ların yakınları, kazanın üzerinden üç gün geçmesine karşın hâlâ cena- zelerini alamadı. Havayolu şirketi Spanair, kazada ölenlerin yakınla- rı ile bir toplantı yaptı. Aileler, Spanair’den bir an önce cesetlerin teslim edilmesini ve kazanın sebe- binin ortaya çıkarılmasını isterken toplantıda gergin anların yaşandığı belirtiliyor. 153 kişinin öldüğü uçak kazasından sağ kurtulan 19 kişi arasında bulunan bir yolcu, düşüşten önce uçağın zorla irtifa kazanmaya çalıştığını, sonra ani- den bir kanat üzerinde yana yattı- ğını söyledi. Ligia Palomino Rive- ros adlı yolcu, teknik arıza sonucu pilotun ilk kalkıştan vazgeçmesin- den sonra, havayolu şirketinin uça- ğı değiştireceğini zannettiğini, ama bunun yapılmadığını belirtti. İs- panyol basını ise Spanair’in ölen ve yaralananlar için 40-50 milyon Avro tazminat ödemesi gerekebile- ceğini yazdı. (Fotoğraf: AFP)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear