Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 2008 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI [email protected]
Güneş
tanrısının
Rodos’u...
AB’den dijital kütüphane
R
ahmetli pederimin hep
saygõyla andõğõ, “1952
Tevkifatı”ndan sonra kalpten
vefat eden eski bir arkadaşõ vardõ.
Babama kucağõndaki bebek, beni
işaret ederek, “Bu oğlana kitap
kokusunu sevdir, yeter...” dermiş.
Hikâyesi uzundur girilmez. Annem-
babam kitap kokusunu, kâğõt
tutkusunu o denli aşõladõlar ki,
sonradan kendileri bile pişman
oldular. Yattõğõ yerde burnunun
dibinde kitap, elini attõğõ her noktada
kâğõt olmasa kendini engelli veya
çõplak hissedecek kadar “müptela”
olup çõktõk. Daktiloyu atlayõp elle
yazmaktan zorunlu vazgeçip
bilgisayarõn ağõna, eline düştük. Ne
kâğõdõ terk ettik, ne de sõkõştõracak
delik kalmamasõna rağmen
hanemize katõlan yeni kitaplarõn
yükselme sayõsõnda azalma
kaydedebildik. Üstüne üstlük baktõk
ki, bir de kâğõdõn sanalõnõ, kitabõn
dijitalini toplamaya başlamõşõz.
Nereye kadar? Hayat biter, yer biter,
toplamak bitmez... Google denen
“lanet”in etkisiyle çõlgõnlõğõmõza
gem vurmayõ düşünmeye başlar gibi
olmuştuk ki, bu yönde daha ciddi
düşünmemizi gerektirecek bir
girişimin ete kemiğe büründüğünü
öğrendik: EUROPEANA.
EUROPEANA, Avrupa Birliği’nin
epeyce gecikmeyle de olsa harekete
geçirmeye çalõştõğõ bir tasarõnõn,
ortak ulusal-bölgesel-kõtasal kültürel
mirasõn, varlõklarõn (istisnasõz)
herkesin, her dünyalõnõn daha kolay
erişebileceği bir dijital kütüphane,
sanal başvuru kaynağõ, merkezinin
adõdõr.
Meraklõlarõ bilirler, daha
2004’te Google benzeri bir
tasarõnõn, “Kütüphane
Projesi”nin ilk adõmlarõnõ
atmõş, şu anda da ulaşmasõ
söylendiği kadar kolay olmasa
da birtakõm temel kitaplara
veya propaganda
mahiyetindeki eserlere internet
üzerinden girişi
kolaylaştõrmõştõ.
http://books.google.com/ e-
adresinden yayõn dünyasõna açõlan
pencereden etrafa bir göz atõn.
Aradõğõnõz kitaplarõn yüzde 99’una
gerek telif hakkõ, gerek başka
gerekçelerle ulaşmanõz olasõ
değildir. Google’õn Türkçe ifade
edecek kadar incelikle belirttiği gibi
“Amaç kitapları ‘online’ olarak
baştan sona okumanız değil,
kitapları keşfetmenize ve nereden
satın veya ödünç alabileceğiniz
hakkında bilgi edinmenize
yardımcı olmaktır. Bu işlemi bir
kitapçıya gidip göz atmak gibi
düşünebilirsiniz.” Elbette çok
saygõdeğer bir görüştür bu. Hele hele
arkasõnda ilk bakõşta Harvard,
Stanford, Michigan üniversiteleri
gibi birinci sõnõf Amerikan
üniversiteleri, New York Public
Library, hatta İngiltere’nin en
prestijli iki üniversitesinden Oxford
gibi akademik ve
kültürel değerlerini
teslim etmemiz
gereken kurumlar
varsa. Ancak
“reklam yok,
(doğrudan) kazanç
yok” ve benzeri
argümanlar sõkça
kullanõlsa da,
aradõğõnõz kitabõ
satõn almak için sağ
sütuna yerleştirilen “kitap
tüccarları”na ayrõlan bölüm
mükemmelen zengindir. Ver parayõ,
çal (kültürün) düdüğü(nü)... Kaldõ ki
iş satõn almakla da bitmiyor...
EUROPEANA, Fransõz Ulusal
Kütüphanesi’nin (BN) 1997’de
dijital temelde hayata geçirdiği
“Gallica” (http://gallica.bnf.fr/)
tasarõsõnõ kendine prototip olarak
seçen AB girişimi. Başlangõçta pek
iddialõ program, Latino-Batõlõ
Fransa’nõn birçok girişimi gibi
ilerleyen yõllarda pusulayõ kaybedip,
yalpalama sürecine girer. Fakat
Amerikalõlar Google’õ tetikleyip de,
İspanya, Danimarka ve tabii ki
İngiltere’yi “Google Kütüphanesi”
devresine sokunca, Avrupa’nõn “sol
duyusu” Fransa sanal
sarhoşluğundan ayõlõr. Dönemin
Cumhurbaşkanõ Jacques Chirac
‘masum Google’a (!) beklenmedik
bir tepkiyle karşõ çõkar, “Amerikan
egemen bir dünya kültürü”ne
kaydõnõ koyar. “A la Franga”
Avrupa’nõn, Anglo-Sakson
“evrensel”liğine “hop” diyebilmesi
için pamuk elleri cebe atar.
“Amerikası Avrupası bir, Gâvur
dünya!” veya “Ha Amerikan ha
Avrupa emperyalizmi, ne fark
eder?” diyen ak-karacõlar dõşõnda
kalanlara hitap eden bir projeye hõz
verilir. Gelecek nesillerin dünyayõ
nasõl algõlayacağõ, nasõl kavrayacağõ;
yarõnõ nasõl, ne temellerde kurmak
isteyecekleri söz konusudur.
EUROPEANA’ya dönüşecek olan
Avrupa Sanal Kütüphanesi fikri
daha başõndan “Nerede, Ne Zaman,
Kim, Ne ve Niçin” sorularõyla
dünyaya nasõl bakacağõnõ, bakõlmasõ
gerektiğinin çerçevesini çizer.
11 Ağustos’ta bir açõklama yapan
AB Komisyonu’nun Bilgi Toplumu
ve Medyalar komiseri,
Lüksemburglu Frankofon düşünür
ve yazar Vivian Reding, kasõm
başõnda EUROPEANA’nõn
(http://www.europeana.eu/) resmen
2 milyon dijital birimle faaliyete
geçeceğini duyuruyordu. Reding
2009-2010 itibarõyla ayrõlan 120
milyon Avro’luk bir bütçeyle
2010’da Sanal Kütüphane’de 6
milyonluk bir temel ve çok yönlü,
kolektif ve kolay başvuru
dağarcõğõnõn oluşacağõnõ
müjdeliyordu. Soran, arayan,
eleştiren bir dağarcõk! Şikâyeti hem
AB, hem de çoğu Avrupa Konseyi
üyesi ülkenin kayõtsõzlõğõydõ.
Örneğin 32 Avrupa ülkesi (en
azõndan resmen) tasarõya “tam”
katõlõrken, Türkiye’nin de aralarõnda
olduğu Arnavutluk, Makedonya, San
Marino gibi bir kõsõm ülke
“temel”de vardõlar ama ortada
yoktular. Televizyon izleme oranõnõn
yüzde 94, kitap okuma oranõn yüzde
4 olduğu Türkiye’nin sorumlularõ
anlaşõlan pek ilgilenmiyorlardõ.
Devrin analarõ-babalarõ Türkiye’de
çocuklarõnõ paranõn kokusu, “tek”
kitabõn korkusuyla yetiştiriyorlarsa
onlarõn ne umurunda bilgenin
dedikleri: “Dünyayı yöneten,
kalem, mürekkep ve kâğıttır
(sanala dönüşse bile)... ”
[email protected]
PARİS
UĞUR HÜKÜM
Ö
nüme yõğdõğõm çakõl taşlarõnõ bir bir
denize doğru fõrlatõrken, gözlerim dev
dalgalarla hüzünlü Rodos Kalesi
arasõnda gidip geliyor. Güneş Tanrõsõ
Helios’un, yõlõn 300 gününde üzerinden
güneşini ve sõcaklõğõnõ eksik etmediği Rodos
adasõndayõm... Tanrõlar tanrõsõ Zeus,
topraklarõnõ diğer tanrõlar arasõnda
paylaştõrõrken Helios, güneş arabasõyla halka
õşõk ve güneş dağõtõyordu. Akşam eve
döndüğünde onu gören Zeus, Helios’a pay
vermediğini anõmsadõ ve topraklarõ yeniden
paylaştõrmak istedi. Helios, bu öneriye karşõ
çõktõ, “Tanrılar tanrısı Zeus, paylaşımı
yeniden yapmak yerine, senden denizden
çıkacak ilk kara parçasını istiyorum, bana
onu ver, yeter” dedi... Zeus, bu isteği kabul
etti. Mitolojiye göre, denizden çõkan ilk kara
parçasõ olan Rodos, Helios’un oldu. Güneş
Tanrõsõ Helios, adasõnõ o kadar çok sevdi ki,
onu yõlõn 300 günü güneşi ve sõcaklõğõyla
ödüllendirdi.Önümdeki taş yõğõnõ bitmeden,
küçük kõzõm yenilerini toplayõp getiriyor, “At,
baba! Daha da uzaklara at taşları!” diyerek
keyifleniyor. Taşlarõ denize fõrlatõrken bir
yandan da düşünüyorum; ne işim vardõ
Rodos’ta, neden geldim buralara...
MÖ 1000 yõlõnda kurulan şehir, Rodos adõnõ
MS 408 yõlõnda alõyor. Ada, 1522 yõlõnda
Kanuni Sultan Süleyman tarafõndan
Osmanlõ topraklarõna katõlõyor. Rodos’u ele
geçiren Kanuni, esir şövalye lideri L’Isle’yi
gün boyunca yağmur altõnda beklettikten
sonra kabul ediyor. Ona, Osmanlõ yönetimine
bağlõ kalmasõ ve hizmet etmesi karşõlõğõnda
adada serbestçe dolaşmasõ önerisinde
bulunuyor. L’Isle, bu isteğe, “Bağımsızlığımı
yitirip tutsak yaşamaktansa ölmeyi tercih
ederim. Arkadaşlarıma ihanet ederek
şerefsizliği kabul etmektense savaşta
yenilmiş olmayı
yeğlerim” diyerek
karşõ çõkõyor.
Kanuni, şövalye
liderinin bu onurlu
tavrõndan çok
etkileniyor. Bütün
şövalyelerin, adayõ
terk etmelerine izin
veriyor. 400 yõl
Osmanlõ
yönetiminde kalan Rodos, Osmanlõ
mimarisinden derin izler taşõyor. Rodos, 1912
yõlõnda İtalyanlarõn denetimine giriyor.. Elden
ele dolaşan Rodos, 1943 yõlõnda Almanlarõn,
1945 yõlõnda İngilizlerin yönetimine girdikten
sonra, 1947 yõlõnda Yunanistan’a bağlanõyor.
1400 kilometre karelik adada 127 bin Rum ve
3 bin Türk yaşõyor. Çantalarõmõzõ,
valizlerimizi hazõrlamõş, dostlarla
haberleşmiş, bu yõl Didim’e gidiyorduk.
Sonra neden etkilendik, birden ne oldu da
rotayõ Rodos’a çevirdik, hâlâ anlayabilmiş
değilim. Yaşayanlarõn kanõksadõğõ, her yõl
gittiğimizde bizi daha çok rahatsõz eden, halka
dayatõlan yaşam tarzõndan mõ ürkmüştük.
Turistik bir kentte, büfede çalõşan daha tüyü
bitmemiş genç, din, iman söylemleriyle
etkileyemeyeceğini anladõğõ müşterisini,
“Abi, bu yaşta şortla dolaşmak sana
yakışmıyor” diyerek uyarma gereği
duyuyordu. Yaşamõmõn 35 yõlõnõ geçirdiğim
ülkemi artõk tanõyamõyordum. Birkaç yõl önce,
bir tur şirketi aracõlõğõyla gittiğimiz bir turizm
merkezinde, cami ile sebze hali arasõndaki bir
otele yerleştirilmiştik. Otelin mikroplu
havuzuna giren çocuklarõmõn vücudu yara
bere içinde kalmõş, tatil burnumuzdan
gelmişti. Daha önce mesleği çiftçilik olan otel
sahibimiz, “Turizmde iyi para var”
sözlerine kanarak tarlalarõnõ, traktörünü,
biçer/döverini satmõş, kaldõğõmõz oteli satõn
almõştõ. Biz Rodos’a gelirken Türkiye’de,
Ergenekon gözaltõlarõ, tutuklamalarõ aralõksõz
sürüyor, 12 Mart’õ, 12 Eylül’ü aratmayan
günler yaşanõyordu. Tatil kararõmõzda
değişiklik yaparken ülkenin üzerine çöken bu
kurşun gibi ağõr havadan mõ etkilenmiştik
yoksa... Gittiğimiz adadaki halkõn dilini
bilmiyorduk. O yüzden, radyolarõnõ,
televizyonlarõnõ izleyemeyecektik. Türkiye’de
yaşananlardan uzak, Helios’un adasõnda
güneşin ve denizin tadõnõ çõkaracaktõk.
Kardeşi Bayezid’den kaçarak Rodos
şövalyelerine sõğõnan Cem Sultan’õn sürgün
yõllarõnõ geçirdiği tarihi Rodos kalesini
gezerken birden yüreğimde derin bir acõ
duydum.Yunanistanlõ şair Konstantinos
Kavafis’in dizeleri geldi usuma: “Yeni bir
ülke bulamazsın/Başka bir deniz
bulamazsın/Bu şehir ardından gelecektir.”
Yanõ başõmõzdaki sarp kayalõklardan gelen
çõğlõklarla, cayõrtõlarla uyanõyorum saatlerdir
daldõğõm düş âleminden... Rodos ormanlarõnõ
mekân tutan atmacalar, serçe sürülerine
saldõrõyordu yine! Rodos sahillerindeki
daracõk alanlara sõkõşõp kalan serçeler, kazara
yollarõnõ şaşõrõp ormana doğru uçmaya
görsünler... Daha kayalõklara ulaşmadan
atmacalarõn saldõrõsõna uğruyorlar! Az sonra,
çam dallarõnõ õrgalayan hafif rüzgârla birlikte
havada kuş tüyleri uçuşmaya başlõyor. Dinine
yandõğõmõn gücü gücü yetene dünyasõ; burada
da atmacalar serçelere düşman!...
[email protected].
ALİ HAYDAR
NERGİS
MALMÖ
‘Ferragosto’
geldi,yaşam
durdu
A
vrupa’da bir tek İtalya’da kutlanan pagan
bayram Ferragosto, bu yõl da kentleri
õssõzlõğa terk etti. Milano, Roma, Torino gibi
büyük kentlerde esnaf kepenkleri kapatõnca halk
ekmek, gazete gibi gündelik ihtiyaçlarõnõ
karşõlamakta çaresiz kaldõ. Bayram nedeniyle tarihi
kent merkezlerindeki mağazalar da tatile girince,
Milano ve Roma’ya gelen turistler, bir kahve içmek
ve tost yemek için gidecek açõk yer bulamadõğõ gibi,
alõşveriş yapacak mağazalarõn da kapalõ olduğunu
görünce çareyi parklara gitmekte buldu. Pagan
kökenli bir bayram olan Ferragosto, Latince
“Feriae Augusti /Ağustos tatili” anlamõna geliyor.
Antik Roma’ya özgü bu bayram, tarõm işinin sona
ermesi adõna kutlanõyordu Roma’da. Antik çağda
tarõm tanrõsõ Conso’ya adanmõştõ. Daha sonra Roma
Cumhuriyeti döneminde bu bayram İmparator
Augustus’a adandõ. Roma İmparatorluğu’nda
Ferragosto kutlamalarõnda tüm yõl çalõşan at, eşek,
katõr gibi binek hayvanlarõ da tatil yapõyor ve
çiçeklerle süsleniyordu. Halk ise 15 Ağustos’u ya
deniz kõyõsõnda yüzerek ya da çayõrda piknik
yaparak geçiriyordu. Ferragosto İtalya’da halen
kutlanmaya devam ediyor. 15 Ağustos’ta başlayan
bayram rehaveti 3-4 güne uzanõyor. Özetle
İtalyanlar birkaç günlük bir siesta yapõyor. Ama son
yõllarda bu siestanõn boyutlarõ özellikle büyük
şehirleri õssõz çöle dönüştürdü. Geçen yõl Milano’da
oturduklarõ semtte temel
gõda maddelerini
bulamayanlar için belediye,
bu yõl aynõ hata
tekrarlanmayacak sözü
verse de, ne yazik ki Milano
bu ağustos ayõnda da
bomboş kaldõ.
Şehre hâkim olan işşizlik,
Duomo gibi tarihi
merkezlerden kentin
banliyo semtlerine kadar uzanõyor. Birçok
mağazanõn kapalõ kepenkleri üzerinde “Eylül’de
buluşmak üzere” notu göze çarparken, bazõlarõ
herhangi bir açõklama yazma gereği bile görmemiş.
Üstelik bu yaz İtalyan ekonomisi pek parlak bir
tablo çizmediği ve benzin fiyatlarõ çok yüksek
olduğu için halkõn çoğu tatile çõkmadõ. Milano’da
geçen hafta toplanan çöp miktarõ 7875 ton olarak
açõklandõ, geçen yõl aynõ dönemde toplanan çöp ise
6787 ton. Bu da 128 bin Milanolunun bu yõl tatile
gitmediğini işaret ediyor. Bütün büyük kentlerde
zaman durdu. Mağazalar, fõrõnlar, eczaneler, gazete
bayileri, barlar, pastaneler kapalõ. Açõk bir restoran
bulmak mümkün değil, turist kaynayan Duomo
Meydanõ bomboş. Ferragosto’da sessizliğe bürünen
kentler geçmişte sinemaya da uyarlandõ. Dino
Risi’nin 1960’larda Vittorio Gassman’la cektigi
“Il Sorpasso”, Luigi Comencini’nin 1976 yapõmõ
“Acaip Fırsatlar” filminin üçüncü öyküsü olan
“Asansör” hatõrda kalan filmlerden. Özellikle genç
bir kadõnõn orta yaşlarda bir erkekle Ferragosto’da
asansörde kapalõ kalmalarõnõ anlatan Comencini’nin
filmi. Milano çöp toplama ve temizlik işleri de hafta
sonuna kadar durduğu için bu iş çeşitli
cezaevlerinde yatan mahkûmlara devredildi. Hafta
sonu bir günlüğüne cezaevinden çõkan mahkûmlar
toplayacak çöpleri. Öğlen yemeğinde ise aileleri ile
piknik yapabilecek, akşam tekrar cezaevine
dönecekler. Bir ay sürecek bu uygulamada
mahkûmlara 400 Avro ücret de verilecek. Bu
Ferragosto, Milano yağmura teslim oldu. Her yer
kapalõ olunca herkes evinde olimpiyatlarõ izledi.
MİLANO
ASLI KAYABAL
ZAVAGLIA
Arap Turistler, Kuyumcu Vitrinleri ve Hüzünler...
H
aftalardõr Arap turistler
Münih sokaklarõnõ
baştan aşağõ işgal
ettiler! Katar ve Dubai’den
gelen yüzlerce zengin Arap,
Münih’in en seçkin
caddelerinde boy gösterip
pahalõ otellerde kalõyorlar ve
çõlgõn gibi para harcõyorlar...
Metrolarda Arapça
konuşmalar çoğaladursun,
kentin en güzel caddeleriyle
Marien Meydanõ’nõn en gözde
moda merkezlerinden çõkan
elleri poşetli ve peçelerinin
ardõndan bakan iri siyah
gözleri izliyorum günlerdir...
Ellerindeki altõn kaplama cep
telefonlarõyla sürekli
konuşmalarõ bir yana,
meraklarõ ve ilgi alanlarõ
elektronik eşya satan alõşveriş
merkezleriyle mücevherat
dükkânlarõ... Münih’in en
saygõn mücevhercisi olarak
bilinen, 1862’den beri Garner
Meydanõ’nõn demirbaşõ
“Janich” bile vitrinlerini
düzenleyip elmas ve
põrlantalarõn yanõna altõn kolye
ve yüzükler de koymaya
başladõ bir süredir?..
Ancak Münih’e akõn eden
Arap turistlerin belli davranõş
kalõplarõ vardõr ki, hiç
değişmez.. Ünlü merkez tren
istasyonunun etrafõndaki bizim
dönercilerden çõkmayan ve
yine Schiller Caddesi’ndeki
sõra sõra kuyumcu dükkânõ
vitrinlerinin önünden
ayrõlmayan bu çok paralõ
müşteriler için uyanõklar kaşla
göz arasõnda “Dubai Gold
Center” gibi Arapça
konuşulan yerler bile açtõlar ve
sarraflarõn camlarõnda Arapça
yazõlar birden çoğalõverdi...
Ellerinde kent planõ, Münih
sokaklarõnda yürüyen petrol
zengini Araplarõn ve onlarõn
kara çarşaflõ, peçeli eşlerinin,
bu bitmez tükenmez gösteriş
merakõ ve altõn tutkusu en çok
çevrecileri sinirlendiriyor...
Bir gram altõn için
acõmasõzca
siyanürlenen
tonlarca toprağõn
yol açtõğõ kirlenme
bir yana,
hastalõklarla
boğuşan yoksul
insanlarõn dramõ
ve bozulan çevre
değerlerinden bu
Araplarõn hiç mi hiç haberleri
yok dersiniz!.. Bence yok.
Ancak geçtiğimiz haftalarda
Süddeutsche gazetesinin 1
Ağustos tarihli magazin
ekinde Detlef Esslinger adlõ
bir yazarõn kaleme aldõğõ
“Define ararken” başlõklõ
dehşet yazõsõ büyük yankõ
uyandõrdõ Almanya’da...
Ayrõca Türkiye’deki
çevrecilerin de gözünden
kaçmayan bu yazõ ile Bergama
Ovacõk’ta yaşananlar bir kez
daha gündeme gelirken,
gerçekler birer birer anlatõldõ.
Oysa sadece Bergama değil,
ardõndan Kõşladağõ ile
Kazdağlarõ’nda olup bitenleri
de bütün Almanya merak
ediyor artõk!.. Şimdi son
olarak Kazdağõ’na gözünü
diken ve sondaj üstüne sondaj
yapan altõn şirketleri, özellikle
Bayramiç yakõnõndaki “Ağı
Dağı”nõn rezervlerini
keşfedip, Newyork altõn
borsasõnda “Altına hücum”
sloganõ ile harõl harõl hisse
satadursunlar..
bugün yine
Balõkesir’in Havran
ilçesine 15 km.
uzaklõktaki
Tepeoba’da da
altõnõn põrõltõsõnõ
bulanlar, çok önemli
antik kent
“Thebe”in de SİT
alanõnõ göz göre
göre tahrip edecekler!.. İda
Dağõ’nõn henüz gizleri
çözülmemiş, tescil edilmemiş
kültür mirasõna vahşice
yapõlacak bu saldõrõyõ da kim
durduracak bakalõm? Evet
bütün bu yaşananlarõ, duyarlõ
yaşam savunucusu Egeli
çevrecilerle, aydõnlar ve yöre
halkõ çok iyi biliyorlar artõk...
Ve de son olayõn farkõna varan
Alman aydõnlarõ bir de... Yine
bu Süddeutsche okurlarõnõn
elinden düşürmedikleri aylõk
bilim dergisi “Wissen”in
ağustos sayõsõnõn kapağõnda
da “altın” vardõ yeniden!..
Katrin Blawat adlõ bir
yazarõn uzun uzadõya anlattõğõ
bu yazõda da altõnõn taa
ilkçağlardan itibaren macerasõ
işlenmiş. Kõsacasõ.. sonunda
Almanlar da “altın olayı”na
iyice taktõlar bugünlerde...
Altõnõn nasõl arandõğõ, insana
ve çevreye verdiği zararlar
konusunda yõğõnla yayõn
çõkõyor... Siyanürle zehirlenen
ülkelerde yaşanan gerçeklerin
bizde de yaşanmamasõ için
çevreci örgütler adeta
didiniyorlar... Öte yandan -
sadece bir örnek- Münih’te
kuyumcu vitrinleri Arap
turistleri avlamaya devam
ediyor ve kara çarşaflõlarõ
altõnõn põrõltõsõ kendine
çekiyor. Pek çoklarõ gibi ben
de, bereketli Anadolu
toprağõna göz dikenlerin
ellerini üzerimizden çekeceği
günleri bekliyorum
uzaklardan...Münih’te
yağmurlar yağõyor... Bir pazar
gününün can sõkõntõsõ ve
yaklaşan eylül hüzünleri
içinde tren istasyonundan
gazetelerimi alõrken, Arap
turistlerle, takõp takõştõrmõş
kara çarşaflõlarla göz göze
geliyorum tekrar.. Acõ acõ
gülümsüyorum.
[email protected]
MÜNİH
EROL ÖZKAN
Pilot uçuştan
vazgeçmişti
İspanya’da meydana gelen uçak
kazasında yaşamını yitiren yolcu-
ların yakınları, kazanın üzerinden
üç gün geçmesine karşın hâlâ cena-
zelerini alamadı. Havayolu şirketi
Spanair, kazada ölenlerin yakınla-
rı ile bir toplantı yaptı. Aileler,
Spanair’den bir an önce cesetlerin
teslim edilmesini ve kazanın sebe-
binin ortaya çıkarılmasını isterken
toplantıda gergin anların yaşandığı
belirtiliyor. 153 kişinin öldüğü
uçak kazasından sağ kurtulan 19
kişi arasında bulunan bir yolcu,
düşüşten önce uçağın zorla irtifa
kazanmaya çalıştığını, sonra ani-
den bir kanat üzerinde yana yattı-
ğını söyledi. Ligia Palomino Rive-
ros adlı yolcu, teknik arıza sonucu
pilotun ilk kalkıştan vazgeçmesin-
den sonra, havayolu şirketinin uça-
ğı değiştireceğini zannettiğini, ama
bunun yapılmadığını belirtti. İs-
panyol basını ise Spanair’in ölen
ve yaralananlar için 40-50 milyon
Avro tazminat ödemesi gerekebile-
ceğini yazdı. (Fotoğraf: AFP)