01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Hapishanede Ölmek... Aylarca daracık bir hücrede tek başına ya da bir iki kişiyle birlikte günler geceler geçirmek, gerçek yaşam mıdır? Ergenekon’la şu ya da bu yoldan ilgili görüle- rek ‘içerde’ yatan yüze yakın insan var... Bunlar- dan biri, bir yıl bekledi, neden, niçin suçlandığını bilmeden, öğrenemeden... Sonra bir resim kaldı geriye, bir fotoğraf, son soluğunu vermeden iki gün önce, gözlerini kocaman açmış bizlere bakan bir insan... Yüze yakın ‘sanık’tan biri! Bir yıl önce genç bir adamdı, bir yıl sonra yaşlanmış, çökmüş, ölüm- cül bir hastalıkla savaşıyor!.. Bağırsa da kimse duy- muyor. O suçludur; neyin suçlusu, kimse söyle- mez! Ama o ve onun gibiler, yazardır, hocadır, as- kerdir, emeklidir, çoğunlukla aydındır!.. Beklerler beklerler!.. Kapalı bir yerdir. Pencere deliğinden bakar ara- da görevliler. Yemeğini orda yiyecek, doğal ge- reksemelerini orda yapacak, hep bekleyecek bekleyecek!.. İçinde yılanlar gibi kıvranan: “Ben ne yaptım, niye beni buraya tıktılar, bunun so- rumlusu kim?” Birtakım gazeteler, yazar geçinenler, korkunç bir hırs, bir düşmanlık, bir acımasızlık içindeler. Uy- durma masallar yaratarak kendileri gibi düşün- meyenleri, sürekli suçlayarak gerçek duyarlıktan, ulusal duygulardan kopmuş!.. Bir türlü bitiremediler Cumhuriyet gazetesine sal- dırmalarını! Cumhuriyet gazetesi Atatürk Cum- huriyetini savunmuş, hiçbir düşmanlık, hiçbir sal- dırı onu susturamamış, hiçbir engel doğruluğunu, dürüstlüğünü, insan sevgisini önleyememiş!.. Kim bunlar, nerden, nasıl çıktılar, hangi yan- lışlarda yetiştiler diye düşününce acı sonuçlar çı- kıyor önümüze.. Her sabah erkenden bilgisayarın başına geçi- yorum, gündelik gazetelerin başlıklarını, sonra da köşe yazılarını okumaya çalışıyorum. Kötünün kö- tüsü tahrir vazifesi gibi yazılar, kin dolu, belli çı- karların hizmetinde, dış iç düşmanların keyfine gö- re, halkı kandırmak, uyutmak amaçlı çiziktirilme sa- tırlar! Vermişler bir sütun, akıl, insanlık dışı ne var- sa karala, Atatürk devrimini savunan kişileri, mey- danlarda toplanan gericiliği, ilkelliği kınayan ka- labalıkları görmezden gel, varsa yoksa, iktidar- dakileri memnun etmek. Anayasa Mahkemesi AKP’yi laiklik karşıtlığının odağı saydığı halde, sen tut “Anayasa Mahkemesi AKP’yi akladı” diye ger- çekleri altüst et... Tarihin güncelliği yoktur. Günler geçer gider, ama çirkinlikler, utanç verici tutumlar, yazılar unu- tulmaz. Bugün nasıl 1920’lerin Mütareke basını- nı kınayarak anıyorsak, yarın da AKP basını aynı olumsuz duygularla anımsanacaktır. PENCERE Komünistler?.. Gürcüler.. Güney Osetyalılar.. Kuzey Osetyalılar.. Ruslar... Çeçenler.. Acaryalılar.. Abhazyalılar.. Amerikalılar.. Türkler.. Herkes birbirine girdi; savaş, çatışma, ölüm, ya- ralılar, kadınlar, çocuklar, bombalar, uçaklar, tank- lar... Peki, bu hengâmede eksik olan ne?.. Komünistler... Oysa 20’nci yüzyılın ikinci yarısında ne güzeldi... Tek düşmanımız vardı: Komünistler!.. Ne Ruslar vardı.. Ne Gürcüler.. Ne Osetler.. Ne Abhazyalılar.. Ne Ermeniler... Dünya ikiye ayrılmıştı.. Düşmanımızın adı tekti: Komünist!.. Körleşen gözlerimiz, sağırlaşan kulaklarımız, ap- tallaşan beynimiz, Amerikan güdümünde tek düş- man üzerine şartlanırken insanlığın ve dünyanın bütün gerçeklerine boş vererek emperyalizmin gü- dülemesinde aklımızı ve zekâmızı yitirdik... Ve uşaklaştık... 21’inci yüzyıla 10 kala komünizm yıkıldı, mey- dan Amerika’ya kaldı... Düğün bayram ettik... Artık barış dünyasında ‘Yeni Dünya Düzeni’ ku- rulmuştu, neoliberalizmin piyasasında insanlar ba- rış içinde yaşayacaklardı... Evet, sonra ne oldu?.. Savaş.. savaş.. savaş... Meğer komünizm insanlığın başına bela de- ğilmiş... Başka belalar varmış... Kafkasya’da Pandora’nın kutusu açılınca her- kes düşmanının komünizm olmadığını gördü... Meğer ne çok düşman varmış... Herkesin birbirine düşmanlaştığı bir dünya çı- kıverdi ortaya... Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan Kafkasya’ya düşmanların ve düşmanlığın bini bir para... Yakın komşu komşuya düşmanlaşmaya baş- ladı... Anlaşıldı ki insanlığın, barışın, dostluğun, bir ara- da yaşamanın düşmanı komünizm değilmiş... Ya neymiş?.. Kafkasya’nın hali pür melâli Ortadoğu’dan daha beter değil; ama bunca karmaşa ve kargaşa arasında şuna buna düşmanlaşacağımıza kimi so- ruların yanıtlarını düşünmeye ve öğrenmeye ça- lışmak; beynimizi, bedenimizi ve ruhumuzu te- mizlemek, körgüdülerden kurtulmak için bire bir- dir... Ufkumuzu etnikçi düşmanlığın sığlığına hap- setmekten kurtaralım... Herkes, öncelikle de üniversite gençliği kendi kendine sormalı: Kapitalizm nedir?.. Sosyalizm nedir?.. Ve: Emperyalizm nedir?.. Bu soruların yanıtlarını öğrenmeden ve bilme- den, dünya bize, aşiretlerin kan davalarını güden ilkel düşmanlıklar meşheri gibi gelecektir... Ne diyelim?.. İnsanın bilinçlenmesi tüm tarih boyunca dur- mamış... Durmayacak... İ ktidar partisinin kapatõlma davasõ, uzun süre ülke gündemini işgal ettikten son- ra, nihayet sonuçlandõ. Tabii olaya fark- lõ açõlardan bakarak yapõlan analiz ve yo- rumlar da peş peşe gelmeye başladõ. Ge- nelde iki grupta toplanõyor gibi gözüken yo- rumlardan bir kõsmõna göre: “Mahkeme AKP’ye önemli bir ikaz, hatta ihtar verdi. Dolayısıyla bu parti, bu durumu iyi de- ğerlendirip bundan bir ders çıkarmalı ve bundan sonraki davranışlarını buna göre ayarlamalıdır. Aksi takdirde gene nahoş bir durumla karşılaşabilir”. Diğer bir grup yo- ruma göre ise: “AKP’nin önünde artık hiç- bir engel kalmadı.Ülkeyi nereye götürmek istiyorsa oraya götürebilir.” ..Doğaldõr ki, asõl önemli olan başkalarõnõn ne dedikleri değil ama AKP yöneticilerinin söyledikleridir. Nite- kim onlarõn söylemlerine bakõldõğõnda, bun- dan sonra ne olacağõ hakkõnda bazõ ipuçlarõ ya- kalamak mümkün olabilmektedir... Mesela Sa- yõn Başbakan, “Partimiz, eskiden olduğu gi- bi gelecekte de laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmayacaktır” dedikten sonra, “Dur- mak yok. Yola devam” demek suretiyle, mah- keme kararõnõn partisini suçlayan kõsmõ ile mu- tabõk olmadõğõnõ açõkca beyan etmektedir. Par- tinin diğer ileri gelenlerinin demeçleri de ay- nõ doğrultudadõr: “Açılan dava siyasi idi. AKP haksız yere suçlandı.” Aklıselim galip gelir Tarih AKP’ye bir defa daha altõn tepsi için- de bir fõrsat sunmaktadõr. İnşallah aklõselim ga- lip gelir de iyi şeyler olur. AKP’nin kapatõlmamasõ bir kesimi sevin- dirirken diğer bir kesimi de üzdü. Aslõnda her iki kesimin de bu duygularõ fazla abartma- malarõ gerektiği inancõndayõm. Çünkü, mah- keme kararõ ne yönde tecelli etmiş veya ede- cek olursa olsun, uzun vadede fazla bir şey de- ğişmiş olmuyor... Bir partinin, hele de o par- ti iktidardaysa, kapatõlmasõ tabii ki çok önem- li bir olaydõr. Eğer, iddia edildiği gibi, ülke ol- mamasõ gereken bir yöne doğru götürülmek is- teniyor idiyse, tabii ki ona dur demekten baş- ka çare yoktur... Ne var ki, bugünkü mevzu- at çerçevesinde bu set çekme olayõ kalõcõ de- ğil geçicidir. Çerden çöpten yapõlmõş bir ba- raj niteliğindedir. 35-40 yõldõr yaşananlar göz önüne alõndõğõnda “parti kapatma” nõn bir ke- sim için “zaman kazandıran”, bir diğer ke- sim için de “zaman kaybettiren” bir olay ol- manõn ötesinde bir anlam taşõmadõğõ görüle- cektir. Nitekim, eğer mahkeme kararõyla ka- patõlan bir partinin tõpkõsõnõn aynõsõ, mevcut yö- neticilerinin yüzde 99’unun teşebbüsü ve iş- tirakiyle, başka bir ad altõnda yeniden kuru- labiliyorsa, böyle bir parti kapatõlsa ne olur, ka- patõlmasa ne olur? 1970’ten bu yana bunun ör- nekleri defalarca yaşanmadõ mõ? Kapatõlan bir partinin yöneticileri ve/veya yandaşlarõ tara- fõndan aynõ dokuda yeni bir ‘hülle’ partisi ku- rulup kapatmaya gerekçe teşkil eden faali- yetlere, bõrakõlan yerden devam edilmedi mi? Ülke bu “bile bile lades” oyununu göre gö- re artõk kanõksamadõ mõ? Gerçi mevzuatta “ka- patılan bir partinin devamı niteliğinde ye- ni bir parti kurulamaz” diye bir hüküm mev- cut ama, şimdiye kadar bunun pratikte bir an- lamõ olduğunu bilen, gören var mõ acaba? Mevzuat böyle kaldõğõ ve bu şekilde yorum- landõğõ sürece, parti kapatmanõn, kısa ve ge- çici bir süre hariç, sadre şifa bir sonuç ver- meyeceği artõk tecrübelerle sabit olmuştur... Hele de bu mevzuat, “kendilerine siyaset ya- sağı getirilen kişilerin de bağımsız olarak ye- niden seçilip kabinedeki eski görevlerine de- vam etmelerine” imkân tanõyacak şekilde yo- rumlanabiliyorsa, o zaman “bunca zahmete gerek olup olmadığını” oturup düşünmek la- zõm. Bu çelişkili ve bir o kadar da komik olan durum bana bir zamanlarõn meşhur “girdi- çıktı” komedisini hatõrlattõ. İzin verirseniz an- latayõm: 1950 ve 1960’lõ yõllarda, gazetelerin zaman zaman manşete çõkardõklarõ bir konu vardõ: “girdi-çıktı”olayõ. Bilindiği gibi o yõllarda ‘Türkiye’de henüz otomobil yapõlmõyordu. Yurtdõşõndan araba getiren bir kişi, istedi- ği takdirde geçici bir plaka (galiba triptik de- niyordu) alõyor ve gümrük vergisi ödemeden onu 6 ay süreyle kullanabiliyordu. Sonra da, 6 aylõk sürenin dolmasõna birkaç gün kala ‘Ka- pıkule’ye kadar gidiyor Türk makamlarõna çõ- kõş damgasõ vurdurarak ‘Bulgaristan’a geçi- yor ama anõnda öbür kapõdan tekrar ‘Türki- ye’ye giriş yapõyordu. Böylece “6 ay içinde arabayı yurtdışına çıkarma” mevzuatõnõn ge- reği yerine getirilmiş oluyordu. Eğer böyle bi- risi üşenmeden her sene bu işi iki defa yapa- cak olursa, arabasõnõ, hurdaya çõkõncaya kadar bir kuruş vergi vermeden kullanma imkânõna sahipti. Bizdeki uygulama böyleydi. Şimdi ay- nõ mevzuatõn o yõllarda başka bir ülkede ge- çerli olan şekline bakalõm: “İngiltere’de bir yabancı yeni bir araba alırsa, vergi vermeden onu bir yıl kullana- biliyordu. Bir yılın (365 gün) sonunda onu ülke dışına çıkarma zorunluluğu vardı. Böyle bir araba çıkışının üzerinden iki yıl (730 gün) geçmeden yeniden İngiltere’ye so- kulacak olursa, önceden alınmayan vergi faiziyle birlikte tahsil ediliyordu.” İngiliz mevzuatõ böyleydi, “yıl” kelimesiyle tam yõlõn, yani 365 günün kastedildiği de, pa- rantez içinde gün sayõlarõ verilmek suretiyle açõklõğa kavuşturulmuş ve böylece bütün is- tismar yollarõ kapatõlmõştõ. Şimdi, aynõ amaca yönelik olarak hazõr- lanmõş olan bir bizdeki mevzuata (girdi-çık- tı olayõna) bakõnõz, bir de İngiltere’deki dü- zenlemeye!.. Sonra da, bizdeki “parti ka- patma mevzuatı”nõ bu anlatõlanlarõn çerçe- vesinde değerlendiriniz. “Eğer kapatılan bir parti, şimdiye kadarki pek çok uygu- lamada da görüldüğü gibi, başka bir isim altında ve anında yeniden kurulabiliyorsa ve -gazetelerde buna cevaz veren yorum ve senaryolar doğru kabul edilmek şartıyla- kendilerine siyasi yasak getirilen politika- cılar da bağımsız olarak yeniden seçilip bı- raktıkları yerden eski görevlerine devam edebiliyorlarsa” böyle bir uygulamaya imkân veren şu andaki “parti kapatma mevzua- tı”nõn, şu “girdi-çıktı” olayõndan ne farkõ var, lütfen söyler misiniz? Parti Kapatma ve ‘Girdi-Çõktõ’ Komedisi Prof. Dr. Şinasi ESKİKAYA AKP’nin kapatõlmamasõ bir kesimi sevindirirken diğer bir kesimi de üzdü. Aslõnda her iki kesimin de bu duygularõ fazla abartmamalarõ gerektiği inancõndayõm. Çünkü, mahkeme kararõ ne yönde tecelli etmiş veya edecek olursa olsun, uzun vadede fazla bir şey değişmiş olmuyor... Küresel Isõnma ve Türkiye K üresel õsõnmanõn Türkiye üzerindeki olasõ olumsuz etkilerini dile getiren bi- lim adamlarõnõn amacõ, kuşkusuz, felaket tellallõğõ yapmak değil; ak- sine Türk kamuoyunu ve konu ile ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarõ, küresel õsõnma ve Türkiye üze- rindeki olasõ olumsuz etkileri konusunda bilgilendirerek bilinçlendirmek; yapõlmasõ gere- kenler ve alõnmasõ gereken ön- lemler konusunda erken uyarõda bulunarak bu olayõn Türkiye’ye verebileceği zararlarõ önlemek ya da en aza indirgeyebilmektir. 1970’li yõllarõn başlarõnda, ev- rimci bilim adamõ James Love- lock, “Dünya gezegeninin can- lı bir varlık olduğu ve yaşamı- nı sürdürebilmek için kendisi- ni koruyabildiği” teorisini orta- ya atmõştõ. Aynõ bilim adamõ bu- gün ise, “insanoğlunun neden olduğu çevre kirliliğinin bu mekanizmayı tersine çevirdi- ğini ve Dünya’nın artık, insa- noğlunun lehine, kendini ko- ruyamayacağını; küresel ısın- manın dönüşü olmayan bir noktaya ulaştığını ve Dünya’nın kısa bir süre sonra yaşanılamaz bir hale gelebileceğini” ileri sürmektedir. Avrupa’da sõcak- lõklarõn 8°C artacağõnõ da iddia eden Lovelock’a göre Dünya’nõn birçok bölgesi artõk tarõm yapõ- lamaz hale gelecek; milyonlarca, hatta milyarlarca insan da susuz kalacaktõr. Dünya Meteoroloji Örgütü ve Amerikan Uzay Araştõrmalarõ Merkezi’nin (NASA) raporlarõna göre atmosferdeki karbondioksit birikimi düzenli olarak ve hõzlõ bir şekilde artmaya devam ediyor ve stabilizasyonu, yani belirli bir dengeye ulaşmasõ yolunda hiçbir işaret yok. Aslõnda uyarõcõ olmasõ gereken en önemli bulgu budur. Daha korkutucu olan ise kar- bondioksitin atmosferde kalma süresi 50 ile 200 yõl arasõnda değişiyor olmasõ. Bunun anlamõ: atmosfere salõnan karbondioksit emisyonu bugün tamamen dur- durulsa bile; bunun ancak 50 ya da 100 yõl sonra atmosferdeki kar- bondioksit miktarõnda bir azal- maya yol açabileceğidir. Çünkü karbondioksit çok dirençli bir gaz ve atmosferde uzun bir süre kalabiliyor. O nedenle, atmos- ferdeki karbondioksit miktarõnõ azaltabilmek için daha ciddi ön- lemlerin alõnmasõ ve bunlarõn bir an önce uygulamaya konulmasõ gerekiyor. Yapõlan bilimsel araştõrmalarõn sonuçlarõna göre küresel õsõnma en çok Akdeniz bölgesini etkile- yecek. Bu bölgede meydana ge- lecek olan õsõnmanõn, yazlarõn çok daha sõcak ve kurak geçmesine ve bitki örtüsünün dejenere olmasõ- na yol açacağõ öngörülüyor. Bu durumda, Türkiye’nin güney kõ- yõlarõndaki turizmin olumsuz et- kilenebileceği çok kuvvetli bir olasõlõk. Atmosfere karbondioksit salõ- nõmõnõn yanõ sõra, ozon tabaka- sõndaki delinmenin oluşturacağõ sera etkisi de Dünya’nõn daha faz- la õsõnmasõna yol açabilecek; do- layõsõyla, yağõşsõz kurak bir dö- neme girilecektir. Buna bağlõ olarak su tüketimi de artacaktõr. Bölgesinde en yüksek su rezerv- lerine sahip olan Türkiye’nin, sõnõr komşularõ ile su yüzünden çatõşmaya girmesi olasõlõğõ da göz ardõ edilmemelidir.. Tüm bu olasõ gelişmelerin õşõ- ğõnda, Türkiye’de bilime siyasal etki tartõşmalarõnõ bir kenara bõ- rakõp; küresel õsõnmaya karşõ ön- lem almanõn aciliyeti üzerinde durmamõz gerekiyor. Teknolojinin, hem su kaynak- larõnõn kullanõmõ ile hem de ik- limle bağlantõlõ olarak, sorunlara tek başõna çözüm bulmaya yet- meyeceği bir gerçektir. Bu ko- nuda mutlaka sağlam bir siyasal iradenin oluşumu gerekmekte- dir. Ayrõca, küresel õsõnmaya kar- şõ bir ülkenin tek başõna alacağõ önlemlerin fazla bir anlamõ ol- mayacaktõr. Çünkü sorun, bü- yük ölçüde, fosil yakõtlarõn kul- lanõmõndan kaynaklanmaktadõr. Fosil yakõtlar da, dünyadaki tüm ülkelerde sürekli olarak ve hemen her sektörde tüketildiğine göre küresel õsõnma ile mücadelede uluslararasõ işbirliği ve dayanõş- ma kaçõnõlmazdõr. Öte yandan bugün üzerinde yaşamõmõzõ sürdürebildiğimiz yaklaşõk 4.5 milyar yõllõk bu yaş- lõ gezegene, Dünyamõza, bazõ bilim adamlarõ, ancak birkaç yüz- yõl daha ömür biçiyorlar. Yani, 200-300 yõllõk bir zaman dili- minde Dünya’daki insan yaşamõ belki de sona erecek. Daha son- rasõnda insanoğlunun yaşamõnõ sürdürebileceği başka bir gezegen aramak mõ gerekiyor acaba? Tüm ekonomik sõkõntõlarõna karşõ Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nõn uzay araştõrmalarõna trilyonlarca dolar harcamalarõ- nõn nedeni de acaba bu mu? Yoksa, tüm bu çabalarõmõz- dan vazgeçip kaderimize razõ mõ olmalõyõz? Tabii ki “Hayır”. Çünkü, diğer doğal afetlerle mü- cadelede olduğu gibi, küresel õsõnma ile mücadele de insanoğ- lunun doğa ile olan bir mücade- lesidir ve bu mücadelede insa- noğlunu doğaya egemen kõlabi- lecek tek güç “bilim”dir. O ne- denle, bilim adamlarõmõza gü- venmek ve onlarõn bu konudaki bilimsel araştõrmalarõnõ destek- lememiz gerekir. Küresel õsõnmadan etkilene- cek olan diğer ülkelerin bilim adamlarõ, özellikle tarõm alanõn- da yaşanacak olasõ kuraklõk ko- şullarõnda yetiştirilebilecek to- hum üretimi konusunda önemli gelişmeler kaydederken; Türkiye bu konuda henüz hiçbir somut adõm atmadõğõ gibi, küresel õsõn- maya karşõ hiçbir politika geliş- tirememiş olan AKP Hükümeti, Avrupa Birliği’nin direktifleri doğrultusunda, ekonomide ol- duğu gibi, tarõmda da Türkiye’yi tamamen dõşa bağõmlõ hale ge- tirme çabalarõnõ sürdürmektedir. Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Müh. Böl. Öğr. Üye. BAĞIŞLANAN HER ORGAN KURTARILAN BİR HAYATTIR 0 212 557 70 70 / PBX
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear