23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 8 ARALIK 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Kõdem Tazminatõ: (Kamu Sigortalõsõ) Memurlukta geçen süreler için, 5434 sayõlõ TC Emekli Sandõğõ Ya- sasõ’na göre, emekli aylõğõ bağlanõrken her tam çalõşma yõlõ için “ay- lık bağlanmasına esas alınan” ücretin bir aylõk tutarõ “emekli ikra- miyesi” olarak ödenmektedir. Ancak kamu kurumlarõnda “hizmet ak- dine” dayanan çalõşmalar karşõlõğõ ödemeler 1475 sayõlõ İş Yasasõ’na göre, “kıdem tazminatı” olarak verilmektedir. İstifa ile son bulan sü- reler “kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde” sona eren süreler olarak kabul edilmiştir. Bu süreler için, kõdem tazminatõ öden- mesi de söz konusu değildir. 1475 sayõlõ İş Yasasõ’nõn 14. maddesinin konuyla ilgili bölümü: “TC Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na ve- ya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleşti- rilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre yaşlılık veya ma- lullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir. Yukarıda be- lirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet akdinin evvelce bu mad- deye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde so- na ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının he- sabında dikkate alınmaz.” Bir kamu kurumunda devlet memuru olarak çalõşanõn işçi statüsüne geçmesi durumunda memurlukta geçen süreler için kõdem tazminatõ öde- necek midir? Bu sorunun yanõtõ Sosyal Güvenlik Yasasõ’nõn yürürlü- ğe girdiği 1 Ekim 2008’den önce verilen bazõ yargõ kararlarõnda yer al- mõştõr. (*) (1) “(...) Bir memurun bulunduğu statüden ayrılması ya me- murluktan ihraç ya da istifa suretiyle mümkündür. Memuriyetten işçiliğe nakil veya muvafakatle geçme şeklinde bir işleme memur ve işçi hukukumuzu düzenleyen mevzuatta yer verilmiş değildir. Rı- zası alınarak da olsa memuriyet statüsünden işçi statüsüne geçiş- te memurun mutlaka bu statüden ayrılmak istediğini belgeleyen bir istifa yazısı vermesi zorunluluğu vardır. Memuriyete ilişkin kad- ronun boşaltılabilmesi de ancak bu suretle mümkündür. (...) Bu du- rumda istifa ile sonuçlanan memuriyette geçen sürenin kıdem taz- minatı açısından değerlendirilmesine yasal bir engel olduğu söyle- nemez. (...)” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 29.4.1980 Tarih, 1980/3408 Esas, 1980/5110 Karar) (**) 2) “Özet: İşçinin birleştirilen hizmetlerinden ilki Emekli San- dığı Kanunu’na tabi olup, iştirakçi bu görevinden istifa ederek ay- rılmıştır. İş Kanunu’nda ‘istifa hali’ kıdem ödencesini gerektirecek olumlu bozma (fesih) nedenlerinden sayılmadığına göre, adı geçe- nin sigortaya bağlı son görevinden ayrılması durumunda, memu- riyette geçen hizmet süresi kıdem tazminatı ödencesi hesabında göz önüne alınamaz.” (Yargõtay 9. Hukuk Dairesi, 26.3.1986 Tarih, 1986/2188 Esas, 1986/3390 Karar) (***) (3) “Özet: İstifa suretiyle sona eren memurlukta geçen hiz- met süresi kıdem tazminatına dahil edilemez. Bu sürenin işçilikte gibi son işçilik ücretinden hesap edilmesi de doğru değildir.” 5510 sayõlõ Sosyal Güvenlik Yasasõ’nõn yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008’den sonra kamuda İş Yasasõ kapsamõnda geçen sürelerin istifa ile son bulmasõ durumunda yapõlacak uygulama, 5510 sayõlõ Sosyal Gü- venlik Yasasõ Geçici Madde 4’te yer almõştõr. 1 Ekim 2008’de “kamu idarelerinde hizmet akdi ile veya sözleş- meli olarak çalışanlardan; ilgili kanunları gereği 5434 sayılı kanun ile ilgilendirilenler aynı statüde çalışmaya devam ettikleri sürece” 5510 sayõlõ yasanõn (c) grubunda yer alan “kamu idareleri sigortalı- sı” sayõlõrlar ve bunlar hakkõnda Geçici Madde 4 hükümleri uygulanõr. Bu konumda olanlara da “sigortalılık süreleri esas alınarak emek- li ikramiyesi ödenebilmesi için; iş kanunlarına tabi olarak çalışmış olanların iş sözleşmelerinin kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olması, sözleşmeli personel statüsünde çalışmış olanların ise hizmet sözleşmelerinin ilgili mevzuatına göre iş sonu tazminatı veya aynı mahiyette olmakla birlikte başka bir adla öde- nen tazminata hak kazanılmasını gerektirecek şekilde sona ermiş olması şarttır” denilmektedir. Bu anlatõmdan istifa ile son bulan iş sözleşmelerine ilişkin süreler için kõdem tazminatõ yerine, “emekli ikramiyesi” ödenmesinin de söz ko- nusu olmadõğõ anlaşõlmaktadõr. (Yargõtay 9. Hukuk Dairesi, 9.3.1987 Tarih, 1987/2275 Esas, 1987/2757 Karar) Kaynak: (*) Yasa Hukuk Dergisi, Haziran 1980, sayfa 879. (**) Yargõtay Kararlarõ Dergisi, Nisan 1987, sayfa 556. (***) Yasa Hukuk Dergisi, Mayõs 1987, sayfa 75. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 8 Aralık SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Aleksey’nin Ölümü, Papa’nın Cinleri “İstanbul, bin yıl önce olduğu gibi, büyük din müca- delelerinin merkezinde. Uygarlık çatışması bir yanda; Ka- tolik-Ortodoks dünyasını ‘yakınlaşmaya’ sokan ‘tarihi kav- şak’ öte yanda...” Bu satırları; Papa XVI. Benediktus’un iki yıl önceki Tür- kiye ziyareti vesilesiyle yazmış, şunları eklemiştim: “Bü- yük din karşılaşmaları/karşıtlaşmalarını içeren bu iki (Ka- toliklik-Ortodoksluk; İslam-Hıristiyanlık) ekseninin tari- hi/coğrafi anlamda İstanbul’dan geçtiğini biliyorduk. Sürpriz; bu iki eksenin 2000’lerde böylesine canlı canlı karşımıza çıkmasında. Alaattin’in lambasından fırlayan cin- ler gibi... Papa’nın ziyareti ‘bin yıllık cinleri’ şişeden çıkartıyor...” “Cinler” böyle bir kez dışarı fırladı mı bir daha içeri gir- miyor. Benediktus’un Türkiye ziyaretiyle çıkarttığı “cinler”, Moskova Patriği Aleksey’nin ölümü ardından şimdi bir kez daha karşımızda. ‘Konstantinopol’ün tercihi kim?’ Mesele, “Aleksey sonrasını” Ortodoks âleminde bun- dan böyle kimin temsil edeceği... Geçtiğimiz yüzyılda yaşasak “Bize ne?” der geçerdik. Artık diyemiyoruz. Çünkü Aleksey’nin yerini alacak Pat- rik seçimi, Hıristiyanlığın iki merkezinde büyük heyecanla takip ediliyormuş. Bunlardan biri Vatikan; diğeri “Fener”i bırakın, İstanbul da değil “Konstantinopol”! “Repubblica” gazetesinin Vatikan uzmanı Marco Po- liti böyle diyor: “(Moskova’da) Yeni Patriğin seçimi yal- nız Vatikan’ı değil, Ortodoks âlemi birliğinin ekümenik sim- gesi ve merkezi Konstantinopol’ü de yakından ilgilendi- riyor!” Vatikan’a yakın yayın organı “Avvenire”; konuya açı- lım getirmiş: “Ekümenik Patrikliğin fahri rolünü” diyor “Avvenire”; “bu- gün Bartholomeos’ça temsil edilen Konstantinopol üstleniyor. Ancak Bartholomeos (tek başlı) bir ‘Ortodoks Papası’ değil. Bartholomeos (Hıristiyan dünyasında) ‘primus inter pares’ -eşitler arasında ilk- pozisyonunda. Konstantinopol’ün bu konumu; müteveffa Aleksey ile za- man zaman açığa vuran gizli çatışma konusuydu. Mos- kova Patrikliği, 120 milyon (Rus) Ortodokstan aldığı güç ve sahip çıktığı ‘Üçüncü Roma’ sıfatıyla kendisini Bizans İmparatorluğu’nun tek ve rakipsiz mirasçısı görüyor...” (6 Aralık 2008) Konstantinopol aşağı, Konstantinopol yukarı... Vatikan kaynakları, Fener’den artık böyle “Konstanti- nopol Patrikliği” diye söz ediyor. Ve Moskova ile “Kons- tantinopol Patrikliği” arasında süregitmekte olan bilek gü- reşinde “Bizans’ın yeni mirasçısını” bekliyor. Olan biteni kenar köşe takip etmek ötesinde hatta... olayların seyrinin Vatikan tarafından yönlendirildiğini söyleyebiliriz. Hıristiyan âleminde kartlar yeniden dağıtılıyor Benediktus Papalık tacını giyer giymez hatırlayacak- sınız; ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapmak istemişti. İlk teşebbüste Sezer vetosuyla karşılaşan davet, bizzat Bartholomeos tarafından Vatikan’a uzatılmış, bir yıllık ge- cikmeyle gerçekleşebilmişti. Ziyaretin hedefini; Benediktus’un “Papalık stratejisini” belirleyen Katolik-Ortodoks kiliseleri arasındaki yakınlaşma oluşturuyordu. Vatikan, bu yakınlaşmaya sıcak bakma- yan Aleksey-Moskova Patrikliği’ne karşı Bartholomeos’la kol kola giriyor, karşılığında Bartholomeos’u “Hıristiyanlık çapında primus inter pares” konumuna çıkartıyor, “ekü- menikliğini” resmen kutsuyor, “Vatikan’ın ayrıcalıklı part- neri” ilan ediyordu. Talepleri bir bir karşılanan Bartholomeos ziyaret so- nucunda, Benediktus’la Fener balkonundan kenetlenip, olimpiyat şampiyonları gibi “zafer işaretleri” çakıyordu... “Bunlardan Aleksey’nin halefine ne?” derseniz... XVI. Benediktus sonrası Vatikan-İstanbul-Moskova ara- sında kartlar yeniden dağıtılıyor. Ratzinger’in selefi II. Jean Paul, Aleksey’yle istedi- ği yakınlaşmayı bir türlü kuramamış, Moskova’ya adım atamamıştı. Ortodoksluğa Rusya’dan nüfuz edilemeyeceğini gö- ren yeni Papa, “taltif etmek suretiyle” Fener’i yanına ala- rak; geride bıraktığımız son iki yılda Moskova’ya ihmal edilmeyecek(!) güç olduğunu kanıtlamış oldu. Benediktus-Bartholomeos yakınlaşması karşısında, haf- ta sonu yaşama veda eden Aleksey; Papa’ya sırt çev- rilemeyeceğini görmüş, Vatikan’la yeni açılımlar başlat- mıştı. Aleksey’nin yerini alacak yeni patrik, Vatikan’la yakınlaşmayı sürdürecek mi sürdürmeyecek mi? Hıris- tiyan âlemini meşgul eden temel soru bu. Vatikan-Fener dengeleri, bu sorunun tam odak merkezinde. Kararan Fotoğraflar Deniz Baykal, geçen hafta bir savda bulundu: “Cumhuriyet döneminde Atatürk Bulvarı’ndan kılığı kıyafeti müsait olmayan insanları geçirmiyorlardı, poturlu, bilmem şalvarlı birtakım insanlar böyle Ankara’ya gelip bulvara girmiyor, tek parti zihniyeti o idi. ‘Kıyafetini düzelt gel, öyle geç’ diyorlardı.” Kolleksiyoncular Derneği’nden Can Kılıç ve Haluk Giray’ın arşivinden iki fotoğraf seçtik. Biri, şimdiki Sağlık Bakanlığı’nın önünü gösteriyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk Bulvarı’ndan poturlu, şalvarlı, kasketli at arabacıları geçiyor. Diğer fotoğraf da, Ankara Valiliği’nin önünde çekilmiş. Yine Cumhuriyetin ilk yılları. Fotoğraftaki insanlara, hiç de ‘kıyafetini düzelt de gel’ denmiş gibi görünmüyor... Çok doğaldır, çarşaf arkasından bakarsanız fotoğraflar kararır. Öğretmenlerin, öğretmen örgütçülerinin ve dostlarının “emmisi” Musa Uysal’ı son- suzluğa uğurladık. Emmi, ardında, çok yoğun sevgi ışıkları bırakarak gitti. Eği- timci-yazar Niyazi Altun- ya’nın dediği gibi: “Musa Emmi, kendini hep geri çeken, kişiliği, becerisi, ilişkileriyle hep önde olan bü- yüğümüzdü. Musa Emmi en sıkıntılı anlarında bile kendi derdini unutup bizim sorun- larımızı çözmeye çalışan bir ‘ermiş’ti. Elli yıldır öğret- men örgütlerinin en sevilen öncüsü idi. Her kümeye ait insanların sevebileceği bir in- sandı. Kendini geri çekip, başkalarının işlerini kolay- laştırırdı.” Sıhça Yavuz, Musa Em- mi için “Yokuşta Yürüyen Adam” adlı bir kitap hazır- lamış. Altunya, kitabın çok yakında sevenlerinin elinde olabileceğini duyurdu: “Emmi kitabın ancak ka- ralamasını görebildi. Olsun, biz ona ulaştırırız!” İnsanlık Nerede? Emmisiz Kaldık10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü. TİHAK Başkanı Muzaffer İl- han Erdost’a sorduk, “Böyle bir dünyada insan hakları nere- de?” diye. “Sanırım” dedi Er- dost, “İsa Mesih gibi göğe çık- tı”. Küresel egemenliğin stra- tejisinin içini doldurduğunu da vurgulama gereğini duydu: “Abu Garip’te, Guantano- ma’da, okyanusta yüzen işken- ceevi gemilerde, insan, hakları için yok ediliyor. Eskilerin deyi- şiyle, ‘darısı’, bizim üstümüze yağıyor. Dolar ve Avro, insanı yemek için İslamı, İslamı yemek için birbirini yiyor. Şu da var ki, insan hakları, gökten zembille inmedi yeryü- züne. Uluslaşma sürecinde ve ulus olarak tanıdı insan, hakla- rını. Ulus-devletlerin birleşmiş sözleşmelerinde evrenselleşti. Ama evrenselleşti mi? Dün işkencenin, hücrenin, darağacının üstünde dolaşan hayalet, bugün bir yanıyla Er- genekon’da dolaşıyor. Dün yar- gının elinde tuttuğu kılıç, bugün yargıcın göğsüne saplanmış ka- nıyor. Dün yeşil kuşakla, ılımlı İslamla yelkenleri şişirenler, bugün ye- ni dünya düzeni, Üçüncü Ame- rikan İmparatorluğu yolunda kan döküyor. Dün Çekiç Güç bugün Kan- dil, dün Sevr bugün soykırım. Avrasya’dan Büyük Ortadoğu Projesi’ne ve tezkeresiz tezke- reye programlanmış Türkiye paftasında, ‘insan hakları’ biçi- liyor. Biz de Ezop gibi ‘Deniz Fe- neri’ni yakmış, kandilde mum, türbede insan arıyoruz ve üstü- ne üstlük soruyoruz: ‘İnsan hak- ları nerede?’ diye.” Türkiye Newsweek dergisi, Deniz Baykal’ın çarşaf saçılımını değerlendirdiği 7 Aralık tarihli sayısında önemli bir anımsatma yapmış: “Bir görüşe göre Doç. Deniz Baykal, analizlerinde ‘Demokrasi Kuramı’ adlı çalışmasını da çevirdiği İtalya siyaset bilimci Giovanni Sartori ekolünden hareketle fayda, maliyet analizleri yapıyor. Sartori, karşılaştırmalı politika uzmanı. 2002’de gazeteci Taha Akyol, Baykal’ın bu çevirisine ‘Liberaller CHP’de’ başlıklı bir yazısında değinmiş: Prof. Dr. Atilla Yayla, liberal siyaset bilimci Giovanni Sartori’nin ‘Demokrasi Kuramı’ adlı eserini Baykal’ın dilimize çevirdiğini hatırlattı, Baykal’ı övdü. Liberaller, Baykal’la görüşürken, Sartori’nin ‘demokratik muhalefet’ konusundaki tezlerinden esinlenerek şu öneriyi dile getirecekler: Demokratikleşmeye, özellikle de laikliğin demokratikleşmesine destek verin, hatta siz öncülük edin. Şerefi de, siyasi getirisi de CHP’nin olsun.” Baykal, “Kemalizm, ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder” diyen dış destekli liberal düşünce hareketlerinin örgütleyicisi Yayla’nın peşinde mi? Yakın çevresindeki Kemalistleri de tasfiyeye yönelen Baykal, egemenlerin yeni döneminde “ılımlı İslam”cılık mı oynayacak? “Anadolu solu” sözünü yine dolandırmaya başladığına göre, anlaşılan öyle olacak... Yayla’nın Peşinde HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com nilgun@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Üzerinde ikiden fazla fõndõk bulu- nan dal. 2/ Kemik- lerin içindeki yağlõ madde... Karõnca yuvasõ. 3/ Bõldõrcõna benzer bir kuş... Pa- sak. 4/ Bir yerde oturma... Kuzu sesi. 5/ Pişmanlõk. 6/ İlaç... Özellikle Meksika’da yaygõn sert bir içki. 7/ Yu- murtadan yeni çõkmõş civ- civin ağzõnõn kõyõsõnda bu- lunan ve zamanla kaybo- lan sarõ renk... “Lakin ka- lacak doğduğumuz topra- ğa bizden / Şimşek gibi bir hatõra --- seslerimizden” (Y. K. Beyatlõ). 8/ “Tatlı- su kefali” de denilen bir balõk. 9/ Ceviz büyüklü- ğünde bir domates cinsi... Kâğõtlarõ bir arada tutmaya yarar çengel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kestane ve fõndõk çubuklarõyla örülen kulplu sepet. 2/ Üst yanõ açõk boru... Mõsõr bitkisi ve tanesi. 3/ Zorba hü- kümdar... Gözdeki canlõlõk. 4/ Başarõsõzlõk, sonuçsuzluk... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 5/ Ken- dir tohumu. 6/ Bir renk... Halk dilinde mutfağa verilen ad. 7/ Sazõ kurmaya yarayan burgu... Aydõn ilinde ünlü bir an- tik kent. 8/ Kirpik boyasõ... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 9/ Yengeç burcunun eski adõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C I V I K L A M A İ R İ Ş A T A K N A S I R U L U A Ğ L A A R M A L A M A K İ İ P N A İ L D İ L T R O N A A K O R A S A L S O Ğ A N L A M A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear