28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2007 CUMA 6 HABERLER Başbakan Erdoğan’ın ‘Kendi işlerine baksınlar’ sözlerine Rektörler Komitesi’nden yanıt geldi: BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Toplumu uyarmak görevimiz ZEYNEP ŞAHİN AKP Anayasa Taslağı Ne Anlatıyor? Bir anayasa sorunumuz vardı; bugün de, komedyaya da değil tragedyaya dönüşerek sürüyor. Bu soruna yol açan, 12 Eylül oldu. Büyük emeklerin ürünü olan 1961 Anayasası’nı yıktı. Kurduğu faşizmi sürdürmek ve işlediği cinayetlerin üstünü örtmek için bir kılıfa ihtiyacı vardı: 1982 Anayasası böyle doğdu. Bir “anayasa” da olmadı. Bir “kışla talimnamesi”, bir “polis tüzüğü” oldu. Sonraki yıllarda da bu metin bir baş belası kesildi, atılamadı. 2000’lere girerken iktidara gelen Ecevit hükümeti bunu yapabilirdi, yapmalı idi de. Pratik bir yol tutacaktı: 1961 Anayasası’nı alıp, ikinci meclise ait bölümü atarak, elindeki sağlam yapıya yeni ihtiyaçları sindirerek, yeni anayasa olarak yürürlüğe sokmanın mücadelesini yapabilirdi. Olmadı, büyük bir kayıptır... ? Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’de iktidara geldiğinde, dinci bir parti olarak, önce türban, imam hatipler ve Kuran kurslarına yapıştı. Elindeki belediyeleri de kullanarak, halkın gözlerinin önüne bir “duman perdesi” çekti. Ülkeyi de, yabancı sermayenin yağmasına açtı ve yerli sermayeyi de onun arkasına taktı... 22 Temmuz seçimlerinden de, her yolu kullanarak daha da güçlü çıktı. Bu fırsatı, programını genişleterek kullanma kararında. Şimdi, yeni bir anayasa başta geliyor. Yeni anayasayı yapmada, önce, evrensel ve bizde neredeyse gelenek olan bir kuralı çiğnemiş durumda: Kurucu Meclis’e gitmiyor; bir anayasacıya ve arkadaşlarına bir siparişte bulunmuş, onları ve saptadıklarını alıp, “Sapanca”da halvete girmiş ve ortaya “AKP Anayasası” çıkmıştır taslak olarak. Bunu alıp Meclis’e götürüp tartışacaktır. Oyçokluğu kendinde olduğuna göre, onun istedikleri referanduma götürülecek ve orada da “duman perdesi” sayesinde büyük oranda kazanacaktır. Türkiye’nin yeni anayasası böyle mi olacaktır? Hiç böyle olabilir mi? Körleştik miyiz? Buyurunuz bir demet marifetlerden! Yeni anayasada AKP’nin başta dinci istemleri geliyor ve laikliği çiğneyerek. Türbana üniversitenin kapıları açılıyormuş: Her şey bir yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı ne olacak? Ayrıca, Türkiye’nin üniversiteleri, laik devrimin kaleleridir ve kapılarını türbana açmayacaktır. Nasıl düşünülmez bu? Okullarda din dersleri devam ediyormuş: İstemeyen anababalar dilekçe verdiklerinde, çocuğu muaf olacakmış. Peki o anababa ve çocuk, çevrede nasıl bir tecrit içine düşer, bilinmiyor mu? Halkı birbirine düşüreceksiniz! Öte yandan, Sünni ağzınız Aleviyi çıldırtıyor! Ayrıca, özellikle liselerde, tarih, felsefe ve sosyolojide din de vardır konular arasında ve bilimin eleştirmesinden geçmiş olarak. Daha öncesinden başlamak körpe beyinlerin, yıkanması değil midir? Laik okulda, dine yer yokturI Yargı’da ve Yürütme’de tehlikeli değişiklikler görülüyor: Yargı’nın bağımsızlığı budanıyor. Ne maksatla? Bu arada, Anayasa Mahkemesi’ne siyasal organdan üye seçmek, onun bağımsızlığını gölgelemez mi? YÖK, iktidara bağlanıyor. Türkiye’de üniversitelerin, geleceğini, bir karanlık bekliyor demektir. Milli Güvenlik Kurulu’nun işlevi ve etkisi azaltılıyor. Böyle bir ortamda, nasıl? İrtica, gericilik, tarikat gibi nedenlerle ordudan uzaklaştırılanların geri dönmelerinin kapısı açılıyor. İran ordusu özlemi değil mi bu? Düşman mısınız siz? ? Yeni anayasa taslağının ne idüğü konusunda aldığımız örneklerle yetiniyoruz. Bu örnekler, Türkiye’deki iktidarın zamirini açıkça ortaya koyuyor. Bu yeni anayasa konusunun bir büyük yararı olmuşsa, o da şudur: AKP’nin ne mene bir örgüt olduğunu tabak gibi sergiliyor. Bu parti, geleceğimiz için korkunç bir tehlike, bekamızın temeline de konulmuş bir bombadır. Devlete bir görev düşmüyor mu? ANKARA AKP’nin anayasa taslağını eleştiren Rektörler Komitesi’ne, “Kendi işlerine baksınlar” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’a üniversitelerden sert tepki geldi. Rektörler, toplumu aydınlatmanın ve ülke geleceği açısından tehdit oluşturabilecek konularda uyarılarda bulunmanın “asli görevleri” olduğunu vurgulayarak “İşimizi yapıyoruz” dedi. Rektörler, Atatürk devrimlerinin taslakta yer bulmayışından ve üniversitelerde türbanın serbest bırakılmak istenmesinden de rahatsızlık duyduklarına dikkat çektiler. AKP’nin anayasa taslağına en sert eleştirilerden biri önceki gün üniversitelerden geldi. Olağanüstü toplanan Rektörler Komitesi, anayasa değişikliğinin, Cumhurbaşkanlığı referandumu konusundaki yasal belirsizlikler ortadan kalkıncaya kadar ertelemesini isteyerek sürecin demokratik işletilmediğini belirtmiş; ayrıca türbanın üniversitelere giremeyeceğini vurgulamıştı. Bildirinin yayımlandığı gün konuşan Başbakan Erdoğan ise “Rektörler kendi işlerine baksın” diyerek üniversitelerin ortaya koyduğu tepkiyi eleştirmişti. Erdoğan’ın bu çıkışı tepkiyle karşılandı. ODTÜ Rektörü DSP’den Erdoğan’a tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına yönelik düzenlemeye tepki gösteren Rektörler Komitesi’ne “İşlerine baksınlar’’ diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “yine endazeyi kaçırdığını’’ söyledi. Sezer, “Bir başbakan gerektiğinde sert de konuşabilir. Fakat hiçbir durumda endazeyi kaçırmamalıdır’’ dedi. Sezer, dün yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti: “Sayın Erdoğan birden celalleniyor. Hatta bazen, bir Prof. Dr. Ural Akbulut, “Kurumlarımızı birebir ilgilendiren en hayati konular hakkında konuştuk. İşimiz dışında bir şey yapmadık” dedi. Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın ise ülke gündemini ciddi bir anayasa değişkliğinin meşgul ettiğini, böyle bir konuda rektörlerin tavırlarını belli etmesinden dabaşbakana yakışmayacak derecede hakaretlere varan çıkışlar yapıyor, bazen de Başbakanlık Sözcüsü tarafından tekzip edilen sözler sarf ediyor. Sayın Başbakan, bazı durumlarda da bir bakıyorsunuz, en demokrat kendisiymiş gibi bir tutum sergiliyor. Tabii, demokrasiyi nasıl algıladığı konusu hâlâ bir netlik kazanmış değil ama, bu durum, Başbakan’ın, demokrasinin olmazsa olmazlarından olan katılımcılığa hiç tahammül edemediğini çok net olarak ortaya koyuyor. Bu, son derecede tehlikelidir. Çünkü böyle bir tahammülsüzlüğü demokratik hiçbir ülkede görmek olası değildir. Bir başbakan gerektiğinde sert de konuşabilir. Fakat hiçbir durumda endazeyi kaçırmamalıdır. Çünkü sertlik başka, nezaket ve ölçü başkadır.” dınlatmak anayasal görevimiz” vurgusunu yaptı. Erdoğan’ın sözlerinin “şık” olmadığının altını çizen Yurtkuran, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bizleri bu açıklamayı yapma sürecine götüren, kapalı kapılar ardında, dedikodu ortamı içinde anayasa hazırlanmaya çalışılması. Birliğimizin, bağımsızlığımızın tek sebebi olan Atatürk ilke ve devrimle ha doğal bir şey olmadığını vurguladı. Akaydın, “Ayrıca, kuşku duymakta son derece haklı olduğumuz türbanın üniversitelere girmesi dayatmacasına dikkat çekildi” dedi. Erdoğan’ın üslubunun “şık olmadığını” da belirten Akaydın, “Biz kendi işimizi gayet iyi biliyoruz” diye konuştu. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, “Toplumu ay rinin anayasada olmayacağı ifade ediliyor. Biz tabii ki bu tehlikeye dikkat çekmek zorundayız. Türkiye’de hiçbir güç Atatürk ilke ve devrimlerini yok sayamaz. Bunu içimize sindiremeyiz. Atatürk olmazsa Türkiye parçalanır. Bu tehlikeyi görüp de susabilir miyiz? Bizim asli görevimiz bu. Zaten işimize bakıyoruz.” İzmir 9 Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı da “Üniversitelerin temsilcisi olan rektörlerin ülkenin geleceğini ilgilendirecek yeni bir anayasa konusunda söz söylemelerinden doğal bir şey olamaz. Rektörler, izlenmesi gereken yol hakkında görüş bildirdi” dedi. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay ise “Akademik camia, anayasa tartışmaları konusunda bir şey söylemeyecek de nerede söyleyecek” diye sorarken anayasa taslağı üzerinde rektörlerin konuşmamasını istemenin mantıklı olmadığını belirtti. Bernay, “Üzerinde üniforma olmayan herkes demokratik anayasa yapacak diye bir şey yok. Taslağı hazırlayıp sonra ‘Hadi görüşlerinizi söyleyin’ derseniz, bu sürecin demokratik olmadığının kanıtıdır. Ama gerekli mesajlar gitti” dedi. T İ S K R A H AT S I Z İşverenler tartışma istemiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), AKP’nin yeni anayasa çalışmalarının ülke gündeminden çıkarılmasını istedi. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal açıdan yıpratıcı bir sürece girdiğine dikkat çeken TİSK, anayasa hazırlanırken vazgeçilmez gördükleri temel felsefenin ise Atatürk ilke ve devrimleri olduğunu vurguladı. TİSK’ten dün yapılan yazılı açıklamada, konfederasyon yönetim kurulunun yeni bir anayasa yapılması konusunu görüştüğü ve aldığı kararları hem hükümetin hem de kamuoyunun bilgisine sunmaya karar verdiği belirtildi. Açıklamada şunlar kaydedildi: “Anayasa değişiklikleri konusunda diyalog ve uzlaşma sağlanmasının gereği, hükümet programında belirtilmesine rağmen, anayasa değişiklik çalışmalarının gündeme gelmesiyle birlikte, Türkiye toplumsal gerginliklerin giderek tırmandığı, ekonomik ve sosyal açıdan son derece yıpratıcı bir sürece girmiştir. Yeni bir anayasa yapılmasının hem yöntem hem de zamanlamasının doğru olmadığı görüşündeyiz. Unutulmamalıdır ki anayasalar, iktidarın ömrü ile sınırlı olmayan, bir ülkenin geleceğini belirleyen temel belgelerdir.’’ Türkiye’nin istikrar istediğininin kaydedildiği açıklamada, “Yeni anayasa tartışmalarını gündemin ilk sırasına alarak tansiyonu yükseltmek, söz konusu taleple uyuşmadığı gibi sosyal ve ekonomik bakımdan önemli riskler taşımaktadır’’ dendi. Açıklamada, hükümetin güç ve enerjisini, işsizlik, istihdam, büyüme, yatırım, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi konulara vermesi istenerek “Anayasa değişikliklerinin zamanlaması ne olursa olsun, vazgeçilmez gördüğümüz temel felsefe, anayasamızın Atatürk ilke ve devrimleri ile hedeflerine dayanması gerektiğidir’’ ifadelerine yer verildi. Müzakereler kesilebilir AKP , AİHM’nin RP’nin kapatılması ve Leyla Şahin davalarındaki karar gerekçelerine aykırı bir düzenleme yaparsa, Müzakere Çerçeve Belgesi’ndeki koşulları ihlal etmiş olacak BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) RP’nin kapatılması ile Leyla Şahin davalarındaki kararlarının gerekçeleri, AB’nin 2004 yılındaki konsey kararlarına atıf yapan 2005 yılındaki Müzakere Çerçeve Belgesi’ne göre, AKP hükümetinin anayasada özellikle laiklik konusunda “söz konusu gerekçeler ve yaklaşımların dışında” düzenleme yapma çabasının önünü kesiyor. AKP, AİHM’nin gerekçeleri dışında bir düzenleme yapmaya çalışırsa, bu durum Müzakere Çerçeve Belgesi’nde, “Müzakerelerin Esası” başlıklı 10. bölümünde getirilen koşullara aykırı bir nitelik taşıyacak. “Katılım, müktesebat (acquis) olarak bilinen, birlik sistemine bağlı haklar, yükümlülükler ve kurumsal çerçevenin kabul edildiği anlamına gelir. Türkiye’nin bu kurallar bütününü katılım anındaki haliyle uygulamaya geçirmesi gerekmektedir. Bunun da ötesinde katılım, mevzuat uyumuna ek olarak, müktesebatın zamanında ve etkin şekilde uygulanması anlamına gelmektedir” denilen 10. maddede sıralanan konu başlıkları AKP’nin anayasal ve yasal düzenlemelerde, AİHM kararlarını ve kararların gerekçelerini dikkate almasını zorunlu kılıyor. Bu konu başlıkları arasında “Birliğin dayalı olduğu anlaşmaların içeriği, ilkeleri ve siyasi hedefleri; bu anlaşmalara göre kabul edilen mevzuat ve kararlar ile Avrupa Adalet Divanı’nın içtihadı; Adalet ve İçişleri Politikası çerçevesinde belirlenen ortak eylemler, ortak tutumlar, imzalanan sözleşmeler, beyanlar ve diğer tasarruflar” yer alıyor. Avrupa İnsan Hak AKP hükümeti, yasal ve anayasal düzenlemeler yaparken AİHM’nin karar gerekçelerini dikkate almak zorunda. ları Sözleşmesi (AİHS) ve bu sözleşme bağlamında kurulmuş olan AİHM de bu başlıklar içinde bulunuyor. 1982 Anayasası’nın 90. maddesi ve yeni anayasa taslağının 67. maddesi ise söz konusu uluslararası sözleşmeleri “üst hukuk” olarak kabul ediyor. Milletlerarası anlaşmalar ile yasanın çelişmesi durumunda ise milletlerarası anlaşmayı geçerli sayıyor. Eğer AKP, RP’nin kapatılması davasında AİHM’nin gerekçeli kararında ortaya koyduğu laiklik yaklaşımı ve bu yaklaşım bağlamındaki kapatılma gerekçeleriyle Leyla Şahin davasındaki AİHS’nin “din ve vicdan hürriyeti” maddelerine ilişkin gerekçelerine aykırı bir düzenlemeye giderse, Müzakere Çerçeve Belgesi’nde koşulları ihlal etmiş olacak. Bu da AB içinde yapılacak değerlendirmelerin sonucuna bağlı olarak “insan hakları ve temel özgürlükler” bağlamında değerlendirilirse, müzakerelerin tamamen askıya alınmasına kadar giden sürecin önünü açabilecek. AİHM’nin Şahin davasındaki kararında türban yasağının “din ve vicdan” hürriyetiyle doğrudan bağı olmadığı vurgulanmıştı. AİHM’nin RP’ye ilişkin gerekçeli kararında “Mahkemenin vardığı kanaate göre; siyasi partilerin kapatılması, demokrasinin ayrılmaz bir parçası olan fikirlerin ve siyasi partilerin çoğulluğu konusunda devletlerin takdir payı sınırlı olmakla birlikte ilgili devlet, Avrupa sözleşmesi normlarıyla çelişen bir siyasi parti projesini, ülkenin demokratik rejim ve iç barışını tehlikeye atma riski taşıyan somut eylemlerle hayata geçirmesinden önce engelleme hakkına sahiptir” denilmişti. ADALET BAKANI ŞAHİN ‘Yargıtay Başsavcısı kararıyla konuşsun’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın anayasa değişikliğine ilişkin açıklamalarına sert çıkarak, “kararıyla konuşması” gerektiğini kaydetti. Şahin, “Hâkim ve savcılar hangi görevde olursa olsun siyasi tartışmaların içine giriyor intibası yaratmamalıdır” dedi. Şahin, türban maddesinin, örf ve âdetler ile devrim yasalarına aykırı olmama koşuluyla değiştirilmesini istediklerini söyledi. Yargı muhabirlerine iftar veren Şahin, gazetecilerin anayasa taslağına ilişkin sorularını yanıtlarken anayasa çalışmalarının türban konusuna indirgenmemesi gerektiğini kaydederek “Bir ormanı, bir ağaçla, çalı parçasıyla kapatmış olursunuz” dedi. Devletle hizmet bağı olmayanlara, yalnızca “Üniversiteye bilgi almaya giden kişilere birtakım zorlamalar” yapıldığını savunan Şahin, “Türbanla öğretmenlik, memurluk yapmak başka bir şey. Tıpkı bakkaldan marketten alışveriş yapan, vergi dairesine vergisini yatıran vatandaş gibi üniversiteden bilgi almaya çalışanları devlet memuru statüsüne koyamazsınız” dedi. Rektörler Komitesi’nin anayasa değişikliğine yönelik eleştirilerini “siyasi amaçlı” şeklinde değerlendiren Şahin, “Rektörler Komitesi ve eleştirenler aceleci davrandı. Hükümet karşısında ayrı bir siyasi parti gibi kamuoyunda değerlendirmelere yol açıyor” dedi. Şahin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya’nın eleştirilerinin hatırlatılması üzerine, hâkim ve savcıların ne yapacaklarının anayasa ve yasalarda belli olduğunu ve bu çerçevede bunu yerine getirdiklerini belirterek “Hâkim ve savcılar kararlarıyla konuşmalıdır” dedi. Yalçınkaya’nın vurguları Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarına dayanıyor Türban anayasaya sokulamaz İLHAN TAŞCI ‘Cumhuriyet yara aldı’ Eski Başbakan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit ise “Yıllardır Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin uğraşıp da bölemedikleri insanlarımızı, bu sinsi şeriat özlemcileri bölmüşlerdir. Şimdi bu şeriat özlemcileri, yıllardır hayata geçirmek için çalıştıkları şeriat düzenini anayasa değişikliğiyle hatta yeni bir anayasayla yasallaştırmaya çalışmaktadırlar” dedi. “Laik Türkiye Cumhuriyeti yara almıştır” diyen Ecevit, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yarısını” yara kangren olmadan bir an önce ağırlığını ortaya koymaya çağırdı. ANKARA Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın türbanın anayasa ile yasalaştırılamayacağı vurgusunun altında, AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları yatıyor. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya’nın hükümete sert eleştiriler içeren açıklamasında üstü örtülü işaret ettiği yargı kararları, anayasada türbanın “olanaksızlığını” gözler önüne seriyor. Laiklik ve türbana ilişkin irdelemeler içeren yargı kararlarından öne çıkanlar şöyle: Refah Partisi’nin kapatılmasını haklı bulan AİHM; gerekçeli kararında laiklik ilkesini, türbanı değerlendirmişti. Mahkeme, üniversitelerdeki türban yasağının Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun olduğunun altını çizerken, üniversite eğitimi yapmayı kabullenenlerin devletin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesinden kaynaklanan yükümlülükleri de kabullenmiş olduklarının varsayıldığının altını çizdi. Anayasa Mahkemesi, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in başvurusu üzerine, YÖK Yasası’na ek madde getiren yasadaki türban serbestliğini anayasaya aykırı bularak iptal etmişti. Mahkeme kararında, düzenleme ile “başörtüsü kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlik tanımakla, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırmak suretiyle laiklik ilkesine aykırılık” oluşturulduğuna dikkat çekti. Yüksek Mahkeme kararında türbana neden geçit verilemeyeceği şöyle anlatıldı: “Dinsel kurallardan arındırılmış, akla ve bilime dayanan, dinsel inancı kişilerin vicdanlarına bırakan laik devlette, hukuk düzeninin dinsel gereklerle sağlanıp sürdürülmesi benimsenemez. Tüm devlet kuruluşlarında ve işlemlerinde olduğu gibi öğretim ve eğitimin her düzeyinde laiklik ilkesine özenle uyulur... Demokrasinin güvencesini ve Cumhuriyetin özgün niteliğini oluşturan bu ilkenin büyük bir duyarlık ve özenle korunması anayasa gereğidir. Ders liklerde ve ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden uzak kalınması zorunluluğu nedeniyle yükseköğrenim kurumlarında dinsel gereğe bağlanan başörtüleri laik bilim ortamıyla bağdaştırılamaz.” Türban ideolojik Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu da, kamusal alanda türban kullanımının laiklik ilkesiyle bağdaşmayacağına dönük karar almıştı. Kurul, görüştüğü bir davada, kamuda uyulması gereken kuralları bilmesine karşın türbanını çıkarmamakta ısrar eden memurun hareketini “ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumun huzurunu bozma’’ olarak değerlendirmişti. Kararda, türbanlı davacının yazılı ve sözlü ifade tutanaklarında kılık kıyafet yönetmeliğini bilmediği için değil, benimsemediği için başı açık görev yapmayı kabul etmediği vurgulanmıştı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi de bir davada, türbanı, laiklik ilkesine karşı “başkaldırı simgesi” olarak değerlendirmişti. CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear