28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 EYLÜL 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Beledi İstanbul’da iftara yakın saatlerde belediye otobüslerine binen yolculara “İETT hayırlı iftarlar” yazan paketlerde hurma dağıtılıyor. Nasıl hizmet ama? Hayırlı şeriatlar olsun! ALLAH, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den razı olsun; türbanı üniversiteye sokmak için hazırlamakta oldukları Anayasa taslağını değerlendirirken “İnkılap hükümleri vardır” buyurmuşlar. Gazeteciler bunu “Devrim Kanunları” olarak algılamış olmalı ki “Anayasa taslağının son şeklinde yer alan ve üniversitelerde türbanlı öğrencilerin okumasının önünü açan düzenlemede cüppe, kara çarşaf ve sarığın önünü kesmek için Devrim Kanunları’na atıfta bulunuluyor” yorumunu yapmışlar. Hangi Devrim Kanunları? Anayasanın 174. maddesinde sıralanan “inkılap kanunları”nı anımsayalım: Tevhidi Tedrisat Kanunu. Şapka İktisası Hakkında Kanun. Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbekârlıklar ile Bir Takım Unvanların RTE, ABD’ye gidiyormuş... “Süpürgelere dikkat etsin!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İnkılap hükümleri Men ve İlgasına Dair Kanun. Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun. Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun. Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun. Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun. Bunlardan hangisi yürürlükte? Hepsi! Peki bunlardan hangisi, “Cumhuriyet Devrimi”ne bağlılık ilkesiyle gerçek anlamda uygulanıyor? Hiçbiri! Adalet Bakanı Şahin üniversitelerde türbanı serbest bırakacak düzenlemenin anayasada nasıl yer alacağını bakın nasıl anlatıyor: “Biz hadiseye Rice’ın lezbiyen olduğu iddia edilmiş. Onu bilmeyiz ama ezbiyen olduğu kesin! Mani Kemal Öncü: “Güncel Ramazan manisi: Davulumun sesi hoştur. Bu işler ince iştir. Ilımlı İslam olduk. Peygamberimiz Bush’tur...” özgürlükler açısından bakıyoruz. Herkesin eğitim hakkından yararlanması açısından. Bu nedenle kılık, kıyafet, asıl hareket noktamız değil. Hareket noktamız özgürlükler. Kimse endişe etmesin. Anayasamızın başlangıç hükümleri vardır. İnkılap hükümleri vardır. Özgürlükler bunların aleyhine kullanılamaz. Genel ahlak kuralı vardır.” Mehmet Ali Şahin’in sözünü ettiği “inkılap hükümleri”ni anayasanın 174. maddesinde “inkılap kanunları” başlığı altında yer alan “Devrim Kanunları” diye algılamak için şaşkın ördek olmak gerek. Adama, “Sen önce Devrim Yasalarını adam gibi uygula ondan sonra ‘inkılap hükümleri’ni ağzına al” derler! İşte bu nedenle Allah, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den razı olsun; çünkü türbanı üniversiteye sokmak için bir “inkılap” yapacaklar; onu açıklıyor! İslam, Kadın ve Dayak Bilindiği gibi ülkemizde dayak, çok yaygın bir eğitim yöntemi, anne babalar çocuklarını, kocalar eşlerini, çocuklar arkadaşlarını dövüyorlar. Yetişkinler arasındaki önemli ya da önemsiz tartışmalar çoğu kez tarafların dayak atmak üzere birbirlerine saldırmalarıyla sonuçlanıyor. Dayak atmanın sayısız nedeni var; örneğin, ateşli bir futbol fanatiği sahaya inip kızdığı bir futbolcuyu ya da hakemi, trafikte bir araç sürücüsü kendisini rahatsız eden başka bir sürücüyü, bir hasta yakını, yakınına öncelik tanımayan hastane doktorunu dövüyor. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bir de atılan resmî dayaklar var ki, konumuz olmadığı için değinmiyoruz. Benim üzerinde durmak istediğim konu ise dayağın böylesine yaygın bir terbiye yöntemi olduğu toplumumuzda bunun hâlâ belli kurallara bağlanmamış olması. Elimizde bir tek kadınlara kocaları tarafından atılan eğitici dayaklara ilişkin kurallar var. Dün (www.haberne.com) adlı internet sitesinde ‘Kadın nasıl dövülmeli?’ başlıklı ve video görüntülü bir habere rastladım. Abdullah al Mahmud adında bir din görevlisi, Bahreyn Televizyonu’nda bir kadının nasıl dövülmesi gerektiğini anlatıyor. Özellikle manken, dansöz, ‘sanatçı’ ve erkek arkadaşlarının dahil oldukları ‘seviyeli beraberliklerde’ çok kez tanık olunduğu gibi kadına öyle pata küte girişmek yok. “Eğer koca, eşini terbiye etmek için dayaktan yararlanmak isterse; bunu asla çocukların önünde yapmamalıdır. Bu sadece ikisinin arasında kalmalıdır.” Al Mahmud böyle söylüyor; bence de çok doğru ve etik bir kural. İslam, kadına atılan dayağa sınırlar getirmiş. Al Mahmud sürdürüyor: Dayak, “kanamaya neden olmamalıdır, kemik kırılmasına neden olmamalıdır, yüze dokunulmamalıdır ve kadın berelenmemeli, çürüklere neden olunmamalıdır” . Görüldüğü gibi burada estetik kaygılar öne çıkıyor. Çünkü kadın dayaktan sonra bir kenara fırlatılmayacağına, tam tersine eğitilmiş durumuyla yeniden kullanılacağına göre yarabere içinde ortalarda dolanıp görüntüyü bozmamalıdır. Bu yaklaşım bana gerçekten çok akla yakın geldi. Amaç kadını eğitmekse, bağcıüzüm ilişkisinde olduğu gibi, bu amaca varmak için ille de iz bırakmaya gerek yoktur. Konuyla ilgilenenler, dayak sırasında boks eldiveninin kullanılmasının kurallara uygun olup olmadığını aralarında tartışmalıdırlar. Saygıdeğer din adamı Abdullah al Mahmud’un açıklamalarının son bölümü çok ilginç. Bu bölümde konulan kuralların nedenlerine açıklık getiriyor. Diyor ki: “Çünkü kadın, onun eşyası değildir; ona canının istediği her şeyi yapamaz. Eğer ki kadın kocasını affetse dahi bu, Mahşer Günü’nde Allah’ın da onu affedeceği anlamına gelmez.” Aklım önce “Ona canının istediği her şeyi yapamaz” cümlesine takıldı, öyle ya, daha başka ne yapabilirdi ki? Sonra düşündüm; bu ‘yapamaz’ sözcüğü yalnızca dayağa ilişkin konmuş kurallar için geçerliydi. İki hadis aktarıyorum: Hz. Ömer anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü sorulmaz.” Ebu Davud, Nikâh 43, (2147). Hakim Ibnu Mu’âviye babası Mu’âviye’den anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?” “Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terk etmemen.” (Ebu Dâvud, Nikâh 42, 2142, 2143, 2144) Bu satırlar da Diyanet Vakfı Meali’nden: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (Nisa 34) Bu yazıyı niçin yazdığım sorusu aklınıza gelebilir. Yanıtlayayım. Biliyorsunuz yeni bir anayasa hazırlanıyor. Yeni anayasa, aynı zamanda yeni kurallar demektir. Benim de çorbada bir tutam tuzum olsun istedim. Hepsi bu! Kadınlar da unutulmasın yani… (dkavukcuoglu@superonline.com) Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Adalar’da ampul belediyesi var mı? İSTANBUL’UN Adalar ilçesinde belediye var mı? Turizmci dostlarımızdan Deniz Tüfekçi, “Kâğıt üstünde var olsa da, hayatın içinde yok” diyor. Niye diye sorunca anlatıyor: “İlkokul çocuğu bile belediyenin işleri arasında sokak aydınlatmasını, park düzenlemesini, temizlik yapmasını bir çırpıda sayar. Bunları saymasını bilmeyenleri de sanırım Adalar’da olduğu gibi belediye başkanı yapıyorlar!” Konuyu üsteleyince öğreniyoruz ki, Heybeliada’da vapur iskelesinin çıkışında Yesari Asım Ersoy’un heykelinin de bulunduğu bir park var. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kaza Hasan Baş: “Önüne ayva veya ne bileyim karşı konulmaz bir varlık getirilseydi, yine kaza yapar mıydı?” Kandırık Şevket Çorbacıoğlu: “Sivil anayasa diye kimi kandırıyorsun sen! Hadi ana(yasa)nı da al git lan!” Ama parkın aydınlatması yok. Parkın çevresinde elektrik direkleri var. Ama direklerde ampul yok. Hava karardıktan sonra burası “Gulyabani”nin bahçesine dönüşüyor. Parkın bir iki lamba ile aydınlatılmasını isteyen Heybeliadalılar, belediyeye dilekçe vermekten, AKP’li belediye başkanına rica minnet yalvarıp yakarmaktan yorulmuş. Deniz Tüfekçi, lafı gediğine oturtuyor: “Partisinin amblemi ampul ama belediyesi parka bir ampul takmaktan aciz.” Serbest piyasa da piyasaya düştü... Önüne gelen yabancı sermaye ile yatıyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Havran’da Birkaç Saat... Güney Marmara’yı Kuzey Ege’ye bağlayan BalıkesirEdremit karayoluna “Havran Yolu” denir. Oysa Havran’a varıldığında Edremit artık 4 km’dir; hatta uzaktan denizi bile görebilirsiniz... Buna rağmen aynı yolun neden Edremit yerine Havran’la anıldığını merak eden olmuş mudur? Bu tür “Anadolu ipuçları”na ilgiliyseniz, merakınızı ancak “şehir merkezi”ne doğru saparak giderebilirsiniz. Çünkü karşınıza çıkacak “kent” dokusu, birbirinden zarif tarihi konaklarla bezenmiştir. Cadde ve sokaklardaki geleneksel çarşı ortamı, sizi “insancıl” Anadolu kimliğiyle tanıştırır. Koca ağaçların gölgesindeki serin kahveler, abartılmış kebaplar yerine “tencere yemekleri”yle lezzet sunan küçük lokantalar ve diğerleri... Denebilir ki Havran, birkaç nayı yaşatmaları için Kaymakamlığa vermesini gözleri dola dola anlatan Fatih Genel diyor ki: “Önce sağlık ocağı yapmamızı istedi; ama buradaki kültürel faaliyetlerin yararlarını söyleyince hemen imzasını attı...” Bunları duyunca düşündüm. Acaba 80 yaşındaki Fatma Hanım mı; yoksa o Edremit evinin yıkılmasını isteyen milletvekili mi bu ülkeye yararlıydı? Orman köylerine ‘ev’ O gün Fatih Genel’le kısa bir kent gezisi de yaptık. Daha yaşarken “efsanevi valiler”imiz arasında yerini alan, 2003’te yitirdiğimiz Recep Yazıcıoğlu’nun yanında staj yaptığı ne kadar da belliydi... Havran’ın gözden ırak orman köylerindeki yoksulluğun, çoğu tek odalı evlerini içine sindiremeyen Kaymakam, görevinin daha ilk yılı dolmadan yine aynı köylüler için kolları sıvamış... Buzdolabı vb. bir yana, tek odaları dışında mutfak, banyo, hatta tuvaletleri bile olmayanlara “yaşanılır köy evleri” yapılmasını amaçlayan “toplumsal gelişme projesi”ni başlatmış. Kaymakamın bir başka benzer amaçlı hizmeti olan “sosyal market” uygulamasında da birkaç ay içinde yüzlerce Havranlının kullanmadıkları eşyalar yine yoksullara veriliyor. Eski bir binada “mağaza” düzeninde sergilenen az kullanılmış eşyalar gerçek ihtiyaç sahiplerine sunuluyor. Bağışlayanlar ile bağışı kabul edenlerin birbirlerini bile tanımadıkları, örnek bir sosyal yardımlaşma gerçekleşiyor... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Kültür merkezi olacak... km. sonra erişilecek kıyı kuşağındaki bağrış çağrış sözde tatil yaşamıyla da “inat”laşırcasına, çoğu kentimizde yıllardır unutulan “huzur”un ağır başlı kentidir. Kıyıdaki komşularını betonlaştıran rant yapılaşmasından uzak kaldığı için de “apartmanlaşma”ya hâlâ teslim olmuyor... ...Ve, Koca Seyit Kenti gezerken, Atatürk’ün Havran’da ağırlandığı Terzizade Konağı’nı da gördük. Ulu Önder, Çanakkale Savaşı’nda sırtladığı 276 kg’lık top mermisi ile Ocean Zırhlısı’nın batmasını sağlayan, 1939’da zatürreeden ölen “Havranlı Koca Seyit”i aratmış ve bulmuş. Efsanevi onbaşıyı, savaşın seyrini de değiştiren kahramanlığından ötürü bir kez daha kutlamış... Fatih Genel diyor ki: “Yaşı 90’ı geçen kızı Ayşe Nine, babasının adını taşıyan köyünde yaşıyor. Çanakkale’deki tarih turizmine Koca Seyit’in anıtını da eklemlemek için, o büyüklüğü anımsatacak bir peyzaj projesi tasarlıyoruz...” Evet... Balıkesir’den Ege kıyılarına doğru indiğinizde, Edremit’e varmadan kenarından geçeceğiniz Havran’a, artık zaman ayırın... Yolun adını almayı hak eden “görmüş geçirmişlik”le tanışın... ekinci?cumhuriyet.com.tr OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com ‘Milletvekili’ ve Fatma Hanım Geçenlerde Edremit’teki benzeri pek kalmayan eski bir taş evin “koruma” kararına tepkileri duymuştum. Üstelik eldeki son kültür varlıklarımızdan birinin daha yok edilerek “kültür yoksunu” apartmana dönüştürülmesi için “bakanlık”a başvuran da bir “milletvekili”ymiş. Milletin vekili bile “kimlik değerlerimiz”i savunmak yerine onlardan kurtulmanın öncülüğünü yaparsa, uygarlık bilincimizi nasıl geliştirebiliriz? Nitekim Havran’ın yeni kaymakamı Fatih Genel de kentin en etkileyici sivil yapılarından Hocazade Konağı’nı böylesi duyarsızlıklara karşı korumak için kültür merkezi yapıyor. Konağın bilge gelini Fatma Özgönül Budaras’ın, metruk bi TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ KaşKalkan arasında, 1 “Mavi Mağa 2 ra”sı ve doğal 3 güzelliğiyle tanınmış bir 4 kumsal. 2/ 5 “Başını taştan 6 taşa vurup ge7 zer su” 8 (Fuzuli)... İlişkin, de 9 ğgin. 3/ Sakızla tatlandırılmış 1 2 3 4 5 6 7 8 9 rakı. 4/ Şarkının sert 1 M I Y M I N T I A R İ bir biçimde vurgu 2 E S M E R İ Ç A R A L landığı disko müzik 3 Y KM K İ üslubu... Okur. 5/ 4 D A R HO P A Ş Gösteriş... Bir nota. 5 A L 6/ Nikel elementinin 6 N İ Ş A B U R E K L A R İ simgesi... Sıtma 7 C A İ Z mikrobunu aşılayan 8 I Ğ R I P K O L sivrisinek. 7/ Yapıl 9 A K R O B A S İ masında sakınca olmayan... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konargöçerlerin kıl çadırlarından oluşan yayla yerleşmesi. 8/ Bir tür balık ağı... Kötülük, fenalık. 9/ Askeri donanımın metal bölümlerini temizlemede kullanılan üstübeç, alkol ve sabun karışımı madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Fethiye ilçesi yakınlarında, doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy ve ada. 2/ Tuzağa düşürülen şey... İzmir’in bir ilçesi. 3/ Güney Amerika’daki bozkırlara verilen ad,.. Soyaçekim. 4/ Karakter... Kitabe. 5/ Acı, öfke, heyecan gibi duyguları yatıştırma... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 6/ Ege Denizi’nde, Yunanistan’a ait bir ada. 7/ “Varsın seni ömrünce azabın kolu sarsın / sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın” (F.N.Çamlıbel)... Tombul bir fındık türü. 8/ “Derme çatma, çer çöp” örneklerinde olduğu gibi, anlatımı güçlendirmek için sesçe benzer sözcüklerin üst üste kullanılmasına verilen ad. 9/ Soyundan gelinen kimse... Tehlike işareti. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear