26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 TEMMUZ 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Kanatlı Suat Özbilgi: “Seçim gezilerini devletin uçak ve helikopterleriyle yapıyormuş. Karınca ölmeye yakın kanatlanırmış; bırakın uçsun!” Ya ğ m u r E k i m AKP, ABD ile Dubai’de anlaşma imzalamış... “Şeyh de kefil olmuştur!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM ABD Kandil’e silah taşımış. Eskiden yalancının mumu vardı, şimdi kandili! Bıçaksız Mustafa Yılmaz: “Üsteğmeni yumruklayanın bir de kör bağ bıçağı olsaydı!” MALTEPE Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin eski dekanı, yılların hukukçusu Prof. Dr. Aydın Aybay’ın bir çift sözü var: “Türkiye’de unvanları gereği Anayasa’dan anladığı varsayılan hukukçuları sıraya koysan 367. sırayı bile tutturamayacakların, Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kararının gerekçesi açıklanınca ‘bitleri’ kanlandı! Söyledikleri hukuksal gerekçeler filan değil; âdetleri gereği ‘siyaset mugalatası’ yapıyorlar. Sayıların, hukuk uygulamasındaki etkisini ve rolünü hiç anlamıyorlar. Örneğin 10 bin oy kullanılan seçimde bir adayın, kazananla arasında sadece iki oy fark olursa, milletvekili seçimini yitireceğini; 9.99 oranını tutturan bir partinin yüzde 10’u elde edemediği için kazandığı milyonlarca oyun heba olacağını; 19 yıl 10 ay süreyle taşınmazı malik gibi kullanan kişinin açtığı tescil davasının 20 yılı doldurmadığı için reddedileceğini bilmiyorlar. Ama bunlara göre hukukun rakamlarla ilgili bu kısmı ‘idare et abi’ye dayanıyor; “Ne olmuş yani 367 oy çıkmadıysa” demeye utanmıyorlar! Bunlara göre azınlık, çoğunluğa hükmeder olmuş! Demek istiyorlar ki; çoğunluk, sayı, her ne tür düzenleme engeli olursa olsun, buldozer gibi azınlığı ezip geçmelidir! Ezip geçmelerine Anayasa Mahkemesi de karışmasın istiyorlar, “mahkeme burnunu sokmasın” diyorlar. O yüce mahkeme bu gibi işler için değil sanki kira, boşanma, tahliye davaları gibi işlere baksın diye kurulmuş! Özetle, galiba artık şu gerçeği anlamamız lazım: Bu kafalar siyaset alanını işgal Utanmaz edip ahkam kestikçe, Türkiye’ye bir türlü doğru dürüst gelemeyen demokrasi büsbütün uğramaz olacak.” Bu arada, aynı anayasa ile Turgut Özal’ın, Süleyman Demirel’in, Ahmet Necdet Sezer’in seçildiğini ama Abdullah Gül’ün seçilemediğini seçim meydanlarında söyleyip halkı kandırıyorlar. Yalan söylüyorlar; çünkü Sezer 550 sandalyeli Meclis’te 533 milletvekilinin katılımı ile, Demirel 450 sandalyeli Meclis’te 431 milletvekilinin katılımı ile seçildi. Özal ise 450 milletvekilinden 285’in katılımı ile seçildi ve üçte iki katılım çoğunluğunu bulamadı; ama dönemin Meclis İçtüzüğü buna engel değildi. 1996’da Meclis İçtüzüğünün 121. maddesinde yapılan değişiklik bugünkü hukuki sonucu yarattı. Ama bunların utanma duyguları tükenmiş; sadece yalana sığınıyorlar! ‘AKP Ekspresi: Avrupa Biletiyle Tahran’a’ Yabancı medya mensuplarının benimle yaptıkları röportajlarda en çok tekrarlanan soru şu oluyor: “Peki, AKP’nin somut olarak neden olduğu antilaik hareketler arasında ne var ki? Ne örnekler verebilirsiniz?” Bu soruyu biraz da samimi merakla soran yabancının dışında bir de işin bildiğiniz Türkiye kısmı var: “Abartıyorsunuz efendim! Adamlar ‘antilaik’ ne yapmış ki! Hepsi paranoya bu korkuların! Bunlar aslında bizim solculardan daha demokrat.” İşte bu soru ve yorumlar artık öldü! Araştırmaya üşenen tembel yabancı diplomat ya da gazetecinin de, kafası karışık yerli kararsızın da ağzına tıkılacak bu laflar... Birkaç yıla yayılan arşiv çalışmalarından sonra, AKP’yi deşifre eden, onun sahte demokrat maskesini indiren, makyajını akıtan gerçekleri “AKP Ekspresi: Avrupa Biletiyle Tahran’a” başlıklı kitabımda toplayabildim. Sizler bu satırları okurken bugün piyasaya Piramid Yayıncılık’tan çıkan 20. kitabımın hazzını yaşıyorum. Seçimlerin dört ay öne çekilmesine rağmen, uykusuz gün ve gecelerden sonra, bu yayını 22 Temmuz’dan üç hafta öncesine yetiştirebildik. Kitap, baştan sona sayısız kanıt ve gazete kupürüyle, AKP’nin hangi “insan mühendisliği” çabalarıyla, Türkiye için nasıl bir “sebze”ye dönmüş vatandaş profili çıkartmaya çalıştığını gözler önüne seriyor: Kadına çarpık bakan, kadınerkek eşitliğine inanmayan, müziğe, satranca, güzel sanatlara, sinemaya, tiyatroya, baleye içten içe her fırsatta düşmanlık taslayıp çelme takan, laiklik ve Atatürk resmini, felsefesini, Atatürkçüleri her yerden toptan kaldırmaya çalışan bir yobaz anlayış... Yüzlerce örnek peş peşe akınca, günlük hayatta futbol tartışmaları, televizyon dizileri ve mankentürkücü aşkları arasında herkesin gözünden kaçabilen bir büyük şema “kabak gibi” ortaya çıkıveriyor: AKP bu halka “doluşun trene, Avrupa’ya gidiyoruz” diye fetva vermişken, bu hat akıl almaz bir süratle Ortadoğu’nun yobaz derinliklerine doğru yol alıyor: Arabistan, Tahran ve hatta “Kumkent”! ??? Batı’nın çerçevelediği “Ilımlı İslam” projesi, ilginç bir şekilde Türkiye’ye bu gülünç rolü biçen beyinsiz emperyalist kadrolara da, Ortadoğu’nun şeriatçı diktatörlerine de eşit derecede uyuyor: Batı, karşısında kuklaya dönmüş güçsüz bir devlet yapısı isterken, Ortadoğu’da eninde sonunda Türklere kazıklanan bu “Ilımlı İslam” projesinin er ya da geç onları ilgilendiren radikal İslama dönüşeceğini çok iyi biliyor. İşte Türkiye bu tuzağın ortasında Doğu ve Batı arasında çarmıha gerilmiş olarak, aydın halkıyla beraber veriyor bu çifte kıskaca karşı mücadeleyi. Kitap, Batı’nın ve petrodolarların farklı sebeplerle allayıp pullayıp öne sürdüğü bu çarpık iktidarı “masum” görmeye gayret eden her gafil, her saf ve her cahili uyandırmak için atılan bir tokat. Diğer haberlerle sulandırılmadan sunulunca, o şamar bayağı ağır geliyor... Keşke piyangodan elime para geçse de, bu kitaptan 500.000 adet tüm yurda dağıtabilsem... Mesela “dengeleri ve istikrarı hiç bozmayalım” deyip, AKP’ye selam duran o işadamları grupları... O yüzleşmeden sonra hangi deliğe kaçarlar acaba merak ederim... Onlara bir de şunu hatırlatmak isterim: Para, siyasi istikrar ve huzurun olmadığı yerde hiçbir şey ifade etmez. Öncelikli olan, ülkede demokrasinin özgürce nefes alıp vermesi, barış ve huzurun sürmesidir. Hemen hatırlatalım, Beyrut, “Ortadoğu’nun Paris’i”ydi de ne oldu? Tahran, yaşam tarzıyla belki aynı kıyaslamada “Ortadoğu’nun Londra’sı” olarak görülebilirdi. Kırbaçlanan gençler, öldürülen, dayak yiyen “zina” suçluları, yeşil bayraklar, din polisleri ise bugünkü acı sahneler... Bağdat mı? İşte Amerika, onun da suyunu çıkarıp, posasını yedi bitirdi, o tarih alçakça “uygar Batı”(!) tarafından yağmalandı. Hemen demagoji yapılmasın: Ben “Avrupa Biletiyle Tahran’a” derken İran’ın eşsiz güçlü medeniyet mirasını kastetmiyorum. O, tabii ki tüm güzellikleriyle ömür boyu kurtulabilen noktalarıyla, değiştirilmez mirasıyla kalbimizde ve tarihte yaşayacak. Ben bu dost komşu ülkeyi, zorla, vatandaş katliamlarıyla “molla diktatörlüğü” parkına döndürenleri ima ediyorum... “Tehlikenin farkında” olanlardan, hâlâ olamayanlara ciddi bir yeni kılavuz var artık... email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Kırkpınar’da bir pehlivan müsveddesi 646. Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ni Edirne’ye giderek Vaziyet için özel olarak izleyen Kamil Acar Sarayiçi Er Meydanı’ndan anında bildiriyor: “Tarihi güreşler, ‘salavatçı’ da denilen ‘cazgır’ın, pehlivanları seyirciye tanıtmasıyla başladı. Cazgır, pehlivanları tanırken, tribünlerde büyük alkış koptu. Ancak cazgırın tanıttığı pehlivanlardan biri zembilini asıp meydandan çekildi. Aslında, pehlivanın çekilmeye niyeti yoktu ama cazgırı can kulağıyla dinleyen seyirci kısa süre içinde adamın pehlivan değil pehlivan müsveddesi olduğunu anladı ve ıslıkla durumu protesto etti. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Rehavet Anıl Öçal: “Cumhuriyet mitinglerine güvenilerek girilen rehavetin farkında mısınız?” Patrik Işık İşgüden: “Ilımlı İslam’ı demokrasi ve laiklik için tehlike görmeyen Patrik efendi niye Yunanistan için ılımlı Ortodoksluğu düşünmüyor!” Cazgırın, zembil astıran tanıtımı şöyleydi: ‘İşte meydan, aha pehlivan. Boy onda, bos onda. Endam onda. Var sandığı güç onda. Her bir oyun var onda. İyi kazık atar. Tırpan çeker. Çelme takar. Kafa atar kaş yarar. Parmak atar kör eder. Tırnak atar iz eder. Üçkâğıtla kafa kol kapar. Zora geldi mi kaçar. Yakaladı mı çift dalar. İyi peşrev çeker, göz boyar. Gören de bunu pehlivandan sayar. Böyle pehlivanın er meydanında ne işi var.’ Pehlivan müsveddesi, zembilini asıp gittikten sonra bir basın toplantısı düzenleyip mağdur olduğunu açıkladı.” İktidara karşı devekuşu olan medyanın başına devlet kuşu konuyor! Bir Tek Samimiyetimiz Sorgulanmadı ERCAN YEŞİLYURT Söylediklerimiz, yaptıklarımız, düşündüklerimiz sorgulandı, bir tek samimiyetimiz sorgulanmadı. Bu ülkenin, samimiyeti sorgulanmayan insanlara, kurumlara ve partilere ihtiyacı var. Bunun ölçüsü söylenenlerle yapılanların tutarlılığıdır. Savunduğu şeyi yapan, yaptığı şeyi savunan insanın ya da kurumun samimiyeti sorgulanamaz. Bu ülkede solcuların her şeyi en ağır şartlarda sorgulandı, bir tek samimiyetleri sorgulanmadı. Solcular söylediklerinde, yaptıklarında samimiydiler ve dürüsttüler. Bu bir iddia değil; bakın 12 Mart ve 12 Eylül iddianamelerine ve mahkeme kararlarına bunu açıkça görürsünüz. Bu insanlar, kendi çıkarları için hiçbir şey yapmamışlardır. 1965 Meclis’inde TİP’in samimiyeti sorgulanmamıştır. TİP milletvekili Çetin Altan, Meclis’te yaptığı ilk konuşmasının ardından, CHP milletvekili Ferda Güley, “Pek usta bir binicinin azgın bir ata binmesi gibi bindin kürsüye” diye tebrik etmiştir. Bu 15 kişilik TİP Meclis grubunda bulunanların hemen hepsi kendi dallarında uzman, iyi yetişmiş, bilgi donanımı olan insanlardı. Artık Meclis’te yeni şeyler söylenmektedir, “Kim bunlar, ne demek istiyorlar” diye bütün partiler tarafından izlenmeye başlanmıştır. Konuşmalarda iktidara eleştiri yerine, meselelerin sebepleri, çözümleri anlatılmıştır. Suçlama yapılmamıştır. Samimiyetle çözüm yolları önerilmiştir. Bugün de böyle partilere ve milletvekillerine ihtiyaç var. Seçim propagandaları, maddi temelleri olmayan yarışa dönüşmüştür. Bütün partiler merkezdedir ve hepsi piyasa ekonomisini savunmaktadır. Böyle olunca da adam diye bilinen bir sürü isim bir başka partiye sırf milletvekili olmak için geçebilmektedir. Bunun adı kişilik kayması ve erozyonudur. Her şeyin piyasaya uyarlanmasıdır. Çünkü tek şartı milletvekili olabilmektir. Ekonomi, sanayileşme, teknoloji politikalarında, bilimde, sosyal politikalarda, yoksullukla mücadelede neler yapılacak, kamunun yeri nedir, bilinmiyor. Sosyal devlet bitirilmiş, eğitim ve sağlık kamunun kontrolünden çıkmıştır. Vatandaşlık yerini ümmetçiliğe bırakmıştır. İnsanlar çaresizdir, toplumsal değer yargıları yerini çıkara bırakmıştır. Bir çuval kömüre oy satın alınmaktadır. Uçurum giderek derinleşmektedir. İnsanların üretim içindeki yeri siyasi duruşunu belirlemektedir; ama üretim durmuştur. Türkiye’nin beş büyük sanayicisinden biri olan Eczacıbaşı bugünkü duruma “istikrar” diyor ve bozulmamasını istiyor. Yeni alışveriş merkezi yapacaklarını söylüyor. Bu merkezlerde alışveriş yapanları gördüğünüzde kendinizi “Kurtlar Vadisi” filminin setinde hissediyorsunuz. Kara gözlüklü cipli adamlar, süslü kadınlar ortalıkta dolaşmakta. Kimdir bunlar, ne iş yaparlar bilinmez ve sorgulanamaz. Bu insanlara alışveriş merkezlerinin dışında başka bir yerde rastlayamazsınız. Hayatın içinde değillerdir. Bunlar kayıtsız kazanır, kayıtsız yaşarlar. Solcular bugünkü durumdan hiçbir şekilde sorumlu değillerdir. AKP’ye oy verenlere bir bakın, çoğu kayıtsız yaşamakta. Çoğunun evleri tapusuz, imarsız, iskânsız. Ekonomik ilişkileri kayıtsız. Meclis’teki bazıları da dahil, bir sürüsünün, eşleri çocukları da kayıtsız. Yaşam kayıt altına alınıncaya kadar kurtuluşumuz yoktur. Ne PKK biter, ne de şeriat tehlikesi ortadan kalkar. Biz söylediklerimizde hâlâ samimiyiz. Bozulalım, yeniden dizilelim, yönsüzlükten kurtulalım. Artık sonuçları değil sebepleri konuşalım. Merak ediyorum Kenan Evren ve Süleyman Demirel kime oy verecekler... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kireçtaşları1 nın erimesiyle oluşan küçük 2 ve kapalı çukur. 2/ Düden 3 den daha geniş 4 olan çukurluk 5 lara verilen ad... Matem. 3/ 6 Japon mafyası 7 na verilen ad... 8 İlgi eki. 4/ “Çavuşkuşu, hüt 9 hüt” gibi adlar da veri1 2 3 4 5 6 7 8 9 len bir kuş. 5/ Akıl... 1 E Ş B A B İ Y E Kurumuş ama devril2 Z A A F S E K İ memiş ağaç. 6/ Daha 3 E M Z İ K L İ R çok Kuzeydoğu AnaY EME N İ dolu’da kullanılan, üç 4 L A P E L İ K A N gen gövdeli telli bir 5 T K E Z çalgı... Oylumlu. 7/ 6 E L İ T F A N Y A Sodyum elementinin 7 R O M simgesi... Torun sahibi 8 E K S A D A Ş kadın. 8/ Bütün bir 9 A D E NOM K anakaraya, hatta dünyaya yayılan salgın hastalık. 9/ Kadın seslerinin en pesi... Yankı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geniş ağızlı derin mağara... Eski dilde ayak. 2/ Düz ve geniş arazi... Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan. 3/ “Trabzonhurması” da denilen bir meyve... Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı kazanç. 4/ Marmara Bölgesi’nde bir göl... Bir nota. 5/ Rezene bitkisine verilen bir başka ad. 6/ Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş... Üstü kapalı olarak anlatma. 7/ “ doğmadan şavkı düşmez ovaya” (Karacaoğlan)... Kanlı basur hastalığı. 8/ Mehter müziğinde kullanılan ve iki değnekle vurularak çalınan bir tür davul. 9/ Bir nota... Nikel elementinin simgesi... İskambilde birli. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear