26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 TEMMUZ 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Teminat Nami Tepe: “Yaptıkları yapacaklarının teminatıymış. Yapamadıkları da yapamayacaklarının teminatıdır.” Ya ğ m u r E k i m AKP, seçimde türbanı es geçmiş... “Kara çarşafa takılmıştır!” BİR kadro var; bir de bu kadronun kadrolu elemanları. Tek dertleri Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini yıpratmak, çökertmek, yok etmek... Prof. Dr. Özer Ozankaya bu konuya dikkati çekiyor: “Bu kadronun önde gelenleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve hukuk devleti düzenini, ulusal sınırlarını benimsemiş değildir! Bunların birçoğu laikliği küfür, Türk ulusçuluğunu bir etnik kimlik sayan, ülke bütünlüğü yerine ‘eyalet sistemi’ türünden dağılmaya açık gevşek bir yapıyı yeğleyen görüş sahibidirler. Bunu için ‘Biz değiştik, artık ulusal egemenliği, yani demokrasiyi küfür saymıyoruz’ diyerek kendilerine yol açtılar. Ama ulusal egemenlik, yani demokrasi kavramının içini boşaltarak bunu yaptılar! ABD ve AB ile onların güdümündeki kitle iletişim PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sanayi Trakya’ya kayıyormuş... Trakya da öteki dünyaya kayıyor... Hırsız Erdal Yücel: “Hırsızlığın cezalandırılmasını isteyen yasaya ‘evet’ diyen hırsıza ne denir? Takıyyeci hırsız!” araçlarının ‘Demokraside siyasal yasak olmaz’ gibi aldatıcı propagandası ile kadronun ‘değiştik’ beyanına inanıldı ve demokrasi düşmanlığından hüküm giyenlerinin suçları bağışlandı! Dikkat edilirse sömürgeciliği ayıp saymayan ABD ve AB’nin önde gelen devletleri de Türkiye Cumhuriyeti’nin laik devlet ve hukuk düzenini, Lozan’a dayalı yurt tanımını ve demokratik Türk ulusluğunu ve kuşkusuz bütün bunların baş mimarı olan Mustafa Kemal Atatürk’ü saldırı hedefi yaptı. Atatürk’ün ‘siyaset Batısı’ diye adlandırdığı bu devletler, Yeni Dünya Düzeni aldatmacası altında, 19. yüzyıl vahşiliği ile ülkeleri bölüp sömürgeciliklerini daha kolay yürütmek istemektedir. Bu amaçla destekledikleri kadro ile Uyanmak ortak bir ajanda oluşturmuşçasına, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak üzere işbirliği içindedirler. Ülkenin ordusunu bile güç durumlara düşürmeyi içine sindirebilen bu kadro, 500 yıllık güzel Türk yurdu Rumeli’yi Balkan Savaşı’nda bir aydan kısa bir süre içinde yitirmemize yol açan İtilafçıİttihatçı kavgasının benzerini Cumhuriyet ordusunun içine sokamamış olmanın hırçınlığı içindedir. Türk ulusunun başında böyle karabasanlar bulunmasına ne hukuk, ne demokrasi, ne insan hakları ilkeleri, ne de insanlık onuru izin verir. Oysa ne yazık ki 22 Temmuz seçimleri, ‘demokrasi mi, şeriat mı’ gibi oylanması bile gayrı meşru bir referanduma dönüştürülmek istenmektedir. Dileğimiz, Türk ulusunun ve yurdunun, 23 Temmuz sabahında, Türk bağımsızlığına ve cumhuriyetine yönelmiş bu saldırıların sona ereceği bir ortama uyanmasıdır.” Türkiye’de Devletçilik ve Kapitalizm Türkiye’de devletçilik, ideolojik/doktriner amaçlarla değil, iç ve dış ekonomik koşulların zorlamaları sonucunda benimsenmiş bir uygulamadır. Atatürk, devletçiliğin gereğini şu sözlerle açıklamıştır: “Bizim takibini muvafık gördüğümüz devletçilik prensibi bütün üretim vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün başka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini güden ve hususi ve ferdi teşebbüs ve faaliyetlere meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayanan kollektivist, komünizm gibi bir sistem değildir. Bizim takip ettiğimiz devletçilik, ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar milleti refaha, memleketi mamuriyete eriştirmek için, milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerde bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmektir.” (Korkut Boratav, 100 Soruda Türkiye’de Devletçilik, S: 135) Zamanın İktisat Bakanı Celal Bayar’a göre ise, Türkiye devletçiliğinde, “memleketin bütün istihsal membaları ve vasıtalarını devletleştiren, serbest ticareti, mülkiyet haklarını tanımayan, serbest sermayenin çalışmasına müsaade etmeyen ve bütün iktisadi faaliyetleri benimseyen, aşırı devletçilik fikrine yol açmayan bir vuzuh vardır. (…) Memleketin iktisadi ve faaliyet sahasında fertlerin, şirketlerin, münhasıran devletin veyahut milli iktisat kuvvetleri ile müştereken devletin mesaisi ile yaratılacak, yapılacak sayısız iş vardır.” (Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası 19231932, I. Cilt, S: 311) Devletçiliğin bir ideolojik/doktriner yaklaşım olmadığını Atatürk şu sözleriyle de açıkça ortaya koymuştur: “Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi on dokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket iktisadiyatını devletin eline almak.” (Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Sanayi Planı 1936, S: 13/14) ‘Özel girişimin yetişemediği yerde devlet’ biçiminde özetleyebileceğimiz devletçilik uygulamasıyla tarihimizin ilk önemli sanayileşme atağı başlatılmıştır. Türkiye’de devletçilik, bir kalkınma modeli olarak genel hatlarıyla, özellikle de sanayi yatırımlarının Anadolu’da yoğunlaştırılması açısından başarılı bir uygulamadır. Ne var ki yukarıdaki alıntılardan da görüleceği gibi, sonu başından belirlenmiş geçici bir uygulamaydı. 1946 yılında çok partili siyasal yaşama geçilmesiyle birlikte devlet yatırımları başa geçen tüm iktidarlar tarafından partizanlıklara alet edildi, kadroları şişirildi, verimlilikleri düştü, birçoğu ekonominin sırtında birer yük haline getirildi. 1970’lı yıllarda Doğu Anadolu’daki devlet fabrikalarının kapatılmalarına başlandı. Özel teşebbüs yatırımları ise zaten 1950’li yıllarla birlikte çok büyük ölçüde Batı’da gerçekleştiriliyordu. Ekonomideki bölgelerarası dengesizlikler böylece belirginleşti. Kürt sorununun ortaya çıkışının en önemli nedenlerinden birinin de uygulanan bu yanlış ekonomi politikalarının yol açtığı bölgesel dengesizlikler olduğunu burada vurgulamak gerekir. 12 Eylül 1980 Darbesi ile birlikte estirilmeye başlanan neoliberal rüzgârlarla devlet yatırımları iyice gözden düşürülerek özelleştirmelerin yolu hazırlandı. Giderek Türkiye yerli, yabancı özel girişimcilerin avlağına dönüştü. Kapitalizmle bir sorunu olmayan Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, RefahFaziletSaadet partileri, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi partilerin özelleştirmeden yana olmaları anlaşılır bir şeydi. Fakat ‘sol’ olma savındaki Cumhuriyet Halk Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Demokratik Sol Parti de neoliberal rüzgârlara karşı durmadılar. Devletçiliğin tasfiyesine destek vermek yerine devlet yatırımlarını ‘toplumsallaştırma’ gibi halktan, emekten yana seçenekler önerebilirlerdi, önermediler. CHP, şimdi de önermiyor. Türkiye İşçi Partisi, bir sosyalist parti olarak Cumhuriyet döneminde, TBMM’de halkın dilini konuşan, halkın istemlerini dile getiren tek siyasal parti olarak kaldı. 22 Temmuz’da sandık başına giderken bunları da akla getirmek gerekir, diye düşünüyorum. Gönül Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sosyalist bir ses duymak istiyor. Geleceğe umutla bakabilmek için. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) İşçi Gülhan Elmas: “AKP’de hiç işçi milletvekili adayı yokmuş. Bunların derdi emekle değil yemekle...” SESSİZ SEDASIZ (!) Kuşadası’nda büyük huzursuzluk TURİZMİN gözbebeklerinden Kuşadası’nda 14 yıllık bir esnaf bakın ne diyor: “Turizmde kriz yılı olan 2006 sezonunu bile arar hale geldik. Sıkıntıya düşen bizlere bir darbe de bazı sorumsuz işletmelerin turistleri rahatsız etmesi nedeni ile Kaymakamlığın aldığı sert tedbirlerin yeterince özen gösterilmeden uygulanması sonucu geldi. 11 Haziran’da valilik tarafından düzenlenen toplantıda esnafın yetkililer hakkında şikayetini dile getirmesi üzerine Kaymakamlık sert tedbirler aldı. Özellikle Emniyet’in hırsızlık ve asayiş konularında Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Görevli Akif Kökçe: “Bazıları için Türk askerine saldırmak günlük işlerinin bir parçası oldu. Bu gidişle ‘Askerlik görevinizi nasıl yaptınız’ diye sorulsa, ‘Askere saldırarak’ diye yanıtlayacaklar!” görevini yerine getirmemekle suçlanması üzerine çarşılarda esnafa ceza yağdırılmaya başlandı. İki haftada tam 36 işyerine toplam 88 gün kapatma cezası verildi. 15 işyerinin sırada olduğu biliniyor. Önceki yıllarda bu denetlemeleri yapan bir komisyon vardı oysa bu yıl sadece polisin edindiği izlenim dükkan kapatmak için yeterli sayılıyor. Onlarca personel çalıştıran işletmeler tek bir memurun hazırlayıp daha sonra imzaları tamamlattırılan tutanaklarla kapatılıyor. Kuşadası’nda esnafın huzuru kalmadı; Kuşadası patlamaya hazır bomba haline geldi!” Tek parti devrinden AKP sayesinde geldiğimiz nokta: Tek parti medyası devri! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yeşil alan ‘kültür’ümüz! Sıcaklar nedeniyle “yeşil alan”lar yeniden gündemde... Ancak bu kez “yetersiz”likleri değil, “sulanma”ları tartışılıyor. Barajlar boşaldıkça “daha az su kullanın” diyen belediyelerin çimenleri sulamasına “kızanlar” bile var. TEMA Genel Müdürü Uygar Özesmi’ye göre; “İstanbul’daki peyzajı Batı Avrupa’dan ithal ediyorlar. Artık kurak iklime uygun, az su isteyen egzotik türler tercih edilmeli...” Bu uyarıya Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü Mehmet İhsan Şimşek ise bakın ne diyor: “Kuraklığa dayanıklı çalıların arkasında fuhuş yapılıyor, gasp yapılıyor, uyuşturucu satılıyor. Bu yüzden çiçek, çim ve ağaç konseptini benimsedik...” (27 Haziran 2007Vatan) mıyor; “kuytulardaki suç”u önleme adına, kalan suyumuzu da açık çimenliklerde tüketiyor... Oysa Anadolu “güneş ülkesi” demekse, Anadolu’da yaşamak da “gölgede oturmak” demek... Örneğin “çınar” bu nedenle sadece bizde kutsaldır. “Çınaraltı” da sadece bizde çok özeldir. Nerde bir ulu çınar varsa, orada bir bahçeli kahvenin de olması nedendir? Nitekim mahpushanede güneşe hasret kalan Nâzım bile çimlerin ortasına değil, bir “Anadolu çınarı”nın altına gömülmek istedi; çünkü “kökü dışarıda” değildi. Atalarımız aynı nedenle evlerini geniş saçaklı yaptılar. Dar sokakları gölgeyle kapladılar. Kuzey ülkelerinin küçük balkonları yerine, ev önüne uzanan güneşten korunmuş geniş “veranda”ları yarattılar. Bütün bunların, şimdiki “yeşil alan” kavramındaki karşılığı ise “asma altı”, “çardak altı” değil midir? Kuzey ülkelerin insanı, güneşi görür görmez yağmurların armağanı çimenlere yatar ve eline kitabını alıp güneşlenir... Hatta bu öylesine değerli bir zamandır ki kimseyle konuşmak bile istemez, “yalnız” kalmayı sever ve sadeEMRE ULAŞ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Ya havzaların ‘gasp’ı? İstanbul’u su düşmanı gökdelenlerle dolduranların, park düzenlemesinde “iklim”i değil de “fuhuş”u düşünmelerine ne denebilir?.. Ya, su havzalarındaki “imar gasp”larına göz yumup bu nedenle azalan suyu da parklardaki “gasp”ları önlemek için çi BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN menlere savurmaya?.. Bunların yanıtlarında ne kadar “hakaret” riski varsa, yeşil alanlarımızdaki şu “çim konsepti”(!)ni yaratan “ithal şehircilik” sevdalılarına söylenecek iki çift sözün de aynı riski var... Yılın 300 günü güneş altındaki bir ülkede, yılın 300 günü yağışlı geçen ülkelerin sulama bile gerektirmeyen “çim”leri, bin yıllardır “gölge”ye sığınılan Anadolu’ya “park”(!) diye dayatılıyor. Böylece dünyada belki de sadece bizim için “çimlere basmak yasak”lanırken “dikkat bu refüjde hortumla sulama yapılıyor” uyarıları da herhalde yine “sadece biz”im yollarımızda var. Üstelik taşıdığı suyun yarısını yollara döken ve tümü belediyelerin en eski araçları olan “sulama” tankerleriyle... Anadolu çınarları Sayısız kez dediğimiz gibi, ne çekiyorsak “Türkiye’ye yabancı” imar anlayışından çekiyoruz. Yıllardır bunu “Batı hayranlığı”yla yaşarken şimdi de “Arabistan Müslümanlığının siyasallaşması” eklendi... Baksanıza adam öncelikle, “insanı gözeten” parklar düzenlemekten sorumluyken başımıza “ahlak zabıtası” kesilmekle kal ekinci?cumhuriyet.com.tr ce güneşle birliktedir... Anadolu insanı ise gölgeye “çömer”; mutlaka birileriyle sohbet etmek ister ve hatta “ne yapıyorsun” diye soran arkadaşına da “oturuyoruz, sen de gel” diyerek yaşadığı keyfi paylaşmak ister... Şehirciliğimizin de artık “kişi başına şu kadar m2 yeşil alan” diye çimlerle kaplı “rezerv rant arsaları” yerine, çardak altı, asma altı olan dinlence alanlarını öngörmesi gerekmiyor mu? Şu imar mevzuatındaki sosyal altyapı tanımlarına, gerçekten bize ait sosyal değerleri yazmak neden akla gelmez? Planlama ve peyzaj eğitiminde parkların boş kalan sabit banklarına ait ölçüler ezberletilir de karşılıklı oturulup sohbetin koyulaşacağı kameriyelerimiz neden öğretilmez?.. TEMA’nın eleştirilerine Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın yanıtı şöyleymiş: “Parklarda sulamayı yavaşlattık, buralar için kuyular açıyoruz...” (28 Haziran 2007AA) Oysa kuyudan bile sulansalar şu son güneşlerde sararıp solan tüm “çim parkları” binlerce yıllık kent ve yaşam geleneklerimizi yok sayan sözde modern şehirciliğin “fiyasko”sudur... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Şişmanlama korkusu. 2/ 1 Ancak ikinci 2 derecede bir önemi olan... 3 Kimi göçebe 4 Türk boyların 5 da birkaç aileye ait çadırlar 6 dan oluşan 7 topluluk. 3/ 8 Avrupa’nın, 9 Ladoga’dan sonraki ikinci büyük 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gölü... İngiltere’de 1 Ç İ N A K O P P çok sevilen bir cins 2 V İ D O bira. 4/ Sanatta çığır, O R U N E L tür... Satrançta bir taş. 3 P İ R U H İ 4 U S B A T E R İ 5/ “Tanrı kabul etsin” P İ R T AM anlamında kullanılan 5 R söz... Çoktan beri var 6 İ N İ S İ Y A L T AM İ M olan. 6/ Berilyum ele 7 N E T mentinin simgesi... 8 A B O S A İ Y İ İstek, rica. 7/ Kimi 9 İ N İ ÖN E L mantarlarda üreme organı... Yara izi. 8/ “ bir tahta kaşıktır / Sapı ortasına denk düşen” (Can Yücel)... Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside. 9/ Sağlıklı beslenme saplantısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapısına girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamı katan yabancı önek... Gemiyi baştan ya da kıçtan halatla karaya bağlama. 2/ Sıcak bölgelerde yetişen yağlı bir ağaç... Manisa’da her yıl düzenlenen geleneksel şenliğe ve bu şenlikte dağıtılan macuna verilen ad. 3/ Genellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir... Kısık sesli küçük keman. 4/ Gümüşhane ilinde, kayak merkezi olan bir dağ... Romanya’nın plaka imi. 5/ Lahza... Radon elementinin simgesi.. 6/ Bir nota... Kimi yiyeceklere katılan hoş kokulu bir bitki. 7/ Düz ve geniş arazi... Tatlı sularda yaşayan, beyaz etli bir balık. 8/ Kaynak pınar... En kalın erkek sesi. 9/ Mesaj... Hitit. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear