24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ulusun Egemenliği Bu Değil... Bir ulusu din kurallarına göre yönetmek ve o ulusu çağdaşlığa taşıyarak geliştirmek, ileri ve gelişmiş uluslar arasına koymak olanağı yoktur. Din kuralları ile yönetilen uluslar, dünyanın en geri, en çağdışı ve en gelişmemiş uluslarıdır. Bu kurallar devletleri aydınlığa ve çağdaşlığa değil, karanlığa ve geriliklere götürür. PENCERE İrticanın Dibi Yoktur... Amerika Irak’ı işgal ederken ne düşünüyordu: Diktatör Saddam’ı devireceğiz, yerine demokrasiyi kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor... Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?.. ? Amerika bir yandan Irak’ı işgal ederken öte yandan Türkiye için ne düşünüyordu?.. “Ilımlı İslam Devleti Modeli...” Kafaya bak sen!.. Irak için demokrasi... Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için İslam Devleti Modeli... ? Amerika’nın Irak’a dönük projesi fos çıktı... Peki, Türkiye’ye dönük projesinden ne haber?.. Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa, Amerika’nın aklı başına gelmeye başlamış... Diyorlarmış ki: Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem Türkiye’ye uymadı, hem Amerika’ya zarar verdi... ? İslam kutsal bir dindir... Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, “İslam Devleti Modeli”nin gerçek adı nedir?.. Tek sözcük: İrtica!.. Peki, irtica nedir?.. ? İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahran sokaklarında kadın avına çıkmıştı... O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?.. İrtica budur!.. Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz... Ahmedinejad aynı günlerde eski ve yaşlı kadın öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!.. İran’daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü... ? Mürteci ne diyordu: Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür davranışları affedemez!.. İrticanın dibi yoktur!.. İslam Devleti’nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!.. Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır basmaya başladı mı, insan silinir gider... İnsanın yerini kim alır?.. Mürteci!.. ? İşin en kötü yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber, Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır... Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi’nin ensesine okkalı bir tokat vurmuş... Baba hızla dönüp bakınca açıklamış: Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah’tandı... Bektaşi: İmanım, demiş, elbette öyledir; ama, Allah’ın bu işi hangi pezevengin eliyle yaptırdığına bakıyorum... Ilımlı İslam Devleti mi?.. Amerika bu işi hangi pezevenk marifetiyle Türkiye’de tezgâhlamak istiyor?.. Sorunun yanıtını siz verin!.. Kurşunlar Nerden, Kimlere? “Demokrasiye sıkılmış bir kurşun...” Anayasa Mahkemesi’nin kararını AKP’li Başbakan böyle yorumluyor!.. Daha önceki bir yorumlamasını anımsadım ister istemez. Neydi o? Danıştay üyelerini de ağır bir sözle suçlamamış mıydı? Sonra, biri çıkmış Danıştay’ı basarak üyelerden birini öldürmüş, ikisini de ağır yaralamamış mıydı? AKP’li Başbakan’ın konuşmaları tehlikeli sonuçlar veriyor. “Demokrasiye sıkılmış bir kurşun” sözü de bakalım ne getirecek? ??? Demokrasi nerde sizler nerdesiniz? Bu sözcüğü ağzınıza almak yakışmıyor! Beş yıldır, hatta daha önceden yazdıklarınız, söyledikleriniz, zaman zaman gerçekleştirdiğiniz niyetler, istekler, özlemler, uygulamalar demokrasiye pek mi yakışıyordu? Demokrasinin ilk koşulu laikliğe inanmaktır! Ama sizlerin baş hedefiniz laiklik! Hele Cumhuriyet sözcüğü baş düşmanınız... Gerçeğiyle, anlamıyla, tarihsel gelişimi ile yıkmak, yok etmek istediğiniz bir kavram... ??? “Farkında mısınız?” diye başlık attık günlerce... “Tehlikenin farkında mısınız?” diye sorduk, uyardık, aklınızı başınıza toplayın, burası sizin sandığınız sahipsiz bir ülke değil, dörtte bir destekle tüm ülkeyi, tüm halkı ele geçiremezsiniz dedik, yazdık... Türkiye Cumhuriyeti’yle yaşıt bir gazete; Atatürk’ün adını koyduğu bir gazete; seksen yedi yıldır Atatürk Cumhuriyeti’nin devrimlerini savunmuş bir gazete; çağdaş uygarlığı yaşatmak, sürdürmek, gerekirse her şeyi göze alarak savunmak görevini üstlenmiş bir gazetedir “Cumhuriyet”... ??? Okursun okumazsın, beğenirsin beğenmezsin... Sen istesen de istemesen de “Cumhuriyet” üstlendiği görevini yapar. Türlü yönetimlerde, baskılarda, askeri, sivil darbelerde; zaman zaman yanlış yasaların, ters uygulamaların acısını duyarak, kimi zaman Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Cavit Orhan Tütengil gibi şehitler vererek... ??? Demokrasiye, Cumhuriyete atılan kurşunlar varsa, onlar sizin silahlarınızdan çıkmıştır. Yeni kurşunlar, yeni bombalar, yeni düşmanlıklar Atatürk devrimine inananları korkutmayacaktır. Erol ERTUĞRUL lusun egemenliği, yönetim erkinin gökten yere indirilmesidir. Yaşadığımız çağda ve ülkemizde bugün bu sözün anlamı tam kavranamıyor olabilir. Ancak, yönetim yetkisinin Tanrı’dan alındığının savlandığı geçmiş çağlardaki ve günümüzdeki yönetimleri düşündüğümüzde, konu aydınlanır. Ortaçağda kilise, asırlar boyu, yönetim gücünü elinde tutmuş; halklar, yönetimin kölesi olmuştur. İslama dayalı şeriat yönetimlerinde, gücün Allah’tan alındığı savlanmaktadır. İnsanlık, bu zorbalıklardan kurtulmak için çok çetin savaşlar vermiştir. Avrupa’da dinde reform, krala karşı gerçekleştirilen Fransız Devrimi bu savaşların sonucudur. Bir ulusu din kurallarına göre yönetmek ve o ulusu çağdaşlığa taşıyarak geliştirmek, ileri ve gelişmiş uluslar arasına koymak olanağı yoktur. Din kuralları ile yönetilen uluslar, dünyanın en geri, en çağdışı ve en gelişmemiş uluslarıdır. Bu kurallar devletleri aydınlığa ve çağdaşlığa değil, karanlığa ve geriliklere götürür. Ulusun egemenliği, insan aklının ve çabasının bir ürünüdür. Ulusun egemenliği, aklın, kör inançlar karşısında özgürlüğüdür. Yönetim erkinin kaynağı ulustur. Böyle bir yönetim açık bir yönetimdir. Ulus kötülüklerden ve yolsuzluklardan korunur. Ulus yönetimi denetler. Her türlü işlem yargı denetiminden geçer. Akıl özgürdür ve her konu tartışılır. Tartışılarak doğrular bulunur. Hiçbir kötülük gizli kalmaz. 23 Nisan 1920, TBMM’nin kurulduğu gündür. Bu tarih, güzel yurdumuzda, ulusun egemenliğinin başlangıcıdır. Büyük Atatürk’ün önderliğinde yayılmacılığa ve sömürgeciliğe karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı sürerken kurulan TBMM, aynı zamanda Kurutuluş Sava U şımızı da yönetmiştir. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan ve bağımsızlık sağlandıktan sonra Cumhuriyet kurulmuş ve geriye dönüşün yolları kapanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarını, demokrasiyi içeren bir cumhuriyettir. Ülkemizde seçimler, demokrasinin ve Cumhuriyetimizin olmazsa olmaz koşullarıdır. Ancak, halk, özgürce ve aklı ile değil de kör inançların baskısı altında kalarak karar veriyorsa, gerçek bir demokrasiden söz etmek olanağı yoktur. Afganistan’da, İran’da, isterseniz yüz kez seçim yapın, koşullar değişmedikçe sonuç hep bellidir. Böyle bir seçim sonucuna demokrasi diyebilir miyiz? Boşa giden oylar Ülkemizde yapılan son genel seçimlerde, on milyon dolayında seçmen, çeşitli nedenlerle seçim sandığına gitmemiştir. Seçim Yasası’ndan kaynaklanan nedenlerle, on milyon seçmenin kullandıkları oylar boşa gitmiş, bu oyları alan siyasal partiler TBMM’ye girememişlerdir. AKP, kullanılmış oyların yüzde otuz dördünü, genel seçmen sayısının yüzde yirmi beşini almış, seçim yasası nedeni ile TBMM’de yüzde altmış altılık bir çoğunluğu elde etmiştir. Bu sonuçla, AKP’nin, ulusumuzun çoğunluğunu temsil ettiğini söyleyebilir miyiz? AKP elde ettiği bu haksız çoğunluğu ile ulusumuzun yazgısını belirleyecek yasalar çıkarmış, kararlar almış ve ülkemizi bir İslam devleti yapmak yolunda olağan dışı çabalar göstermiştir. Sıkmabaş, İHL ve Kuran kursları, ülkemizin en önemli sorunları durumuna getirilmiştir. Başbakanın eşi ve bakan eşleri sıkmabaşlı ve Cumhuriyet ilkelerine aykırı görünümleri ile özendirici oluyorlar ve bu durumları ile şeriat özlemi içerisinde olduklarını gösteriyorlar. Kamu kurum larında, yetenek ve başarılarına bakmadan, eşleri sıkmabaşlı olanlar önemli görevlere getiriliyorlar. Bu yıl ilk kez, yeni evlenen çiftler için balayı geçirmek üzere umreye turlar düzenlenmektedir. “Kutlu Doğum Haftası” adı altında geçmişte hiç görüp bilmediğimiz haftalar kutlanıyor. Hac için gidenlerin sayısı geçen yılların birkaç katına çıkmıştır. Karadeniz sahil yolunun açılışını yapan Başbakan, “Ya Allah, Bismillah” diyerek açılışı yapmıştır. Sessiz dinsel girişimler gerçekleştirilmektedir. TBMM’de düzenlenen bir resmi törende Bay Arınç’ın sıkmabaşlı eşi, ödül vermiştir. Haksız ve hukuk dışı bir seçim sistemi ile ulusumuzun yazgısını ele geçirmiş olan AKP; AB ve ABD ile ulusal onurumuza ve ulusal çıkarlarımıza aykırı ilişkiler kurmuş, ABD’nin BOP, Ilımlı İslam Devleti gibi uydurmalarına destek vermiştir. Bölücülük, hiçbir dönemde bu dönemde olduğu kadar pervasız yol almadı. Güneydoğu illerimizin bir bölüm belediye başkanları hiç çekinmeden ayrılıkçı örgütü övüyor ve bu tür eylemlere destek veriyorlar, Aşiret başkanı Barzani, ülkemizi tehdit ediyor. ABD, bu eylemlere örtülü destek oluyor. Sanki bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi yöneticilerden ses çıkmıyor. Ülkemiz adım adım bir karanlığa doğru götürülüyor. Sözde Ermeni soykırımı adı altında, yabancı parlamentolar, kararlar alıyorlar. Fransa, İsviçre gibi sözüm ona çağdaş, uygar ülkeler, “Ermeni soykırımı yoktur” diyenleri cezalandıracak yasalar çıkarıyorlar. Bu tür baskılar, ülkelerin en zayıf oldukları dönemlerde ve zayıf yönetimlere karşı yoğunluk kazanır. Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş biçimde yolsuzluklar yapılıyor, yolsuzlukları yapanlar korunuyor. Dokunulmazlık korunması ile Başbakan, bakanlar, milletvekilleri yargıdan kaçıyorlar. Yönetim, yargı kurumlarını, üniversiteleri siyasallaştırmaya çalışıyor. Bu uğurda olmadık eylemler gerçekleştiriliyor. Bu kurumlar baskı altına alınıyor. Tüm bunlar “Biz seçimle geldik, halk bizi seçti, demokrasi budur, biz istediğimizi yaparız” diyerek yapılıyor, Oysaki ulusun egemenliği bu değildir. Ulusumuz, bu yönetimden kurtulmasını bilecektir. AKP ve Demokrasi Sinan EVCAN mamış. Genelkurmay Başbakan’a karşı sorumluymuş. Çok doğru söylemiş hükümet sözcüsü. Ama şunu unutmuş. Genelkurmay Başbakan’a karşı ancak Başbakan demokrasiye sahip çıkarsa sahip çıkmakla yükümlüdür. Ya aksi takdirde? Genelkurmay Başbakan’ın değil rejimin yanındadır. O halde demokrasiyi bu kadar önemseyen hükümetin demokratik icraat yelpazesinden bazı dizeler sıralayalım: Devletin bankalarını, şirketlerini yabancılara satmak ve özelleştirmek demokrasinin en temel gereğidir. Milli Eğitim en başta olmak üzere tüm devlet kadrolarını bilinçli bir şekilde İslamcılarla doldurmak demokrasinin en değişmez özelliğidir... Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink suikastı, Malatya katliamı gibi tabii afetlerde valiye, İçişleri Bakanı’na toz kondurmamak, demokrasinin artık alıştığımız tepkileridir. Çocuk bayramı geldiğinde 20 yaşında delikanlıları Meclis’te konuşturup, kendi yaşının yarısı yaşta olan 15 yaşındaki kız çocuğunu görücü usulüyle haremine sokanlar modern demokrasilerin örnek cumhurbaşkanı adaylarıdır. Türkiye’nin en büyük tirajlı gazetelerinden birisinin manşetini dikte ettirtmeye çalışmak, demokrasilerde çare tükenmeyeceğinin en güzel örneği değil midir? TBMM’de birkaç oyu açık artırmayla satın almaya yeltenmek ise demokrasinin cilvesi olmalı. Bir de bu arkadaşlar “Bırakın demokrasi doğal akışında işlesin” diyorlar. A dalet Bakanı ekranlara çıkıyor, Genelkurmay’ın açıklamasını hiç demokrat bul Bu arkadaşlar aynı zamanda Müslüman kimlikleriyle övünüyorlar. Müslümanlık anlayışlarını da anlatalım o halde: Her sene kendine yeni bir Müslüman ülke seçip bomba yağdıran ABD yönetiminin en büyük yandaşı olmak, çocuklarını ABD’de okutmak, baş danışmanını ABD patentli seçmek, devletin mallarını ABD sermayesine satmaya çalışmak vb... Müslümandemokrat kimliğin her türlü gereğini yapıyorlar maşallah. Böyle güzel demokrasiye uyarı notu vermek yakışır mı Genelkurmayımıza? CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear