01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 MART 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 AKP, medyaya sansür istiyormuş... “Menderes’in yaşamöyküsünü okuduktan sonra istesinler!” KİTABIN adı: Çilenin Coğrafyası Yok. Bizim Kitaplar’dan çıkan kitabın yazarı: Neşe Doster. Cumhuriyet okurları Neşe Doster’i ikinci sayfada yayımlanan yazılarından anımsayacaktır. Kendini kadın, eğitim, kültür, iletişim, aydınlanma konularına adamış bir yurtseverdir Neşe Doster. Dünya Kadınlar Günü’nü “Çilenin Coğrafyası Yok” kitabından Doster’in satırlarıyla değerlendirelim: “Dünyanın her yerinde kadın, çektiği acıları, yüreğinin öyle bir yerine yerleştirir ki, onun milliyetini anlayamazsınız. O, bazen erken bir ölümün ardından yakılan ağıtlarını dinletir insanlara. Bazen çevrenin sakin sessizliğine ve kayıtsızlığına isyan çığlıkları atar. Bazen işkenceye, savaşa, öldürmeye ve yoksulluğa karşı sokağa dökülür. Bazen de iletişimsizliğe, sevgisizliğe, ilgisizliğe tepkisini dile getirir. DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Rütükü Zehra Top: “RTÜK, televizyonlardaki hurafe programları için ulemadan fetva istemekle Başbakan’ın izinde olduğunu gösterdi.” O, Afrika’nın ilkelliğinde, Afganistan’ın yoksulluğunda, Anadolu’nun çaresizliğinde hep aynı acıyı çeker. Adını, yolunu bilmediği hemcinsleriyle birlikte. Acı çeken kadının milliyeti bu nedenle anlaşılmaz. Yaşamları bir, dünyaları ayrı kadınların adreslerinde dolaştığımızda, onların dünyanın her yerinde tacize uğradığını, dayak yediğini, fuhşa zorlandığını, ‘namus’ uğruna can verdiğini, sağlıksız koşullarda doğum yaptığını, istenmeyen gebeliği sonlandırmak için ilkel yollara başvurduğunu, doğum öncesi ve sonrası sağlık hizmeti alamadığını görürüz. Aile içi şiddetin hızla tırmandığı, şiddete Kadınlar Türkler uzaktan kumandayla boy uzatmış... Oo devlet bile yönetir! Sekiz Gülhan Elmas: “Türkiye’yi sekiz eyalete bölme önerisinin en kötü yanı; RTE gibi sekiz ayrı başbakanın olması!” uğrayan kadınların ‘şikâyet edersem daha çok artar’ korkusuyla suskun kalmaları, ‘çocuklarım için katlanmaya mecburum’ demeleri, dayak sırasında kullanılan kesici aletlerin kadının yalnızca bedeninde değil, ruhsal dünyasında da bıraktığı izler bu tür araştırmaların ortaya çıkardığı gerçeklerdir. Araştırmalar, devletin ve sivil toplum örgütlerinin el attığı kadınların eğitim sonucunda ev içi şiddeti daha az yaşadıklarını göstermektedir. Yapılması gereken ‘kol kırılır yen içinde’ mantığının ve zihniyetinin dışına çıkmak, ben bunu hak etmiyorum deyip hakkını aramak, dar sokaklarda ve dört duvar arasında sessiz ve sözsüz çile doldurmaktan bir an önce sıyrılmaktır. Daha fazla geç kalmadan.” Bugün, Dünya Kadınlar Günü... Ya yarın! Vakit’e ‘Şeref ve Haysiyet’ Çağrısı Kendisi gibi düşünmeyenleri hedef göstermekle ünlü, mahkum olduğu ceza ve tazminat davalarından kaçmak için sürekli isim, sahip ve sorumlu müdür değiştiren, son olarak “Anadolu’da Vakit” ismini kullanan yayın organı bu kez de beni konu edinmiş... Hem de neredeyse tam sayfa!.. Ben gazetecilik yaşamımda çok iftira, kara çalma, yalan, dolan, haysiyet cellatlığı gördüm ama böyle seviyesizine ilk kez tanık oldum. Bu da Vakit stili olsa gerek!. Önce şu yalanlara bir göz atalım: Emekçi yazar, yani ben 2 trilyonluk servete sahipmişim!.. Bol fotoğraflı haberde(!) yine benim başörtülü kadınlara radyo programımda bu sütuna almaya utanacağım sözcüklerle hakaret ettiğim de ileri sürülüyor... Bitmedi; benim bir yazımdan alıntı yaptığı bölümde “Başbakan’ın malvarlığını açıklamasını istiyor, kendi açıklamıyor” diyerek, malvarlığımı gizlediğimi ilan ediyor!.. İşte Vakit stili bu; çamur atacak, hedef gösterecek, bu iftiralar ve karalamalar da yanına kâr kalacak... Ama bu kez öyle olmayacak... Bu kez sert kayaya çarptılar... Bir Cumhuriyet yazarının veremeyecek hiçbir hesabı yoktur.. Varsa, zaten Cumhuriyet yazarı olamaz... ??? Bir zamanlar gazetenin sahibiyken, bugün köşe yazarı(!) olan A. İhsan Karahasanoğlu isimli zat, “Zileli’nin Zenginliği” başlıklı yazısında “Nereden kazanmış, bugüne kadarki çalıştığı işyerlerinden aldığı maaş ile... Hediye ise, resmi kayıtlarda bu hediye işlemi görünüyor mu? Türünden soruları es geçiyorum” diyor... Hayır, es geçmeyelim!.. Buradan dosta düşmana ilan ediyorum: Benim, bırakın 2 trilyonluk malımın olmasını, sevgili annemin ölümü nedeniyle bana intikal eden, Ankara’da kimsenin oturmadığı 70 metrekarelik bir apartman dairesinin dörtte bir hissesi dışında bir kulübem bile yok!.. Kimseden almış olduğum bir kuruşluk hediye de yok... Adı başkasının üzerine olup da hissemin bulunduğu bir çöp dahi yok... Kısacası, ne villa, ne konak, ne kulübe, sahip olduğum bir tek mal ya da hisse de yok!.. Eğer bu açıklamam sonrasında en ufak bir tespit yapılacak olursa, yapan kişiye bağışlayacağımı ve gazetecilik mesleğini sonsuza dek terk edeceğimi ve halktan özür dileyeceğimi de ilan ediyorum... Gelelim malvarlığımla ilgili haysiyetsiz karalamalara; Vakit, benim bir yazımdan hareketle Başbakan’dan malvarlığını açıklamasını istediğimi, ama kendiminkini açıklamadığımı ileri sürüyor. Ben bu sütunda ve radyo programımda malvarlığımı defalarca açıkladım!.. Vakit ve o tıynettekiler kendi yandaşlarınınki gibi uzun dökümler bekledikleri için gözden kaçırmış olsalar gerek!.. Ne gam, bir daha açıklarım, olur biter. İşte malvarlığım: Gazetemden aldığım aylık maaş.. Tatlıses Radyo’da hafta içi her sabah yaptığım “Sesli Gazete” programından aldığım telif. SSK’den alacağım emekli maaşı (henüz bağlanmadı), Ulusal Kanal’a yapacağım program için alacağım telif (yarın akşam başlıyor). Bu çalışmalarımın karşılığı olarak kazandığım aylık gelir toplamı 3.720 YTL (üçbinyediyüzyirmi) ve üzerime kayıtlı 1999 model Ford Fiesta marka araba.. Malvarlığım da budur!.. Aynı çağrıyı yineliyorum; bunun dışında en ufak bir gelir, menkul ya da nakit bulurlarsa bağışlamaya ve mesleği bırakmaya hazırım. ??? Şimdi sıra bende... Buradan benim “zenginliğimle” ilgili seviyesi yerlerde sürünen yazıyı kaleme alan A.İhsan Karahasanoğlu başta olmak üzere, tüm Vakit kalemşorlarına malvarlıklarını, gelirlerini, hesaplarındaki nakitleri açıklamaları çağrısında bulunuyorum, ama kıvırmadan, mertçe!.. Eğer bu sözcüklerin anlamını biraz olsun biliyorlarsa, hodri meydan!.. Ayrıca, başörtülülere söylediğimi iddia ettikleri o hakaretleri ispat etmedikleri takdirde kendilerini “müfteri” ilan edeceğimi de açıklıyorum. Son olarak, bu tam sayfa haysiyet cellatlığının hesabını mahkemede göreceğimizi de kamuoyuna ilan ediyorum. Haysiyet yoksunu yalancılar, bir gün mutlaka kendi yarattıkları çamurun içinde boğulurlar... eposta: umitzileli?gmail.com Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Üsküdar Adliyesi’nde iki mahkeme ÖZELLİKLE İstanbul’da trafik polisleri, sürücülere aslı astarı olmayan cezalar kesiyor ve ceza makbuzları da aylar hatta yıllar sonra tebliğ ediliyor. Yurttaşlar bu cezalara sulh hukuk mahkemelerinde itiraz ediyor ve cezaların iptali yoluna gidiliyor. Üsküdar Adliyesi’nin Bağlarbaşı’ndaki binasında iki sulh ceza mahkemesi görev yapıyor; trafik polislerinin Üsküdar’da kestiği trafik cezalarına itirazlar 1. Sulh Ceza ve 2. Sulh Ceza Mahkemelerine yapılıyor. Mahkeme kalemleri itiraz yoğunluğundan bunalmış olmalı ki kapılarına birer duyuru asmış; duyurularda itiraz başvurusu için gerekli belgeler yazıyor. Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi şu belgeleri istiyor: 1. Dilekçeden iki adet. 2. Ceza tutanağından iki adet fotokopi. 3. Tebliğ belgesinden iki adet fotokopi. 4. Bir adet dosya. 5. Hâkim Bey’den havale. Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kapı komşusu Üsküdar 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kapısındaki duyuruyla istediği belgeler ise şöyle: 1. Ceza tutanağı. 2. Tebliğ belgesi. 3. Dosya. 4. Dilekçe. Yasalar ve yargı kuralları Türkiye’nin her yerinde aynı diye biliyoruz ama Üsküdar’da aynı konuda görev yapan iki mahkemenin bürokratik işlemleri nedense farklı. O zaman şu sonuca varabiliriz: Türkiye’de yasalar ve yargı kuralları aynı olsa da bürokrasi her zaman ve her yerde farkını fark ettirir. Çöpçat Saadettin Öztürk: “RTE bekârları evlenmeye çağırmış. Anlaşılan Başbakanlık az geldi, çöpçatanlığa da başladı.” Düşün Akif Kökçe: “Hastane borcundan, iki yaşındaki çocuk, anne babasıyla birlikte hapse atılmış. Bu da düşüncesizlik suçu!” 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Erkeklerin Eğitimi Sorunu DENİZ BANOĞLU 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bütün dünyada türlü etkinlikler ve şenliklerle kutlanırken “erkeklerin eğitimi” ne anlama geliyor, diye soranlar olabilir. Haklıdırlar da. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yeryüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir” şeklinde, kadının değerini vurgulayan anlamlı sözüne karşın, eğer bugüne kadar erkekler değil de özellikle kadınlar için özel günler düzenleniyor, kutlamalar yapılıyorsa bunun nedeni üzerinde biraz düşünmek gerekmez mi? Ülkemizde kadınlar, gerçekten de toplumsal yaşamın hemen her yerinde varlar. Tarlada çapa sallayan onlar, geleceğin gençlerini yetiştiren onlar, kamusal yönetimin en üst kademelerinde onlar, derneklerde, sivil toplum örgütlenmelerinde onlar…Yardım ve hayır işlerinde en çok çalışan onlar… Sanatla, müzikle, kitapla, erkekten çok iç içe olanlar yine onlar… Ülke sorunlarına duyarlı olanlar onlar, bu sorunları erkeklerden çok sahiplenmeye gayret gösteren yine onlar… Yani kadınlar ve yine kadınlar, her yerde, etkin, idealist, çalışkan, yürekli, girişimci… ??? Bu, madalyonun başarılarla dolu parlak yüzü; diğer yüzü ise acıklı… Çünkü Doğu’da töre cinayetine kurban gidenler onlar… Kırsalda, kentte, şiddete ve cinsel tacize maruz kalanlar onlar… Okulda, evde, işte, yönetimde, karşıt cinsleriyle eşit düzeyde kabul görülmeyenler onlar... Siyasete giremeyenler onlar…Kimi zaman ve kimi yerlerde horlananlar, itilenler, yok sayılanlar onlar… İşte madalyonun bu karanlık yüzü nedeniyle de kadınlar adına özel bir dünya günü kutlanıyor. Kadınlar toplumun her yerinde var olduklarını, değerlerini kanıtlamayı, öte yandan da sıkıntılarını, sorunlarını, rahatsızlıklarını bir kez, bir kez daha birilerine duyurmayı amaçlıyorlar. Ama neden? Nedeni, erkekler… Dahası, erkeklerin eğitimsizliği… Eğitimsiz erkekler topluluğu… Biz kadınlar, hep kendi cinsimizi bilinçlendirmek, eğitmek, okutmak, çağdaş uygarlık değerleriyle geliştirmek için bunca çaba harcarken asıl eğitilmesi gereken karşı cinsleri göz ardı ettik… İhmal ettik. Asıl erkeklerin bilinçlendirilmesi, asıl onların geliştirilmesi gerektiğini unuttuk. Çoğunluk kadınlara okumayazma öğrettik… Çoğunluk kadınlarımızı, baba ve koca baskısından kurtarmak için çaba harcadık… Ama zihnen uyanan, gelişen kadının eve döndüğünde nasıl bir ortamla karşılaşacağını bilemedik. Bu ortamda erkek olarak, bir babanın ya da bir kocanın, dünyaya bir başka gözle bakmaya başlayan kadını sırtında nasıl taşıyabileceğinin değerlendirmesini yapmadık. ??? Çünkü önemli olan kadınlardı bizim için; ezilmiş horlanmış, okulsuz kalmış kadını eğitmek önemliydi... Kadın eğitilirse toplum da kalkınır diye düşündük… Doğruydu bu, ama yetmiyordu. Çünkü kadınlar her yerdeydi, vardı; çalışıyordu, etkindi, yaratıyordu, yönlendiriyordu, ama yönetim erkeklerdeydi. Savaşan erkeklerdi, siyaseti yapanlar erkeklerdi. Dünyayı onlar yönetiyordu. İster kırsal ister kentsel alanda olsun, hep erkek egemendi... Hep o güçlüydü. Bu böyle gelmişti, böyle de gidiyordu. Bu yüzden de 8 Mart’lar hiç bitmiyordu, hiç bitmeyecekti… Kadınlar 8 Mart’larda hep meydanları dolduracak, seslerini duyurmaya çalışacaktı. Ama kim kulak veriyordu acaba 8 Mart’lara? Hangi erkekler topluluğu değerlendiriyordu bu seslenişleri?.. Öyleyse soruyorum; kadınlar kadar erkeklerin de eğitilmesi, bilinçlendirilmesi, geliştirilmesi gerekmiyor mu? Bu da bir düşünce…Kim bilir belki bir gün “erkekleri eğitme” dernekleri de kurulur... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tatarcık bö1 ceğine verilen bir başka ad. 2/ 2 Akdeniz Bölgesi’nde bir 3 akarsu... Lib 4 ya’nın plaka i 5 mi. 3/ Tavlada kullanılan oyun 6 aracı... Basma 7 kalıp söz ya da 8 görüş. 4/ Lezzetli bir fasulye 9 cinsi. 5/ Karakter... “1 2 3 4 5 6 7 8 9 memeler domur domur 1 MA Ğ L O V A U terlemiş / Rahmetin 2 A V Ö D E M İ Ş güllere yağdığı gibi” 3 E Ş İ K D O B İ (Karacaoğlan). 6/ Metal bir plaktan oluşan 4 Ş A D E K A R İ A Ş I O K R vurmalı çalgı... Üzerin 5 T E S E F E de film çevrilen stüdyo 6 R E A NON A düzlüğü. 7/ Uzak... 7 O V A Tavlada “iki” sayısı. 8/ 8 İ B İ S B O Y Koroner damarları ge 9 O N A T Ç İ T A nişletici ilaç. 9/ “İsimler” anlamında eski sözcük... Motorlu taşıtların elektriğini sağlayan aygıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde ilkbahara verilen ad. 2/ Biriyle eğlenme ve onu küçümseme... Süsen çiçeğine verilen bir başka ad. 3/ İki ya da daha çok kişinin yüz yüze gelerek oynadıkları bir halkoyunu. 4/ Utanç duyma... Rütbesiz asker... Doğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde yaygın olan geçici kırsal yerleşme tipi. 5/ Sarkaç, pandül... Adları sıfat yapan bir yapım eki. 6/ Bir nota... Bir göz rengi. 7/ Açı ölçmeye yarayan, dönme hareketli bir çeşit cetvel... Eski dilde su. 8/ “Ne şair yaş döker ne ağlar / Tarihe karıştı eski sevdalar” (F.N.Çamlıbel)... Yatık olmayan. 9/ Muğla’nın Milas ilçesine bağlı turistik bir belde... Kıskançlık, çekememezlik. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear