19 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2007 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Kenan Evren’in, Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesi önerisine tepkiler sürüyor Biraz Ciddiyet Lüften! Daha Dışişleri Bakanı ile Genelkurmay Başkanı’nın ABD gezileri ve yaptıkları açıklamaların tartışması bitmeden... Daha 26 Şubat tarihli MGK toplantısı kararlarının mürekkebi kurumadan... Mesud Barzani, “Türkiye’nin de başkalarının da, bağımsız Kürdistan fikrine artık kendilerini alıştırmaları gerektiğini, bunun Kürtlerin en doğal hakkı olduğunu, PKK ile mücadele etmelerinin beklenmemesi gerektiğini, kendilerinin PKK’ye yardım ettikleri konusunda iddiada bulunanların ispat etmekle yükümlü olduklarını” söylüyor. KDP Başkanı Mesud Barzani, olayları gerçek boyutlarıyla görmek istemeyenler için, Kuzey Irak’taki geçici yönetimin başı... Ama olayları gerçek boyutlarıyla görenler için Mesud Barzani, fiilen varlığını kabul ettirmiş Kürdistan’ın yöneticisi. Nitekim, bölgenin ve de dünyanın egemeni, ABD’nin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Kuzey Irak’taki geçici yönetim değil, “Kürdistan” diyor. Bu gerçekler ortadayken Türkiye’de yürütmenin başı, “Sözcükler önemli değil” yollu bir açıklama yapabiliyor. Ve bütün bu olaylar sürerken Recep Tayyip Bey, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Washington’daki açıklamalarının kişisel görüşleri olduğunu ileri sürebiliyor. Tabii beklenildiği üzere,TSK’nin, Sayın Büyükanıt’ın sözlerinin Genelkurmay’ın resmi görüşünü yansıttığı açıklaması gecikmiyor. ??? Bütün bu gelişmelere şaşırmamak gerek. TSK, Kürt politikasını, Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusunun torununun kişisel girişimlerine ihale eden görüşün tersine, her konuda kurumlar içinde ciddi bir tartışma ve çalışmadan sonra oluşturulan ulusal politikaların dile getirilmesini şiar edinmiş ciddi bir kuruluştur, diğer ciddi demokrasilerin benzer kuruluşları gibi... Bu durumda, Başbakan’ın gereksiz açıklamasıyla başlattığı tartışma kendisi açısından da gerçekten çok talihsiz olmuştur. Hele hele Başbakan’ın, Rice’ın Kürdistan tanımlaması üzerine “Sözcükler önemli değil” şeklindeki yorumu daha da büyük bir talihsizliktir. Sayın Erdoğan bilmeyebilir ama, devletlerarası ilişkilerde, diplomaside sözcükler son derecede önemli olduğu için, telaffuz edilmeden önce, iyice düşünülür ve özenle seçildikten sonra söylenilir. Nitekim Mesud Barzani’nin açıklamasını da, bu açıdan ele alıp okumakta, tekrar tekrar üzerinde durup değerlendirmekte yarar vardır. Barzani, yalnızca bağımsız Kürdistan’ın Kürtlerin bir hakkı olduğunu söylemekle yetinmiyor, aynı zamanda 40 milyon Kürtten söz ediyor. Irak’ta 40 milyon Kürt olmadığına göre, Barzani bu rakama nereden ulaşıyor sorusunun yanıtını herkes biliyor. Barzani, Irak, Suriye, İran ve Türkiye’deki Kürtleri kastediyor. Bırakalım şimdi bir yana bu rakamın ne kadar gerçekçi olduğunu, ama bu demeç açıkça gösteriyor ki; Barzani, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının da bir bölümünü kapsayan Büyük Kürdistan emeli peşindedir ve bunu açıkça dile getirmekten çekinmemektedir. ??? Bu durumda, Kuzey Irak yetkilileri örneğin, kendisini bağımsız Kürdistan’ın yöneticisi olarak gören Mesud Barzani ile Genelkurmay Başkanı ya da yüksek rütbeli bir askeri temsilci ne görüşebilir ki? Yaşar Büyükanıt bu görüşü dile getirirken haksızdı, demek mümkün mü? Barzani’nin bu açıklamalarından sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bunlarla neyi görüşecektir söyler misiniz? Barzani’nin bu açıklamalarının ardından yapılacak herhangi bir açıklama, bu taleplerin baştan külliyen ret edilmediği anlamını taşımayacak mıdır? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bütün bunlara karşın, “Kürt liderleriyle görüşebiliriz” açıklamasının ne anlam taşıdığını sormak hakkımız değil mi? Bütün bu görüşleri ileri sürmek demek; diplomasi, çok yönlü görüşmeler yanını kapatalım, son çare olan silaha başvuralım anlamını taşımıyor. Konunun bu yanını da yarın ele alalım, hep birlikte. ‘ABD’nin istediğini yapıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, Türkiye’nin eyaletler sistemi ile yönetilmesinin doğru olacağı yönündeki açıklamaları, siyaset ve sivil toplum çevrelerinin tepkisini çekti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Evren’in önerisini kişisel bir düşünce egzersizi olarak ortaya koyduğunu düşündüğünü söyledi. Şahin, “Cumhuriyetimiz kurulurken 84 yıl önce Büyük Atatürk’ün silah arkadaşları, aziz milletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni üniter bir yapıda kurmuştur. O bakımdan 84 yıl sonra devletimizin yapısıyla ilgili tartışmaların gündeme getirilmiş olmasını isabetli bulmuyorum’’ dedi. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise Evren’in “federatif yapı” önerisini değerlendirirken, merkeziyetçilikten şikâyet edenlerin zaman zaman çeşitli görüşler dile getirdiğini, ancak bugüne kadar kimsenin “eyalet sistemine geçelim” di ? 9. Cumhurbaşkanı Demirel, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında üniter devlet yapısının gevşetilmesinin rol aldığına dikkat çekerken CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen, Evren’in sözlerinin pek çok insana ilham kaynağı olabileceğini söyledi. ye ortaya çıkmadığını kaydetti. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında özellikle Balkanlar’da üniter yapının gevşetilmesinin büyük rol oynadığına dikkat çeken Demirel, “Üniter devletin zedelenmesinin en güçlü olduğu zamanda bunu tartışmaya kalkarsanız reaksiyon almanız tabiidir” görüşünü dile getirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise Evren’in düşüncesine saygı duymadıklarını vurgulayarak “Atatürk’ün kurduğu üniter devlet yapısına herkes sahip çıkmalı. Çıkmayanlar susmasını bilmeli. Uluorta bu tür önerileri savurmak, pek çok insana ilham kaynağı olabilir” diye konuştu. “Evren bu görüşlerini, 12 Eylül döneminde söyleseydi kendi kendini hapse atardı” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek ise “Görevde bulunduğu sürece her türlü özgürlükleri kısan, Cumhuriyetin temel kurumlarını; CHP’yi kapatan, Kürtçe isim konulmasını, şarkı söylenmesini yasaklayan bir darbecinin bugün Türkiye’de akıl veriyor olması son derece üzücüdür” dedi. ‘Kulağına fısıldananı söylüyor’ CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz da, “Evren şimdiye kadar hep ABD ne istiyorsa onu yaptı. Bugün de onu yapıyor. ABD adına çalışmış bir yöneticidir. Ben çok fazla ciddiye almıyorum. Kulağına fısıldananları söylüyor” diye konuştu. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen de Evren’e olan tepkisini “Kenan Evren şaşırmış durum da. Bölünme haritaları elden ele dolaşıyor. Siz içten içe bölmeye çalışıyorsunuz” sözleriyle dile getirdi. DYP lideri Mehmet Ağar, “Ben üniter devletten yanayım. Ama bunları da tartışma alanlarında tartışır herkes. Buna bir şey diyemem’’ dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Şefkatli, Evren’in neden böyle bir açıklama yapma gereği duyduğunu anlayamadıklarını söylerken “Bizce Sayın Evren nü resimlerini yapmaya devam etsin. Ciddiye almıyoruz, yaşlılığına veriyoruz” açıklamasını yaptı. ATO Başkanı Sinan Aygün de, “Yaşlandı, artık ne dediğini bilmiyor. Bunları 12 Eylül döneminde söylese, Zincirbozan’a gönderilirdi’’ dedi. DTP: Olumlu gelişme Evren’in önerisine tek destek ise DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ten geldi. Türk, “Darbe yapmış birinin bunları söylemesi olumludur. Gerçeği ve çözüm yolunu görmüş görülüyor” dedi. Evren, Türkiye’nin eyalet sistemiyle yönetilmesinin doğru olacağını savundu. D ESTEK ARAŞTIRMASI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Y ASA TASARISI Rusya Gülen’in peşinde BAHADIR SELİM DİLEK Devlet sırrına 75 yıl sınırı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet tarafından hazırlanan ve devlet sırrının sınırlarını belirleme yetkisini başbakanın başkanlığındaki bir kurula bırakan yasa tasarısına göre, devlet sırları en fazla 75 yıl saklı kalabilecek. Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan Devlet Sırrı Yasa Tasarısı’na göre, Cumhurbaşkanlığı belgelerinin gizlilik derecesine cumhurbaşkanı karar verecek. Devlet sırları en fazla 75 yıl saklı kalabilecek. Süresi belirtilmeyen devlet sırları her 10 yılda bir gözden geçirilerek açıklanabilecek. Süresiz devlet sırları ise 50 yıl sonra bu niteliklerini kaybedecek. asirmen?cumhuriyet.com.tr 3 MART AÇIKLAMASI Emekli subaylar laiklik vurgusu yaptı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Genel Merkez Yönetim Kurulu, 3 Mart 1924 tarihinin, hilafetten çağdaşlığa doğru atılan temel adımın ve laikliği yaşam tarzı olarak kabul eden Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinin başlangıcını oluşturan gün olduğunu belirtti. TESUD’dan yapılan yazılı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, laik ve demokratik devrimlerin başlangıcını teşkil eden, Türk aydınlanma hareketini başlatan ve genç Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni bir kimlik ve içerik kazandıran üç temel yasanın 3 Mart 1924 tarihinde kabul edildiği anımsatıldı. Bu nedenle 3 Mart’ın devrim tarihinde çok önemli bir yerinin olduğu belirtilen açıklamada, TBMM’de kabul edilen yasalarla hilafetin kaldırıldığı, öğretim birliği ilkesinin kabul edildiği, “Şer’iye Vekâleti’’ kaldırılarak “Diyanet İşleri Başkanlığı’’, “Evkaf Vekâleti” kaldırılarak “Vakıflar Genel Müdürlüğü’’, “Erkânı Harbiyei Umumiye Vekâleti” kaldırılarak “Genelkurmay Başkanlığı’’nın kurulduğu kaydedildi. Açıklamada şöyle devam edildi: “Bu günün unutulmamasını ve bütün ayrıntıları ile Türk toplumu tarafından özümsenmesine destek verilmesini sağlamak, özellikle ulusu yönetenlerin vazgeçilmez görevidir.’’ ANKARA Moskova yönetiminin, Rusya Federasyonu içinde Fethullah Gülen’e dolaylı destek veren dernek, vakıf, şirket ve okulları da yakın takibe aldığı öğrenildi. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre bugüne kadar, Gülen cemaati ile direkt bağı olan okulları ve vakıfları yasaklayan Rusya, şimdi de ülke sınırları içinde Gülen cemaatine dolaylı yoldan finansal destek veren kurum ve kuruluşları araştırma kapsamına aldı. Rusya Federasyonu’nun ilgili güvenlik ve araştırma merkezlerindeki yüksek seviyeli uzmanların söz konusu kurum ve kuruluşların faaliyetleri ve Türkiye’deki bağlantıları ile ilgili olarak hazırladığı dosyalar en üst düzeyde değerlendirmeye alındı. Ancak söz konusu dernek, vakıf ve şirketlerin Gülen’e verdikleri desteğin üçüncü kişiler üzerinden ve dolaylı olması nedeniyle, Moskova yönetimi, bu bağlantıların belgelerine henüz ulaşamadı. Aynı nedenden dolayı Gülen cemaatine destek veren kurum ve kuruluşların sayısının bile net olarak ortaya çıkarılamamış olması, Rusya Federasyonu açısından sıkıntının büyük olduğunu gösterdi. Gülen cemaatinin Rusya’daki faaliyetlerine dolaylı yoldan finansal destek veren şirketler arasında Türkiye’de çok bilinen bazı markaların sahiplerinin de bulunduğu belirtildi. Bu çerçevede Moskova yönetimi, Rusya’da faaliyet gösteren uluslararası bir okulun Gülen cemaati tarafından finansal olarak desteklendiğini ortaya çıkardı. Ancak okulun, “Rusya Federasyonu yasaları” çerçevesinde faaliyet gösteriyor olması nedeniyle, kapatılması için bir gerekçe bulunamadı. Öte yandan Rusya Federasyonu İç İstihbarat Örgütü FSB’nin 2002 yılında Gülen cemaatinin faaliyetlerine ilişkin yürüttüğü operasyonda, sınır dışı edilen Türk vatandaşı sayısının 100’ün üzerinde olduğu ortaya çıktı. [email protected] MHP’DEN YOLSUZLUK İDDİASI 5 AYDA ÜÇÜNCÜ GÖREVDEN ALMA Şefkatli: TOKİ evleri AKP’lilere peşkeş çekildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Şefkatli, “AKP iktidarı, bugüne kadar değil yolsuzlukla mücadele yapmayı, tam tersi uygulamalarla, ‘Her şey Türkiye için’ seçim beyannamesi sloganını ‘Her şey AKP ve yandaşları için’ icraatına dönüştürdü’’ dedi. Şefkatli, dün parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, TOKİ’nin Eşkişehir Yolu’nda dar gelirli yurttaşları ev sahibi edindirmek için yaptığı konutların, AKP milletvekilleri ve üst düzey bürokratlara “peşkeş çekildiğini’’ söyledi. Piyasa değeri 400 bin YTL olan Erler Mahallesi Projesi’ndeki konutların, AKP yandaşlarına 160 bin YTL’ye, 15 yıl vadeyle ve Vakıflar Bankası’nın yüzde 0.96 faiz oranıyla satıldığını anlatan Şefkatli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında bunlara satıldı demek doğru değil, bunlar hediye edildi, peşkeş çekildi. Bugün bankaların en düşük konut faizleri yüzde 1.5’ler seviyesinde iken, hem 400 bin YTL değerindeki konutları 160 bin YTL gibi komik bir bedelle yandaşlarına ihalesiz dağıtacaksın hem de kamu bankası olan Vakıfbank’tan rayiç faiz bedellerinin çok altında kredi sağlayacaksın. Şimdi soruyorum sizlere, bu satış kamu imkânlarının kişisel çıkarlar için kullanılması değil midir? Bu kelepir konutları sudan ucuza satın alan AKP yandaşları arasında, hepimizin yakından tanıdığı isimler var.’’ Gümrükte yolsuzluğu araştıranın başı yanıyor İLHAN TAŞCI ANKARA Kaçakçılık ve kaçakçılığa karışan bürokrat isimleriyle gündemden düşmeyen gümrüklerde önceki gün yeni bir görevden alma daha yaşandı. Gebze’deki akaryakıt kaçakçılığının üzerine giden Gümrük Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Adnan Üzer de 5 aydır yürütülen görevden almalara eklenen üçüncü bürokrat oldu. Başmüfettiş Üzer, “kaçakçılığa yardımla” suçlanan İzmir Gümrük Başmüdürü Şükrü Keleş ile Gümrükler Genel Müdür Yardımcısı Remzi Akçin’in memuriyetten çıkarılması istemini görüşen Yüksek Disiplin Kurulu toplantısına, Teftiş Kurulu Başkanvekili sıfatıyla katılmıştı. Üzer, dönemin müste şarvekili Mehmet Şahin’in bu toplantıya başkanlık etmesine “aynı olay kapsamında kaçakçılığa yardımla” suçlandığı ve hakkında rapor düzenlenmesi nedeniyle katılmaması gerektiği görüşüyle muhalefet etmişti. Üzer ile aynı yönde muhalefet eden Gümrük Muhafaza Genel Müdürvekili Cemil Emre de görevden alınmıştı. Edinilen bilgiye göre Üzer, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in deyimiyle “nadasa” bırakılan Mehmet Şahin’in, Bursa Gümrük Başmüdürvekili olduğu döneme ilişkin usulsüzlük iddialarını soruşturuyordu. Danıştay 1. Dairesi, Yargıtay Başsavcılığı’nın istemi üzerine, Şahin’in soruşturulmasına engel olan Tüzmen’in kararını kaldırarak soruşturma yolunu açmıştı. 12 Mart 1971 askeri müdahalesinin üzerinden 10 yıl geçmeden 12 Eylül 1980 askeri darbesi gelmişti. Zaten 12 Mart 1971’den on yıl önce de 27 Mayıs 1960 müdahalesi gerçekleşmişti. 28 Şubat 1997 ise tam on yıl önce yaşanmıştı. 10 yıl öncesini her kesim kendi açısından değerlendirebilir. Örneğin İslamcılar, açılan kuyuya düştüler. Halil İbrahim Çelik’ler, Şevki Yılmaz’lar, Sincan Belediye Başkanı ve daha nice isim. Tabii en başta dönemin başbakanı Necmettin Erbakan. Gerginliğin tırmanmasına ve hukuk dışı uygulamalara zemin hazırlanmasına ne kadar yardımcı olduklarını acaba şimdi görebiliyorlar mı? Susurluk’ta ortaya çıkan “çeteleşme”den Erbakan ve arkadaşları neden rahatsız olmuşlardı? Niçin Susurluk çeteleşmesinin devletin içine uzanan kollarıyla uzlaşmayı tercih etmişlerdi? 28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, Susurluk kazasından 2.5 ay sonra yapıldı. O günlerde hepimiz Su Toplu Bir Özeleştiri Gerek surluk’ta gözler önüne serilen çete bağlantılarının hesabının sorulmasını bekliyorduk. O kurulda Jandarma Genel Komutanı, İçişleri Bakanı yer alıyordu. Erbakan onlardan neden Susurluk konusunda bilgi isteme cesaretini gösteremedi? O, DYP ile kurduğu koalisyonun Susurluk nedeniyle yıpranacağı telaşıyla, Türkiye’nin kazandığı tarihi fırsatın heba edilmesine neden oldu. Tabii İslamcılar açısından söylenecek çok şey bulunduğu bir gerçek. Onların özeleştiri yapmalarını beklemek hakkımız. ??? İkinci özeleştiri yapması gereken kesim 28 Şubatçılar. Ne diyorlardı: “Türkiye bir karanlığın eşiğinde, irtica kol geziyor, o nedenle bir an önce harekete geçilmelidir.” Nitekim harekete de geçildi. On yıl sonra durum nedir diye sorduğumuzda şöyle diyorlar: “Şimdi durum daha da kötü.” Peki, o zaman bu çok övülen “müdahale” ne işe yaradı? Öyleyse 28 Şubat’ın neresi başarılı? Eğer bugün durum daha kötüyse demek ki o çok destekledikleri postmodern darbe Türkiye’yi kendi ölçülerine göre daha da geriye götürmüştü. Ortada bir yanlışlık yok mu? İyi ki yapıldı diye düşündükleri iş nasıl böylesine kötü bir sonuç vermişti? ??? Üçüncü özeleştiri yapması gereken kesim ise biziz, yani gazeteciler. Olayları hepimiz hatırlıyoruz. 28 Şubatçıların hazırladığı tezgâhların peşinden koşarak gidiliyordu. Postmodern balansçılar “bir” diyorlarsa gazetecilerin bir bölümü buna bin katarak değirmene su taşıyorlardı. “Andıç”ı unutmak mümkün mü? Şemdin Sakık’ın sahte ifadeleri gazetelerin manşetlerine nasıl tırmandı? Şemdin Sakık’ın kim olduğunu unuttuğumuz söylenebilir. Hani şu PKK’li Irak’ta yakalanıp Türkiye’ye getirilmişti. Onun verdiği söylenen bir ifade, iki büyük gazetenin manşetlerini süslemişti. Sonradan böyle bir ifadenin olmadığı, tamamının darbeciler tarafından yazıldığı anlaşılmıştı. Böylece oyuna gelmenin en yüksek hatası yapılmıştı. Haklarını yemeyelim, bazı sorumlu meslektaşlarımız bu konuda özeleştiri yaptılar, hatalarını ifade ettiler. ??? Ancak burada yapılması gereken başka bir şey daha vardı. Bu yalan haberleri kim servis etmişti? Bu yasadışı ve tehlikeli tezgâhın sorumluları kimlerdi? Bunların yargı önüne çıkması için de üzerimize düşen bazı görevler yok muydu? Tabii bu arada bazı meslektaşlarımız da hedef haline gelmişler, Akın Birdal bir suikastın kurbanı olmuştu. Bunları unutmayalım, bu olaylar da 28 Şubat çıların marifetiydi. ??? Bir özeleştiri de yargının yapması gerekiyor. Genelkurmay’da düzenlenen brifinglere gazeteciler gibi yargı mensupları da katılmışlardı. Bir hukuk devletinde olmaması gereken manzaralarla karşı karşıyaydık. İşte böyle. Aradan 10 yıl geçti, bazı şeyleri daha iyi analiz edebiliyoruz. Ancak o zamanki kamplaşma ve gerilim günümüzde başka bir düzeyde devam ediyor. O günkü kadar ortalık toz duman içinde değil belki, ama yine de o ruh hali bir şekilde yaratılmak isteniyor. Belki 28 Şubat’tan çıkarılacak en önemli ders şudur: Sorunları hukuk devletinin sınırlarını genişleterek ve demokrasiyi yerleştirerek kalıcı olarak çözebiliriz. Hukuk dışı her eylem ve uygulama, daha sonra misliyle geri dönüyor ve bedelini tüm toplum ödüyor. 28 Şubat olmasaydı, bugün nerede bulunurduk diye yeniden nesnel bir şekilde değerlendirme yapmakta yarar olduğuna inanıyorum. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear