26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2007 PAZAR 4 ALİ SİRMEN HABERLER ENERJİ YOLSUZLUĞU DÜNYADA BUGÜN AKP’nin yönetimini değiştirdiği kurumda yargı kararları uygulanmıyor ‘Asıl Olan Ölüm’ mü? Sevgili, Yıllar önce bir ilkyaz günü Paris’in ünlü Pantheon Meydanı’nın bir köşesinde, elinde şarap şişesiyle sızmış bir “clochard” (berduş) gördüm. Hun İmparatoru Attila Paris’i kuşattığında, çadırına kadar girip, kendisini kenti yağmalamamaya ikna eden bir rahibe olup, bu davranışıyla azize mertebesine ulaşan St. Genevieve’in adıyla anılan tepedeki ünlü kilise, artık Fransa’nın büyük evlatlarının gömüldüğü mekân. O gün turist kafilesinin bulunmadığı bir esnada meydanda karşılaştığım görüntü çarpıcıydı. Bir yanda içerde, “vatanın kendilerine minnettar olduğu büyük evlatları” sonsuz uykularına yatmışlar; öte yanda kimsenin umursamadığı, bir zamanlar bir işe yarayıp bir baltaya sap olup olmadığı bile kuşkulu, bir ipsiz sapsız sızmış. Bu sızmış ipsiz sapsız da minnettar mıydı ülkenin büyük evlatlarına, yoksa onları hiç iplemiyor muydu? Onu bilemiyordum. Bilebildiğim tek şey, o hanei berduşun, bütün içerde yatanlardan daha fazla sahibi olduğuydu mekânın. O isterse, meydanın kaldırımında kötü şarabını içer, isterse köşesine işer, isterse nara atar, isterse rüzgârda serinlerdi. Artık hepsi iskelete dönüşmüş olan o “büyük evlatlar” ise yoktulardı ki... ??? Enis Batur’un “Ece Kent”i Paris’te bu duyguya çok kapıldım. Bir zamanların yalnız kentin değil, tüm ülkenin efendisi olan krallar, Avrupa’yı tarumar eden bir imparator, büyük yöneticiler, devlet adamları, ünleri göz kamaştıran sanatçılar, yazarların hepsini toplasan, o an için yaşamakta olan bir gariban kadar hükümleri yoktur. Artık o şeklini almasına katkıda bulundukları dünya üzerinde, gittikten sonra hiçbir iz bırakmayacak da olsa, o an için yaşamakta olan bir gariban kadar egemen değillerdir. Nasıl olabilsinler ki, zaten yokturlar, hiçtirler artık... Oysa o gariban, her şey demek olan yaşama sahiptir. Hep yaşayan bir garibanın, ölmüş nice egemenden, zenginden, hükümdardan, dâhiden daha üstün, o an için daha etkin olduğunu düşünmüşümdür. Yaşamın ölüme üstün olması düşüncesi mi bu? Hayır, hiç de değil. Hatta her yaşam, mutlaka ölümle sonuçlanacağına göre bu ezeli ve ebedi çatışmayı hep ölümün kazandığını söylememiz mümkündür. Ayrıca unutma ki, ne kadar uzun sürerse sürsün, dilersen bugünkü ortalamanın on katına çıkarılsın, yaşam geçicidir. Oysa ölüm kalıcı. Şimdi diyebilirsin ki, yaşamı geçici kılan zamandır, zamanın olduğu her yerde her şey geçicidir. Ölümden sonra zaman kalmayacağına göre, o tabii ki kalıcı olacaktır. ??? Geçiciye göre kalıcının asıl olması çok doğal geliyor insana. Ama doğrusu, böyle bir yargıya varmak ve asıl olanın yaşam değil, ölüm olduğunun kabulü makul da olsa, pek kolay değil. İnsan haklı olarak “öyle olmamalı” diye düşünüyor. Gerçi delikanlılık yıllarımın efsane aktörü James Dean gibi, ölümü yaşamın tek yadsınamaz gerçeği olarak içine sindirenler de (ne garip kendisi de 25’inde motosiklet kazasında öldü) yok değil. Ama yine de her şey olan yaşamın geçici, hiçbir şey demek olan ölümün kalıcılığını kabul etmek güç. Ne yani varlık geçici, yokluk kalıcı öyle mi? Burada biraz soluklanıp teselli bulmak için şunu söyleyebiliriz. Yaşam olmasaydı ölüm de olamayacak olduğuna göre, demek ki esas olan yaşammış. Öyle ya varlık olmasa, yok olmak da olamayacağına göre... Ama unutmayalım ki, bu iki zıt kavramın bizatihi varlıkları bile birbirlerine bağlıdır. Ölüm varlığın yokluğa dönüşmesi olduğuna, yaşam olmadan da ölüm olamayacağına göre, demek ki, asıl olan ölüm değil, yaşamdır. Ama ne yazık ki, yaşam dediğin ise kısa bir şimdiki zamandan başka bir şey değil. Kızılay’da ‘hukuk ihlali’ ZEYNEP ŞAHİN ANKARA AKP Hükümeti, 9 Ocak 2004’te çıkardığı Bakanlar Kurulu Kararı ile Ertan Gönen başkanlığındaki Kızılay Yönetim Kurulu’nu görevden almıştı. Kararın iptali için Danıştay’da dava açıldı ve eski yönetim haklı bulundu. Ancak karar uygulanmadı. Bundan sonra hükümetin itirazları, eski yönetimin açtığı yeni davalarda alınan kararlarla süreç devam etti. Bu esnada Kızılay’ın AKP’nin göreve getirdiği ilk Genel Müdürü Talat Yılmaz, yerini Tekin Küçükali’ye devretti. Son olarak ise Danıştay 10. Dairesi’nin aldığı kararla, yönetimin görevden alınmasına neden olan Bakanlar Kurulu Kararı iptal edildi ve ? Hükümetin, Ertan Gönen başkanlığındaki eski Kızılay Yönetim Kurulu’nu görevden alması ile kararın iptali için Danıştay’a açılan davada eski yönetimin haklı bulunmasına rağmen karar uygulanmadı. AKP’nin görevden aldığı isimlerin yeniden yönetime getirilmesine ilişkin kesin karar verilmiş oldu. Ancak yargı kararlarını uygulamak için hiçbir adım atılmazken, konunun en başından bu yana uluslararası gündemi meşgul ettiği de ortaya çıktı. kanı Ahmet Necdet Sezer’e bir mektup göderildiği öğrenildi. Mektupta, AKP’nin Kızılay’a müdahale girişiminden rahatsızlık duyulduğu belirtildi. Uluslararası platformda, Kızılay yönetimine müdahalenin yankıları ve etkisi bu mektupla sınırlı kalmazken, 1 Ekim 2004’te bu kez Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu Başkan Yardımcısı Rene Rhinow, AKP’nin görevden aldığı Gönen’e ve yerine getirdiği dönemin Kızılay Başkanı Yılmaz’a bir mektup gönderdi. Rhinow, derneğin yüneti Sezer’e mektup Kızılay’a müdahalenin öncesinde, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Başkanı Juan M. Suarez del Toro R. tarafından, 17 Ekim 2003’te dönemin Cumhurbaş mi konusunda yasal bir anlaşmazlığın sürdüğüne işaret ederek, Kızılay Derneği’nin yönetim kurulu üyesi olmasına karşın 1113 Ekim 2004’te yapılacak federasyon yönetim kurulu toplantısına katılmamasını istedi. Kızılay’ın yönetiminde “hukuk ihlali yapıldığına” dikkat çeken eski yöneticiler ise ihlalin sürmesi halinde derneğin uluslararası alandaki saygınlığını yitireceğine, federasyonun yönetim kurulundan çıkarılmasının dahi gündeme gelebileceğine işaret ediyor. Kızılay’ın eski yöneticileri, konunun AB gündeminde de olduğunu belirterek, hükümetin üzerine düşeni yapması gerektiğini, yaklaşık bir buçuk asırlık geçmişe sahip Kızılay’ın “gündelik politikalarla” yönetilemeyeceğini vurguluyor. Bildacı ve Taşkıran tutuklandı ? “Mavi Hat” soruşturması kapsamında gözaltına alınan Limak Yönetim Kurulu Başkanı ve Fenerbahçe 2. Başkanı yöneticisi Nihat Özdemir serbest bırakıldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BOTAŞ’taki yolsuzluk iddiaları üzerine Enerji Bakanlığı bünyesinde başlatılan “Mavi Hat” soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski BOTAŞ Genel Müdürü Osman Gökhan Bildacı ile yardımcısı Kerim Taşkıran’ın da aralarında bulunduğu beş kişi tutuklandı. Limak Yönetim Kurulu Başkanı ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 2. Başkanı Nihat Özdemir ise serbest bırakıldı. BOTAŞ’taki ihalelerde yolsuzluk savıyla başlatılan ve bugüne değin 26 kişinin tutuklandığı soruşturma kapsamında gözaltına alınan 12 kişi dün adli tıpta sağlık kontrolünden geçirildi. İzmir Gaz Dağıtım A.Ş. (İZGAZ) Genel Müdürü, eski BOTAŞ Genel Müdürü Osman Gökhan Bildacı, Limak İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün İkinci Başkanı Nihat Özdemir, AKP’den milletvekili adayı olan BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Kerim Taşkıran ile eski Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) Genel Müdür Yardımcısı Servet Üst’ün de aralarında bulunduğu zanlıların ifadesi, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Mehmet Tamöz tarafından alındı. Savcı Tamöz, sorgunun ardından dört zanlıyı serbest bırakırken, sekiz kişiyi tutuklanması istemiyle nöbetçi hâkimliğe sevketti. Tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevkedilenler arasında, Özdemir, Bildacı ve Üst de yeraldı. Nöbetçi mahkeme, Eski BOTAŞ Genel Müdürü Gökhan Bildacı, eski EÜAŞ Genel Müdür Yardımcısı Servest Üst, AKP’den milletvekili adayı olan BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Kerem Taşkıran, DSİ’de daire başkanı olan İsa Yerdelen ile Melih Zayın’ın ‘’ihaleye fesat karıştırmak’’, ‘’rüşvet vermek ve almak’’ suçlarından tutuklanmalarına karar verdi. CUMHURİYET BAYRAMI İstanbul’da coşkulu kutlama ? İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbullular’dan ev ve işyerlerini bayrakla donatmalarını isteyerek Vatan Caddesi’ndeki kutlama törenlerine davet etti. İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet’in ilanını 84. yıldönümü İstanbul’da da resmi ve sivil kurumların katkılarıyla tüm ilçelerde coşkuyla kutlanacak. İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbullular’dan ev ve işyerlerini bayrakla donatmalarını isteyerek Vatan Caddesi’ndeki kutlama törenlerine davet etti. İstanbul’da kutlama törenleri yarın, Topkapı’da 21 pare top atışıyla başlayacak ve Edirnekapı Şehitliği ile diğer ilçelerde de çelenk bırakma törenleri gerçekleştirilecek. İstanbul Valiliği’nde Vali Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman tebrikleri kabul edecek. Vatan Caddesi’nde saat 10.30’da başlayacak olan resmi geçit töreninde, şiirler okunacak, halk oyunları, vals gösterileri yapılacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce, yarın saat 19.00’dan itibaren İstanbul Boğazı’nda ışık, havai fişek ve lazer gösterilerinin yanı sıra ışıklandırılmış 250 tekne fener alayı düzenlenecek. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, saat 20.00’de Dolmabahçe’den vereceği startla, Boğaz Köprüsü ile Kız Kulesi arasında 16 ayrı noktadan 15 dakikalık müzikli havai fişek gösterisi yapılacak. Boğaz üzerinde yaklaşık 250 metre yükselecek havai fişeklerin koreografisi, ünlü besteci Tuluyhan Uğurlu’nun Cumhuriyet Bayramı için hazırladığı özel bestesine uyarlandı. Gösterilerde fişek, kuyruklu yıldız, renk şelalesi, çoklu atış ve şamandıradan oluşan toplam 48 bini aşkın atış yapılacak. Gösteride, 40 tondan fazla ekipman kullanılacak. Ayrıca, Boğaz Köprüsü üzerinde yer alacak 42 ateşleme sistemi ile 800 metre uzunluğunda ateş şelalesi oluşturulacak. İstanbul Boğazı’ndaki gösterilerin ardından Taksim Meydanı’nda yapılacak kutlamalar ise saat 20.30’da başlayacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kutlama programı çerçevesinde şehrin elektrik direklerini, İstanbul genelindeki üst geçitleri ve caddeleri bayraklarla süsleyecek. Toplam 5 kamera aracılığıyla 19.3022.30 saatleri arasında canlı yayınla izletme imkanı sağlanacak etkinliklerin İstanbul Büyükşehir Belediyesine maliyeti ise 2 milyon 250 bin YTL olacak. Türbanlı öğrencileriyle dikkat çeken üniversite bazı veliler tarafından şikâyet konusu yapıldı. Amerikan Alfred Üniversitesi’nden savunma ‘YÖK’e bağlı değiliz’ BERİV AN TAPAN Amerikan Alfred Üniversitesi’nin İstanbul’da kurduğu eğitim yerleşkesinin YÖK’e denkliğinin bulunmadığı, velilerin şikâyetlerinin ardından ortaya çıktı. Üniversitenin Bakırköy’de bulunan yerleşkesinin önceki günkü açılışında çok sayıda “türbanlı” öğrenci, veli ve öğretim görevlisinin bulunmasından tedirgin olan öğrenci ve bazı veliler, okul yönetimine şikâyette bulunmaları üzerine “YÖK’e bağlı olmadığımız için yurtdışındaki okulumuzda olduğu gibi buradaki okulumuz da türbanlı öğrencileri alıyoruz” yanıtını aldılar. YÖK’e denkliklerinin bulunmadığını ancak akreditasyon sistemi ile çalıştıklarını belirten üniversite yöneticileri, mezun olan kişilerin devlet dairelerinde çalışma haklarının bulunmadığını dile getirerek “Ancak özel sektörde çalışabilirler. Okulumuzun YÖK’e denkliği bulunmadığı için İstanbul’dan mezun olanların denklik için mezuniyetten sonra YÖK’e başvurmaları gerekiyor” dedi. Yarı hissesi Çınar Koleji’ne ait olan okulun Basın ve Halkla İlişkiler Birimi yöneticilerinden bir kişi kendilerine aktardığımız bilgilerin doğru olduğunu belirterek “New York’taki Alfred Üniversitesi de türbanlı öğrencileri kabul ediyor. Üniversitenin kuruluş bul Eğitim Yerleşkesi’nin açılışı yapılmış, okulun öğrencilerinin çoğunluğunu ise türbanlıların oluşturduğu görülmüştü. Yasal düzenlemeler, üniversitenin İstanbul’daki bölümlerinin açılması için YÖK’ten izin alınmasını gerekli kılıyor. Ancak üniversite YÖK’ten izin almadan eğitim yerleşkesi açtığı için “korsan” olarak faaliyet yürütüyor. YÖK ise Alfred Üniversitesi’nin İstanbul’daki yerleşkesinin kapatılması ve yetkililerin amaçlarından biri de Türkiye’de böyle bir açığın olması” diye konuştu.“Şimdi kabuğunu kırma zamanı” sloganı ile açılışı yapılan okulun talepleri karşılayamadığı için yerleşkenin yanında bulunan binayı da kiraladığı ve Küçükçekmece Başakşehir’de inşaatı süren bir kampusun daha bulunduğu belirtiliyor. Dinci yayın organı Vakit gazetesinin dünkü sayısında birinci sayfadan “İşte özgür eğitim” başlığıyla verilen haberde, üniversitenin “türbanlı eğitim imkânı” şu ifadelerle yer aldı: “Başı açık ve başı örtülü öğrenciler bir arada ilk derslerini almanın tadını çıkardılar.” cezalandırılması için suç duyurusunda bulunmuş, İstanbul Valiliği’ne gereğinin yapılmasını isteyen iki ayrı dilekçe vermişti. YÖK şikâyetlerinde, anayasanın 130. maddesi ile 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın ihlâl edildiğini vurgulamıştı. Yükseköğretim Yasası’nda ise üniversitelerin öğrencilerinin başta “Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı” eğitileceği belirtiliyor. Yurtdışına çıkış yasağı Mahkeme, Fenerbahçe Spor Kulübü 2. Başkanı, işadamı Nihat Özdemir, Ali Kemaloğlu ile Aziz Kaya’yı ise serbest bıraktı. Serbest bırakılan Özdemir, Kemaloğlu ve Kaya’ya yurtdışına çıkış yasağı getirildi. Geçen hafta ihale yolsuzluklarına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında, bugüne değin 26 kişi tutuklandı. Aralarında BOTAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Aksoy, BOTAŞ İnşaat Daire Başkan Vekili Ömer Korkmaz ve eski BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Rıza Çiftçi’nin de bulunduğu sanıklar ‘’suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüte üye olmak, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet almak, vermek’’ ve ‘’rüşvet parasını aklamak’’ ile suçlanıyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr YÖK izni yok ÇANKAYA KÖŞKÜ Korsan üniversite kapanabilir Resepsiyona türban ayarı ? Gül, 29 Ekim’de devlet erkânına vereceği resepsiyon için eşsiz davetiye, ikinci gün eşi Hayrünnisa Gül’ün kendisiyle birlikte ev sahipliği yapacağı resepsiyon için ise eşli davetiye gönderdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çankaya Köşkü’nde 29 Ekim’de verilecek resepsiyona “türban ayarı” yapıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 29 Ekim’de devlet erkânına vereceği resepsiyon için eşsiz davetiye, ikinci gün eşi Hayrünnisa Gül’ün kendisiyle birlikte ev sahipliği yapacağı resepsiyon için ise iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve basına eşli davetiye gönderdi. Gül’ün türbanlı eşi Hayrünnisa Gül, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın ziyaretinde protokolde yer almasının ardından ikinci kez 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Çankaya Köşkü’nde verilecek resepsiyonda boy gösterecek. Gül, iki ayrı resepsiyon verecek. Devlet erkânına ve bürokrasiye 29 Ekim’de saat 13.30’da verilecek resepsiyon için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile askeri erkâna eşsiz davet yapıldı. Gündüz yapılacak olan resepsiyona eşsiz davetiyeler nedeniyle türbanlılar katılamayacak. Cumhurbaşkanı Gül, 30 Ekim’de saat 19.00’da ise eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte konuklarını ağırlayacağı resepsiyon için işadamları, sendika yöneticileri, sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve basına eşli davet gönderdi. Bu resepsiyona türbanlı konuklar da katılacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Amerikan Alfred Üniversitesi’nin İstanbul’da YÖK’ten izinsiz eğitim yerleşkesini kuranlar ve diğer görevliler hapis cezası alabileceği gibi okulun kapatılması da söz konusu. Üniversitenin İstanbul’daki yapılanması lise mezunlarını sınavsız alıyor, kılıkkıyafet konusunda ise hiçbir yaptırım uygulamıyor. İstanbul Bakırköy’de New York Alfred Üniversitesi İstan Yükselen Şiddete Karşı… PKK saldırılarına karşı yükselen tepkiler, bazı yörelerde çığırından çıkmaya ve şiddete dönüşmeye başladı. Bu konuda gazetelere yansıyan haberler korkutucu özellikler taşıyor. Tepkilerin bilinçli olarak yer yer yönlendirildiği ve ırkçı bir şiddete dönüştürülmek istendiği endişesini gözden uzak tutmamak gerekiyor. Son günlerdeki protesto eylemleri sırasında yağma, dayak, kundaklama gibi amacını aşan gösteriler meydana geldi. Türkiye’nin bir arada yaşama kültürünü bozacak saldırılar düzenlendi. PKK’nin yaptıkları karşısında tepki göstermek, şiddeti eleştirmek ve şiddet eylemlerini protesto etmekten daha doğal ne olabilir ki! Ancak PKK terörünü kınayacağız derken şiddete başvurmak, sırf kökeni nedeniyle insanlara saldırmak da bir başka ırkçı terör değil midir? ??? Önceki gün üç kitle örgütünün (Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği, Kamu Emek Yükselen Şiddete Karşı... çileri Sendikaları Konfederasyonu) başkanlarının da aralarında bulunduğu şiddet karşıtı grup bir bildiri yayımlayarak olumsuz gelişmelere karşı “Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi Bir Türkiye” için bir miting düzenlediklerini açıkladılar. 3 Kasım’da Ankara’da yapılacak mitingi düzenleyenlerden KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul şunları söyledi: “Sokaklardan yükselen seslere karşı, silahların sustuğu, barışın egemen kılındığı bir ortama ihtiyaç var.” Türk Tabipleri Birliği Başkanı Profesör Gençay Gürsoy’un değerlendirmesi ise şöyleydi: “Türkiye, toplumun duyarlıklarının istismar edildiği çok kritik bir döneme girdi. Sokaklar adeta bozkurt işaretlerinin gölgesinde kaldı. Biz bu mitingle (3 Kasım, Ankara) acılarımızı gerçekten savaş karşıtı, kardeşçe bir arada yaşama duygularını dile getireceğiz.” Adalet Ağaoğlu’nun değerlendirmesi de aynı yöndeydi: “Milliyetçi otoriter yüzlere karşı, sivil bireyler olarak sesimizi sık sık yükseltmemiz, bölücülüğe ve birbirimize düşmeye karşı her zamankinden fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor.” ??? Bu yazıyı yazdığım sırada gelen haberler, sorunun barışçı çözümü konusunda umut verici değildi. Ankara’da bulunan Irak heyeti ile bir çözüm üretilememesi beklentileri olumsuz yönde etkiliyor. Çözümsüzlük toplum içindeki gerginliği daha da artırabilir. Bu arada PKK’nin yeni bazı eylemlere girişmesi tansiyonu iyice yükseltebilir. Zaten gergin olan kitleler daha da heyecana ve öfkeye kapılabilirler. Böyle ortamlar pusuda bekleyen kundakçılar, faşist saldırganlar, yağmacılar için sonsuz fırsatlar yaratabilir. Bazıları da siyasi amaçları için bu tür saldırıları memnuniyetle karşılayabilirler. Ortalığın karışmasıyla kendilerine ikbal yolunun açılacağını düşünebilirler. ??? Siyasi fırsatçılık her şeyden daha tehlikelidir. Siyasi fırsatçılar böyle dönemlerde kendi lehlerine sonuçlar çıkarmak isteyebilirler. Bu nedenle sokak faşizmini bile hoşgörüyle karşılayabilirler. Şiddet ve kargaşadan en çok demokratik siyasi sistem zarar görür. Bunu geçmişteki askeri darbelerle yaşayıp gördük, denedik. Kargaşalığı kışkırtan, kargaşalığı siyasi rakiplerini köşeye sıkıştırmak için mubah görenler, sonunda kendileri de müdahalenin altında kaldılar. ??? “Haydi girelim, durmayalım” diyenler acaba bunun sonuçlarını da düşünüyorlar mı? Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, dün yaptığı açıklamada özetle, bu meseleyi yalnızca bir silahlı müdahaleden ibaret görmek yanlıştır diyerek önemli bir gerçeği bir kez daha altını çize rek belirtti. Büyükanıt’ın dikkat çektiği nokta önemli değil mi? Konuyu enine boyuna düşünmek, silahlı müdahale dışındaki olasılıkları sonuna kadar zorlamak bu ülkenin çıkarına değil mi? ??? Kritik günlerden geçiyoruz sözü çok basmakalıp bir sözcük, ama içinde bulunduğumuz duruma tamamen uyuyor. Böyle dönemler basiretli davranma dönemleridir. Özellikle de toplum içinde kamplaşmaya neden olabilecek saldırganlığa, yağmacılığa karşı uyanık olmalıyız. Tarihimiz bu açıdan alınması gereken derslerle doludur. Çorum’u, Kahramanmaraş’ı, Sıvas’ı, 67 Eylül’ü unutmayalım… Bu olayların nasıl kışkırtıldığını hatırlamak için tarih kitaplarını, gazete arşivlerini karıştırmaya gerek yok, bu dönemi yaşayan insanlara sormak bile gerçeği anlamaya yeter… Yükselen sokak şiddetinin nerede duracağını kimse hesaplayamaz… Aman dikkat!!! CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear