26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şimdi ve Daima Cumhuriyet Bizim tek bir Cumhuriyetimiz var… O da Mustafa Kemal’in tam bağımsızlıkla beslediği Aydınlanmacı Cumhuriyet’idir... Türkiye, Cumhuriyetçi on milyonlarıyla şimdi dimdik ayakta... Cumhuriyeti’ni korumak ve onun ülkülerini gerçekleştirmek için dimdik ayakta... Bu on milyonlar uyanık durdukça, Cumhuriyet kendi sonsuzluğunda yaşamaya devam edecektir! PENCERE Türbancılar Ne Kadar Müslüman?.. Bizim dinci medyaya bakıyorum, mangalda kül bırakmıyorlar... Ne diyorlar: Türban da türban... Sıkmabaş.. Tesettür.. Türban Başbakanlığa el attı, Çankaya’ya da çıktı; dinciler dört köşe oldular... Ne diyorlar: Türkiye Müslümanlaştı... Allah.. Hazreti Muhammet.. Kuranı Kerim.. İyi de.. Türbancıİslamcı medyanın Müslümanlığına diyecek yok.. mu?.. ? Kuranı Kerim’i açın.. Bakara suresi.. Âli İmran suresi.. Nisâ suresi.. Rum suresi.. Bu surelerde yer alan 275, 276, 278, 130, 161, 39’uncu âyetlerde faiz kesinlikle yasaklanır... Bakara suresi, âyet 275: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar...” “Allah alışverişi helâl, faizi haram kıldı...” “Kim faizciliğe dönerse cehennemliktir... Onlar orada (cehennemde) temelli kalacaklardır...” “Ey müminler!.. Allah’tan sakının, inanıyorsanız faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin...” “Böyle yapmazsanız, bunun, Allah’a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin...” Âli İmran suresi, ayet 130132: “Ey müminler... Yemeyin faizi!.. Kat kat faiz alarak Allah’a karşı gelmekten korkup sakının!.. Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten de sakının!.. Ve Allah’a, Peygamber’e boyun eğin!..’’ ? Dinciler Türkiye’de sandıktan çıkarak iktidara geçtiler... Türkiye’yi bir faiz folluğuna dönüştürdüler.. En yüksek faiz Türkiye’de... Kim olursan ol, ne olursan ol, hangi milletten olursan ol, ister Musevi, ister Hıristiyan, ister Müslüman, ister İslamcı ol; paranı Türkiye’de faize yatırdın mı en yüksek orandan tefecilik üzerine çalışan piyasada değerlendirir, canın istediği zaman istediğin ülkeye transfer edebilirsin... Dinci iktidar böylesine İslamcılık yapıyor; Allah’ın buyruğuna, Kuranı Kerim’e, Hazreti Muhammet’e boş veriyor, sonra da ne diyor: Türban da türban... Ne büyük sahtekârlık!.. ? Dinci iktidar sermayesi artık medyayı ele geçirdi geçiriyor... Ama, hiçbir dinci gazetede, hiçbir köşede, hiçbir dinci televizyonda şu yazdıklarımı yalanlayamazlar, ağızlarını açamazlar; hacı hoca geçinen yalancı Müslümanlar ağızlarının fermuarını kapatmak zorundadırlar... İslamcılık adına yalancılık, tarihin hiçbir evresinde bugünkü Türkiye’de olduğu kadar iktidar yalanına dönüşmedi... Yarın Cumhuriyet Bayramı... Her 29 Ekim günü, ben 1933’e giderim. Bayraklarla donanmış Beyazıt Meydanı’nda, askerlerin geçişini seyreden o küçük çocuk olurum. Kalabalık arasında, elindeki kâğıttan Türk bayrağını sallayan çocuk!.. Yıllar akıp akıp geçti gitti. Geldik 2007’ye... Birlikte büyüdük Cumhuriyetle. Gün gün birlikte yaşadık, birlikte yaşlandık... Yaş almak, yaşlanmak mıdır; yoksa daha güçlenmek, kendini daha sağlam, daha çağdaş, daha canlı duymak, duymaya çalışmak mıdır?.. ??? Kimi zaman utanç duyuyor insan! Keşke bugüne gelmeseydim; bütün olup bitenleri, olup bitecek daha nicelerini görmeseydim, diyor. O günlerin çocuklarını gözümde canlandırıyorum. Ne büyük umutlar, ne güçlü gelecekleri düşleyen o ilkokul öğrencisi nerde, şimdi Cumhuriyetle yaşıt bu yazar nerde?.. Tepeden inmemişti Cumhuriyet!.. Ama biz o günlerin çocukları için, kolay bulunmuş, kolay gerçekleştirilmiş, güzel ve anlamlı bir yaşantıydı o! On yıl önceyi bilmiyorduk bizler. O büyük savaşımı, o coşkulu direnişi, daha kalıcıya, daha sağlama, daha güzele doğru ulusça atılımları!.. Yaratmışlar, yaşatmışlar, kurmuşlardı bu Cumhuriyeti babalarımız, dedelerimiz, bize hazır hazır sunmuşlardı... Bundan sonra görev sizin, yarınları siz yapacaksınız, diye!.. ??? Yaptık mı? Başardık mı? Atatürk Cumhuriyeti’ni demokrasi, insanlık, güzellik, doğruluk, tam bağımsızlık yolunda bir huzur ve refah ülkesi yapabildik mi? Yoksa gün gün daha yanlışa, daha kötüye doğru mu sürükledik? Bugünlere, “ikinci Cumhuriyet” isteklerini, bağırtılarını duydukça!.. Benim kuşağım mı? O 1933’lerde, Erbakan da çocuktu, Feyzioğlu da, Ecevit de, Demirel de, Türkeş de, Evren de... Ülkeyi yıllarca seçimle, seçimsiz yönetenlerin hepsi o günlerin çocuklarıydı. Ama bütün çabaları havaya mı uçtu, yoksa kendi elleriyle, kendi ellerimizle mi sakatladık, bozmaya, yozlaştırmaya baktık? Bugün tam bir çıkmazda bocalıyorsak, bir yenilgide gidip geliyorsak, ülkemizin taşını toprağını, suyunu, tüm zenginliklerini, gide gide tam bağımsızlığını yitirmek yolundaysak, suç benim kuşağımın değilse kimin? Ta 1946’da başlayan bir bozgun, bir şaşkınca davranış, “demokrasi” diye diye gerçek halkçılığın, devrimciliğin, emeğe, emekçiye saygının, sevginin tükenmesi!.. Sokaklarımız, caddelerimiz, bakanlıklarımız, hatta Cumhurbaşkanlığı Köşkü bile bugün çağdaşlık dışı bir anlayışın, tutumların, giysilerin geçit yaptığı yerler olduysa!.. Bir rastlantı sonucu bugün Çankaya’da başı, eli kolu, bacağı sımsıkı örtülü kadınlar dolaşıyorsa, kafalar günümüz Arap ülkelerinden de geride kalmışsa, suç biraz da, hatta birazdan da çok benim, senin, onun, bizlerin!.. ??? Birçoğumuz yine de dayandı, savaştı, uğraştı, yazdı çizdi, yürüdü, hapislere girdi, idam sehpalarında can verdi, ama Atatürk Cumhuriyeti’ne ters düşen bir kopuş, bir gerilere koşuşma hep sürdü gitti, daha da sürmekte!.. Ben, onuncu yıldayım! Yarınlara umutla, güvenle bakan o çocuk değişmedi, değişmeyecek, sonuna kadar gidecek! Elinde kalem, kafasında Mustafa Kemal devriminin ilkeleri... Prof. Muzaffer ERYILMAZ umhuriyet ilelebet; evet ilelebet Cumhuriyet diyen bir coşkunun kapısında olmak ve Cumhuriyet’in tarihsel değer ve önemini güncelin prizmasına tutmaktır; evet işte şimdi bunu yapmak gerek... “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” diyen büyük aydınlanmacı şair Tevfik Fikret ve onun bu ideallerinin iz sürücüsü, Büyük Önder Mustafa Kemal... Yüzyıllarca, bileisteye diz boyu bir karanlığın ve cehaletin tam ortasında tutulan bir toplumu ayakları üstünde doğrultmak için yapılan hamlelerin en büyüğüydü Cumhuriyet... Cumhuriyet’in ilanı, saltanatın yeniden ihya edileceği ham hayaliyle yanıp tutuşanlara tarihin kaydettiği çok büyük yanıttır... Kurtuluş Savaşı esnasında sessizliğe gömülüp, düşman karşısında alttan alta bir işbirliği ile mandacı bir zihniyetle işgalci emperyalist yağmacılardan medet umanlarla yeni ve dinç Kurtuluş Kuvvetlerinin bir işi olamazdı, olmadı da... Nitekim Ahmet Kutsi Tecer’in “Ey topraksızlar, sizin toprağınız size bu vatan” diyen içli dizesindeki gibi işgalle topraksız kalmış bir ulusa bağımsızlık toprağı armağan eden, büyük bedellerin, büyük acıların eşlik ettiği Kurtuluş yıllarının bitiminde gün gelip çattığında aslında gelip çatan aynı zamanda bir yol ayrımıydı... Yol ayrımı, seneler süren müca C delenin ne için verildiğinin adının konulmasıydı... İşgal İstanbul’unda, “Aman kimseyi kızdırmayayım, aman işgal kuvvetleriyle iyi geçineyim” diyerek teslimiyetçi bir ruha esir olmuş olanlara bir ülke nasıl geri teslim edilebilirdi ve dahası neden teslim edilmeliydi? Kurtuluşun sancısını içlerinde yaşamamış, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmaması için ellerini ovuşturanlarla Mustafa Kemal’in ve Mustafa Kemal’lerin ne işi olabilirdi? Nitekim Anadolu, kendisini teslim alabileceği yanılgısına kapılanlardan temizlendikten sonra, artık sıra bu ülkenin başı dik, tam bağımsızlıkçı bir rotada yol almasına gelmişti... İşte Büyük Önder, devrimci lafzını sadece görünüşte değil, pratikte de gerçekleştirmenin en güzel örneklerini verdi ve Ankara’yı 13 Ekim 1923’te başkent ilan edişiyle İstanbul ile ilgili hayal kuran hayalperestlere ardında derin anlamlar bulunan cevabı verdi... 29 Ekim ile ilan edilen Cumhuriyet, eskiyen zihniyetin peşinden koşanlara bir meydan okuyuştu... Cumhuriyet bir ulusun özgürce, aklın ve bilimin temelinde yeniden inşasıydı... Evet yeniden inşa... Ülkenin yeniden inşa edilmesiyle zihinlerin yeniden inşa edilmesi... Bu ikisinin el ele vermesini murat eden insan ve ülke kalkınmasını yaratmayı bir ve aynı gören ileri görüşlü kapsamlı bir projeydi Cumhuriyet... Eğitim ve Öğretim Birliği’nin sağlanması, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılma sı, Medeni Kanun, Harf Devrimi, Türk Tarih ve Dil Kurumlarının kuruluşu, Soyadı Kanunu’nun kabulü, Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı’nın verilişi gibi şimdi çok doğal gibi görünen pek çok köklü değişiklik o günün koşullarından o güne bakıldığında inanılmaz görünüyordu... Bugün ülke, Cumhuriyet’i kuranların arzuları hilafına bambaşka sulara götürülmek isteniyor... Tevfik Fikret’in Sis şiirindeki “Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar” mısrasındaki gibi yaşayıp giden bir iktidarın, yozlaşmış haliyle, bir yerlere tutunmak, dahası göz kırpmak için giriştiği hamleler elbet bir gün tersine çevrilecektir... Bir gün mutlaka ama mutlaka gözlerinin önüne sis perdesi çekilenler bunu yırtacak ve karanlığa dur diyeceklerdir. Dini buyurganca, bezirganca kullananların Atatürk’ün ulusyurttaş uyumuna dayalı Cumhuriyet’i yerine, kendi içinde alt kimliklerin cirit attığı ve vehimlerin, paranoyaların tetikte beklediği bir başka projeyi uygulamaya koydukları ayan beyan ortadadır... Ama öyle bir ahval ve şerait içinden geçiyoruz ki; ülke göz göre göre elden giderken gören gözler kör, duyan kulaklar adeta sağır ve konuşan diller ise suspus olmuş durumda... Türkiye bunu hak etmiş değil, Türkiye buna müstahak değil... Biz Cumhuriyetimizin aydınlanmacı ideallerinin toza ve dumana boğulmasına ‘hayır’ diyoruz... Biz Ilımlı İslam Devleti diye diye dünyadan kopmuş, tek tipleştirilmiş, çağdaş dünya ve onun bilgisinden koparılmış bir Türkiye yaratmak isteyen zihniyete ‘hayır’ diyoruz... Bu zihniyetin Türkiye’yi sürükleyeceği bataklığın, siyasi terminolojiyle söylersek Büyük Ortadoğu Projesi’nin, içinde olmayacağımızı ve olmak istemediğimizi hep birlikte haykıracağız. Yanı başımızda kör karanlıklar içinde tutulan insanlara özenmek, kendi kaderini yüzyıllardır sömürgecilere terk etmiş halklara benzemeye çalışmak büyük bir aymazlık değil de nedir? Bugün Ortadoğu; karanlığın, vahşetin, sömürünün ve insanlığın en geri yönetim biçimlerinin elindeyse, buna yol açan dinci gericilik değil midir? Din adına insanlığı mahkum eden ve zavallılaştıran, çaresizleştiren bu yönetimler değil midir? İşte Cumhuriyet insana kendi kaderine hükmetme imkânını sağladığı için özgürlükçüdür, bağımsızlıkçıdır, demokratiktir. Ve bu Cumhuriyet Türk ulusuna insanlığın ileri medeniyetleriyle birlikte yürüme şansı verdiği için önemlidir ve değerlidir. Şimdi Cumhuriyet’i beğenmeyenler, başka numaralarla ruhunu çalmak isteyenler ve ona dinci bir kimlik vermek isteyenler dünya gerçeklerinin farkında değildirler. Tam da bu nedenle gerçeklikten kopuk ve propagandaya odaklı söylemlere kulak asmadan yürüyüşümüze devam etmeliyiz. Çünkü yapacak çok şey, elimizde tek bir Cumhuriyet var… Bizim tek bir Cumhuriyetimiz var… O da Mustafa Kemal’in tam bağımsızlıkla beslediği Aydınlanmacı Cumhuriyet’idir... Türkiye, Cumhuriyetçi on milyonlarıyla şimdi dimdik ayakta... Cumhuriyetini korumak ve onun ülkülerini gerçekleştirmek için dimdik ayakta... Bu on milyonlar uyanık durdukça, Cumhuriyet kendi sonsuzluğunda yaşamaya devam edecektir! Biz, bu ulusun bütün fertleri olarak ancak ve ancak Cumhuriyetle varız. Yurttaş olarak, toplum ve ulus olarak kazanımlarımızın kendisi ve de garantisi yalnızca Cumhuriyettir. Bu yüzdendir ki Cumhuriyetsiz bir Türkiye ancak ve ancak karanlık kuytuların sarhoşluğunda yaşayanların bir hayali olarak kalabilir, öyle de kalacaktır. Şimdi bize düşen Cumhuriyetimize sarılmaktır. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun… CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear