28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Eski Terörle Mücadele Koordinatörü Edip Başer’den ağır suçlamalar: PKK’yı kollayan ABDve AB’dir SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Fazla söze gerek yok. Irak’ın kuzeyi Türk jetleri tarafından hallaç pamuğu gibi atılıyor. Başbakan İngiltere’den, ardından da ABD’den sınır ötesi operasyon onayı almak için koşuşturuyor. Kendi ellerimizle palazlandırdığımız Irak’ın kuzeyine en sonunda ekonomik yaptırımlar uygulanması kararı istemeyerek de olsa çıkıyor. Açıkça sınır ötesi tehdit olmasına karşın NATO kollarını kavuşturmuş, olanları seyrediyor. Ben de Yeditepe Üniversitesi’ndeki odasında eski Terörle Mücadele Türkiye Koordinatörü emekli Orgeneral Edip Başer’le konuşuyorum. Edip Paşa, PKK’nin TSK’ye böylesine pervasızca saldırılarının sorumlularının BarzaniTalabani ikilisi, arkalarındaki güçlerin de ABD ve AB olduğunu kesin bir dille söylüyor. Hâlâ Türkiye sınır ötesi operasyon yapsınyapmasın tartışmaları dinliyoruz. Sınır ötesi operasyonu istemeyenler bölgenin bataklık olduğunu ve TSK’nin bu bataklığa batma tehlikesi olduğunu ileri sürüyorlar. Oysa 1 Mart tezkeresi öncesi TSK’nin ABD kuvvetleriyle birlikte mutlaka Irak’a girmesi savunuluyordu. O zaman, hele de Saddam döneminde Irak’ın kuzeyinin de güneyinin de bataklık olduğu biliniyordu. Öyleyse bugünkü itirazlar sizce neden? BAŞER Ben kişisel olarak 1 Mart tezkeresinin geçmesinden yana olanlardandım. Ben hâlâ da aynı düşüncemi koruyorum. Çünkü koşullar ve belgeler çok iyi düzenlenmişti. ABD Türkiye’ye girerse bir daha çıkmaz, gibi sözler söylendi. Kesinlikle öyle bir durum mümkün değildi. Bunların hepsi efsaneydi. Hani, bilmeden fikir üretme var ya. Aynısı yapıldı. Bunları çok aydınlarımız da yapıyor ve bu ülkeye çok da zarar veriyorlar. Nitekim o tarihte Türkiye, Genelkurmay’ın yapmış olduğu o çok mükemmel anlaşmalara uygun biçimde oraya girseydi, bugün Irak’ın kuzeyindeki o sıkıntılar, karşımızda önemli bir ulusal güvenlik sorunu olarak durmayacaktı. Onun dışında bunun ülkemize daha başka getirileri de olacaktı. Tamam, demokratik bir ülkeyiz. TBMM’nin kararı öyle çıktı. Ona da saygı duymaktan başka söyleyecek sözümüz yok. Bugün yine sınır ötesi operasyona karşı çıkanlar var. Ben buna katılmıyorum. Irak’ın kuzeyi TSK için bir bataklık olmaz. Ne Türkiye Cumhuriyeti dünün devleti ne de TSK dünün silahlı kuvvetleri. Dolayısıyla TSK bu konuda fevkalade olgun bir noktaya ulaşmış durumda. TSK bir avuç eli kanlı PKK’li katil sürüsünün karşısında bataklığa saplanmış konumuna kesinlikle düşmez. Terörle mücadele Ama bu düzenli bir savaş değil, asimetrik bir savaş olması nedeniyle bu tehlike var, deniyor… Tabii ki karşı taraf o alçakça saldırılarını yapacak. Bu saldırılar karşısında TSK kayıplar verir. Bu, terörle savaşın doğasında var. Özellikle de bu tür bir savaşta kayıpları önlemek, düşünüldüğü kadar komutanların ya da liderlerin elinde değildir. Çünkü terörle mücadele ediyorsunuz. Karşınızdaki, onurlu bir devletin onurlu bir ordusu değil. Karşınızdaki, güya sizinle savaştığını söyleyen çeteler. Bunlar herhangi bir ahlaki, insani ya da yasal bir kurala bağlı değiller. Ama siz TSK olarak insani kurallarla, uluslararası hukuk kurallarıyla, kendi ülkenizin hukukuyla bağımlısınız. Dolayısıyla işin zorluğu doğasında. Tabii ki tek bir insanımızın akan kanı bizim için çok değerlidir. Ama bu ülke savunulmak zorunda. Bu ülkeyi savunmasız bırakırsak, onun bunun arzusuna göre yol alacak hale getirirsek o zaman neyimizi koruyabiliriz? Bunu bir sormak lazımdır. Pskolojik savaş birimleri yok edildi Onun bunun arzularından kastınız nedir? Bugünlerde özellikle TBMM çatısı altında bazı sesler çıkıyor. “Başka çözüm bulmak lazım”, diyorlar. Tamam, başka çözüm bulmak lazım da karşınızda eli silahlı bir terör örgütü var. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu terör örgütüne, “Gel kardeşim, masaya oturalım. Pazarlık edelim. Ben sana biraz vereyim. Sen de biraz fedakârlık yap. Şu işi bir orta çizgide halledelim” mi demeli? Talabani de aynı şeyi teklif etmedi mi? O zaman Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul mü edecek? Başından beri Abdullah Öcalan’ın talebi de oydu. Daha sonra İmralı’dan avukatları aracılığıyla aynı mahiyette birçok mesaj gönderdi. Murat Karayılan’ın, Osman Öcalan’ın, hepsinin talepleri bu oldu. Bugün bu talepleri Irak’ın kuzeyindeki o lider bozuntuları, aşiret reisleri ‘ Avrupa ülkelerinin uyuşturucuya kurban verdikleri her genç insanın kanında PKK’nin kanlı elleri var. ’ davranış mı, yoksa değil mi? Şu geldiğimiz aşamada, Barzani ve Talabani’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne böylesine kafa tutacak cesareti bulup “Size bir Kürt kedisini bile teslim etmeyiz” gibi abuk subuk, ne idüğü belirsiz beyanlarda bulunacakları bir noktaya geldiyse Türkiye, kendimize şunu sormalıyız: “Bu katkılar devam etmeli midir?” TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu geçen gün, “Ulusal güvenliğin söz konusu olduğu bir yerde artık kâr, ekonomi hesabı yapılmaz. Onu yaptığınız zaman ihanetin içinde olursunuz” dedi. Onun üzerine çeşitli iş çevrelerinden Hisarcıklıoğlu’na hücumlar var. Kıyısından köşesinden mazeret üretip halkın gözünün önüne alacalı bir resim koyma gayreti içindeler. Devletin elinde askerden önce kullanabileceği başka kozlar da var. En azından bunları kullanırsınız. Bir de PKK’nin kaçırdığı sekiz asker konusu var. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir terör örgütüyle pazarlık masasına oturabilir mi? Bunu da psikolojik propaganda amaçlı kullanıyorlar. Çok iyi baktıklarını söylüyorlar. Meğer ne kadar dönek, ne kadar sözüne güvenilmez yaratıklar olduklarını TSK’den daha iyi hiç kimse bilemez. Üstelik Talabani, Sovyetler Birliği döneminde Sovyet yanlısıydı. Parti üyelerine “Yoldaşlarım” diye hitap ediyordu. Barzani ABD’ciydi. Ama günün birinde baktık ki Talabani, ABD köstebeği çıkmadı mı? ABD ajanı olduğu ortaya çıkınca epeyce hayret eden olmuştu, diye hatırlıyorum. ABD’nin gizli gündemleri PKK dörde ya da beşe bölündü. Öcalan’ın artık etkisi kalmadı. Bir kısmı Barzani ve takımının etkisi altına girdi, deniyor. Bunlar sonuçta peşmerge. Bunlar bu kadar modern silahları nasıl bulabiliyorlar? Bu terör örgütü diğer odakların desteği olmadan tek başına ayakta duramaz. Ne yazık ki bunun arkasında buna payanda, destek olan, ona bütün bu söylediklerinizi sağlayan ya da kendisinin bir şekilde sağlamasına göz yuman unsurlar var. Kimdir bu unsurlar? İsterseniz yakından uzağa doğru gideyim. En yakında olanlar BarzaniTalabani ikilisi, Irak’ın kuzeyindeki benim anlayabildiğim kadarıyla BOP henüz daha ABD’nin düşündüğünün tam şekliyle ortaya konmuş ya da bizlere deklare edilmiş değil. Benim anlayabildiğim kadarıyla BOP onların kafasında net. Ama o kafalarındaki net şekli bize anlatmış değiller. Şimdilik göründüğü kadarıyla bölge ülkelerine demokrasi getirilecek, Türkiye bunlara model olacak, ama bunun olabilmesi için Türkiye’nin biraz ılımlı İslama kayması lazım. Anlayamadığım, ılımlı ya da sıcak İslam nasıl oluyor? Bizim bildiğimiz İslam İslamdır. Yarı demokrasi, yarı şeriat, ikisini de idare ediverin. Nasıl idare edilebilir? Onu bir türlü kafamda canlandırabilmiş değilim. Laiklik ilkesinin olmadığı yerde demokrasiden söz edemezsiniz. Peki, bu peşmerge takımı TSK’nin mevzilendiği noktalarla ilgili bu kadar isabetli haberalma bilgilerine nasıl ulaşabilirler? Öncelikle bunun hesabını vermesi gerekenler demin sözünü ettiğim Irak’ın kuzeyindeki kişiler. Ondan sonra Irak yönetimi geliyor. Ama bugün Irak yönetimi acınacak halde. Geçenlerde bir Iraklı yetkilinin, “Biz egemen bir ülkeyiz. Sınırlarımıza P O R T R E EDİP BAŞER Gaziantep/Nizip, 1942 doğumlu. 1972’de Kara Harp Akademisi’ni bitirdi. 3. Kolordu Komutanlığı yaptı. 1998’de orgeneral olduktan sonra Napoli’de NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı, Genelkurmay İkinci Başkanlığı ve İkinci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu. 30 Ağustos 2002’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) emekli oldu. ABD’nin eski başkomutanı emekli Orgeneral Joseph Ralston’u Terörle Mücadele Koordinatörlüğü’ne getirmesinden sonra Ankara’nın kararıyla Eylül 2006’da Türk tarafının Terörle Mücadele Koordinatörü olarak atandı. Mayıs 2007’de AKP hükümeti tarafından görevden alındı. seslendiriyorlar. Onların ne, kim olduklarını biz çok iyi biliyoruz. Bu son 30 yıla yakın zaman içinde bir de oradaki insanları Türkiye Cumhuriyeti besledi. Saddam zamanında ekmekleri yokken ekmeklerini verdi. ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle ortaya çıkan Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesine bizim işadamları yatırımlar yaptı. Okul, hastane, konut, devlet daireleri, havaalanı inşa ettiler. Hatta petrol bile çıkardılar. Türkiye’den oraya hepimizin bildiği gibi inanılmaz ucuz fiyattan elektrik veriliyor. Yani Türkiye orayı kalkındırdı. Peki, hangi amaçla o bölge palazlandırıldı, gelip bizim insanlarımızı vursunlar diye mi? BAŞER Bu tür komşu ülkelere yönelik faaliyetlerin mantıklı izahları olabilir. “Bu ülke insanları bize dost olsun. Karınları doysun ki başka yerlere göç edip oralarda rahatsızlık yaratmasınlar. Ben onlara kendi evlerinde belli bir hayat standardı sağlayacak biçimde yardımcı olayım. Bir yandan paramı kazanayım, bir yandan da bu yardımı yapayım” diye hükümetler bu yönde karar alabilirler. Ama bugün içinde bulunduğumuz koşullarda sizin sorunuz çok geçerli. Acaba bu Türkiye açısından akıllıca bir insancıllarmış. “Türkiye isterse teslim şartlarını konuşuruz” diyorlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti terör örgütüyle masaya oturacakmış. İş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu teröristlerin o şekilde konuşmasına muhatap olacak noktaya geldi. Askeri adımlar atılıyor. Bu şehitler boşuna verilmiyor. Ama bizim güvenlik güçlerimiz teröristle savaş veriyorlar. Terörle savaşın ekonomik, siyasal, sosyal, psikolojik boyutları vardır. Bana göre psikolojik harekât konusunda devletimiz hemen hemen sıfır noktasındadır. Bizim öyle bir birimimiz yok. Yetişmiş kadrolarımızın olduğunu da pek sanmıyorum. Bu hükümetin işidir. Bu işle ilgili bir zamanlar devletin ilgili kurumları vardı. Ama AB’nin talebiyle o kurumlar, birimler külliyen bitti. O şartlar nasıl kondu, nasıl oldu? Akıl ermez bir iştir. Bir zamanlar Barzani ve Talabani sözüm ona düşmanken iki kere onları birbirlerinin tuzağına düşmekten TSK kurtarmadı mı? Öbürünün tuzağına düşmesin diye aldık adamı, helikopterle başka yoldan götürdük. TSK bütün bunları yaptı. Ama gerek Talabani’nin gerekse de Barzani’nin ne kadar kaypak, ne kadar oluşumlar. Bir yandan da dünyaya ve bize, “Biz otonom bir yönetimiz. Yönetimin başkanı da var. Bağımsız da olabiliriz” diyorlar. Ben geçen yıl özel temsilcilik görevindeyken Irak’ın kuzeyinden benimle temas halinde olan bir kişi 2007’nin ajandasını getirdi. Ajandanın en son iki sayfasını kapsayacak biçimde Büyük Kürdistan haritası vardı. Bu haritaya Mersin ve benim memleketim olan Sıvas, yukarıda Kars da dahildi. Aynı haritanın şeklinde rozetler yapmışlar. O kişi bana, “Bu rozetten bütün peşmergelerin, hatta çocukların bile yakalarında var” dedi. Bunlar çocuklarına hedef olarak bu haritayı gösteriyorlar. Şu anda Irak’ın kuzeyindeki büyük güç ABD. ABD’nin bilgisi dışında bunları nasıl yapabilirler? Şu andaki konjonktürde aksini düşünmek mümkün değil. Benim bilebildiğim kadarıyla ABD’nin Irak’ta, Ortadoğu’da, bir kısmını henüz açıklamadığı, ama bir kısmını da açıkladığı ileriye yönelik bazı projeleri var. Açıkladığı projelerden birisi de BOP. Zaten bizim Başbakan da BOP’un eşbaşkanı olmakla övünmüyor mu? Ümit ederim neyin ne olduğunu ya da olmadığını çok iyi kavramışlardır. Ama müdahale ettirmeyiz” türünden bir beyanını okudum. Doğrusu buna bir hayli güldüm. İşgal altındaki, bir ucundan bir ucuna ABD askerinin kol gezdiği bir ülke nasıl egemen olur? Onu da çözebilmiş değilim. O durumdaki bir yönetimden özellikle bu terör örgütüyle ilgili olarak fazla bir şey bekleyemezsiniz. Esas terör örgütüyle ilgili yapabilecekleri olup da yapmayanlar var. Bunların başında tabii ki ABD geliyor. Onun yanında da AB ülkeleri… Bunların yapabilecekleri şeyler vardı; halen var, ama yapmadılar. Şimdi, “Yapalım, edelim” gibi bazı beyanlar var. Bilmiyorum. Sonucunu görmedikçe inanmam mümkün değil. Ben diyorum ki: “Benim dostum olduğunuzu söylüyorsanız, böyle bir terör belasıyla mücadelemde bana katkı sağlayacak, yardımcı olacak bazı şeyleri yapma yeteneğine sahipseniz, ama bunu yapmaktan kaçınıyorsanız o zaman benim gözümde siz benim yanımda değil, o teröristin yanındasınız.” PKK denilen eli kanlı örgüt Türkiye’ye bu kadar kapsamlı harekât yapabiliyor, canını böylesine yakabiliyorsa arkasında çok belirgin güçler vardır. Bu güçler de bellidir. ‘ 30 yıla yakın zaman içinde Kuzey Irak’taki insanları Türkiye Cumhuriyeti besledi. Saddam zamanında ekmekleri yokken ekmeklerini verdi. ’ ‘ ABD’nin Irak’ta, Ortadoğu’da, bir kısmını henüz açıklamadığı, ama bir kısmını da açıkladığı ileriye yönelik bazı projeleri var. ’ Türkiye’de demokrasi oyunu oynanıyor Peki, ya AB? Onunla ilgili söylemem gerekenleri söylemek istemiyorum. İçim bu konuda çok dolu. Ben biliyorum ki o Avrupa ülkelerinin uyuşturucuya kurban verdikleri her genç insanın kanında PKK’nin kanlı elleri var. Çünkü o uyuşturucunun oralara ulaşmasında en büyük taşıyıcı örgüt PKK. Bu durum kendilerine defalarca bildirilmesine rağmen hâlâ ülkelerinde, başkentlerinde PKK’nin işyerleri serbestçe çalışıyor. Hâlâ Brüksel’deki Grande Place’ın etrafında PKK’nin sekizon tane döner dükkânı var. PKK’ye para kesiyorlar. Önlerinde PKK bayrakları sallanan bütün büroları açık. Kendilerine Interpol listesinde arananların isimleri bildirilmiş. Adresi, her şeyi belli. Buna verilen cevap: “Benim ülkemde, yasalarıma aykırı bir şey yapmıyorlar.” Bundan sonra da bu insanlar uçağa bindirilip serbestçe Irak’ın kuzeyine gidebiliyorlar. Bunu Öcalan’ın yakalanma süreci içindeki seyahati sırasında da gördük. Bu ülkelerin insanlarıyla ilgili hiçbir sorunum yok. Ama oralardaki yönetimler ne yazık ki böyle bir kasıtlı aymazlığın içinde. Türkiye’yi adam yerine koymuyorlar; talebine aldırış bile etmiyorlar. Benim anlayabildiğim kadarıyla onların Türkiye üzerinde başka hesapları var. Ne gibi hesapları var? AB süreci içinde Ermeni meselesini halledin, Kıbrıs sorununu çözün gibi dayatmalarla karşılaştık. Bunlar Kıbrıs’ın Rum kesimini büyük törenlerle AB’ye tam üye yaptılar. Bu ne biçim bir mantıktır? Demek ki bunlar Kıbrıs sorununun çözümünü arzu etmiyorlar. Yunanistan’ı da AB’ye ucuz ve basit bir biçimde aldılar. Çünkü Türkiye’ye Ege sorununu çözmesi söyleniyor, ama Yunanistan’a neden söylenmedi? Yunanistan’dan Kıbrıs sorununu çözmesi neden istenmedi? Demek ki tam anlamıyla riya ve çifte standart içindeler. Sonra çok yanlış bir kanı var. Batılılar, içimizdeki beşinci kol faaliyetleri ya da psikolojik savaş unsurları bunu pompaladılar, sanıyorum. Medyamızın bir kısmı da zaman zaman buna alet oldu. Halkta sanki o bölgenin insanlarının tamamı PKK’yi destekliyor gibi bir düşünce yarattılar. Orada halkımızın büyük çoğunluğu vatanını seven insanlardır. Ama Güneydoğu’da oyların hemen tamamı AKP’ye ve DTP’ye gitmedi mi? Oynadığımız bu demokrasi oyununu bir an önce sonlandırmak ve doğru dürüst bir demokrasi uygulamasına başlamak zorunluluğumuz var. PKK gelsin, mezradaki vatandaşın kafasına Kalaşnikof’u dayasın, “Bu mezradaki oyların birisi bile o işaretten başka partiye giderse hepinizi yarın akşam halledeceğiz” desin. O vatandaş ne yapacak? Oralarda her mezranın, her köyün başına asker, korucu koymanız mümkün değil. Dolayısıyla o insanlar oralarda zorunlu olarak istenen yere oy vereceklerdir, veriyorlar da. Başka çareleri yok. Bana göre o oyların çok önemli bir kısmı bu şekilde sağlanmıştır. Ondan sonra da TBMM’de demokrasi oyununu oynamaya başlarsınız. ABD, Saddam’ı teröre destek veriyor diye yakaladı ve idam ettirdi. Türkiye açısından baktığınızda bu durum Barzani için de geçerli değil mi? Bana göre Türkiye’ye karşı işlenmiş suç bakımından Öcalan’dan pek farklı değil. Yaptıkları yanına kâr kalmamalı. Bir şekilde cezalandırılması gerekiyor. Marmara Denizi’nde adamız boldur. Hayırsız var, Yassıada var. Türkiye NATO’nun bir üyesi. NATO tüzüğünün 4. ve 5. maddeleri var. Bir NATO üyesine dışarıdan gelen ve güvenliğini tehdit eden saldırılar karşısında NATO üyelerinin harekete geçmeleri gerekiyor. Sizce NATO hâlâ neden harekete geçmiyor? NATO bir açıklama yaptı. Sanıyorum bütün AB’nin görüşü de o noktada. “Bu, Türkiye’nin iç meselesidir” diyorlar. ‘ Devletin psikolojik harekâtla ilgili yetişmiş birimleri AB’nin talebiyle külliyen bitirildi. ’ CUMHURİYET 12 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear