28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 EKİM 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ / YATIRIMCI REHBERİ 13 YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Cumhuriyete Sahip Çıkmak Finans sektörü için 2015 senaryosu: Sisteme tümüyle yabancılar hâkim olacak Türkiye’de en azından bir kesim, Cumhuriyeti savunur; Cumhuriyete sahip çıkmanın gereğini vurgular. Ancak sözle, demeçle, ilanla, bildiri yayımlamakla, bildiri imzalamakla, toplantıya katılmakla, toplantı yapmakla ne yazık ki Cumhuriyete sahip çıkılmıyor. Belki bu tür faaliyetlerle vicdanlar susturuluyor, bir şeyler yapılıyormuş gibi gözüküyor, ama olumlu sonuç elde edilemiyor; savunma mevzileri yitiriliyor, geri çekiliniyor. AKP ilk iktidara geldiğinde, “80 Yıl Süren Cumhuriyet” diye bir yazı yazmış, AKP’nin neler yapabileceğini bir ölçüde öngörebilmiştim. Ancak Cumhuriyetin yerini emperyal güçlerin güdümünde, işbirlikçilerin desteklediği 2’nci Cumhuriyetin veya ılımlı İslam cumhuriyetinin almasını istemiyorsak, 84’üncü yılında daha ciddi, savaşımcı, özverili davranışlarla Cumhuriyete sahip çıkalım. Cumhuriyeti kuranlara karşı minnet borçlarımızı yerine getirmeye çalışalım. Bu bağlamda, düş kırıklığımı, umutsuzluğumu artıran bir nedeni, bir olayı Cumhuriyete sahip çıkmak çerçevesinde yazmaya çalışayım. Anayasa halkoylamasında “Hayır” oyunun yüzde 30’larda kalması ve bir övünç kaynağı olarak oya iştirak edilmemesi... Bence doğru olan, oya iştirak edip “Hayır” oylarını yükseltmek; zayıf bir olasılık da olsa “Hayır” çıkmasını sağlamaktı. Eğer anayasa değişiklik oylamasını bir hukuk garabeti, ucubesi olarak görüyorsak, bunun yanıtı, “Bana ne, ben konu mankeni değilim” deyip çekimserlik ifade eden oya gitmemek değil, “Hayır” oyu vermek olmalıydı. Hukukun siyasallaşması da böyle önlenebilir, YSK’nin, 2002 Siirt’in seçiminin bozulmasından itibaren süren yanlı kararlarına böylece dur denilebilirdi. Eğer halkoylamasını, AKP’nin, RTE’nin siyasal bir oyunu, halk desteği arkamda görüntüsü vermenin bir iletisi olarak görüyorsak, AKP’nin, RTE’nin “Evet” konusunda bu denli ısrarlı davranmasına karşı, yanıtımız yine “Hayır” olmalıydı. Halkoylamasını, “Referandum kültürünü geliştiriyoruz” alalamasının bir başlangıcı olarak görüyorsak, ardından Cumhuriyetin ipini halka çektirme stratejisi uyarınca gelecek laikliğe, Cumhuriyete aykırı bir dizi halkoylaması oyununu önlemek istiyorsak, yanıtımız yine “Hayır” olmalıydı. Hayır, AKP’ye, RTE’ye karşı duruşun bir ifadesi idi. Eğer anayasa değişikliğini, parlamento sistemini aykırı, ileride sorun yaratacak bir yapı bozma girişimi olarak görüyorsak, yanıtımız yine “Hayır” olmalıydı. Varsayalım bizler gibi düşünen, “Hayır” oyu veren vatandaşlar da sandığa gitmeyip katılım oranı yüzde 50’nin altında kalsaydı referandum sonucu iptal mi olacaktı? Geçersiz mi sayılacaktı? Bu durumda “Evet” oylarının yüzdesi, yüzde 90’ların üstüne çıkardı. Oya katılma oranı düşük itirazı, savunması bir süre sonra unutulur; 1982 Anayasası gibi “Yüzde 92 oyla kabul edildi” gibi belleklerde iz bırakacak. Ana muhalefet partisinin, bazı yazarların, sivil toplum örgütlerinin, hatta gazetemizin bazı okurlarının “Oya gitmeyin, katılmayın” yönlendirmelerini amaca uygun bulmazken sonuç ne oldu? AKP ve DTP’liler topluca oya katılırken, oya katılın, “Evet” propagandası yoğun hatta baskıya dönüşür biçimde yapılırken, “Ben katılmıyorum” demenin mantığını, ulaşmak istediği sonucu anlayabilmiş değilim. Bence Cumhuriyete sahip çıkmanın bir yoluydu oylamaya katılarak “Hayır” oyu vermek. Zayıf bir olasılık da olsa “Hayır” çıkması için çaba göstermek gerekirdi. Halbuki ne yapıldı? Oya gidilmeyerek “Evet” oylarının oranı yükseltildi. “Ama katılım yüzde 67.0’lerde kaldı, katılım düşük oldu” savunmasının sonuca etkisi yok. Bu tür tesellilerden de kaçınalım. Biraz gayrete gelelim. Bu havada kim sandığa gidecek kolaycılığına kapılmayalım. Türkiye üzerinde bir oyun oynanıyor. Bu oyun yalnız iktidar partisini değil, ana muhalefet partisini de kapsıyor. CHP’yi devre dışı bırakmak, bu oyunun, eğer komplo teorilerine yatkınsak, komplonun bir parçası olabilir. Gerçek CHP’li birçok vatandaşın görüşü, ortak düşüncesi şu: “CHP, Deniz Baykal yönetimi altında devre dışı bırakılmıştır.” CHP ne doğru dürüst muhalefet yapabiliyor, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkıyor ne de iktidara gelmek için ciddi, özverili bir savaşım veriyor. Etkisiz bir parti olarak devre dışı tutuluyor. Şu soruyu sormak gerekir: “Deniz Baykal’ın CHP’nin başında kalması mı komplo teorisine uygundur, yoksa Haluk Koç, Oğuz Oyan, Örsan Öymen veya kuşku duyulmayacak herhangi bir ismin CHP’nin başına gelmesi mi komplo teorisi gereğidir? CHP’yi kim bölüyor, kim engelliyor?” Bu sorunun ciddi yanıtını vermek gerekir. Cumhuriyete sahip çıkmak istiyorsak, ne yapmak istediğimizi, sonuçlarıyla, amacımıza ulaşacak şekilde düşünmemiz ve davranmamız gerekiyor. Bankacılık adım adım yabancıya ? “AB’ye Katılım Sürecinde Finans Sektörü” araştırmasının sonuçlarına göre Türk bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasası alanı 7 yıl içinde yabancıların hâkimiyetine geçecek. Ekonomi Servisi Türkiye Finans Yöneticileri Vakfı (Finans Kulüp) tarafından yapılan “Avrupa Birliği Katılım Sürecinde Finans Sektörü” başlıklı araştırma, AB ile tam üyelik müzakerelerinin tamamlanması ile Türk finans sisteminde rekabet koşullarının şiddetleneceğini ve sektörde yabancı ortaklıkların hâkim duruma geçeceğini ortaya koydu. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nden Ekonomist Dr. Can Fuat Gürlesel’in başkanlığında gerçekleştirilen araştırma, bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasası alanında mevcut kurumların, 2015 yılına kadar büyük oranda yabancı ortaklıklarla entegre olacağı öngörüsünde bulundu. Araştırmada, Türk finans sektörünü geçiş döneminde korumak amacıyla müzakere başlıklarının kapanması ile birlikte belirli alanlarda 5 yıl ertelemeye gidilmesi önerilerek yabancı bankaların ve sermaye piyasası kuruluşlarının şube açma ve izin almadan faaliyet gösterme serbestisinin, tam üyelik tarihinden sonra uygulanması isteniyor. Araştırmadan çıkan bazı öngörüler şunlar: “AB üyesi ülkelerin büyük bankaları Türk piyasasına daha yoğun girecekler ve sistemde yabancı ortağı olmayan banka kalmayacak. Sistemde 20102015 arası dönemde bilanço büyüklükleri birbirine yakın en fazla 2025 banka kalacak. Artan rekabet baskısıyla Halk Bankası ve Ziraat Bankası tamamen özelleşecek. Sigortacılıkta yüzde 70’leri bulan yabancı payı, artan bir hızla devam edecek. İMKB Balkan ülkeleri borsaları ile veya İtalyan borsası ile birleşebilir. Aracı kurumlar tümüyle ortadan kalkacak ve bu alana sayısı 2025 ile sınırlı kalan yerli ve yabancı yatırım bankaları egemen olacak.” ‘Ülke çıkarları korunmalı’ Yabancı sermaye payındaki artışın 5 yıl önce başladığını söyleyen Finans Kulüp Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Altınok, “Bu süreçte kamu otoritesinden beklenen, ülke menfaatine uygun düzenlemelerin yapılmasını sağlaması olacaktır” dedi. BDDK: Hızlı büyüme sürüyor ankacılıkta yüksek büyüme B potansiyelinin devam ettiği vurgulanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) raporuna göre, sektörün net kârı haziranda yüzde 57 arttı. BDDK’nin finansal piyasalar raporunda, 2007 yılı Haziran ayı itibarıyla, Türk finans sektörünün toplam büyüklüğünün, önceki yıla göre yüzde 6.8 artışla 714 milyar YTL’ye ulaştığı belirtildi. Bankacılık sektörü aktiflerinin, milli gelire oranının yüzde 87 olduğu kaydedildi. Rapora göre, sektörün net kârı da yüzde 57 artarak 81 milyar YTL’ye ulaştı. Raporda, “Göstergeler, bankacılık sektörünün yüksek büyüme potansiyelini sürdürdüğüne işaret etmektedir” denildi. TEPAV: Hedefler tutmayacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), IMF’ye verilen niyet mektubunda yer alan konsolide kamu sektörü faiz dışı dengesine ait performans kriterlerinin nisan ayı itibarıyla karşılanamadığını, ağustos ayı sonu için konulan kriterlerin de tutmayacağını bildirdi. TEPAV İstikrar Enstitüsü, 2007 yılı TemmuzAğustos ayı bütçe sonuçlarıyla ilgili olarak mali izleme raporunu açıkladı. Ağustos ayı sonunda merkezi yönetim bütçesinin kümülatif olarak 8.4 milyar YTL düzeyinde açık verdiği belirtilen raporda, “Yerel yönetim ve fon payı düzeltmeleri yapıldığında, bütçe açığı 9.3 milyar YTL’ye çıkmaktadır. Bütçenin geçen yıl 474 milyon YTL fazla verdiği dikkate alındığında, bütçe performansındaki düşmenin artarak devam ettiği görülmektedir’’ görüşü yer aldı. ÖĞLE YEMEKLERİNE YASAK TOBB’den ekonomik işbirliği Ekonomi Servisi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) öncülüğünde TürkiyeAfganistanPakistan arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirmek için ‘İstanbul Forumu’ oluşturuldu. Forum için gerçekleştirilecek projeleri anlatan Hisarcıklıoğlu, “Bu forum ile üç ülke iş dünyası çatı kuruluşları arasında bir diyalog başlatmayı umuyoruz’’ diye konuştu. Afganistan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ghulam Mohammad Yailagri de konuşmasında, bu üçlü girişimin amacının bölgede güven inşa etmek, ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek olduğunu belirtti. İstanbul Forumu’nun başkanlığına TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu seçildi. Bu fiyatlarla hijyen olmaz Ekonomi Servisi İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ‘rant kapısı olarak görüldüğü ve zehirlenme riski taşıdığı’ gerekçesiyle devlet okullarında öğle yemeklerinin yasaklanmasına tepkiler sürüyor. Konu ile ilgili açıklama yapan Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı ve İTO Meslek Komitesi üyesi Sadık Çelik, “İhalelerde bazı yemek firmalarının ihaleye yolsuzluk karıştırdıklarını veya bazı okulların hiç ihale açmadan ikili görüşmeler ile komisyon alma yoluyla yemek firması seçtiklerini ve bunun sonucunda da öğrencilere kalitesi düşük hijyenik olmayan yemekler verildiğini duyuyoruz” dedi. Normal kalite standartlarındaki 4 kap yemeğin fiyatının 67 YTL civarında olması gerekirken bu firmaların 4 YTL’ye sattıklarını aktaran Çelik, “2 YTL ’nin altındaki fiyatlara da okullara standartlara uygun yemek verebilmeleri mümkün değil” diye konuştu. Tarımsal ArGe’de sonuncu olduk konomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Türkiye’de aşırı üretimden dolayı değer kaybı yaşayan tarım ürünlerinden değerli ürünlere geçişi sağlayacak ürün dönüşüm programına ayrılan kaynakların yetersiz kaldığını vurguladı. OECD’nin “Tarım Politikaları: İzleme ve Değerlendirme 2007” raporuna göre Avusturya ve Norveç’te tarıma ayrılan bütçe içindeki tarımsal ArGe’nin payı yüzde 50’leri aşarken, Türkiye’de yüzde 2 oldu. Bu oranla Türkiye, AB içinde sonuncu sırada yer aldı. E CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear