24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 EKİM 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Sincan İstasyonu Sincan İstasyonu, Ankara’nın son banliyö durağı idi, bundan böyle yazın dergisi olarak da anılacak. Şair Abdülkadir Budak’a, “Türkiye’nin tüm uzun soluklu trenleri gelip Sincan İstasyonu’na istim mi bırakacak?” diye soracak olduk, “Galiba öyle olacak” diye girdi söze: “Sincan, dergimiz sayesinde edebiyatın, özelde şiirin ilk duraklarından biri olacak. Çocukluğumun, ilkgençliğimin geçtiği, adına şiirler, yazılar yazmış olduğum bu yerde kaliteli bir edebiyat dergisi çıkarabilmenin heyecanı içindeyim. Özellikle şiir ortamında yaşanan kimi boşluklara önce müdahale edilecek, sonra da nitelik esas alınarak doldurulmaya çalışılacak. Durum dergisi olmaktan çok tavır dergisi olmak için yola çıktık.” Budak, iddialı aynı zamanda: “Sincan İstasyonu aracılığıyla, yalın şiire yeni bir alan kazandırmak gibi, meselesi olan şiire ve şaire yer açmak gibi bir iddiamız var. Şiirden soğuyan okurla, okuru küçümseyen şairi asgari müştereklerde buluşturmak gibi bir çabamız da olacak; itibarını yitirmiş ‘şair’ imgesine yeniden saygınlık kazandırma umudu da cabası. Düzeyli olması koşuluyla eleştirel bir tavır sergileyecek, edebiyat dünyasındaki taşların yerine oturmasına katkıda bulunabileceğiz. İlk iki sayımız ilgiyle, sevgiyle, coşkuyla karşılandı. Yeni sayılarını merak ettirecek düzeyde bulundu. Bu bize biraz daha sorumluluk yüklemiş durumda. İddiamız boyumuzdan büyük gibi durabilir; bundan çekinmeyiz. Hedefi büyük tutmak, büyük düşünmek iyidir.” Sincan İstasyonu ile iletişim için: “PK 6 Sincan/ANKARA sincanistasyonu@mynet.com” Komşu SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Filocudan Beklenen Orhan Tüleylioğlu, um:ag Yayınları’ndan yeni çıkan “Neden Öldürüldüler?” dizi kitabınının ikincisinde Kanlı Pazar olayına da yer vermiş. 1969’da İstanbul’a demirlemiş olan ABD 6. Filosu’nu protesto eylemine yönelen ve bir pazar gününü kana bulayan gerici hareketin akıllardan uçmuş gitmiş bir önemli yanını bugün yeniden bilinçlere kazımak gerekiyor: 14 Şubat 1969’da Komünizmle Mücadele Derneği (KMD) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) öncülüğünde “Bayrağa Saygı” mitingi düzenlenir ve halka iki gün sonra düzenlenecek olan 6. Filo’yu protesto yürüyüşünde “komünistlere gereken dersi vermek üzere” toplanma çağrısı yapılır. Orhan Tüleylioğlu, iki gün sonraki manzarayı da şöyle aktarmış kitabına: CHP’li Osman Coşkunoğlu, fiber kabloların makasla kesilmesi sonucu hem internet hem de cep ve sabit telefon iletişiminde ciddi aksamalar yaşanması üzerine Başbakan’a çok dikkat çekici sorular yöneltti: “Sabotajlar sonucu, PKK varlığının ve terörünün yoğun olduğu yörelerimizde iletişimin kesildiği doğru mu? Doğruysa, fiber kablolarını kesme sabotajı ile TBMM’de tezkere görüşmelerinin aynı zamana rastlaması bir rastlantı mı? Kesilen kabloların ulusal telekom “Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan KMD üyesi dinciler ve ülkücü komandolar Dolmabahçe’ye toplandılar, kıble olarak 6. Filo’yu alarak, tekbirlerle ‘cihat’ namazı kılarak ve ‘Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız’, ‘Kanımız aksa da zafer İslamın’ sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksim parkında da toplu namaz kılan bu militanlar, ellerinde taş ve sopalarla alana girecek göstericileri beklemeye koyuldular.” Geçmişte MTTB, KMD üyesi olmuş, onun çizgisini kabullenmiş kadrolar bugün başımızda. Ve biz onlardan, ABD güdümündeki bir bölgeden gelip gencecik çocuklarımızı şehit edenlere karşı bir tavır geliştirmesini bekliyoruz... yoluyla açıklarken, iletişim altyapımızı da tüm eksikleri ve zayıf noktaları ile deşifre etmesi sakıncalı bir durum yaratmış mıdır? Terörist grupların ve sabotajcıların işleri kolaylaşmış mıdır?” Coşkunoğlu’nun son sorusu, konunun en can alıcı yanını vurguluyor: “Türk Telekom’u özelleştirmeyi üstelik yabancı bir firmaya satmayı sakıncalı görmemiş olan hükümet, iletişim ve haberleşmenin kesilmesi ile ortaya çıkabilecek güvenlik sorunları hakkında ne gibi önlemler aldı veya almayı düşünüyor?” CHP lideri Deniz Baykal, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün bir yazısında Irak’ın kuzeyindeki Barzani için dile getirdiği “Tercihini yap. Ya komşumuz olacaksın ya da hedefimiz” önerisinin “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi değerlendirmesi olması” gerektiğini söylemiş. Barzani resmi olarak komşumuz olacak... Yani, ABD’nin Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu manda yönetimini Türkiye Cumhuriyeti tanıyacak... Öyle mi? Muz Cumhuriyeti Referandumu “Ak” beyaz “evet”ler; kaka “hayır”ları sandığa gömdü... Ne gömmek ama? Metin yazboz tahtasına çevrilmiş, gümrük kapılarında oy kullanan vatandaşların oyları çöpe gitmiş, icra memurlarının kapıya dayanmasından çekinen seçmenler metazori sandığa yönlendirilmiş, “Yapılacak mı yapılmayacak mı?” iddialarıyla cümle âlem tepe sersemine çevrilmiş, bir kampanya yapılmamış ve oy pusulalarına referandum konusu sorular dahi yazılmamış... “Açık çek” gibi milletin eline üzeri boş bir kâğıt parçası tutuşturmuşlar... Püripak, ak(!) “evet”ler bir yanda... Kaka renkli “hayır”lar öte yanda... İlkokul sıralarında yaptığımız sınıf mümessili seçimleri daha demokratikti. Boş pusulaya “ceza kampanyası” “AKP usulü referandum”un ciddiyetsizliklerini ünlü bir İtalyan siyaset uzmanıyla konuştum. Muhatabım şaşkınlık içinde “Nasıl yani?” diye sordu: “Evet Hayır’ları boş pusulalara mı bastınız?” “Basmayan basmadı!” dedim: “Ama bu sürreal oylamanın parçası olmayı reddeden seçmenler şimdi 19 YTL’lik ceza tehdidiyle karşı karşıya. Sandığa gitmeyen vatandaşlar tek tek tespit edilecek, evlerine icra memuru gönderilecek... En azından sandık arifesinde savrulan tehdit buydu. Bir kampanya yapıldıysa, yapılan tek kampanya bu oldu: Ceza kampanyası!” Hattın öbür yanında uzun bir sessizlik oldu. “Alaturka demokrasimizin” inceliklerini kavramak için çaba gösteren muhatabım, ardından şu yorumu yaptı: “Yani bir anlamda ‘iyi kötü vatandaş’ kontenjanından fişleneceksiniz, öyle mi? Şeffaflıktan uzak, kuralsız bir oylamada böylesine ısrarlı bir caydırıcı tehdit savruluyorsa eğer, arkasında ancak böyle bir mantık aranabilir! İki farklı renkten oluşan boş pusula görülmemiş şey... Seçmen oy kabinine girdiğinde hangi sorulara oy verdiğini, tercihini ne adına yaptığını görmek zorundadır...” “Referandum, İtalya’da dönem dönem başvurulan bir araç. Böyle makbul ‘evet’ler başka, tu kaka ‘hayır’lar başka renklerde önünüze gelse ve mühür bastığınız kâğıdın üzerinde referandum sorusu hiç görünmese.. ne düşünürsünüz? Tepkiniz ne olur?” Kablolar Ne Zaman Kesildi? altyapımız konusuna hâkim birileri tarafından özellikle seçildiği ve kesilen hatların yedeğinin olmadığı doğru mu? Doğruysa, ortaya ciddi bir güvenlik sorunu çıkmıyor mu? Türk Telekom’un yabancılara satılmış olması, dolayısıyla telekom altyapımızın yabancılar tarafından işletilip yedeklenmesi bu ulusal güvenlik sorununu daha da ciddileştirmiyor mu? Türk Telekom yetkilileri yapılan sabotajları kamuoyuna medya Ödeme günü Sığıntılık, “Akşam yediğin hurmalar, sabah oranı buranı tırmalar” gibi bir şeydir... Onurunla oynanır, susar oturursun. Gözlerinin önünde çocuklarını öldürürler, seyredersin. Üç paralık adamlara aşağılatırlar, yutarsın. “Diyetini ödeme zamanı” derler, ödersin! Emperyalist Oyunlar SUAY KARAMAN * Emperyalizmin eli kanlı uşaklarından PKK, son günlerde büsbütün azgınlaşmış ve elliden fazla yurttaşımızı öldürmüştür. ABD emperyalizmi, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgede, 22 kadar ülkenin coğrafyasının değiştirileceğini açıkça ilan etmiştir. Coğrafya değiştirmenin nelere mal olacağını yanı başımızdaki Yugoslavya’da, Irak’ta gördük ve halen de görüyoruz. Silahlarını ABD’nin sağladığı PKK, 21 Ekim 2007 günü saat 00.30’da, Hakkâri Dağlıca’daki askeri birliğe saldırarak 12 askerimizi öldürdü, 16 askerimizi de yaraladı. Bu saldırıdan birkaç saat sonra Yüksekova yakınlarında, yola döşenen mayına çarpan minibüsteki 17 yurttaşımız yaralandı. Ülkemizi derin yasa boğan bu acı habere karşın, önce hukuk dışı garip bir halkoylaması sandığında oy verirken poz da veren Başbakan, sonra saldırının haberini veren medya çalışanlarını eleştirerek, yapılan yayınların toplumsal psikolojiyi olumsuz etkilediğini söylemiştir. Üstelik medya çalışanlarına nasıl yayın yapacakları konusunda akıl da vermiştir. Başbakan’ın medya çalışanlarına akıl vermesine gerek yoktur; çalışanlar bu büyük acıyı yüreklerinde hissederek görevlerini yapmaktadırlar. Başkalarına akıl dağıtacağına, kendisi aklını başına toplasın yeter... Canlı yayımlanan bir televizyon programında Başbakan’ın, “Silahı bırak, Meclis’e gel” çağrısından sonra gelen bu vahşi tuzak, ülkeyi ne kadar yetersiz ve ufuksuz insanların yönettiğini göstermesi açısından ilginçtir. Ülkenin başbakanının iki kez Hakkâri’ye gitmekle, Şemdinli’ye gitmekle övünmesi ne kadar acı bir olaydır... ABD’ye kaç kez gittiğini anımsayan var mı? Yurtdışında gereksiz gezmekten ülkesinin sorunlarını bilmeyen ve umursamayan yöneticilerle hiçbir sorun çözülemez. Başbakan, Hakkâri’deki hain pusuda verilen 12 şehidin ardından ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın kendisini arayarak, Türkiye’nin operasyon yapmaması için birkaç gün süre istediğini söyledi. Zaten Başbakan, kasım ayında yapacağı ABD gezisinde Başkan Bush’la PKK terörünü görüşerek çözüm yolları bulacakmış. Teröre destek verip besleyen ABD’nin yardımıyla terör sorununu çözeceğini sananlar, ya çok saftır ya da vatanlarını sevmiyordur... Saldırının ardından ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in, Türkiye’nin PKK’ye yönelik sınır ötesi bir operasyon yapması için elinde teröristlerin tam yerini belirleyecek bir istihbarat olması gerektiğini söylemesi, üstü kapalı olarak kapsamlı bir sınır ötesi operasyona karşı olduklarının ifadesidir. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin, Türkiye’nin istediği PKK elebaşlarının teslim edilmesinin gerçekleşmeyecek bir hayal olduğunu söyleyerek “Biz hiçbir Kürt’ü Türkiye’ye teslim etmeyiz hatta bir kediyi bile” demesi, Barzani ile birlikte bilinen küstah tutumunu tekrar gözler önüne sermiştir. Hain saldırıdan birkaç saat sonra saldırganlar kendi aralarında toplanarak, bu densiz açıklamalarını dünyaya duyururken saldırıya uğrayan bizlerin yetkilileri ise, ancak olaydan yirmi saat sonra güvenlik zirvesi toplantısı yapabildiler. Belki de stratejik ortağımız dedikleri, aslında trajedik ortağımız olan ABD ile saat farkından dolayı toplantı geç yapılmıştır. Çünkü ABD’nin güdümünde olanların yapacağı başka bir şey olamazdı... Zaten zirveden de bilinen aynı sözler çıktı; ABD Dışişleri Bakanı süre istediği için henüz eylem kararı yok. Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirilirken, hükümet ne yapmıştı? Dubai’de hibe karşılığı gizli bir anlaşma imzalayan bu iktidar değil miydi? Aslında o yıllarda, bugün bedel olarak ödemeye başladığımız gencecik bedenleri satmıştık. Ne yazık ki o günlerde toplumdan tepki yoktu bu olaylara... İşte, aylardır birer ikişer ödenmeye başlanan bu bedeller, Güneydoğu’nun dağlarında yitirilen gencecik Anadolu çocuklarının bedenleriydi... Ülkemizin geleceğiydi bu bedenler... Son günlerde bu bedeller, onlu sayılarla ödenmeye başlayınca, zorunlu olarak iktidar da göz ardı etme seçeneğini bırakmaya başladı. Tepkisini gerektiği gibi yerine getiremeyen vatandaşlarımız, son olaydan sonra ülke çapında örgütlü, örgütsüz tepki göstermeye başladılar. Ancak emperyalizmin oyununa gelmemek için çok dikkatli olmaya gereksinim var. Çünkü bunun sonucunda başka bir yeni provokatif olaylara doğru sürüklenebiliriz, 67 Eylül olaylarına benzer görüntülerle karşılaşabiliriz. Çok dikkatli ve akılcı olmak zorunluluğundayız. Bölgede yaşanan olayları, yalnızca PKK saldırıları olarak tanımlamak doğru değildir. Emperyalizmin güdümünde yapılan bu saldırılar, Türkiye Cumhuriyeti’ne, cumhuriyetin kuruluşuna ve kuruluş felsefesine yöneliktir. Cumhuriyetin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Kemalizme olan düşmanlığın dışavurumudur. 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’na doğru bir gidiş vardır. Sevr, yeniden hortlatılmak isteniyor. Sevr’in oyuncuları, yerli işbirlikçiler sayesinde bugün de, ülkemizi Batı’nın desteğiyle kuşatmışlardır... Mustafa Kemal’in liderliğinde, emperyalizme yıllar önce gereken dersi vermiştik. Bugün gene Atatürk bizimle birlikte... Atatürk bizimle birlikte olduğu için, dün zafer bizim olmuştu. Bugün de, yarın da, daima zafer bizim olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes ülkemizin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Ülkemiz AKP iktidarı tarafından çok kötü yönetilmektedir; emperyalizmin kucağına oturmuş bir iktidarla ülkemizdeki hiçbir sorunun çözümlenemeyeceği gibi, var olan sorunların da gitgide ağırlaşacağı kesindir. İçi boş söylemlerle, her aklına geleni söyleyerek terör dahil hiçbir konuda çözüm üretilemez. Teröre karşı ulusal bütünlüğümüzü koruyan, emperyalist oyunlar karşısında uyanık olan, onurlu ve dik politikalarla çözüm üretilebilir. Dağınık ulusal güçlerin, tüm demokratik kitle örgütlerinin toparlanarak birlikte hareket etmesi, ülkemizin bu sıkıntıları aşmasını kolaylaştıracaktır. Bu bilinç, Atatürk’ün vurguladığı aydınlık ve tam bağımsız Türkiye yolunda ilerlememize olanak sağlayacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bu bir plebisit yöntemi Aldığım yanıt harbiden “İtalya’ da böyle bir şey olmaz!” şeklinde oldu: “Anlattığınız türden bir oylamaya çünkü referandum denmez. Denemez. Bunun adı olsa olsa plebisit olur. Yekten tek bir soru sorulmuştur örneğin: Monarşi mi, cumhuriyet mi.. gibilerinden. Böyle bir durumda oy kâğıtları üzerine ayrıca soruyu uzun uzun yazmanız gerekmez. Seçmenin önüne kestirmeden evet/hayır pusulasını dayayabilirsiniz. Referandum ise çok daha farklı bir şey. Referandumda kullanılan oy pusulası standart, yani tek renk olmalı; sorulan soru açık seçik yazılmalı, seçmenler tarafından da mutlaka okunabilir olmalıdır. Muhalefet liderleriniz, hukukçularınız buna hiçbir tepki vermedi mi? Böyle bir oylamaya nasıl geçit verdiler?” Bilsem! Böyle bir oylamaya nasıl geçit verildiğini doğrusunu isterseniz ben de anlayabilmiş değilim. Topu Yüksek Seçim Kurulu’na atmakla yetinmek, sonuç itibarıyla bürokratik bir seçenek. Muhalefet liderlerini hadi bir yana koyduk diyelim. Demokrasi kültürünü özümseyen hukukçularımız bu referandum için niye daha örgütlü, daha tok, daha elle tutulur bir tepkiyi bir araya getiremedi? Pazar gününden beri kendi kendime bu sorunun yanıtını arıyorum. “Sivil anayasa” tartışmalarında çeşitli kesimler tarafından ortaya konan tepkiler; bu açık yol, yordam ihlalleri karşısında referandumda neden gündeme gelmedi? İçeriği, birden çok soru sorulmuş olmasını falan.. bunları da bir yana koyalım... Oy pusulalarının “biçimsel sunumu” üzerinde yapılan tek kapsamlı tartışma hatırlamıyorum örneğin. “Sivil anayasa” tartışmalarında oysa anayasa hukukçusu Erdoğan Teziç ne demişti? “Usul, esası belirler!” Aynı ilke referandum için de geçerli değil mi? Parlamenter sistemi kökünden değiştiren, yerine ne getirdiği belli olmayan bariz usulsüzlüklerle malul bir referandumu nasıl böyle kabul edebiliyor ve sineye çekebiliyoruz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İnce bulgur. 2/ 1 Çit, perde... Nijer’in başkenti. 3/ Bir işin 2 yapılmasını yasaklama, engelleme... 3 Bir işi yerine getir 4 me. 4/ Gerçeğe da 5 yanan, doğru, esas. 5/ Bir görevin yürü 6 tülebilmesi için 7 merkez olarak seçi 8 len yer... “Göl sanırdık ne zaman dal 9 sak gözlerine” (F.N. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çamlıbel)... Eski Mısır’da 1 MU K A L L İ T güneş tanrısı. 6/ Üzerine ya2 U Ç U K A R A S zı yazılan tabaklanmış cey3 K U L A K İ T İ lan derisi... Kurnaz, açıkgöz. R E S İ M 7/ Ayrı tutulmuş, ayrıcalık 4 A K A K R E P L İ tanınmış... Halk dilinde kır 5 L E P İ K T mızı pul bibere verilen ad. 6 L A K OÇ 8/ Aralarındaki akrabalık 7 İ R İ S ilişkileri nedeniyle yasalar 8 T A T İ L Ç A T ya da gelenekler tarafından 9 S İ M İ T T E evlenmeleri yasaklanan kişiler arasındaki cinsel ilişki... Bir nota. 9/ Ergenlik sivilcesi... Sığırlarda görülen bulaşıcı bir hastalık. * Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uşak yöresine özgü, ıspanaklı ya da peynirli bir börek cinsi. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Buhar banyosu. 3/ Holmiyum elementinin simgesi... Başı korumak için takılan başlık. 4/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... Deneylere ve tanıtlamalara dayanan bilimlerin genel adı. 5/ Osmanlı donanmasında tümamirale eş rütbe... Tavlada “üç” sayısı. 6/ Kalsiyum elementinin simgesi... Kullanılmaya hazır para. 7/ 21 yaşın altındaki oyunculardan meydana gelen spor takımları için kullanılan sözcük... Notada durak işareti. 8/ Özel bir mantarla keçi ya da inek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi bir içecek... Evin bölümü. 9/ İki takım arasında, yumuşak bir lastik topla oynanan çocuk oyunu. CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear