24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 EKİM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Çözüm Hamza Saykan: “Çözüm Kandil’i bombalamak mı, ampulü patlatmak mı?” İngiltere ile de stratejik ortak olmuşuz... “7 kocalı Hürmüz’e 5 kaldı!!” TÜRKİYE’DE medyanın iki ana grupta toplandığını çok iyi biliyoruz: Satılmış Medya ve Satılık Medya. “Satılık Medya”nın listesi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda duruyor. Satış sırası gelince üçerbeşer ihaleye çıkıyorlar. Örneğin yakında bir televizyonla bir gazeteyi “paket” halinde satacaklar. “Satılmış Medya”nın listesi ise yok. Bunlar kendi aralarında “Holding Medyası” ve “Dinci Medya” olarak iki alt gruba ayrılıyor. Patronları genellikle büyük kamu ihalelerinden ve büyük özelleştirmelerden besleniyorlar; “köşebent”leri de iktidarın kaldırdığı özel uçaklarda cam kenarındaki koltuklara yerleştiriliyorlar. Bunlar “araştırmacı gazetecilik” yerine “iliştirilmiş gazetecilik” yapmanın haklı mutluluğunu yaşıyorlar. Halkın okuma alışkanlığı fazla olmadığı için “Satılmış Medya” ve “Satılık Medya”da DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ya ğ m u r E k i m Bir Galatasaray türküsü: Sıvas ellerinde liderliğim çalınır! Balçık gazetelerden daha çok televizyonlar büyük önem taşıyor. Her ne kadar gazete köşeleri kontrol altında tutuluyor ve kontrol dışına çıkan yazarlar işten atılıyorsa da asıl önem televizyonlara veriliyor. Ekrana kimlerin çıkacağı, siyasi tartışma programlarına kimlerin konuk olarak çağrılacağı özel olarak ve özenle kararlaştırılıyor. Memlekette “demokrasi” olduğu için gerek “satılık” gerekse “satılmış” televizyonlardaki programlarda dinci ve liboş “uzman”ların yanına mutlaka “ılımlı” bir kişinin iliştirilmesine göz yumuluyor. Bir iki televizyon kanalı ve Cumhuriyet gazetesi dışında “işler” tıkırında gidiyor. Kedi Mustafa Hakkı: “Her saldırıdan sonra süt dökmüş kedi gibi; mırıl mırıl bir tonda bir eziklik, bir zillet. Gözü yaşlı analar ve yetimler adına; konuşmayın da sizi adam sansın bu millet!” Fakat görünen o ki, “Satılmış Medya”nın ve “Satılık Medya”nın tümüyle kontrol altında tutuluyor olması bile artık yeterli gelmiyor. Şehit cenazelerinde ve terörü lanetleyen mitinglerde halkın hükümete yüklenmesi üzerine radyo ve televizyonlara yayın yasağı getiriliyor. Hükümetin isteği ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından anayasa yok sayılarak, yasalar çiğnenerek resmen ve alenen sansür uygulanıyor. Ama iş bununla bitmiyor. Satılmış ve satılık medya, sansürü halktan saklamak için elinden geleni yapıyor; saklayamadığı yerde ise sansürü onaylıyor. Satılmışlık bu kadar olur! İslamcı faşizme bu kadar çanak tutulabilir! Fakat güneş balçıkla sıvanamadığı için her geçen gün halk gerçekleri biraz daha fark etmeye başlıyor! Sansür ve Teslimiyet!.. Gerçekten yüz kızartıcı... Hangisi?. Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, ABD Savunma Bakanı Robert Gates’e en hafif deyimle “yalvarmasından” mı söz ediyorsun? İnan içim acıdı, şu sözlere bak; “ABD’nin bir şeyler yapması gerek. Kamuoyu baskısı çok büyük... Elle tutulur bir şey istiyoruz. Ne olursa olsun...” Oysa, aynı sıralarda Başbakan ABD’ye sözde meydan okuyordu!.. Ondan habersiz bu utandıran konuşma yapılabilir mi? ABD Savunma Bakanı, bizimkinin bu sözlerinden pek keyiflenmiş, gerine gerine, “Tek başlarına harekete geçmekten çekindiklerini gördüm ve rahatladım. Bu iyi bir şey” diyebiliyor. Bu haberi alan Barzani ve Talabani, iyice küstahlaşabildiler... Evet, bir yurttaş olarak çok utandım, öfkelendim ancak söylediğim bu değildi... Dur bakayım, sen Tayyip Bey’in, askerlerimizin şehit düşmesinin ardından, “Bu durumu önümüzdeki ay ABD ziyaretimde Bush’la görüşeceğim” demesine içerledin. Haklısın, sanki 19. yüzyıl sonlarındayız, Osmanlı sadrazamı, Fransa ya da İngiltere büyükelçisinin himmetine sığınıyor!.. Bu konuyu geçen hafta yazdım zaten. Söz konusu olan durum çok daha vahim!.. Haa, anladım; sen televizyon ve radyolara getirilen sansürden söz ediyorsun. Çok haklısın azizim; gerçekten Abdülhamit’ten bu yana böylesi görülmedi!. Hele Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) medya kuruluşlarına gönderdiği “yayın yasağı metni” tam bir facia, diğer bir deyişle hukukun acımasızca katledilmesi.. Terörle baş edemeyen, dış güçlerin elinde oyuncak olan hükümet, şehit cenazelerine bile tahammül edemez hale geldi. Bunun adı düpedüz “sivil dikta”ya gidiştir… Evet, sansür midemi bulandırdı, bu ülkenin karanlığa nasıl büyük bir hızla sürüklendiğini bir kez daha ispatladı. Ancak asıl içimi sızlatan, bu sansür karşısında medyanın aldığı tutumdu!. Tarihinin en ağır karartmalarından biriyle karşı karşıya kalan ve bundan sonra daha da ağır durumlarla karşılaşabileceğinin kesin işaretlerini alan aziz Türk medyası, bu karar karşısında adeta sustu!.. Sansür kararı ertesi gün yalnızca Cumhuriyet gazetesinin manşetindeydi.. Bazı gazetelerde tek sütun yer bulabilen sansür, TMSF gazetelerinde ve dinci basında haber olmaya bile layık bulunmamıştı!.. Şu teslimiyetçiliğe, şu zavallılığa ve de şu “iliştirilmiş gazetecilik” mantığına bak!.. 23 Ekim tarihi, tarihe Türk medyasının “utanç günü” olarak geçecektir… İyi ki Cumhuriyet var, iyi ki bu ülkenin namuslu, yurtsever kalemleri var; bu ülkeyi hızla “dinci faşizme” kaydırmak isteyenlere karşı bu mücadele, bu öncüler ve aydınlık kitleler tarafından sürdürülecek. En koyu sansür, en ağır tehdit bile vız gelir vız!.. Tabii ki mücadele en kararlı şekilde sürecek... Yoksa ortada Türkiye diye bir ülke kalmayacak!.. Faruk Sayılır: “Hayrünnisa Gül, Çankaya’nın tefrişi için 30.7 trilyon harcayacakmış. Yetmezse şehitler için toplanan paradan kullansın!” Tefriş SESSİZ SEDASIZ (!) İngilizler herkesle el sıkışıyor! DÜNYANIN en “meşhur” ve en “bağımsız” yayın kuruluşlarından BBC’nin internet sayfasında, Türkiye’de “askerlerin öldürülmesi”ne ilişkin bir haber yayımlanıyor. Haberin yanında da “PKK’nin profili” anlatılıyor. Okuyorsunuz; BBC, PKK’yi öyle bir anlatıyor ki, terör örgütü değil; terörün “t”sinden söz edilmiyor. Okuyorsunuz; galiba dünyada bir tek Türklerin, PKK’ye terör örgütü suçlaması yaptığını anlıyorsunuz! Sonra bir başka habere geçiyorsunuz; ekonomik sıkıntı nedeniyle BBC Dünya Servisi’nde çalışan binlerce kişinin işine son veriliyormuş. Haberin içindeki bir açıklama dikkatinizi çekiyor; BBC Dünya Servisi’nde çalışanların Gülhan Elmas: “Çankaya Köşkü’ne tadilat için ayrılan parayla ülkede mobilya fabrikaları satın alınabileceğine göre Hayrünnisa Hanım ‘sınır ötesi operasyon’ yapacak galiba!” Fabrika ücretlerinin İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından ödendiğini görüyorsunuz. Ve bu arada bir fotoğraf: RTE Londra’ya gitmiş, İngiltere Başbakanı Gordon Brown’un elini sıkıyor. Brown elini sıktığı RTE’ye PKK ve PKK şemsiyesi altında İngiltere’de faaliyet gösteren örgütlerin üzerine gitme, terörle mücadelede Türkiye ile işbirliğini artırma sözü veriyor. Fotoğrafın bütününe bakıyorsunuz: Bir yanda İngiltere Başbakanı büyük bir keyifle RTE’nin elini sıkıp büyük bir kararlıkla söz veriyor; öte yanda BBC’ye para veren Dışişleri Bakanlığı da PKK ile el sıkışıyor! Stratejik ortaklık dediğin işte böyle olur! behicak?yahoo.com.tr Öfkeyi Akıl Süzgecinden Geçirmek ERCAN YEŞİLYURT Bir toplumun kalkınması ve ilerlemesi, o toplumu oluşturan insanlarla sağlanır. O toplumun insanları tanınamazsa, sağlıklı gelişme sağlanamaz ve yabancılaşma yaşanır. Bizim insanımızın kültürü bireyci değil kurumsaldır ve toplumcudur. Batı kültürü, bireyi, bireyin insan özüne göre değil, bireyin rekabet olanaklarına göre anlar ve açıklar. Toplumlar ilişkilerin bütünüdür. Toplumsal ilişkileri, insanlar düşünmeden, üzerinde fikir yürütmeden yaşarlar. Gelenek ve görenekler yaşanan toplumsal ilişkilerde kendilerini hissettirirler. Toplumsal yaşam, belirli kurallara tabi olmayı ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerini gerektirir. Bu, sosyalleşmenin gereğidir. Sosyalleşmiş insan, örgütlenme ihtiyacını, bütünleşmeyi bir akıma dönüştürme çabasına girer. Örgütlenmiş kişi, hem kişiliğini korur, geliştirir hem de bireysellikten arınır. Sosyalleşmiş insan, paylaşabilen, paylaşabilecek birilerine sahip olan insandır. Paylaşım yalnızlığı yok eder. Bugüne kadar bulunmuş en kurallı sistem demokrasidir. Demokrasi katılımdır. Siyasiler tarafından alınan her türlü karar sorgulanır. Onun için demokrasi ancak gelişmiş ve örgütlenmiş insanların olduğu ülkelerde yaşayabiliyor. Demokrasi genel oy değildir, her şeyin sorgulanabildiği, her işlemin yargı denetimine tabi olduğu, devletin herkese eşit mesafede olduğu bir yönetim biçimidir. Gelecekte toplumların nasıl şekilleneceğinin, şimdiden verilebilecek bir reçetesi olamaz. Ama hem güvenliğin sağlandığı hem de özgürlüğün var olduğu, hırs ve rekabetin yerine dayanışmanın geçtiği adil bir toplum kurmanın çabası solcuların görevidir. Bugün dünyada hâkim olan kapitalizmin temel çelişkisi “bolluk içinde yokluk” yaratmasıdır. İnsanların kurtuluşu, yaratılan zenginliğin adil bir şekilde paylaşılabileceği sistemi kurabilmektir. Kapitalizmin mantığı, ahlaksızlığı ve rekabeti sürekli yeniden üretmesidir. Bu söylem, yaratılan zenginliklerin insanlar arasında eşit paylaşımı istemi değildir. Bu ancak insanların yaşadıkları toplumlarda bireyselleşip sosyalleşmesi, insanlaşması sonrasında olabilecektir. Örneğin bizim ülkemiz fırsatlar ülkesi olduğu için insanlar eşit olmayı istemiyorlar. Ülkenin yirmiotuz yıl önceki haline ve insanlarına bakın, bugünkü durumu (ülkenin ve insanların) görebilmek, tahmin edebilmek mümkün müydü? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Yerli misyonerler PKK’nin son saldırısı, başta işbirlikçiler olmak üzere, birtakım çevrelerin bu ülkeye, Cumhuriyete, Silahlı Kuvvetlere ne denli büyük bir hınç beslediklerini de olanca açıklığıyla ortaya koydu... Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir “vatan düşmanlığıdır” anlayabilmek mümkün değil... İşbirlikçi kalemler, saldırının hemen ertesi gününden itibaren, ABD’nin karşısında takla atan siyasi iradeyi değil, eli kolu bağlanmış, sıcak takip emri bile verilmemiş TSK’yi hedef aldılar. Ayrı gazetelerde köşeleri bulunan, ancak hayret verici biçimde, sanki araya karbon kâğıdı konulmuşçasına “aynı satırlarla” yazan bu kalemler, “provokasyon olasılığından”, “askerin istihbarat yetersizliğinden”, “profesyonel ordu ihtiyacından” söz etmeye başladılar!.. PKK’nin, BarzaniTalabani’nin, Ermenilerin, Yunanlıların, Rumların ve de ABD’nin hiç endişe etmesine gerek yok; burada onların isteklerini onlardan çok daha iyi koruyup kollayacak “yerli misyonerler” mevcut!.. e posta: umitzileli?gmail.com Niye öfkeleniyoruz ki? Ülkenin bugünkü durumuna itirazı olanlar, insanımızı doğru değerlendirmek zorundadır. Eğer yeniden ve yeni bir politika yaratmak isteniyorsa, soğukkanlılıkla, öfkelenmeden başlanmalıdır. Kavga ederken bile öfkelenmemek lazım. Öfke, insanın aklını başından alır, soğukkanlı olan kazanır. Hele siyasette soğukkanlılığını yitiren, öfkelenenler yenilgiye mahkumdur. İnsan öfkelenmeli, öfkelenmesini bilmeli, ama öfkeyle hareket etmeden sebebini sorgulamalı, “Neden böyle oldu” diye. Yine de bilmelidir ki tarihi öfkelenenler değiştirmiştir. Ama davranışları akıl süzgecinden geçirerek... Soldaki akıl tutulması ve kilitlenme ancak bu yöntemle aşılabilir. İnsanımızı ve toplumumuzu bilmek ve iyi tanımak zorundayız. Kim bu insanlar, her iki kişiden biri neden AKP’ye oy verdi? Neden bu toplumda solun müşterisi yoktur? Ya da sol mu yoktur? Bunları açıkça konuşmak zorundayız. Mehmet Altan’a not: Türkiye’deki bütün sosyalistler gibi Aleviler de önce Cumhuriyet aydınlanmasıyla, laiklikle birlikte kendilerini ifade edebildiler. Cumhuriyet ve Kemalizm sosyalist düşüncenin önünü açtığı için Aleviler de “Kemalizmi benimseyip sosyalizme gittiler”. Çetin Altan da Kemalizmi savunan bir sosyalist milletvekili idi. Mahir Çayan “Kemalizm, emperyalizme karşı tavır alıştır” demişti. Kendisini solda sayan, ikinci Cumhuriyeti savunanların dışında bildiğim hiçbir sosyalist, Kemalizme düşman olmamıştır. İsterseniz bu tartışmaya devam edebiliriz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com T.C. BURDUR ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NDEN DOSYA NO: 2006/82 KARAR NO: 2007/33 Kişi hüviyet veya sıfatına ilişkin yalan beyanda bulunma suçundan mahkememizin yukarıda esas ve karar numarası yazılı 18/01/2007 tarihli ilamı ile 343/2 maddesi gereğince 1 YIL HAPİS cezası ile cezalandırılan Bahattin ve Bedi oğlu, 20/04/1985 doğumlu, Diyarbakır, Merkez Tanoğlu Mah., nüfusuna kayıtlı SERCAN BAYRAM tüm aramalara rağmen bulunamamış, ve karar tebliğ edilememiştir. 1 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 29. maddesi gereğince hüküm özetinin Türkiye’de yayınlanan ve trajı 50.000 olan herhangi bir gazetede İLANEN TEBİLĞİNE, 2 Hüküm fıkrasının ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağına, karar verilmiş olup, İLAN OLUNUR. 27/09/2007. (Basın: 56489) TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güvenilir 1 olma. 2/ Muğla ilinde 2 ünlü bir antik 3 kent... Berilyum elemen 4 tinin simgesi. 5 3/ Şekerka 6 mışından el7 de edilen sert bir içki... Bir 8 tür dokuma 9 tezgâhına ve 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bu tezgâhta doku1 A L G E R D A N nan karmaşık desenR A İ li kumaşa verilen ad. 2 L O R T A F R E S K 4/ Kürkü değerli bir 3 A D İ A S I R yaban kedisi... Bir 4 M O L A K O D R A tür kalın ve kaba ku 5 E S P A R İ S M maş. 5/ Lütesyum 6 C K A K İ elementinin simge 7 E M E L si... RizeErzurum 8 K A R A C A B E Y karayolunda bir dağ 9 T E A L İ Z E ve geçit. 6/ Bir adın ya da sözcüğün baş harfi. 7/ Bir nota... Asya’da bir göl. 8/ Divan edebiyatında içki ve içki âleminin övülerek anlatıldığı manzum yapıtların genel adı. 9/ Denizli’nin bir ilçesi... Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “TÜBİTAK, ASELSAN” örneklerinde olduğu gibi, sözcük gibi okunan kısaltma. 2/ Karışıklık, kargaşa... Kuran’da bir sure. 3/ Yurdumuzun bir bölümüne verilen ad... Tuzağa düşürülen şey. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Zambia’nın başkenti. 5/ Uzakdoğu kökenli dövüş sporlarının yapıldığı salon... Gözün renkli bölümü. 6/ Bir peygamber... Atın başına geçirilen dizgin ve süsler. 7/ “Oksürükotu, farfaraotu” gibi adlar da verilen otsu bir bitki. 8/ “Çok uzaklardan kuşları geçiyor / Tüyleri diken diken” (B.R. Eyuboğlu)... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta. 9/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad... Poker, konken gibi oyunlarda aynı cins iki karta verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear