26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2007 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Çandar ‘sahip çıktı’ Türk halk müziği sanatçısı Tolga Çandar, geçen hafta sonu Bodrum’dan başlattığı “Muğla Cumhuriyet Koşusu”nu Fethiye’de tamamladı. Eylemiyle bireysel itiraz hakkını kullandığını belirten Çandar, “Cumhuriyete sahip çıkın” çağrısında bulundu. Bodrum, Milas, Yatağan, Muğla, Köyceğiz, Ortaca, Dalaman aşamalarının ardından önceki gün Fethiye’ye ulaşan Çandar, koşusunu Atatürk Anıtı önünde noktaladı. Fethiye Belediyesi, Fethiye Muharip Gaziler ve Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, CHP Fethiye İlçe Örgütü yetkililerinin karşıladığı Çandar, Fethiye Şehitler Anıtı’na da çelenk koydu. ‘Cumhuriyet Koşusu’ sırasında halktan büyük destek gördüğünü belirten Çandar, sanatçıların ve aydınların eyleme duyarsız kalmasından yakındı. CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL ’ÜN KABULÜ Bayraklar Büyüyor Beyinler Tüyüyor Sevgili, 2007 yılında üzgün ve takıntılı biri oldum. Neden bilmiyorum. Geçenlerde anlatmıştım. Bizim evin penceresinden baktığımda, karşı kıyıdaki Rum Mehmet Paşa Camii’ni kapatan, büyük bir bayrak çektiler Sinai Kalkınma Bankası’nın çatısına. Baktıkça gülmek mi, öfkelenmek mi gerektiğini kestiremiyorum. Son yıllarda, sorunlar ile bayrakların boylarının büyümesi at başı gidiyor. Bir süredir, “İstiklal Marşı” daha fazla çalınır, reklamlarda bile yer alır oldu. Daha çok “İstiklal Marşı” söylüyor, daha büyük bayraklar çekiyoruz; bu arada borsamızın yüzde 70’inden fazlası, bankacılık sektörünün yüzde 42’si, sigorta şirketlerinin yarıdan çoğu yabancı denetiminde. Milliyetçi duygularımızın artışıyla, ekonomimizde milli sanayiimizin payı birbirleriyle ters orantılı gelişiyor. Zarar yok! Hani bir söz vardır, “ekonominin milliyeti olmaz” diye... Öyle anlaşılıyor ki, bizim milliyetçiliğimizin de ekonomik kaygıları yok. Olmasın da! Kapsın ekonomimizi medeniyet dediğin tek dişli canavar. Bizim kendi iman dolu, terli arslan göğsümüz var. Varsın alsın teker teker bütün bankaları gâvurlar! Unutulsun, onur, bağımsızlık, namus, emek ne çıkar! Benim bayrağım, marşım, cennet vatanım ruhuma dolar. ??? Toplumumuzda şovinist eğilimler hiçbir zaman eksik olmadı. Ama artışı, PKK terörünün de etkisiyle bundan 15 yıl kadar öncesine rastlar. Ben milat olarak, lig maçlarından önce, milli marş söylenmesi olayını kabul ediyorum. Birdenbire maçlarda, takımlar sahaya çıkıp oyuna başlamadan seyirciyi selamlamaya durduklarında tribünlerden doğaçlama bir “İstiklal Marşı” başlıyordu, sıtma görmemiş sesler korosunun, detone marşı doğrusu pek iç açıcı olmadığı gibi, ulusal marş ile ilgili yasaya da aykırıydı. Öyle ya! Ulusal marşın nerelerde, hangi ahvalde, nasıl okunacağını söyleyen yasa, her isteyenin istediği yerde marşı söylemesine icazet vermiyordu. Önceleri bu şovinist gösteriye direndim. Yasaya aykırı olarak söylenen bu zorunlu marşa katılmadığım gibi, ayağa kalkmayı da reddettim. Ama zamanla, ben de kalktım. Öyle, herkesin ayağa kalkıp toplumsal çılgınlığa ayak uydurduğu yerde, protesto niyetine uzun süre oturamıyorsun, sen de mecburen dikiliveriyorsun Sevgili. Sonra bir ara lig Telsim’in oldu, ama maçlar öncesi okunan marş ulusal kaldı. Şimdi artık Türkiye Kupası, Fortis Kupası oldu, ama marş hâlâ ulusal marş. Üstelik artık, ulusal marş tribünlerin baskısıyla değil, resmen söyleniyor, hoparlörlerden çalınıyor, kakafoni, daha senfoniye dönüşüyor hiç değilse. Bu arada futbolun kalitesi yükselmiyor, sorunlar azalmıyor. Hatta küçüleceğine büyüyor sorunlar, son birkaç yıldır sorunlarla birlikte bayrakların boyu da büyüyor. ??? Bayraklar büyüyor, sorunlar büyüyor, borsadaki ve finas sektöründeki payımız küçülüyorken, artık milli marş reklamlara bile girdi. Son birkaç gündür, TV ekranlarında bir petrol firmasının reklamı var. Milli takımda oynamak için TC uyruğuna geçmiş Mehmet Aurelio, direksiyon başında İstiklal Marşı söylüyor. Sonra durduğunda, benzin pompalarını silah gibi tutup esas duruşa geçmiş olan benzinciler onu karşılıyorlar, şirket bayrağı ile al bayrak birlikte dalgalanıyor, ardından da bir ses, “Daha birlikte kazanacak çok maçlar var” diyor ve milli takım da, Macaristan maçı dışında galibiyete hasret, ikinci sınıf ekipler karşısında bile bocalıyor. Ben bütün bunları düşünüp tartışırken, çarşamba günü Metin Münir’in köşesinde “Ya sev ya terk et mi? Peki gidiyorum” diye bir yazı çıktı. Yazıda TİSK’in yaptırdığı bir araştırmanın Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 73’ünün Türkiye’yi beğenmediğini ortaya koyduğu, bu oranın yurtdışında okuyanlarda yüzde 77’ye vardığı belirtiliyordu. Türkiye en iyi yetişmiş beyinlerini kaçıran bir ülkedir artık. Bunda şaşacak bir şey yok, beyinsizliğin yani idiokrasinin egemen olduğu yerde beyin barınmaz. Her neyse Sevgili, Biz günde beş vakit “İstiklal Marşı” dinliyor, istiklal giderken, yadigâr kalan marşıyla teselli buluyoruz, Bu arada da bayraklar büyüyor. Bayraklar büyürken, genç beyinler de tüyüyorlar. Evet marşlar artıyor, bayraklar büyüyor, genç beyinler de tüyüyor! Doğan’dan Çamuroğlu’na tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önceki günkü programında saat 15.40’ta AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu ve beraberindeki Cem Vakfı ve Abdal Musa Vakfı üyelerinden oluşan heyeti kabul edeceği duyuruldu. Kabule Cem Vakfı üyesi Ertuğrul Aslan katıldı. Ancak Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın kabulden haberdar olmadığı ortaya çıktı. Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, kendilerine Köşk’ten herhangi bir davet gelmediğini belirterek “Ama Cem Vakfı’nın ismi kullanılarak bir randevu alındığını görüyorum. Vakfı, randevu taleplerini güçlendirmek için kullandılar” dedi. Ziyaretin amacı ve içeriği konusunda da bir bilgisi olmadığını söyleyen Doğan, “Sayın Çamuroğlu, Alevilerden tanıdıkları olduğunu, onlarla görüşebildiğini, onları Sayın Cumhurbaşkanı’na kadar çıkarabileceğini ve böylece onlara Cumhurbaşkanı üzerinden mesaj verebileceğini göstermek istemiştir” dedi. Kendisinin Cumhurbaşkanı Gül ile tanıştığını, Köşk’te düzenlenen tanışma resepsiyonunda da konuştuğunu anlatan Doğan, “Sayın Cumhurbaşkanı bize ‘Bir gün sizi bekliyorum’ dedi. Ben de ‘Ne zaman isterseniz uyarız’ dedim. Ama şu ana kadar gelen bir davet yok” diye konuştu. TÜYAP Kitap Fuarı önümüzdeki hafta cuma günü başlıyor. Tabii fuar yaklaştıkça yayımlanan kitapların sayısı da artıyor. Ben de bugünlerde okuduğum ve okumayı planladığım kitapları sizlerle paylaşmak istiyorum. Önümde, öylesine çok kitap birikmiş durumda ki, bunları bir gün içinde sizlerle paylaşmam mümkün değil. Yine de aktarabildiklerimi bugün, kalanları da önümüzdeki günlerde yazmayı sürdüreceğim. Hrant Dink’in öldürülmesi ve arkasındaki devlet parmağı sorusuna cevap arayan “Sapan” kitabını (Güncel Yayıncılık) dikkatle okudum. İki genç gazetecinin Demet Bilge Ergün ve Timur Soykan’ın bu özenli çalışması, tarihe bir not düşüyor. Sorular soruyor ve Dink’in katillerinin arkasındaki gizli elleri ortaya çıkarmak için önemli ipuçları veriyor. Hrant’la ilgili ikinci kitap, “Hrant’a” başlığını taşıyor. “Ali Topu Agop’a At” kitabın sloganı. 87 yazar, çizer, edebiyatçı Hrant’a mektup yazdılar. Arat Dink ve Fahri Özdemir’in editörlüğü Kitap Fuarının Kapısında Kitaplar nü yaptığı kitapta Rakel Dink’in de eşine mektubu yer alıyor. (Kırmızı Yayıncılık) Hrant’la doğrudan ilgili değil ama Markar Esayan’ın “Karşılaşma”sı (HAYY Kitap), tarihi bir roman. 1915 tehcirinden bu yana yaşananlar, yaşanmışlıklar üzerine kurulu. Karşılaşma’dan çok bir yüzleşme demek daha doğru olur. Acılar üzerine, ölümler üzerine kurulu bu roman Hrant Dink’e adanmış. ??? Anais M. Martin’in “Balkabakları” (Pencere Yayınları) bir öykü kitabı. Öyküler tıpkı Esayan’ın “Karşılaşma”sı gibi gerçeklerden süzülüyor. Anais Martin, çocukluğunda dedelerinden, ninelerinden dinlediği öyküleri, ölüm yolculuklarını onların dilinden, isimlerini değiştirerek aktarıyor. Tarihe tanıklık ediyor. Gündüz Vassaf’ın “Tarihi Yargılıyorum” (İletişim Yayınları) kitabı da bir yüzleşme. Vassaf, kitabını şu sözlerle özetliyor: “Tarihimize nasıl baktığımızı gözden geçirdiğim bu kitapta kendimizi yargılamamızı yargılıyorum. Tarihimize bakıp ‘Biz buyuz’ diye sunulanları sorguluyorum.” Prof. Uğur Ersoy’un bir solukta okuduğum üç kitabından söz etmezsem olmaz: “Sislerin Ardında Kaybolmayanlar”, “Bir Zamanlar Mersin’de” (Evrim Yayınevi), “Bir Efsane, Bir Demet İnsan” (Evrim Yayınevi). Her üç kitap Mersin’i, Mersinlileri, Tarsus’u, Tarsus Amerikan Koleji’ni anlatıyor. Ersoy, bu kentlerin yakın tarihimizde yaşamış insanlarının bugüne uzanan öykülerini bizimle buluşturuyor. Aynı toprakların insanı olarak benim kendi tarihimi de yansıtan bu kitaplarda farklı bir tat bulduğumu itiraf ediyorum. ??? Uzun zamandır sizinle paylaşmak istediğim kitaplardan birisi de “Netekim 12 Eylül’le Geldiler” (Aykırı Yayıncılık). Kitapta, Hilmi Köksal Alişanoğlu 12 Eylül’de yaşadıklarını, mizahı bir dille bize aktarıyor. Acıyı mizaha çevirmesini bilen bir anlayışla yazılmış bir anı kitap. Agop Hacikyan’ın 1915 tehciri öncesinde ve sonrasında Sıvaslı Ermenileri anlattığı destansı kitap “Güneş O Yaz Hiç Doğmadı”yı (Pencere Yayınları) şimdi ikinci bir kitap izliyor: “Kader Ağlarını Örerken” (Pencere Yayınları). Yazar ilk kitabında Balyan ailesini anlatıyordu. İkinci kitap ise olayın kırk yıl sonrasını... ??? Gazeteci Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi” (Güncel Yayıncılık) özel bir çalışma. Bugüne kadar üzerinde çok şeyler yazılıp söylenen ve bir türlü ne olduğunu anlayamadığımız “Türkiye’nin en gizli kuruluşu” Özel Harp Dairesi bu kitapla bir ölçüde aydınlığa çıkıyor. Hıfzı Topuz, tarihe ışık tutmayı sürdürüyor. “Özgürlüğe Kurşun” (Remzi Kitabevi) tarihimizin ilk gazeteci cinayetlerini gündeme getiriyor. 1908 İkinci Meşrutiyeti sonrası karmaşa ortamında siyasi cinayetlere kurban giden ve hâlâ katilleri bilinmeyen üç gazeteci, Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki Bey’in ölüme meydan okuyan yaşamları. İştirakçi Hilmi’yi, Silahçı Tahsin’i ve de İzmir suikastı davalarını da Topuz yeniden gün ışığına çıkarıyor. ??? Ayşegül Devecioğlu’nun “Ağlayan Dağ Susan Nehir” (Metis Yayınları) romanı da bu senenin dikkat çeken romanlarındandı. Devecioğlu, bir Çingenenin, Naciye Abla’nın öyküsünü anlatıyor. Eskimeyen, anlatıldıkça daha çok merak edilen şeyin, dile getirilemeyen olduğunu bilen, yersiz yurtsuz bir Çingenenin hikâyesini... Kitaplar bitmedi, ama yer bitti. Önümüzdeki günlerde yeni kitapları sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim... ‘MAVİ HAT’ Selçuk yine gözaltında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Enerji Bakanlığı’ndaki “Beyaz Enerji” operasyonunun kilit ismi olan İbrahim Selçuk, “Mavi Hat” operasyonunda yine gözaltına alındı. BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Şakir Arıkan, Yatırımlar Daire Başkanı Ömer Korkmaz ile eski BOTAŞ Sözleşmeler Daire Başkanı Vahap Alaca’nın da aralarında bulunduğu zanlıların emniyetteki sorgusu sürüyor. Operasyonun ihale edilmiş bazı yapım işlerine ilişkin yaklaşık 5 ay önce başlatılan ve teknik izlemeyi de içeren inceleme sonucunda elde edilen bulgular çerçevesinde düzenlendiği belirtildi. BOTAŞ’ın Şahdeniz ve Tuzgölü projelerinde usulsüzlük yapıldığı iddialarını araştıran Ankara Başsavcılığı soruşturmanın belli bir olgunluğa gelmesinin ardından düğmeye bastı. Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu da BOTAŞ projelerinde yaptığı teftiş sonucu ulaştığı usulsüzlükleri savcılığa bildirdi. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Tamöz’ün koordinasyonunda yürütülen soruşturma kapsamında 7’si bürokrat toplam 32 kişi gözaltına alındı. Operasyon kapsamında, BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Şakir Arıkan, Yatırımlar Daire Başkanı Ömer Korkmaz’ın yanı sıra eski BOTAŞ Sözleşmeler Daire Başkanı Vahap Alaca da gözaltına alınan bürokratlar arasında yer aldı. Yaklaşık iki yıl önce gerçekleştirilen Beyaz Enerji operasyonunda gözaltına alınan ve 1 yıl 7 ay hapis cezası alan işadamı İbrahim Selçuk, Mavi Hat operasyonu kapsamında yine gözaltına alındı. Hanak, Sıvas ve Çorum kompresörlerine ilişkin ihalelerle, Tuzgölü Projesi ve ihaleleri de soruşturma kapsamında inceleniyor. Zanlıların hafta içinde adliyeye sevk edilmeleri bekleniyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYETE SALDIRI Türkçe kitabındaki şiir şaşkınlık yarattı HİCRAN ÖZDAMAR İZMİR Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ücretsiz dağıtılan kitaplarda, Cumhuriyet karşıtı söylemler dikkat çekiyor. Koza Yayın Dağıtım AŞ tarafından hazırlanan ilköğretim 4. sınıf Türkçe kitabında Enver Tuncalp imzalı “Cumhuriyet” şiiri okuyanları şaşkına çeviriyor. Şiirde, “Ata’nın çizdiği amaca vardık,/Bizim isteğimiz cumhuriyettir./Korunur hakkımız vatanda artık,/ Bizim desteğimiz cumhuriyettir.../ Hiç kimseye değil, Allah’a kuluz,/ Neler imal eder, neler dokuruz,/ Hepimiz çalışır, yazar, okuruz;/ Bizim desteğimiz cumhuriyettir.../ Kalbimiz imanlı, güçlü kolumuz,/ Özgürlük içinde Anadolu’muz,/ Cumhuriyet, bizim milli yolumuz,/ Bizim desteğimiz cumhuriyettir... Tarihte şeref, şan ve Türklük bizim, /Yurtta bağımsızlık, özgürlük bizim,/ Milli hâkimiyet, büyüklük bizim, /Bizim desteğimiz cumhuriyettir... Getirdi bizlere medeniyeti, /Kazandık insanı her meziyeti,/ Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti,/ Bizim desteğimiz cumhuriyettir...” deniliyor. CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear