24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Behiç Ak tek kişilik kentlere hapsolmuş insanları anlatıyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Doğakültür karşıtlığı üstüne kara alay azetemizin usta çizeri Behiç Ak tiyatro sahnesinde de söyleyecekleri olduğunu yıllardır art arda kotardığı –bir bölümü ödüllü sahne yapıtlarıyla göstermişti. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 20078 tiyatro döneminde açılışını yaptığı ilk oyunlardan biri yazarın ‘Tek Kişilik Şehir’ adlı oyunu. Oyun bir gökdelenin içindeki restoranda geçiyor. Garson, Adam ve Kadın’dan oluşan oyun kişilerinin ikili ve üçlü konuşmalarıyla başlayıp süren ve noktalanan oyun belli belirsiz biçimde Sabahattin Kudret Aksal’ın ‘Kahvede Şenlik Var’, Memet Baydur’un ‘Kadın İstasyonu’ oyunlarının havasını taşıyor. Belki de bu çağrışım, iki müşteri ve bir garsondan oluşan her üç oyunda da ‘garson’ figürünün, restoran/kır gazinosu/istasyon ‘cafe’si gibi genel uzamlarda ‘insanlık durumları’nı yeterince izlemiş olmanın getirdiği ‘bilgelik’ nedeniyle ‘soyut’ bir kimlik kazanmış olmasından, bir anlamda, meddah/tek kişilik koro/anlatıcı niteliği taşımasından kaynaklanıyor. ‘Garson’ kimliğinin, Jean Paul Sartre’ın ‘kendi içinde varlık’ kavramını açıklamak için verdiği tipik ‘örnek’ olduğunu da anımsayalım: Kişinin kendi ‘özgür seçim’i ve eylemiyle yaratmadığı (garsonluk gibi) bir kimliği benimseyip, garsonluk dışında da bir kimliğe sahip biri olmaya çalışmadan var olması, yalnızca ‘garsonluk’ işleviyle tanımlanmakla yetinmesi... Bu tür bir karakter, özgür seçimlerle kendini ‘var etme’/‘özel olma’ çabası içindeki öteki karakterlerin sunduğu ‘dinamikler’in karşılaştırıldığı bir ‘değişmez’ olarak da işlev görüyor sahnede. Yurt, Emekle Yaratılır Uzakta mor dağlar. Ege sularının ipiltisi çamların arasından odalara vuruyor. Sonsuzu göster deseler, gök boşluğuna bakmam, denize bakarım. Oturduğumuz terasta, dalgaların kayalara çarpan serinliği tenimizi okşuyor. Bu yaz teni okşananlar arasında Ahmet Kabasakal yok! Yaşamın sonsuz ışığı, dünyanın kirinden pasından aldı, iç aydınlığında eritti onu. Evinin dingin salonunda oturur, diktiği çamlara bakardık. Yel estikçe odalara melisa kokuları dolardı. Onsuz bir öğle sonu, koku arka balkonlarda esti. Eşi Ülker Kabasakal, “Ahmet’in diktiği melisalar çiçek açtı!” dedi. Öyle anlar var ki, en sıradan söz, insanı hüzne boğuyor... ??? Ahmet Ağabey’le, kendi diktiği çamlarla serinleyen kıyı evlerinin salonunda denizin sesini dinlerken, Pablo Neruda gelirdi gözümün önüne. Neruda, ölmeden birkaç dakika önce, “Denizin sesini duymak istiyorum,” demiş, yatağının pencere önüne çekilmesini istemişti. Hep düşünürüm; insan, son anında bakar da ne görür denizde, kulağında göç davulu çalarken?.. Yüz yıl da yaşansa, hayat anlık görüntülerdir. André Gide, yıllar önce okuduğum “Dünya Nimetleri” adlı romanında “Mutluluk anlardadır” diyordu. Neruda son anlarında hangi mutluluğun ardındaydı, neyi görmek istemişti? Toprak, sözün üstünü örter. Ahmet Ağabey neler görüyordu da, uzun dalıp gitmelerinde gözünü ayıramıyordu Ege’nin diri sularından?.. Çamların esintili deniz maviliğinde, Neruda’nın melisa kokulu sesini mi?.. ??? Ege’nin bir kıyısında, mavi beyaz dalgalı başka bir koy. Yılları birlikte geçmiş kişiler toplaşıp o koyda mekân tutmuşlar. Her evin küçük bir bahçesi, o bahçelerde nar, portakal, limon, portakal ağaçları var. Daha ilkgençliklerini yaşayan ağaçların narin dallarından limonlar, bebek yüzlü narlar sarkıyor. Onları üretenlerin yüzlerinde, sevdikleri canda can bulmuşların mutluluğu. Şükrü Berber’in bahçesi, bahçelerin en bakımlısı. Çimeni ışık saçıyor. Bahçede biriki meyve ağacı da var. Ötesi çam ormanı... Orman diyorsam; gözünüzün önüne avuç içi kadar plastik kaplar getirin. Kapların her birine çam yavrusu fidelerin dikildiğini göreceksiniz. Sanki çam fideleri değil onlar, toprağın döl yatağında üretilmiş ağaçbebekler... Kimse ondan böyle bir şey istememiş. O, gönüllü yetiştirdiği binlerce fideyi, dikilir hale gelince götürüp orman dairesine bağışlıyor. Böylece bir ormanın daha temeli atılıyor dağ yamaçlarında. ??? İki yıl sonra... Kıyıyı kucaklayan dağlara bakıyorum. Yeşil yamaçların yerini kel dağlar almış. Yangın, kavrulmuş iskeletlere döndürmüş çamları. Önümüzdeki yıllarda da dağları alevler saracak. Dün olanın yarın da olacağını kimse aklından geçirmiyor. Gün kurtarılsın yeter! İftar çadırları aldatmacasında nasılsa öyle... Ramazanda doydu; on bir ayda ne yiyecek, ne içecek bu halk?.. Açlığa mahkum et; sonra önüne üçbeş kap yemek koy, doyurdum de onu! Yurt, erdemle, emekle yaratılır, sadakayla değil! Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın ardından başlattığı Aydınlanma devrimi, halkın erdemiyle ayakta kalmış, emekle bugünleri bulmuştur. Sonsuza da çamlarda emeği olan gerçek yurtseverlerin emeğiyle erecektir. adnan@binyazar.com G kişilerini yalnızca konuşturuyor. Kotardığı söyleşimler, yazar kişi kaygılarını arı gülmecenin yalınlığına ilmeklediğini gösteriyor. Behiç Ak, tıpkı M. C. Anday’ın dört ‘soyutlamalı’ oyununda, Oğuz Atay’ın ‘Oyunlarla Yaşayanlar’da, Memet Baydur’un tüm sahne yapıtlarında yaptığı gibi, kişilerini konuştururken hüznü gülmece ile damıtıyor ve bu yazarların farklılıklarına karşın buluştukları entelektüel çizgide yeni bir uzantı oluşturuyor. Yönetmen Serhat Nalbantoğlu, yazar Ak’ın üç oyun kişisiyle kurduğu, ‘konuşmaya dayalı’ yalın oyununu görsel düzlemde renklendirme adına, sahneye başka oyuncular da katmış. Böylece, yazarın yalnızca sözel düzeyde gönderme yaptığı kişiler sahnede somutlaştırıldığı gibi, oyun içindeki eylemleri de görsel düzeyde groteskleştirilmiş. Ancak, Nalbantoğlu’nun görselişitsel düzeyde uyguladığı abartma yazarın metnine aykırı düşmemiş. Her hafta onlarca kursa giderek ‘normal’ bir insana dönüşmeye çalışan –aslında doğallığı, kurs eğitimiyle altüst etmiş Kadın’da Benian Dönmez’in sergilediği ‘yapmacık’/stilize oyunculuk da aynı nedenle yadırganmıyor. Ancak, Nalbantoğlu öteki iki oyuncusunu da ‘stilize’ oyunculukla ‘güldürücü kılma’ tuzağına düşmüyor. Adam’ı oynayan Cüneyt Mete, Behiç Ak’ın oluşturduğu kara gülmece dokusunu, baştan sona soluklu bir doğal oyunculukla sahneye taşıyor. Yönetmen Nalbantoğlu, yazarın ‘erkek’ olarak tasarladığı Garson’u ‘kadın’a dönüştürerek oyunu daha da renkli kılmış; Devrim Yakut, Garson’da abartıya yüz vermeyen ama yine de ölçülü bir soyutlama işleminden geçirdiği enerjik bir oyunculuk sunuyor. Serhat Nalbantoğlu’yla birlikte Ayla Kutlu’nun ‘Sen de Gitme Triyandafilis’ öyküsünden uyarlanan sahne yapımında da çalışan Işın Mumcu’nun, tek kişilik masalardan oluşan modern restoran dekoru ve pencerelerin ardındaki gökdelen uzamını da gösteren çevre tasarımı oyunun anlam dizgelerine katkıda bulunuyor. Sahnenin teknolojik olanaklarını da metnin içerdiği veriler doğrultusunda yetkin biçimde kullandığı görülen yönetmen Nalbantoğlu’nun canlı ve tempolu sahne yorumu ile oyun metninin ‘konuşma ağırlıklı’ oluşunun getirebileceği tekdüzelik engelleniyor. Seyircinin dikkatinin sürekliliği oyun metninden kısaltma yapılmaksızın sağlanabiliyor böylece. Ankara Devlet Tiyatrosu’na yaraşır bir yapım... 19. ENKA ETKİNLİKLERİ GÖRSELLEŞTİRİLMİŞ YORUM İstinye’de sanat günleri... Kültür Servisi 19. ENKA Kültür ve Sanat Kış Etkinlikleri 6 Kasım 25 Aralık tarihleri arasında İstinye Sadi Gülçelik Spor Sitesi “Enka Oditoryum”da sanatseverlerle buluşuyor. Etkinlikler, 6 Kasım’da saat 19.00’daki kokteylin ardından dünyaca ünlü piyanistimiz Burçin Büke’nin konseri ve Gül Naz Mimaroğlu’nun düzenlediği “XV. Yüzyıl’dan Bugüne İznik Çinileri Sergisi” ile başlıyor. İki ay sürecek etkinlikler kapsamında; konserler, bale gösterileri, son döneme damgasını vurmuş tiyatro oyunları yer alıyor. Etkinliklerin başlama saati 20.30 olup isteyen katılımcılar her etkinlik öncesi saat 19.00’da TaksimAKM önünden kalkacak servisle etkinlik yerine ulaşabilir ve etkinlik bitiminde servisle Taksim’e geri dönebilir. Servisten yararlanabilmek için etkinliklerden en az iki gün önce ENKA ile bağlantıya geçerek yer ayırtılması yeterli. (www.enkasanat.org) ? Behiç Ak’ın ‘Tek Kişilik Şehir’ oyunu, üstün teknolojinin ve gelişmiş uygarlık ürünlerinin insanı nasıl yalnızlaştırdığını, esenlikli ortak yaşamlara katkıda bulunma adına kurulmuş kentlerin nasıl ‘tek kişilik’ olmaya yazgılandığını gösteriyor. nızlaştırdığını tartışırken, bir yandan da özgürlüğü, toplumsal/kültürel klişelerden arınmışlığı, tek başınalığı savunan ‘entelektüel kentli’ söyleminin ‘iflas’ını sergiliyor. Sanki o kocaman modern ‘şehir’ler, insanlar birlikte yaşasınlar diye değil de, yalnızlığı aşabilmek için ölmeyi seçsinler diye kurulmuş... İkinci eksende ise gerçeksanal karşıtlığı işleniyor. Arabaya, tekneye, uçağa hiç binmemiş insanların bilgisayar ekranındaki resimler üstünden yaptıkları alımsatım işlemlerinden tutun da, küsme, başkalarından gelen iletileri –okumadan başkalarına iletmeye dek uzanan sanal işlemler, olguların gerçekten yaşanmışlığının yerine geçiyor. Dahası, ‘gerçek’ ile bire bir bağlantılı edimlere ‘yabancılaşmış’ kentli insan yalnız sanallığa endekslenmiyor; ‘yapay’ olarak oluşturulmuş ortamlarda, soluk alma, yürüme, kavga etme, dinlenme, ağlama gibi dürtüsel edimler üstüne de eğitici kurslar görüyor. Kısacası, Behiç Ak, insanın kendisini ‘karikatürleştirme’sine ağıt yakıyor. Bunu yaparken ÜLTÜRÜN DOĞAYA MÜDAHALESİ Oyunda tartışılan ‘dinamikler’ temel karşıtlıkların oluşturduğu eksenler üstünde yer alıyor. ‘Doğa’‘Kültür’ karşıtlığının oluşturduğu eksende, insanın ‘doğal’ olduğu düşünülen tüm özelliklerine ‘kültür’ yoluyla müdahale edildiği, ‘ilkel’ diye bilinenin ‘uygar’ kılınması yolunda, yaşamın tüm gereksinimlerinin karşılanması üstün teknolojiye bağımlı kılınarak, ‘doğal’ olması gerekenin nasıl ‘yapay’laştırıldığı gösteriliyor. Behiç Ak’ın ‘teknoloji uygarlığı’ karşısındaki ‘eleştirel yaklaşımı’ bir boyutta kapitalizmin eleştirisine uzanırken, bir başka boyutta ‘uygarlık’ yoluyla ‘doğa’ya yabancı düşmenin ‘saçma’sına yöneliyor. Behiç Ak, art arda sıraladığı onlarca örnekle, insanların bir arada rahatça yaşamalarını sağlamak için kurulmuş ‘şehir’lerde, rahat ve özgürce yaşanabilmesi adına yapılmış buluşların insanları nasıl yal K CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear