28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 OCAK 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Petrol yasası AKP’nin Petrol Yasası ancak bu kadar olur... CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan anlatsın, biz dinleyelim: “ Bir kamu kuruluşunun veya kamunun sermayesine hâkim olduğu bir özel şirketin arama yapması, işletmede bulunması, malmülk edinmesi Bakanlar Kurulu’nun iznine bağlıydı. Bu izin kaldırıldı. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden sıradan bir arama ruhsatı alan, petrol aramacılığı, işletmeciliği yapabilecek, mülk edinebilecek. Üretilen petrolün karalarda yüzde 45’i, denizlerde de yüzde 35’inin memleket ihtiyaçları için ayrılması koşulu vardı, eski yasada. Bu maddeyi kaldırdılar ve üretilen bütün petrolün tamamını ihraç edebilme olanağını tanıdılar şirketlere. Türkiye’nin stratejik konularda ne kendini koruma altına alma şansı kaldı, ne de üretilen petrolü memleket ihtiyaçları için kullanabilme açısından yaptırım gücü... Çıkarılan petrolden alınan devlet hakkını yüzde 2’ye kadar düşürmekle kalmadılar. Arama derinliklerine göre yüzde 5’ten yüzde 30’a kadar devlet hakkı alınmayacağını hüküm altına aldılar. Hatta ilgili genel müdürlüğün onaylaması durumunda üretimi artırdığını ifade edene, devlet hakkından yüzde 25 daha ek indirim uygulanmasını öngördüler. Bütün arama dönemini damga vergisinden, KDV’den, vergiden muaf tuttular.” Özetin özetini isterseniz: Türkiye, eskiden bir litre petrolden aldığı parayı yeni kanunla ancak 100 litre petrolden kazanacak. Yani, ülkemizde bulunan her 100 litre petrolün 99 litresi yabancılara gidecek... İddialara yanıtlar SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Rabıta Rabıta, bilindiği üzere, Suudi Arabistan kökenli bir örgüttür ve ana amacı “Müslüman memleketlerin İslamcı kurallara göre yönetilmesini sağlamaya çalışmak”tır. Uğur Mumcu, ilk baskısı 20 yıl önce, 1987’de yapılmış olan Rabıta kitabında, Rabıta ile bağlantılı vakıfları, dernekleri ve onların yöneticilerini sergiler. Örneğin, Bereket Vakfı’ndan söz eder. Örneğin, Suudi sermayeli Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu’ndan söz eder. Bereket Vakfı’nın ve Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu’nun yönetim kurulu üyelerini sayarken Kemal Unakıtan’ın adına rastlarsınız. Aynı Kemal Unakıtan, bugün Maliye Bakanı olan Kemal Unakıtan’dır. Aynı Kemal Unakıtan hakkında “Al Baraka Türk’ün yönetim kurulunda görev yaptığı dönemde ‘naylon fatura’ düzenlediği” gerekçesiyle hazırlanan fezleke TBMM’ye sunulmuştur. Yasin el Kadı, Suudi Arabistan kökenli Muvvafaq Vakfı’nın başkanı ve kurucusu bir işadamıdır. Aynı Yasin el Kadı, Türkiye’deki şirketleri aracılığıyla Albaraka Türk’ün de ortakları arasında yer almıştır. Aynı Yasin el Kadı, ABD’yi hedef alan 11 Eylül terör saldırılarından sonra BM Güvenlik Konseyi’nin 28 Eylül 2001 tarihinde kabul ettiği 1373 sayılı kararda yer alan “El Kaide ve Taliban mensubu olan ya da bu örgütlerle bağlantılı kişiler ve kurumlar” listesine alınmıştır. Aynı Yasin el Kadı, BM’nin kararına dayalı olarak 2001’de çıkarılan Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye’de tüm para, mal, hak ve alacakları dondurulan, bu konuda yapılacak işlemler de Maliye Bakanlığı’nın iznine bağlanan kişidir. İşte o Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, işte o Maliye Bakanlığı’nın Başmüfettişi olan Hamza Kaçar’ı, işte o Yasin el Kadı ile ilgili soruşturmaları yürütürken görevden almıştır. Yaşanan olaylar arasındaki rabıta budur. Osmanlı millet modelciler başımızda ya, “Osmanlıca” oldu sana “Osmanlı Türkçesi”. Tıpkı Osmanlı millet modelciler gibi, bu yeni terimi bulup çıkaran da bir profesör... Yazar, dilci Kemal Ateş, o profesöre “Bu terimi ilk kimin, hangi anlamda kullandığını” soracak olmuş: “Osmanlı Türkçesini ilkin Hüseyin Kazım Kadri’nin 1911 yılında İçtihat dergisinde ‘Türkiye Türkçesi’ anla Yeni Osmanlıca mında kullandığını, isterse yaptığım alıntıları, daha geniş bilgiyi benim Türkçem Mahzun Ben Mahzun adlı kitabımda bulabileceğini söyledim ona. Sayın profesör boş boş baktı yüzüme.” “Osmanlıca” ile “Osmanlı Türkçesi”nin iki ayrı terim olduğunu bu çevrelere kabul ettirmek olası mı? Osmanlı Türkçesinin yerini Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye Türkçesine bıraktığını savunan Kemal Ateş’in, derslerini “Osmanlı Türkçesi” diye değiştirenlere bir küçük uyarısı var: “Siz Türkiye Türkçesi mi okutuyorsunuz bu derslerde? Osmanlıca terimi o bildiğimiz ağdalı, anlaşılmaz saray dili anlamında Şemsetin Sami, Ahmet Vefik Paşa, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç gibi yüzlerce yazarın yazılarında hep kullanılageldi. Osmanlıca yerine 2000 yılında Osmanlı Türkçesi demek, Türkçeyi kuran bu büyük yazarların dil zevkini beğenmemek olur, bu sözcüğü yıllardır benimseyen halkın dil zevkine güvenmemek olur.” İddia ne? Kimi yetkililerin vergi kayıtlarına ve hesap bilgilerine girilmiş, incelenmiş... Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Başkanı Atılay Ergüven’e göre vergiyle ilgili bilgilere erişme ve bunlar üzerinde araştırma yapmak tüm müfettişler, kontrolörler ve hesap uzmanlarının yetkisi içinde... Dolayısıyla serbest olan bir yetkinin kullanılmasından dolayı yalnızca bir başmüfettişi suçlamak, hem “ilginç” hem de “manidar”. Hesap bilgilerine girmek ile ilgili iddiaya gelince... Yine Atılay Ergüven’e göre müfettişler soruşturma yaptıkları kişilerin hesapları ile ilgili bilgiye gereksinim duyduklarında, bankalara, kim hakkında ve niçin soruşturma yaptıkları konusunda bir yazı yazıyorlar. Eğer herhangi bir müfettiş herhangi bir kişinin banka hesabına girmiş ise bankaya yazılmış olan müfettiş yazısı o hesaba girildiğinin kanıtı oluyor. Dolayısıyla, her kafasına esenin, her istediği zaman, herhangi bir kişinin banka hesabına giremeyeceği ortadayken bir başmüfettişi suçlamak “yolsuzlukla mücadele” değil, “yolsuzluğu önlemeye çalışanlarla mücadele” anlamına geliyor... Derin Canavar... Yeraltından fırlayıp çıkan canavarın ahtapot gibi her yere uzanan kolları, her seferinde kurbanına ulaşıyor ve onu avcuna alıp un ufak ediyor... Spielberg’ün “Dünyalar Savaşı”nda olduğu gibi... Geçen yıl Türkiye’de de vizyona giren filmi gördüyseniz, hatırlarsınız. Kimsenin adını koyamadığı, tarif edemediği, ne olduğunu anlayamadığı, çözemediği, yeraltında gizlenen bir canavar; en beklenmedik anlarda ve yerlerde “asfaltı yarıp” çıkar... Gökyüzü kararır, şimşekler çakar... Kurbanını kıskıvrak kavrayan canavar; etrafındaki her yeri, her şeyi tarumar ettikten sonra, gerisin geri geldiği yere döner... Her seferinde arkasında dehşet saçan bir “belirsizlik” ve “karmaşa” bırakarak... Spielberg’in bu filmi, 11 Eylül sonrasının kâbus ortamını anlatan “bir metafor” olarak yorumlanmıştı. Biz o tarifsiz “canavarın” üzerinde yıllardır yaşıyoruz. En kritik anlarda yerin altından uzanan canavarın kolları hiç sekmeden kurbanlarına ulaşıyor ve en değerli evlatlarımızı birer birer götürüyor. ‘Neden öldürülüyorlar?’ Hrant Dink cinayetinin ardından bu bağlamdaki en ilginç yazılarından birini “Radikal”de Mehmet Ali Kışlalı kaleme aldı. “Neden öldürülüyorlar?” başlığını taşıyan yazıda, başka bir derinlik vardı. İkide bir “asfaltı yarıp” dışarı fırlayan “canavara”; öz kardeşini kurban eden Kışlalı’nın yazısı sorulması gereken en belirleyici soruyla başlıyor: “Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink neden öldürüldüler? Bu sorunun yanıtını ilk defa küçük kardeşim Ahmet Taner’i kaybettiğimde düşünmüş ama bulamamıştım..” diyor Kışlalı: “Aradan geçen yedi yıl içinde, diğer meslektaş kardeşlerin hedef seçilmelerini defalarca irdelerken galiba ortak noktaları saptadım... Kısaca ifade etmem gerekirse, hepsinin ortak noktası, kamuoyunu etkileyecek düşünceleri etkili biçimde ifade etme yeteneklerine sahip olmalarıydı... Türkiye’nin çağdışı kalmış düşünce sistemleri karşısında özgürce ve en etkili şekilde düşündüklerini ortaya koyarak onlarla mücadele etmek isteyenler hedef seçilmişlerdir... Ortadan kaldırılan bu hedeflerin, onları yok edenler tarafından ne kadar isabetle seçildiğini, yok olanların yerine onlar kadar etkili yenilerinin gelmediğini gördüğümde anlıyorum...” “Canavarı” tam olarak tanımlayıp, tarif edemiyoruz ama “niyetini” artık görüyor ve seziyoruz. Statükoyu değiştirebilecek, güçlü ve bilinçli bir kamuoyunun oluşması istenmemektedir! ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr SSK Alt Sınır Aylıkları ve Ek Ödeme (Vergi İadesi) 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Yasa’ya göre “(…) emekli, maluliyet, dul ve yetim maaşı alanlar ile bunların eş, çocuk ve bakmakla yükümlü kimselerin (..)” yasada belirtilen “mal ve hizmet alımları vergi iadesine tabi” tutulmaktaydı. Yasada belirlenen vergi iadesi kapsamına giren ‘’mal ve hizmet alımları tutarına yüzde 5 nispeti uygulanarak’’ vergi iadesi ödenmekteydi. 5454 sayılı yasa uyarınca emekli, malul, dul ve yetimlere “vergi iadesi” ödenmesi yerine TC Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BağKur’dan aylık veya gelir almakta olanlara, 1 Ocak 2006’da yüzde 4 Ek Ödeme yapılmasına başlanmıştır. 5454 sayılı yasanın 1. maddesinde kimlere Ek Ödeme yapılacağı belirlenmiştir: TC Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BağKur tarafından; 1) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasası, 2) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, 3) 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Yasası, 4) 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Yasa, 5) 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası, 6) 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Yasası, 7) 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 8) 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 9) 2453 sayılı Yurt Dışında Görevli Personele Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 10) 2566 sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 11) 2913 sayılı Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 12) 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Yasa, 13) 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası, “hükümlerine göre aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile özel kanunları uyarınca vatani hizmet tertibinden aylık bağlanmış bulunanlara, harp malullüğü zammı ve tazminatlar dahil, aylık veya gelir olarak her ay ödenecek tutarlara göre ayrıca ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemenin bir aylık tutarı, her bir aylık veya gelirleri; 400 Yeni Türk Lirası ve daha az olanlar için aylık veya gelirlerinin yüzde 5’i, aylık veya gelirleri 400 Yeni Türk Lirası’ndan fazla olanlar için yüzde 4’üdür. Bu maktu hadler, devlet memuru aylık katsayısında meydana gelecek artış oranında artırılmak suretiyle uygulanır”. Ancak, “Sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenen ikramiye, toptan ödeme ve diğer ödemelerin hesabında ek ödeme dikkate alınmaz.” Bu uygulamada, vergi iadesi oranı yüzde 5’ten bir puan aşağı çekilerek yüzde 4’e indirilmiştir. SSK emeklilerinin en büyük bölümünü “alt sınır aylığı” alanlar oluşturmaktadır. 4447 sayılı yasa ile “Sosyal Güvenlik Reformu” adı altında getirilen uygulama 31 Aralık 2006 günü yedinci yılını dolduracaktır. 1 Temmuz 2007’de ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Yasası ile ikinci bir “Sosyal Güvenlik Reformu” yürürlüğe girecektir. Bu yasanın yürürlüğe gireceği 1 Temmuz 2007 tarihine kadar Aralık 1999’dan sonra geçen yedi yıl içinde SSK alt sınır aylıkları yapılan aylık artışlarla 84 YTL ’den Ocak 2007’de 542 YTL ’ ye yükselmiştir. Ve... ‘Sis perdesi’ Hrant Dink’in cenazesinin arkasından yürüyen yüz binlerin; “Hepimiz Hrant’ız. Hepimiz Ermeniyiz!” sloganı bahanesiyle apar topar şimdi “sanık sandalyesine” oturtulması rastlantı olabilir mi? Cinayetin ardından irdelenmesi gereken birbirinden kritik ve anlamlı onca soru varken; dikkatlerin nerdeyse toplu bir psikolojik hareket yapılırcasına “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganı üzerinde yoğunlaştırılması ve hedefinden saptırılması, basit bir rastlantı mıdır? “Yerüstünde” yani açık kamuoyu nezdinde bu “toplu suçlama” yapılırken; siberortamda ”yeraltından” liberal yazarlara gönderilen “tehdit” ve “sindirme mektupları”, rastlantı sayılabilir mi? Zeynep Oral’ın 26 Ocak tarihli yazısına bakın: “Açın internet sitelerini” diyor Oral: “En dehşet verici korku filmlerinden korkunç! Bir Hrant yetmez, daha nicelerini öldürmek gerekir diyenler mi istersiniz, farklı etnik kökenlere küfürler mi?..” “Hepimiz Hrant’ız. Hepimiz Ermeniyiz” sloganına kampanya açılırken; sloganın içerdiği “dayanışmaya” sahip çıkan yazarlara da ”yeraltından” tehditler savurmak... sıradan bir tesadüf olabilir mi? “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganına yönelen karalama kampanyasıyla bu tehditlerin çakışması tek nedenle izah edilebilir: “Özgür ve bağımsız kamuoyu oluşumunu, görüldüğü ilk yerde ezmek!” Acilen harekete geçen canavar belli ki, “ezber bozan bu beklenmedik açılımı” yeni bir “sis perdesiyle” örtmek, kamufle etmek ve durdurmak istemektedir... Cenazede, Rakel’in yaptığı konuşmayı özellikle de şu sözlerini dinlerken: “Buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bugünle kalmayın. Bu kadarla yetinmeyin. O, bugün Türkiye’de milat yaptı. Sizler de mührü oldunuz!”, hep bunu düşünmüştüm: “Canavar ne der? Ne düşünür? Hiç bu fırsatı verir mi?” HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Beyaz, mor ya da parlak 1 kızıl renkte çi 2 çekler açan otsu bir bitki. 2/ 3 Bir nota... Ba 4 lı alınmış pe 5 tek. 3/ Giysilerin buruşuk 6 luklarını gider 7 mekte kullanı 8 lan araç... Araba koşumunda 9 atların boyunlarına ge1 2 3 4 5 6 7 8 9 çirilen ağaç çember. 1 E U R İ P İ D E S 4/ Bir tür savaş gemi2 B R İ Ç T U B A si sandalı... Yapma, T E R etme. 5/ Hayvanlara 3 R A M İ Z 4 E R A T D O vurulan damga... Lok5 K O L İ İ B İ S manruhu. 6/ Ender, K A R A seyrek... Doğu Ana 6 A S L İ K E N dolu’da bir ırmak. 7/ 7 S E K Başlangıçta yer alan... 8 İ L İ T N A P A Çirişli bir çeşit parlak 9 S O P H O K L E S bez. 8/ Hasırdan örülmüş kulplu torba... “Hayır” anlamında kullanılan söz. 9/ Atatürk’ün emriyle 1928’de Ankara’da açılan, politikacıların ve gazetecilerin uğrak yeri olan tarihi lokanta. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fethiye ilçesinde, Türkiye’nin en ünlü turizm yörelerinden biri olan lagün. 2/ İtalya’da yaşamış antik halk... Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu. 3/ Şöhret... Reçine. 4/ Ulanmış, katılmış parça... Okun, kirişe geçen ucundaki kertik... Brezilya’nın plaka imi. 5/ Kaba sofu... Uygun, tıpatıp gelen. 6/ Düz ve geniş arazi... Başlangıcı olmayan, öncesiz. 7/ Onarım. 8/ Soy, sülale... Bir cins kek. 9/ Kâğıtları bir arada tutmaya yarar çengel... Yağsız ve ekşimsi bir peynir cinsi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear