01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 OCAK 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü ve Başdanışmanı olarak görev yapan Ali Baransel Korutürk’lü yılları anlattı 9 ‘Kalpağı bile sorun oldu’ Ç ankaya’da görev yapanlar, Cumhurbaşkanlarının fiziksel olarak yakınındaki kişiler yakın tarihin de en yakın tanıkları arasında yer alırlar. Bunlardan bazıları Cumhurbaşkanlarının “vakanüvisti” gibi tarihe notlar düşüp, anı kitapları yayımladılar. Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü ve Başdanışmanı olarak 16 yıl kesintisiz görev yapan Ali Baransel’in anılarının ilk bölümü, “Bıçak SırtıÇankaya Köşkü’nde 16 Yıl (1)’’ adıyla yayımlandı. Ali Baransel, Çankaya’da 16 yıl boyunca Cumhurbaşkanları Fahri Korutürk ve Kenan Evren’in yanı sıra Cumhurbaşkanı vekilleri Sırrı Atalay ve İhsan Sabri Çağlayangil ile de çalıştı. Baransel, sön dönem Cumhurbaşkanlığı kulislerinin, Çankaya Köşkü’nde yaşananların en yakın tanıklarından. Bu nedenle hem anıları hem de gözlem ve görüşleri önem taşıyor. KUZEY’İN İKLİM ŞARTLARI Korutürk’ün Finlandiya gezisi 1215 Nisan 1977’de gerçekleştirildi. Bu geziye, Korutürk’ün kalpağı damgasını vurdu. Finlandiya Cumhurbaşkanı Kekkonen yaklaşık 1.95 boyunda, ince, sportmen yapılı biriydi. Boyu 1.69 olan Korutürk, başındaki kalpakla neredeyse Kekkonen ile eşit boya erişti. Ancak bu sert eleştirilere yol açtı, Korutürk’ün resmi gezide kalpak giymesinin Kıyafet Kanunu’na aykırı olduğu değerlendirmeleri yapıldı. Korutürk ise eleştirilere şu yanıtı vermişti: “İskandinav ülkelerinde iklim şartları malum. Bu törenlerde başı açık durmak zor. Bu ülkelerde kalpak, şapka herkes tarafından giyiliyor. Bunu istismar etmek, softa zihniyetidir. Ben şahsen kıyafetimde hiç gayri medeni bir hal görmedim. Finlandiya’da bizi kimse yadırgamadı. Şarklı muamelesi yapmadı. Batılı ilgisi gördük. Tekrar ediyorum, kalpak meselesini istismar yoluna gitmek mübalağadır. Hiç hak etmediğim bu eleştirilere çok üzüldüm. Ama sonuçta bu üzüntümü unutturan, beni çok memnun eden bir şey var ki, o da bu vesileyle toplumumuzun Kıyafet Yasası’nı nasıl benimsediğini, bu konuda nasıl duyarlı olduğunu görmemdir.” B aransel, “Cumhurbaşkanı nasıl seçilmeli, halkın seçmesi isteklerini nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine “Öncelikle şu hususu vurgulamak istiyorum: Cumhurbaşkanlığı anayasamızda kesinlikle ABD’deki gibi ‘başkanlık’ ya da bazı ülkelerdeki şekliyle ‘yarı başkanlık’ sistemi özellikleri içermemektedir. Anayasamız Cumhurbaşkanına iki temel görev vermiştir. İlki temsil görevi, ikincisi de anayasal kurumlar arasında uyumlu bir çalışma ortamı sağlamak, bir denge unsuru olarak sorunların çözümüne katkı sunmak. Ayrıca icra makamının işlem ve eylemlerini denetleme görevini yerine getirmek” diyor. Cumhurbaşkanının yemininde kendisine birçok yetki veriyor. Ama ne yazık ki bunların müeyyideleri yok. Sorumluluklarım ve yetkilerim çok sınırlı. İcranın başı başbakan. Cumhurbaşkanlığı protokol ağırlıklı, eylem ve işlemlerinden sorumlu tutulmayan bir makam. Her sabah çalışma masama oturuyorum. Önümde bir tas. Her gelen zehirini akıtıyor. Sorunları çözmek için çabalıyorum. Çoğu kez yetkilerim yetersiz kalıyor. İktidar ve muhalefet partileri çoğu zaman gelişmeleri ve kanunları kendi istek ve çıkarları doğrultusunda değerlendiriyorlar. Çözümsüzlük noktasında halbuki Cumhurbaşkanının mesela, Meclis’i erken seçime götürmek gibi bir yetkisi olsaydı, inanıyorum ki Cumhurbaşkanından çekinirler, sorunları aşmada daha anlayışlı hareket ederlerdi.” Baransel, bu konuda değerlendirmelerde bulunurken, bazı anılarını da aktarıyor: “Bilindiği gibi, 12 Eylül askeri harekâtıyla 1982 Anayasası Cumhurbaşkanının görev, yetki ve sorumluluklarına bazı yeni boyutlar getirdi. Ancak o dönemde de 7. Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren, bu yeni düzenlemeleri yetersiz bulduğunu çeşitli vesilelerle dile getirirdi. Kendisi sık sık yurtiçi seyahatlerine çıkar, halkın özlem ve isteklerini dinlerdi. Toplantıların sonunda da her defasında ‘Ben icra makamında değilim. Şimdi bu isteklerinizi genel sekteretim aracılığıyla Sayın Başbakan’a ileteceğim. Umarım dikkate alırlar’ derdi. ‘KEŞKE HALK SEÇSEYDİ’ KAYA TOPERİ: Devlet birikimi zorunlu Turgut Özal, 12 Eylül sonrasında siyasete giren “yeni” lider oldu. 20 Mayıs 1983 tarihinde Anavatan Partisi’ni kuran Özal, seçimlerde oyların yüzde 45’ini alarak büyük bir başarı kazandı. Böylece, siyasette Özal dönemi başladı. 1 Kasım 1987 seçimlerinde ANAP’ın oyları yüzde 36’ya gerilerken, Özal’a Çankaya yolu göründü. Özal Cumhurbaşkanlığına aday oldu. 31 Ekim 1989 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci turda aldığı 262 oyla 8. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktı. Özal, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda takvimler 9 Kasım 1989’u gösteriyordu. Çankaya günleri yaklaşık 3.5 yıl süren Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde yaşamını yitirdi. 12 Eylül sonrasında on yıllık bir dönemde siyasete damgasını vuran Özal, gerek Başbakanlığı gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde çok tartışılan bir siyasetçi oldu. Özal’ın ailesi de, o döneme dek görülmemiş biçimde göz önündeydi. Eşi Semra Özal ile kızı Zeynep Özal’la ilgili haberler gazetelerin siyaset sayfaları kadar, magazin sayfalarından da eksik olmuyordu. ‘MAKAM DENGE UNSURUDUR’ SİSTEME DİKKAT EDİLMELİ Baransel, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve tartışmalarla ilgili sorularımızı yanıtlarken öncelikle “Cumhurbaşkanlığı konusunda akademik söylemler yerine, birebir tanık olduğu ve yaşadığı olaylarla ilgili bilgi sunmakla yetineceğinin” altını çiziyor. Baransel, “Cumhurbaşkanı nasıl seçilmeli, halkın seçmesi isteklerini nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine “Öncelikle şu hususu vurgulamak istiyorum: Cumhurbaşkanlığı anayasamızda kesinlikle ABD’deki gibi ‘başkanlık’ ya da bazı ülkelerdeki şekliyle ‘yarı başkanlık’ sistemi özellikleri içermemektedir. Zannedilenin aksine, geniş yetkileri olan bir makam konumunda da değildir. Anayasamız Cumhurbaşkanına iki temel görev vermiştir. İlki temsil görevi, ikincisi de anayasal kurumlar arasında uyumlu bir çalışma ortamı sağlamak, bir denge unsuru olarak sorunların çözümüne katkı sunmak. Ayrıca icra makamının işlem ve eylemlerini denetleme görevini yerine getirmek” diyor. Baransel, 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in hizmet süreleri boyunca anayasada yer alan görev, yetki ve sorumluluklarının yetersizliğinden yakındığına dikkat çekerken, Korutürk’ün şu sözlerini anımsattı: “Anayasa Yine böyle bir toplantı sırasında hemen arkasındaki sandalyede not tutuyordum. Başını çevirerek kulağıma usulca, ‘Baransel görüyorsun, Cumhurbaşkanı olarak herhangi bir meselenin halledilmesi konusunda söz bile veremiyorum. Keşke 1982 Anayasası’nda Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hükmüne yer verseydik. Cumhurbaşkanını daha geniş yetkilerle donatsaydık. Daha önce devlet başkanı olarak icraatın başında görev yapmış bir insandım. Şimdi içine düştüğüm bu durum, doğrusu beni üzüyor’ dediğini şimdi bile dün gibi hatırlıyorum. Anayasamız açıkça Cumhurbaşkanına milletin ve ülkenin birliğini temsil görevi veriyor. Bu gerçeğin ışığında Cumhurbaşkanının mutlaka geniş bir uzlaşma yöntemiyle seçilmesinde sayısız yararlar olduğu düşüncesindeyim. Daha önce yaptığım görevler dolayısıyla şu anda devletin tepesinde hizmet veren sivilasker birçok kişiyle yıllar öncesinde başlayan dostluklarım devam ediyor. Birçoğu ile ailece de görüşüyoruz. Sağ olsunlar, zaman zaman çok özel konuları benimle de paylaşma alçakgönüllülüğünü gösteriyorlar. Hemen hepsinin ortak görüşünü ‘Cumhurbaşkanı seçilecek kişi kesinlikle geniş bir uzlaşmayla belirlenmelidir. Sadece, siyasi partilerin parlamentoya yansıyan temsil oranlarının yeterli görülmesi yaklaşımı, ülkemizde onarılması güç gerginlikleri beraberinde getirebilir’ şeklinde özetleyebilirim.” Emekli büyükelçi Kaya Toperi, Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanlığı görevini yürüttü. Bugün bir stratejik iletişim, danışmanlık şirketinde çalışıyor. Toperi, “Nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Cumhurbaşkanının nitelikleri anayasada belirtilmiştir. Ancak, gerek Türkiye Cumhuriyeti’nde, gerek diğer demokratik ülkelerde yazılı olmayan bazı gelenek ve ek koşulların da bulunması gerekliliği genellikle kabul edilen bir gerçektir. Ülkemizde bilindiği üzere birçok görev ve niteliklerine ilaveten Cumhurbaşkanlığı makamının bir denge unsuru olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Ülkemizde demokratik yollarla bu makama seçilenler, her zaman denge unsuru olmuşlar ve devlet birikim, bilgileri ve deneyimleri sayesinde Türkiye birçok krizden fazla yara almadan çıkabilmiştir. Özetle, Cumhurbaşkanı’nın anayasadaki niteliklere ilaveten devlet deneyimi, devlet birikimi, devleti bilmesi ve sahip çıkabilecek vasıflara ve yeteneklere sahip olması gerektiği kanısındayım.” EŞİ NASIL OLMALI? KO RU T Ü R K Ü N L Ü L E R E K A P I L A R I N I A Ç M I Ş T I Sanatçılar Çankaya Köşkü’nde ahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde 14 Şubat 1978 günü verilen resepsiyon, Çankaya kapılarının sanatçılara açılmasıyla tarih sayfalarında yerini aldı. Türkan Şoray, Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Filiz Akın, Atıf Yılmaz, Zeki Müren, Fatma Girik, Ruhi Su, Ahmet Adnan Saygun, Suna Kan, Abidin Dino, Orhan Peker, Cihat Burak, Aziz Nesin, Haldun Taner, Edip Cansever, Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Tahsin Saraç, Cahit Külebi, Çetin Altan, Bedia Muvahhit, Vasfi Rıza Zobu, Cüneyt Gökçer, Müjdat Gezen, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Kerim Afşar davetliler arasındaydı. Çeşitli sanat dallarının seçkin temsilcileri Çankaya Köşkü’nde ağırlanıyordu. Ali Baransel o günden şu notları aktarıyor: “Sohbet sırasında ‘Nobel Ödülü’ konusu da gündeme geldi. Korutürk, Haldun Taner’e ‘Nobel Ödülü’nü ne zaman alacağız’ sorusunu yöneltti. Bunun üzerine Taner de, ‘Nobel Ödülü jürisini kimi zaman eserlerin niteliği, kimi zaman da coğrafi kaygılar etkiler. Her iki halde de bize bir şans doğabilir. Şiir veya roman alanında şansımız daha çok. Özellikle şiir alanında...’ karşılığını verdi. Çetin Altan da bu konuyla ilgili görüşünü açıklarken Türkiye’nin bir gün mutlaka Nobel Ödülü’nü alacağına inandığını söy F Yazılı olmayan kuralların önemi li Baransel, “Çankaya Köşkü’nde türbanlı first lady” tartışmalarıyla ilgili sorulara yanıt verirken, yine anıları ve bazı tarihsel olaylara göndermede bulunuyor: “Gözlemlerim, bu makamda yazılı hukuk kuralları kadar, yazılı olmayan kuralların da son derece geçerli olduğu şeklindedir. 6. Cumhurbaşkanı Korutürk’ün Finlandi A ya’ya yaptığı bir yurtdışı gezisi sırasında, soğuk iklim şartlarından korunmak için başına giydiği kürk kalpak günlerce basında ve kamuoyunda tartışılmıştı. Bu masum hareket iç politikada sert rüzgârların esmesine neden olmuş, Cumhurbaşkanığı ile hükümet ve parlamento arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirmişti. ” ledi. (...) Zeki Müren, kendisine eşlik eden Fatma Girik ile dolaşırken o dönemde plato topuk denen, tam 30 santim yüksekliğinde ayakkabı giydiği için basketçiler gibi herkese tepeden bakıyordu. Bu durumu şaşkınlıkla izleyen Korutürk, bir ara kulağıma eğilerek ‘Allah Allah, ben Zeki Müren’in bu kadar uzun boylu olduğunu bilmiyordum’ diyerek hayretini ifade etti. (...) Vasfi Rıza Zobu, ‘Efendim bu ne şereftir, hepsinin yaşlısı olarak şükranlarımı arz ederim. Tüm sanatçıları bir arada çağırdığınız için kıvanç duyduk. Biz aktörlerin eskiden şahitliğimiz bile makbul değildi’ sözleriyle acı bir gerçeği dile getirdi. Korutürk bunu ilk defa duyduğunu söyleyince Mecelle’den örnekler verdi. (...) Bu gecenin yankıları, gazete ve dergilerin gündemini uzun süre meşgul etti. Abidin Dino, Ruhi Su gibi bazı çevrelerce ‘sakıncalı’ görülen isimlerin de Köşk’e davet edilmeleri ayrıca konu oldu. Gerçek olan; o çalkantılı günlere rağmen Türkiye’de sanatın her dalında önde gelen isimlerin ilk kez, sağsol ayrımı yapılmadan, böyle büyük bir davette ve devletin en üst kademesinde bir araya gelmesiydi.” S Ü R E C E K Kaya Toperi, “Gerilimsiz, rejim krizleri yaşanmadan bu süreci nasıl aşabiliriz? Turgut Özal döneminde ‘Alışamadık’ tartışmaları olmuş ve Özal ‘Alışırsınız’ karşılığını vermişti. Tayyip Erdoğan’a da ‘alışılır’ mı” sorularına yanıt verirken, şu görüşleri dile getirdi: “Ülkemizde her zaman bu süreçlerde ister istemez bazı gerilimler yaşanmış, ancak üstesinden gelinmiştir. Bu kez de aklıselim, soğukanlılık, özveri ve karşılıklı saygı ve ödünle krizi atlatabiliriz gibime geliyor. Turgut Özal devleti çok iyi bilen, soğukkanlı, sakin, siyaset ve ekonomi bilgisi kadar diplomasi becerisi de olan bir Cumhurbaşkanı idi. Ölünceye kadar da hem alışamadık diyenler hem de rahmetli Özal tutumlarını sürdürdülerse de bir yerde karşılıklı anlayış, özveri ve ülke sevgisinin galebe çaldığını gördük.” Kaya Toperi, Erdoğan’ın eşinin türbanlı olmasıyla ilgili tartışmaya doğrudan girmemeyi yeğliyor. Toperi, “Kamuoyu ilk kez bir Cumhurbaşkanının ailesini Özal döneminde bu kadar yakından tanımıştı. Aile bireyleri çok sık medyada ‘görünürdü’. Şimdi de daha seçim sürecinde, Cumhurbaşkanı’nın eşi tartışma konusu. Cumhurbaşkanı’nın eşi, ailesi nasıl olmalı?” sorusu üzerine de “Cumhurbaşkanı kadar eşi de her makamda olduğu gibi büyük önem taşıdığına inanıyorum. Nasıl biz diplomatların, büyükelçilerin başarısında eşlerinin katkısı ve yardımı önemli ise bu keyfiyet devletin en yüksek makamı için daha da geçerlidir. Sayın Semra Özal özel bir kişiliğe sahip Cumhurbaşkanı eşi idi. Çağdaş Türk kadınları için yaptıkları her zaman anımsanacaktır umarım” demekle yetiniyor. CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear