24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ 16 Dünden bugüne Doğu Şevket Süreyya Aydemir, tanıyı Mayıs 1970’te koymuş. Doğu sorununun, hem o günkü, hem de bugünkü Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu dile getirmiş. Bu sorunun ‘‘ancak geniş bir anlayış, rasyonel bir kalkınma gücü, insan emeği ile insan haysiyetinin aynı zamanda ele alınmasına dayanan geniş bir idrak ile’’ çözümlenebileceğine değinmiş. Birikimi ve deneyimleriyle olacakları sezen bir aydının yapması gerekeni yapmış ve ‘‘Aksi takdirde’’ demiş, ‘‘Doğu ile Batı, bizim devlet yapımıza bugün taşıdıkları tezatlar ile er geç birtakım sıkıntılara gebedir.’’ Aydemir, sıkıntının giderilme çaresi olarak da şu önerileri geliştirmiş: ‘‘Bence Doğu’ya ilk müdahale, büyük zirai devlet işletmelerinin yanında, bunlardan yardım gören küçük toprak mülkiyetini acele yerleştirmekle mümkün olabilir. Bunun için, ne bir asır sürecek kadastro çalışmalarını beklemeye, ne toprak reformu gerçeğini zirai reform edebiyatı ile maskelemeye lüzum yoktur. Çünkü bu oyalama tehlikelidir. Doğu’da köylü, eğer küçük toprak mülkiyetine, acele ve icracı kanunlarla kavuşturulursa, görülecektir ki, Doğu’da Türkiye kendine bağlı, çalışkan ve zeki bir vatandaş kitlesinin yardımını bulacaktır. Aksi takdirde ve bugünkü ağa, bey, şeyh ve tarikat ticareti ile elde tutulabileceği sanılan bu geniş bölgeler, er geç büyük huzursuzlukların sahaları olabilirler.’’ Şevket Süreyya Aydemir’in ‘‘Aksi takdirde’’ uyarısı tuttu. Doğu’nun durumu ortada. Hâlâ ağalar, beyler, şeyhler, şıhlar el üstünde, tarikatlar başrolde. Sınır boyumuz bile yabancılara verilmek üzere satışa çıkarılıyor, toprak reformunun adını anan yok. Aydemir’in sözünü ettiği ‘‘zirai reform maskesi’’ yerine yeni oyuncak buldular şimdi de: Bölge kalkınma ajansları... Bir süre de bu oyuncakla oyalarlar. Oyuncak olmak isteyenimiz çok nasılsa... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ağustos Güneşi Mor dağlardan, bozkır yalnızlığından, zeytinlerin arasından, apartman boşluğundan belki de... Bir yerlerden doğuyor, güneyden batıya yay çiziyor, denizde, bir tepede, bir çatıda ya da düz bir çizgide sönüp gidiyor... O, bizim ağustos güneşimiz... Yazarlarımız, şairlerimiz onda ne mi imliyorlar? İşte yanıtları: Adnan Binyazar: Hayatımda çok şeyden yakındığım olmuştur; sıcaktan asla! Sokaklarda kaldığım çocukluğumun İstanbul kışlarında parmaklarım, saçaklardan sarkan buzlardan daha soğuk olurdu. Ağustos güneşi şimdi bende, güneşin altında uzanmayı, terimle kumları ıslatmayı çağrıştırır. Acı, insanın duygu tarihine geçmeyegörsün; ağustos güneşinin altında bedenimin ısındığını duyumsasam da, ruhum hep o şiddetli kış soğuklarının ürpertisini yaşar. Şükrü Erbaş: Buğday tarlalarının ortasında bir çocuk. Kirpikten topuğa kadar çocuk. Babanın sesiyle uzayan zamanlar. On iki ay sarı. Hiçlik taşlar kadar. Gökyüzü yalnız ay çıkınca var. Uzaklar yok. Korku cana değiyor. Değer hâlâ. Işıklar, deniz, şiir bir gün bu ağustostan? Ey küçük düşürülmüş evler. Soğuk hayal. Baba çocuktan çocuğa büyür. Anne kandil. Çocuk her kadında yalnız. Unutmak ey, güneşlerin isi. Herkes senin genişliğinde sonsuz. Çocuk hariç... Emin Özdemir: Ağustos güneşi beni alır, yılların ötesine, öğretmenlik yaptığım köye, gençlik günlerime götürür. Okulun yanı başındaki yaşlı meşe ağacının gölgesine uzanır, kitaplar okurdum. On sekiz yaşımın coşkusu içinde anlatılmaz bir haz duyardım okuduklarımdan. Ya şimdi? İster yaşlılık deyin, ister ortam farklılığı, hiçbir kitap o meşe ağacının altında okuduklarım kadar etkilemiyor beni. Hasan Ali Toptaş: Ağustos güneşi, öncelikle William Faulkner’ın ‘Ağustos Işığı’ adlı romanını hatırlatıyor bana. Sonra, çocukluğumdaki arpa tarlalarını hatırlatıyor. Arpa tozunun ağustos güneşinde insanın tenine, boynuna, kulağına nasıl yapışıp kaldığını ve cayır cayır nasıl yaktığını. Kasabadaki arpa yüklü at arabalarını, kağnıları. Islak bezlerle örtülen, harman yerindeki toprak testilerin duruşunu. Sonra, geceleyin harmanların arasından kayan yıldızları ve uzak uzak ötüşen ağustosböceklerini. Ali Püsküllüoğlu: Benim şiir kitaplarımdan birinin adı, ‘Sırtımızdaki Kızgın Güneş’; bu ağustos güneşidir elbette, bir ağaç gölgesine sığınmazsan, yakıcı. İnsanın genç günlerinde aldırmadığı. ‘Tozlu yollar boyu, kağnıyla / Sen Ilgaz’dan geçtin mi ağustosta’ diyen de benim. Neden Ilgaz’ı anıyorum şimdi? Bir yaz günü Ilgaz’ın serinliğini yaşamıştım, akan çeşmeden suyunu içmiştim. O yüce ağaçları, o ağaç denizini, onların serinliğini anımsadım da, Ayvalık’ın serin denizini anımsamadım mı? Yok, artık yakıcı güneşe dayanamıyorum. Ağustos güneşi, benim gibi Çukurova’nın sarı sıcağında yaşamış biri için bile dayanılmaz oluyor. Yine de ‘Bir gidebilsem o serin denize, ağustos güneşinde’ diyorum. Ayvalık’a. Alper Akçam: Ağustos güneşi, bana sapsarı ekin tarlalarını çağrıştırır. Kuru bir sıcak, tırpanın çeliğine devrilen buğday başakları, ayaklarımın altında kuru toprağın dost dokunuşu... Bereket sevincini gölgeleyen yağmur hasreti; olgunluğun kırılma noktası... ‘‘Mavi Bereliler’’ ateş açabilecek. BM personeline yönelik saldırgan eylem veya saldırgan eylem niyeti içeren davranışlar karşısında; Lübnan ordusu ile Lübnan hükümet üyelerini saldırılardan korumak amacıyla insani yardım görevlilerini bu eylemlerden korumak ve de sivilleri doğrudan hedef alan fiziki tehditler karşısında UNIFIL ateş açacak. Bu ‘‘barış gücü’’ başka. Şimdiye dek gördüğümüz ‘‘barış güçlerinden’’ farklı. Lübnan’a gönderilen BM güçleri; ‘‘polislik’’ ya da ‘‘gözlemcilik’’ yapmayacak, ‘‘asker’’ gibi çarpışacak. Bu ‘‘çatışma şartlarının’’ belirlenmesinde kilit rol oynayan Chirac; Lübnan’a gidecek Fransız askerleri kontenjanını 400’den 2000’e çıkarınca, ayak sürçen tüm diğer AB ülkeleri birer birer UNIFIL’e yazıldı. ‘‘Tarihi nedenler’’ gerekçesiyle, Lübnan’a asker göndermekten kaçınan Almanya bile; son dakikada furyaya katıldı. Ve BM’nin ‘‘Barış Gücü’’ kontenjanı birkaç günde zınk diye 7000’e fırladı. Baş döndürücü hız kazanan gelişmeler karşısında; ‘‘operasyona’’ yönelik kuşkular ve eleştiriler de bıçak gibi kesildi. Niye? BM gücüne tanınan silah kullanabilme yetkisi, ‘‘kırılgan ateşkesi’’ korumaya yetecek mi? Hayır. Hiçbir garantisi yok bunun. Lübnan’da Atılan Zar... İsrail güvence vermiyor Başta İsrail, yeniden silaha sarılmayacağına dair güvence vermiyor. ‘‘Barış gücü... projesi yürümezse, yeni bir savaş olur mu’’ şeklindeki bir soruya İsrail Dışişleri Bakanı Livni’nin verdiği yanıt, özetle şöyle: ‘‘Biz savaşa alışığız. 1948’den beri kuşatma altında yaşıyoruz. Varlığımızı korumak için ne icap ederse yaparız... Lübnan devleti İran ve Suriye çıkarlarını temsil eden Hizbullah’ın elinde oyuncak olur da, (yeniden İsrail karşıtı) saldırılar başlarsa; kendimizi korumak hakkını mahfuz tutarız!’’ (La Stampa, 25 Ağustos) Açık ve net. Hal böyleyken nasıl oldu da düne kadar ‘‘mission impossible’ başarı şansı olmayan, imkânsız misyon olarak tanımlanan UNIFIL projesi üzerindeki tüm kuşkular dağıldı? Askerler, deneyimli politikacılar, muhalefet, enine boyuna konuyu tartışıyor; ‘‘Hizbullah’ı silahsızlandırmak başlı başına güç iş. Ama neticede Hizbullah silahlarının verebileceği zarar sınırlı. Son savaşta bunu gördük. Asıl sorun İsrail. İsrail, Ortadoğu’nun en büyük askeri gücü. Kontrol altına alınabilecek mi?’’ diye soruyorlardı. AB ülkeleri ‘‘imkânsız misyona’’ tahsis edilen asker sayısını 7000’e çıkarttığı anda, bu eleştiriler durdu. Tüm Avrupa siyası sınıfı; sağcısıyla, solcusuyla bir yarışa girdi. Irak’a asker göndermek konusunda kıyamet koparan; ‘‘Irak’tan asker çekmeyi’’ seçimlerde oya tahvil eden İspanya ve İtalya solu şimdi projenin bayraktarlığını yapıyor. Prodi ile D’Alema; ‘‘Lübnan’a asker göndermek’’ davasının en ateşli savunucuları. ABD ile ilişkileri germek pahasına Irak’tan asker çeken İspanya’daki Zapatero hükümeti ise, İtalya ve Fransa ile Lübnan’a en çok asker (1000) gönderen ülkelerin başında. Ülke kaynaklarını koruma Kudret Ulusoy, PTT müfettişi. Birkaç arkadaşı ile birlikte Ülke Kaynaklarını İzleme ve Koruma Derneği’ni kurmuş. Dernek yöneticileri, dünyadaki en fazla borçlu ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin, küreselleşme ile birlikte estirilen sömürü rüzgârından en olumsuz yönde etkilenen ülkelerden birisi olduğu kanısındalar. Emperyalist emellere ve politikalara karşı ulusça her zaman uyanık kalınması ve bunlara karşı demokratik ve hukuki yollardan mücadele edilmesi gerektiğini, hatta bunun gelecek kuşaklar için bir ‘‘vicdani borç’’ olduğunu düşünüyorlar. Az iş yapmamışlar bugüne değin. Su kaynakları, suyun özelleştirilmesi, su sorunları, su hukuku, sulak alanlar ve su ürünleri, kömür, petrol, bor, torf ve haberleşme sektörü üzerine araştırmalar hazırlamışlar, bunların bir kısmını da yayımlamışlar. Seyirci edilgenliğindeki çoğunluğun karşısında, kimi duyarlılıkları ayakta tutmak için çaba göstermek bile az buz bir iş değil doğrusu... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Emeklilere ‘vergi iadesi’ yerine ‘ek ödeme’ 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Yasanın 1. maddesi uyarınca ‘‘(...) emekli, maluliyet, dul ve yetim maaşı alanlar ile bunların eş, çocuk ve bakmakla yükümlü kimselerin (..)” yasada belirtilen ‘‘mal ve hizmet alımları vergi iadesine tabi’’ tutulmakta ve. yasada belirlenen vergi iadesi kapsamına giren ‘‘mal ve hizmet alımları tutarına % 5 nispeti uygulanarak” vergi iadesi ödemesi yapılmaktaydı. 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Yasa, 5454 sayılı yasa ile, 1 Ocak 2006 dan geçerli olarak yürürlükten kaldırıldı. 5454 sayılı Yasa emekli, malul, dul ve yetimlere ‘‘vergi iadesi’’ ödenmesi yerine, ‘‘TC Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BağKur’ dan aylık veya gelir almakta olanlara. 1 Ocak 2006’tan geçerli olarak, % 4 Ek Ödeme yapılmasına başlanmıştır. 5454 sayılı Yasanın 1. maddesi uyarınca : T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BağKur tarafından; 1) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasası, 2) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, 3) 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Yasası, 4) 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Yasa,, 5) 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası, 6) 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Yasası, 7) 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yasa,, 8) 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 9) 2453 sayılı Yurtdışında Görevli Personele Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 10) 2566 sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 11) 2913 sayılı Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Yasa, 12) 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Yasa, 13) 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası, “hükümlerine göre aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile özel kanunları uyarınca vatani hizmet tertibinden aylık bağlanmış bulunanlara, harp malullüğü zammı ve tazminatlar dahil aylık veya gelir olarak her ay ödenecek tutarlara göre ayrıca ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemenin bir aylık tutarı, her bir aylık veya gelirleri; 400 Yeni Türk Lirası ve daha az olanlar için aylık veya gelirlerinin % 5’i, aylık veya gelirleri 400 Yeni Türk Lirası’ndan fazla olanlar için % 4’üdür. Bu maktu hadler, devlet memuru aylık katsayısında meydana gelecek artış oranında artırılmak suretiyle uygulanır”. Ancak, “Sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenen ikramiye, toptan ödeme ve diğer ödemelerin hesabında ek ödeme dikkate alınmaz.” Bu uygulamada, vergi iadesi oranı % 5’ten bir puan aşağı çekilerek % 4’e indirilmiştir. SSK emeklilerinin en büyük bölümünü “alt sınır aylığı” alanlar oluşturmaktadır. 4447 sayılı yasa ile “Sosyal Güvenlik Reformu” adı altında getirilen uygulama 31 Aralık 2006 günü yedinci yılını dolduracaktır. 1 Ocak 2007’de ise 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Yasası ile yeni bir “Sosyal Güvenlik Reformu” yürürlüğe girecektir. Bu yasanın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 2007 tarihine kadar geçen yedi yıl içinde SSK alt sınır aylıklarında yapılan aylık artışları, yüzde 590 oranında artarak, 84 YTL’den 496 YTL’ ye çıkmıştır. SSK ALT SINIR AYLIĞI (31 Aralık 1999 31 Aralık 2005 Dönemi Artışı) Yıl Yaşlılık (*) % 4 S.Y. Ay Aylığı Ek Ödeme Zam. Aralık 1999 79,59 0.00 4,69 Ocak 2000 84,29 0,00 4,69 Ocak 2001 117,22 0,00 4,69 Ocak 2002 197,47 0,00 4,69 Ocak 2003 256,40 0,00 4,69 Ocak 2004 360,10 0,00 4,69 Ocak 2005 419,87 0,00 4,69 Aralık 2005 445,07 0,00 4,69 Ocak 2006 458,95 13,89 4,69 Aralık 2006 472,72 18,91 4,69 Aralık 1999Aralık 2006 Dönemi Artışı YTL Aralık 1999Aralık 2006 Dönem Artışı % (*) (Vergi İadesi) yerine % 4 Ek Ödeme olarak verilen Toplam 84,28 88,98 121,91 202,16 332,05 364,79 424,56 449,76 477,53 496,32 412,04 % 588,89 Avrupa’nın yeni güç politikası Akla gelen ilk açıklama şu: ABD işgali için Irak’a asker göndermekle, ‘‘yeni bir çatışmayı önlemek’’ adına Lübnan’a asker göndermek farklıdır! Ama işte meselenin püf noktası da burda. BM askerleri, gerçekten de ‘‘yeni bir çatışmayı önlemek inancıyla’’ Lübnan’a gönderilseydi; bu mantık inandırıcı olabilirdi. Ama öyle değil. Kimse başta Bayan Livni olmak üzere ‘‘yeni bir çatışma olmayacağının’’ garantisini veremiyor. O zaman da işin rengi değişiyor. Ve Lübnan’a gönderilen askerler; Avrupa’nın yeni ‘‘güç politikası’’nın aracına dönüşüyor. İtalya, oldum olası önem atfettiği ‘‘Akdeniz’de’’ yeni bir ağırlık kazanmak istiyor. Fransa, İtalya ile giriştiği rekabette, bölgedeki ‘‘nüfuz alanını’’ korumaya çalışıyor. İspanya, ‘‘Denklemde artık ben de varım!’’ diyor. Zarların yeniden atıldığını gören Almanya ise kısaca ‘‘Hoop!’’ demeye getiriyor: ‘‘Beni görmeden geçemezsiniz!’’ ‘‘Hizbullah’ı silahsızlandırmak’’ filan artık ikinci planda. 24 Temmuz tarihli yazımda ‘‘Bu savaş farklı. Statüko çökmüştür!’’ diye yazmıştım. Yeni bir dünya, yeni bir Avrupa, yeni bir Ortadoğu... Tüm taşların yerinden oynadığı bir evredeyiz. Avrupa ülkeleri tarihten gelen, uzun dönemli hedef ve stratejilerle hareket ediyor. Bir yanda Ortadoğu; bir yanda Avrupa... Türkiye’nin hedefi ve stratejisi nedir? Lübnan’a asker genderip göndermemek üzerinde alınacak kararlar; bundan böyle artık yalnız Lübnan sorunu, Kuzey Irak ya da ideolojik duruşlarla değil, Avrupa’yı da içeren bir büyük strateji üzerinden belirlenmek zorunda. Var mı böyle bir strateji? Sorun bu... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Ağustos www.mumtazarikan.com Bu veriler ‘‘enflasyon’’un söylendiği gibi düşüş göstermediğinin kanıtı niteliğindedir. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eğlendir1 meyi amaçlayan bir izlen 2 cenin düzen 3 leyicisi. 2/ Nitelik... Bir şe 4 yin kenarı. 3/ 5 Lapinagiller 6 den bir balık... 7 Daha iyi ürün elde etmek 8 için bir ağaç 9 tan başka bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ağaca dal nakletme 1 B A R B A R İ ZM işi. 4/ Şarkı, türkü... A N A K Bir kimseyle birine 2 E B E R A V E N E gönderilen eşya. 5/ 3 T İ N Argoda kaba saba ve 4 A Y G R E V E T E R N İ T görgüsüz kimseye 5 İ R A T A F verilen ad... Maksim 6 A L O Gorki’nin bir roma 7 T E R A S nı. 6/ En küçük izci 8 A Z A R A H A R kuruluşu... Bir mü 9 V A N D A L İ Z M zik sesini belirtmeye yarayan işaret. 7/ Hızlılık, çabukluk... Matbaacılıkta, koyu dizilmiş harflere verilen ad. 8/ Suda çözünebilen bir protein türü. 9/ Görmede hiçbir bozukluk olmadığı halde okuma yetisinin yok olması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ ‘‘Şevketibostan’’ da denilen ve yaprakları sebze olarak kullanılan otsu bitki. 2/ Kenya’nın başkenti. 3/ Başlangıçta yer alan... Genizden çıkarılan sese verilen ad. 4/ Aydın ilinde ünlü bir antik kent... Bir bağlaç. 5/ Kazak başkanlarına verilen ad... Berkelyum elementinin simgesi. 6/ Bir cetvel türü... Kısa namlulu bir top. 7/ Gövde yapısı. 8/ Köroğlu’nun gerçek adı. 9/ Düzgün biçilmiş uzun ve ensiz tahta... Kalıtımın maddi temeli olan ve kromozomları oluşturan maddenin kısa yazılışı. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear