14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Bush yönetimi ABD’yi yenilgiyle sonuçlanan savaşa soktu ve dünyanın nefretini topladı Savaş başkanının fiyaskoları ERIC MARGOLIS aşkan George W. Bush kendisine ‘‘savaş başkanı’’ demeyi ve yurtsever fonların önünde savaşçı pozlar vermeyi sever; bu oyunu hiçbir askeri eylem görmemiş bir başka başkandan, Ronald Reagan’dan öğrenmiştir. Irak ve diğer dış politika felaketlerine ve 11 Eylül’ün önlenememesine karşın anketler, ulusal güvenlik söz konusu olduğunda halkın hâlâ Bush’u desteklediğini gösteriyor. Oysa bu güvenin temeli yok. ‘‘Savaş başkanı’’ 11 Eylül’de nöbet başında uyudu, ABD’yi yenilgiyle sonuçlanan 4 savaşa soktu ve bütün dünyanın Amerikalılardan nefret etmesine yol açtı. 1. Yenilgi: Bush, Afganistan’ı işgal edip ‘‘mutlak zafer’’ ilan ettikten 5 yıl sonra, Amerikan ve ittifak güçleri, sayıları giderek artan Afgan direnişçilerine karşı mevzilerini korumaya çalışıyor. Savaşın aylık maliyeti 1.5 milyar dolar. Dünyadaki eroinin yüzde 80’ini Amerikan yönetimindeki Afganistan üretiyor. Bush, kasımdaki ara seçimler öncesinde Cumhuriyetçilerin yenilgisini önleyebilme çabaları kapsamında, El Kaide liderleri Usame bin Ladin ve Eymen el Zevahiri’nin yakalanabilmesi için Afganistan’a binlerce asker daha gönderdi. 2. Yenilgi: Irak’taki ‘‘Görev tamamlandı’’yı anımsıyor musunuz? Bush’un Irak’taki savaşı kesinlikle kaybedildi, ama pek az kişi bunu kabul etme cesaretini gösterebiliyor. ABD, Afganistan ve Irak’ta 300 milyar dolar harcadı, ama kargaşa, iç savaş, ceset torbaları ve Irak ile Batı Afganistan’da giderek artan İran etkisinden başka bir şey yok görünürde. Bush ile Cheney’nin Irak’ı ‘‘kurtarmasının’’ bedeli, Vietnam Savaşı’ndan bile daha ağır oldu. Irak, son zamanların en büyük dış politika felaketi olacak gibi görünüyor. 3. Yenilgi: Stratejik Afrika Boynuzu’nda Lübnan Fiyaskosu ve Bazı Gerçekler Lobicilik, modern çağın imaj yaratmadan, gerçekleri tersine çevirmeye, dostu düşman, düşmanı dost, deveyi pire, pireyi deve yapmaya uzanan, yalan, düzmece, saptırılmış ya da dezenformasyon vb. tekniği içinde barındıran son derecede karmaşık bir yöntem. Marifetleri, kuşkusuz, salt bu sayılanlardan ibaret değil. Çoğunlukla, pek de ‘halisane’ amaçlar için kullanılmayan bu yöntemin kendine göre kuralları vardır. Kuralına uygun yapılmış lobilerin, örneğin AKP liderinin W. Bush’la görüşmesinin sağlanması için güçlü Yahudi lobisinin katkısı gibi, zaman zaman istenilen sonuçların alındığı varittir. Ama her önüne gelenin, her aklına esenin pireyi deve yapmasının olasılığı da yoktur. Dünyanın gözü önünde olup biten bir olayda haklıyı haksıza dönüştürmek, vahşete mazeret icat ederek saldırganı temize çıkarmak, dünyanın en zengin, en yetenekli, en örgütlü lobilerinin bile başarabileceği iş değildir. Büyük tirajlı bir gazete, ‘iliştirilmiş’ gazetecilerin haberleri, bazı yazarlarının yazılarıyla İsrail’in Gazze ve ardından gelen Lübnan saldırılarının başlangıcından itibaren, sistematik bir biçimde, İsrail basınını bile sollayan ‘kraldan fazla kralcı’ yayınlar yapmakta sakınca görmemiştir. Kuşkusuz, isteyen istediğini yazar. Sorun o değil. Sorun, böylesi bir olayda neden proİsrail ya da proAmerikan tavır almaya gerek duyulduğu da değildir. Bunun yanıtını aklı başında herkes kolaylıkla verebilir! ??? Bizim üzerinde durmak istediğimiz, ‘lobi’ yaparken, konunun lobi’ye uygunluğudur. Aksi halde ‘lobiciliğine’ soyunduğunuz ülkeyi, her şey ortadayken, dahası dünyada ve Türkiye’de infial zirveye çıkmışken, ipe sapa gelmez bahaneleri kanıt diye öne sürüp temize çıkaramazsınız. Bu temel nedenle de yaptığınız lobi, tersine döner, kollanmasını üstlendiğiniz ülkeyi daha da zor duruma düşürür. Şimdi yapılanın yanlışlığı, gösterilen çabaların beyhudeliği, saldırıdan 34 gün sonra varılan noktada, hiçbir güçlü lobinin üstünü örtemeyeceği açıklıkla ortaya çıkmıştır. İsrail’in, W.Bush ve neocon’cu şahinlerinin de itilimiyle ‘kolay lokma’ olarak görülen ve ‘büyük lokmaya’ saldırı için bir tür test sayılan Hizbullah bahaneli Lübnan saldırısı, gerek askeri, gerekse de politik planda tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. İsrailli şahinler, zaferin hızla geleceği inancıyla ‘dünyaya yeni Ortadoğu’ müjdesi veren Bayan Rice’ı ‘düş kırıklığına’ uğratmıştır. Çok hafife alınan Hizbullah direnişini bombalarla dize getirmeyi başaramamış, ‘küçük lokma’ boğazında kalmıştır. Üstelik durduk yerde Hizbullah’ın Lübnan halkı nezdindeki prestijini zirveye çıkarmıştır. Neresinden bakılırsa bakılsın, olay tam bir fiyaskodur. ??? Şu sıralar İsrail’de Olmert hükümetinin ve ordunun başındaki şahinlerin kısa sürede yaptıkları vahim hatalar sorgulanmaktadır. Kimsenin beklemediği Lübnan başarısızlığı İsrail’de ciddi çalkantılara neden olmuştur. Olmert ve arkadaşlarının ‘ikinci raundda her şeyin daha iyi olacağını’ ısrarla yinelemelerine karşın, basın ve ihtiyat askerleri isyandadır. Onlara göre dünyanın en güçlü 5. ordusu başarısızlığa uğramışsa, nedeni orduyu kötü yönetenlerdir. Bu yargı halk için de geçerlidir. O kadar ki, Olmert yönetimi, sorumluların saptanması için bağımsız bir kamu araştırmasını devreye sokmak üzeredir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir dizi seks skandalı, yolsuzluk, nüfuz ticareti, borsa spekülasyonu türünde işler de yönetimin başağrısıdır. Ama çok daha önemlisi, Lübnan saldırısı sırasında sivil halka yönelik ‘kitle kıyımı’ ve ülkenin altyapısının enkaza çevrilmesiyle ilgili suçların ödenmesi gereken ağır faturasıdır. Uluslararası Af Örgütü’nün konuyla ilgili olarak hazırladığı rapor, İsrail’in işlediği savaş suçlarını ayrıntılı biçimde sıralamaktadır. Örgüte göre 12 Temmuz’la 14 Ağustos arasında Lübnan’ın sivil altyapısına yönelik saldırılar da kanıtlarıyla ortadadır. İsrail ordusu, Lübnan’da Hizbullah’a karşı saldırıda ‘insanlık suçu’ işlemiştir. Ve bunu orantısız güç kullanarak, ayrım gözetmeden yapmıştır. Human Watch ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu’nun raporları da hemen aynı doğrultudadır. ??? ‘‘Lübnan’da kimse olayın dışında değildir. Bu kadar basit. Şu anda Güney Lübnan’da bulunan herkes şu ya da bu biçimde Hizbul lah’a bağlı teröristlerdir.’’ Bu sözler Genelkurmay Başkanı Dan Halutz’a ve Adalet Bakanı Hayim Ramon’a aittir. Ayrıca yığınla başka kanıt ve tanıklıklar sivil kıyımını doğrulamaktadır. Bir ayda 7000 hava saldırısı ile savaş gemilerinden 2500 bombardıman gerçekleştirilmiştir. Yaşamını yitiren 1183 sivilin üçte biri çocuklardır. Yaralı sayısı 4054, göç etmek zorunda kalanların sayıları ise 970.000’dir. Sivillere karşı kullanılması yasak olan parça tesirli bombalar da kullanılmıştır. Raporda son derecede önemli saydığımız şu hususlar da yer almaktadır: Sivil kurbanların varlığının Hızbullah militanlarının halk arasına karışmış olmalarından ileri geldiği tezi de Amnesty tarafından reddedilmiştir. ‘‘Bir savaşçının saldırılardan korunmak için sivilleri kalkan olarak kullandığı durumda bile onları bombalamak insani yasalara göre cinayet sayılmakta, hasım tarafın sivilleri koruma zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.’’ Fatura görüldüğü üzere ağır. Vahşete mazeret de geçerli değil. Birileri er ya da geç bu faturayı ödeyecek. Amatör lobicilere gelince... Onlara ceza kesmek mümkün değil. Oturup yazdıklarını okumaları yeter! B 4. büyük Amerikan askeri felaketi Lübnan oldu. Washington ve Londra’nın dehşet ve şaşkınlığına karşın savaşın galipleri İran, Suriye ve Hizbullah oldu. Güçlü İsrail ordusunu çekilmeye zorlayan Hizbullah örgütü, artık İslam âleminin yeni kahramanı. Araplarla dalaşmayı bırakan İsrailliler de şimdi birbirlerine düştü. bir başka tehlikeli fiyasko ortaya çıkıyor. CIA ve Pentagon, savaş yorgunu ülkeye yasa ve düzeni getirmek isteyen İslamcı reformculara karşı savaşmaları için Somalili savaş ağalarına milyonlarca dolar dağıttı. İslamcılar, CIA destekli savaş ağalarını yenip Somali’den kovdu. Bu yenilginin ardından ABD, müttefiki Etiyopya’yı Somali’yi işgale teşvik etti. Böylelikle Somali, Etiyopya ve eski düşmanı Eritre’nin de katılacağı büyük bir savaş olasılığını güçlendirdi. 4. Yenilgi: 4. büyük Amerikan askeri felaketi elbette ki Lübnan. Bush ve Cheney, Hizbullah, Suriye ve İran’ı ezme planlarının 1. aşaması çerçevesinde İsrail’i Lübnan’a karşı son derece yıkıcı ama askeri olarak sonuçsuz bir savaşa itti. Bush, Lübnan’ı paramparça etmesi için İsrail’e yeşil ışık yakarken dünyanın çatışmayı sona erdirme çabalarını da yüzsüzce engelledi. Şimdi Bush, Lübnan’ın ABD’nin alelacele İsrail’e yolladığı akıllı bombalarla yerle bir edilen aynı Lübnan’ın ‘‘yeniden yapılanmasına yardımcı olmak’’ için 230 milyon dolar göndereceğini açıkladı. Washington ve Londra’nın şaşkınlık ve dehşetine karşın bu savaşın galipleri İran, Suriye ve Hizbullah oldu. İsrail’in güçlü ordusunu utanç verici bir çekilmeye zorlayan Hizbullah, artık İslam âleminin yeni kahramanı. Hizbullah’ın zaferi Bush/Cheney’nin Lübnan, Suriye ve İran’a saldırma planlarını en azından şimdilik engelledi. ABD ve İsrail; Irak, Taliban ve Filistin gibi, eski püskü silahlarla donanmış neredeyse çaresiz düşmanları ezmeye o kadar alışmış ki modern silahları bulunan ve gerçekten savaşabilen bir güçle karşılaşınca çok şaşırdılar. Hizbullah’ın ağabeyi İran da Lübnan savaşından siyasi, ahlaki ve askeri açıdan daha da güçlenerek çıktı. ABD’nin Arap kulları Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır, Hizbullah’ın zaferi ve daha Lübnan savaşından önce kâbusları olan İran’ın artan etkisi karşısında fena sarsıldılar. Araplarla kavgayı bırakan İsrailliler artık birbirleriyle dalaşıyor. Generaller ve politikacılar 118 İsrail askeriyle 41 sivilin ölümüne, 6 milyar dolar zarara yol açan ve ilk günlerdeki anlayışa rağmen daha sonra dünyanın şimşeklerini çeken Lübnan bozgunu için birbirlerini suçluyor. Ve tutsak askerler geri dönmedi ki savaşın sözde hedefi buydu. Ve, İsrailli askerlerle Filistinli ve Lübnanlı mahkumlar değiş tokuş edilecek gibi görünüyor. 1000 Lübnanlının ölümü, 1 milyon kişinin evinden olması, milyarlarca dolarlık vahşi yıkım önlenebilirdi. Rutin bir sınır çatışmasını büyük bir savaşa dönüştürmeyi beceren Başbakan Ehud Olmert, diğer amatör savaş ağaları Bush, Cheney ve Tony Blair gibi, askeri konulardan hiç anlamadığını göstermiş oldu. Lübnan, Batılı liderlerin Irak bozgunundan hiç ders almamış olduğunu da ortaya koydu. Şimdi, Washington’daki şahinlerin bazıları İran saldırısının İsrail yanlısı neocon’ların iddia ettiği gibi ‘‘kolay lokma’’ olup olamayacağını düşünüyor. İran’ın Devrim Muhafızları, Hizbullah’ın muzaffer savaşçılarının eğitimine yardımcı oldu ve silah sağladı. Artık ne İsrail ne de ABD yenilmez görünüyor. Lübnan savaşının en büyük mağlubu ABD. Her gece 1.5 milyar Müslüman, televizyonlardan Lübnan’daki kıyımı izledi ve ABD’yi suçladı. Özbekistan’daki yoksul çoban bile misket bombalarıyla akıllı bombaların ABD tarafından gönderildiğini biliyor. İslam dünyasının ABD, İngiltere, Avustralya ve İsrail’e (artık Kanada da eklenebilir) yönelik artan nefretini azaltma umutları Lübnan’da öldürüldü. Londra’daki, zamanlaması son derece ilginç bombalı saldırı savlarının yarattığı havaalanı histerisi bile dikkatleri en son Amerikanİngiliz Ortadoğu politikası felaketinin üzerinden çekemedi. Beyaz Saray hâlâ fetih, petrol ve Müslüman kanına susamış aynı neocon’ların saçma sapan askeri tavsiyelerine kulak veriyor. Lübnan fiyaskosunun bile yıldıramadığı Bush/Cheney Beyaz Sarayı şimdi de nükleer programı yüzünden İran ile büyük çaplı bir krize doğru koşuyor. Buna ‘‘Ağustos Silahları’’ diyebilirsiniz. Daha büyük bir savaş için bütün parçalar yerli yerinde. İsrail Lübnan’daki ateşkesi çiğnemeyi sürdürecek ve yeni düşmanı Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmeye çalışacak. Bush’un kasım öncesi sürprizi ise henüz bilinmiyor. İran savaşa hazırlanıyor. Hizbullah’ın hâlâ elinde bazı kozları olabilir. Sözde ‘‘savaş başkanı’’nın elinde de belki birkaç yenilgi daha vardır. (LewRockwell.com internet sitesi, 23 Ağustos) İngilizceden çeviren: İrem Sağlamer S ALDIRIYA KARŞI ÇİN SEDDİ Chavez ABD’ye meydan okuyor Belki de Chavez’in, seçimlere üç ay kala Çin’e gitmesi, onun kendine yeterince güvenemeyip büyük iş çevrelerinin ve Amerikalıların baskılarına karşı Çin’in desteğini yanına çekmek istemesindendir. MİHAİL ZIGAR iç politikayı etkilememesi de düşünülemez. Dört yıl önce Chavez, petrol alanında devlet tekelini eline aldığında, bir grup oligark, ordunun bir bölümünün ve elbette ABD’nin desteğini alarak bir darbe gerçekleştirmişti. Ama dört gün sonra Chavez iktidara dönmüştü. O zaman Chavez petrole yeni el atmış ve onu ABD’ye karşı kullanabileceği ihtimali doğmuştu. Şimdi ise petrolü ABD’ye karşı kullanmaya başlıyor. Yani tehlike katbekat arttı. Chavez’in Çin gezisini bir savaş ilanı olarak algılayan ABD’nin fazla seçeneği kalmadı. Bush yönetimi, ne pahasına olursa olsun Chavez’i koltuğundan indirmeye çalışmak zorunda. Aralık ayında Venezüella’da devlet başkanlığı seçimleri yapılacak. Chavez de, Amerikalılar da epeydir bu seçimlere hazırlanıyor. Belki de Chavez’in, seçimlere üç ay kala Çin’e gitmesi, onun kendine yeterince güvenemeyip büyük iş çevrelerinin ve Amerikalıların baskılarına karşı Çin’in desteğini yanına çekmek istemesindendir. Yakın zamanlarda Venezüella’da karışıklıklar çıkarsa, bunda şaşılacak bir şey olmayacaktır. Amerikan saldırısını beklerken etrafını Çin Seddi ile çevrelemek isteyen Chavez, herhalde bunun bilincindedir. (Kommersant, Rusya, 24 Ağustos) Rusçadan çeviren: Hakan Aksay H ugo Chavez hep tuhaf biriydi. Her zaman söylediği ‘‘Yankee, go home!’’ şarkısı ile... İhtiyar Fidel’le ilgili sergilediği göz yaşartıcı ihtimam ile... Bitmek tükenmez casus kuşkuları ve bütün Amerikan diplomatlarını kapı dışarı etme tehditleri ile... Sözde ‘‘sıradan insanlar’’ın sorularına cevap verdiği, haftalık ‘‘Alo Başkan’’ talkshow programı ile... Chavez’i ciddiyetten en çok uzaklaştıran ise Washington’a yönelik ne kadar keskin eleştiri yaparsa yapsın, sonuçta petrol karşılığı kazandığı Amerikan Dolarlarıyla geçinmesiydi. ABD dün de, bugün de Venezüella petrolünün ana müşterisi. Ancak artık işin şakası kalmadı. Chavez, Çin’e yaptığı gezi ve Pekin ile Caracas arasında hazırlanan asrın anlaşması ile ciddi olarak savaşa hazırlandığını ortaya koydu. Washington’a yönelik hakaretler savurmak ile Amerikalılara vaat edilmiş olan petrolün yönünü değiştirerek Çin’e satma girişimi arasında dağlar kadar fark var. Bu adım, gelecekte ABD’nin enerji dengesine ve ulusal güvenliğine hissedilir bir darbe indirecek cinsten. Chavez açısından düpedüz bir meydan okuma. Bugün ABD’nin ithal ettiği petrolün yüzde 13’ü Venezüella’dan. Bu, aynı zamanda Chavez’in ülkesinde üretilen petrolün yarısı demek. Çin’e doğru bu dönüşün, Venezüella’da BM’nin koşulunu reddeden Tahran hükümeti yeni formüller geliştiriyor Lübnan İran’ın elini güçlendirdi PIERRE ROUSSELIN The Guardian 24 Ağustos İ srail’in Hizbullah’a ve destekçilerine karşı beceriksizce sürdürdüğü savaşın ertesinde güç durumuna bakıldığında, İran’ın nükleer sorun konusunda uzlaşmaz tutumunu sürdürdüğü görülüyor. Tahran, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’nın 6 Haziran’da getirdikleri önerilere yanıtını dün sundu. Ekonomi, siyaset ve güvenlik konularındaki teşvik önerileri askıya alınırken uranyum zenginleştirme etkinliklerinin 31 Ağustos’a kadar durdurulması istendi. İranlılar bu önkoşulu reddetmelerinin yanı sıra müzakerelerin tekrar başlamasını istediklerini ve görüşmelerin sürebilmesi için ‘‘yeni bir formül’’ önereceklerini belirtiyorlar. Uranyum zenginleştirmenin askıya alınmaması durumunda Güvenlik Konseyi yaptırımlar getirse bile Rusya ve Çin’in tereddütleri göz önünde bulundurulduğunda, bu yaptırımlar sınırlı kalacak ve Tahran’ı bağlamayacak. Kısacası İran’ın nükleer tefrikası yaz başında kaldığı yerden devam ediyor. Yalnız ölçü farkıyla; 34 gün boyunca Lübnan savaşı Hizbullah ve İsrail’i, İran ve ABD’yi karşı karşıya getirdi. Bu çatışmadan kimse zaferle çıkmadığı gibi tüm taraflar karşılaşmalarının getirdiği kötü sondan farklı sonuçlar çıkarmışa benziyor. George Bush için, İsrail’e yapılan saldırılar İran’ın nükleer silahlara sahip olmasının kesinlikle engellenmesi gerektiğini gösterdi. Eğer ABD, dosyasındaki parametreleri değiştirmedi. Ancak psikolojik bağlamı altüst etti. Bundan sonra bu soruna yönelik korkular artacak. şiddetin son bulması çağrısını bu kadar geciktirdiyse bunun arkasında İsrail’in Hizbullah’ın vurucu güçlerini yok edeceğini ve Tahran’ın İran’a nükleer tesisleri yüzünden askeri bir operasyon düzenlenmesi kararı durumundamisilleme gücünden yoksun bırakılmasını umması yatıyor. Bu gerçeklikte Amerikalıların Hizbullah’ın etkisizleştirilmesi konusundaki arzusu Lübnan savaşı İran’ın nükleer değişmez olarak kalıyor. İran İslam Cumhuriyeti için Lübnan’daki Şii müttefiklerinin İsrail bombardımanına ateşkese kadar direnebilmesi, özellikle Arap kamuoyunda kayda değer bir zafer olarak algılandı. Bu başarının Irak’ta Şii bir iktidarın kurulmasına katkı sağlamasının yanı sıra Filistin seçimlerinde Hamas’ın başarısı da İran’ın bölgede stratejik pozisyonunu Batı’nın da bu rolü tanıması isteğiyle emellerinden vazgeçmeyerekgüçlendiriyor. Lübnan savaşı İran’ın nükleer dosyasındaki parametreleri değiştirmedi. Ancak psikolojik bağlamı altüst etti. Konu diplomatik kuram alıştırması olmaktan bir anda çıkarak cisimsizleşti. Bundan sonra giderek daha patlayıcı bir hal alan bu bölgesel soruna yönelik korkular iyice beslenecek. Şu halde Lübnan’daki durum ve uluslararası gücün yerleştirilmesi konuları Washington’un da gündeminden dışlamadığı gibi İran’la nükleer tesisleri yüzünden askeri bir karşılaşma yönündeki hipotezi göz önüne almadan değerlendirilemez. (Le Figaro, Fransa, 23 Ağustos) Fransızcadan çeviren: Elçin Poyrazlar Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ünlü kalemlerinden, Haldun TANER, Yunus NADİ, Sait FAİK ödüllerinin sahibi, onlarca öykü ve romanın yaratıcısı; yüzü ileriye, aydınlığa dönük dostumuz, ağabeyimiz yazar MUZAFFER BUYRUKÇU’yu kaybettik. BUYRUKÇU’yu 28.08.2006 Pazartesi günü (Bugün) Teşvikiye Camii’nde kılınacak İkindi Namazı’ndan sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa vereceğiz. Tüm Okurlarını uğurlamaya çağırıyoruz. Şinasi ÖKTEM CHP İstanbul İl Başkanı CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear