26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 AĞUSTOS 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Ekleme Necdet Çobanoğlu: ‘‘Türkkaya Ataöv’ün ‘ABD nereye el atarsa bunu kendi çıkarı için yapacaktır’ saptamasına, yazarın izniyle ABD yerine AKP de ekleyebilir miyiz!’’ Ya ğ m u r E k i m Futbolcular sıcaktan bayılıyormuş. ‘‘Aman Fatih Terim terlemesin de...’’ DİN tüccarlarının pazarlama ağına düşmeden İslam tarihini okuyanlar görüyor ki, kadınların ‘‘örtünmesi’’ ile ilgili kural, İslamiyetin kuruluş yıllarında Medine’de yaşanan bir olay nedeniyle konmuş. Müslüman ve hür bir kadına, Müslüman bir erkeğin sokakta cinsel tacizde bulunması üzerine, Müslüman ve hür kadınların sokağa çıkarken örtülerini omuzlarından sarkıtarak tanıtıcı bir işaret kullanmaları Tanrı buyruğu olarak yeryüzüne gönderilmiş. Müslüman ama esir kadınlara bu işareti kullanma izni verilmemiş. Daha sonraki bir ayette de evlenme yaşını geçmiş Müslüman ve hür kadınların erkeklerin cinsel tacizine uğrama riski bulunmadığı için sokağa çıkarken tanıtıcı işaret kullanmalarına gerek olmadığı buyurulmuş. Din tüccarları bu ayeti görmezden gelirler! GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Hastalık İlhan Selçuk’un dediği gibi Kuranıkerim’de kadınlara ‘‘türban’’ı bir ödev ve görev olarak öngören Tanrı buyruğu yoktur. Hele Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karısı Emine Erdoğan’ın veya Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün karısı Hayrünnisa Gül’ün başını sarıp sarmaladığı gibi bir ‘‘örtünme modeli’’ asla yoktur. Erkeklerin cinsel tacizine karşı kadınların ‘‘işaret’’ kullanmalarına bir model aranacaksa, bu model Pakistan’da Benazir Butto’nun yaptığı gibi saçlarını açıkta bırakacak şekilde bir tülbenti başının üstünden aşağıya sarkıtması olabilir. Günümüzde böyle bir işarete gerek olması ise insanlığın ayıbı sayılmalıdır. Çünkü Gül: “Lübnan’a seyirci kalamayız.” Ama Türkiye’ye seyirci kalırız! Uyarı Günhan Elmas: ‘‘Eskiden ‘İslami terör’ diyen Başkan Bush artık ‘İslamcı faşistler’ demeye başladığına göre Başbakan Erdoğan’ın ‘İslamla terörün bir arada anılması kanıma dokunuyor’ uyarısını dikkate aldı galiba!’’ tarih, bin küsur yıl önce Medine’de yaşanan olayın faili olarak cinsel dürtülerine sahip olamayan erkeği göstermektedir. İslam dini de kadını bugün yapılmak istendiği gibi asla bohçalamamıştır. Türbanın insan haklarını ihlal olduğunu söyleyen İlhan Selçuk haklıdır. İlhan Selçuk’un ‘‘Türban ve benzerleri, kıskançlıktan çarpılmış erkek egemenliği mantığının giyimkuşama yansımış yasağından türetilmiştir’’ saptaması doğrudur. Ancak bu noktada cinsellikle ilgili temel içgüdülerini kontrol edemeyen erkeklerin biyolojik ve psikolojik sorunları da dikkate alınmalıdır. İzmir Karaburun’da bikinili kızın göğsünü avuçlayan yobaz tipi, cinsel dürtülerine gem vuramayan hastalıklı ruh halinin en somut örneğidir. Biz, Onlar ve Siz... Biz benzerliklerimizi ve ülkenin ortak ruhunu öne çıkarmayı sevdik; onlar etnik ve mezhepsel farkları arayıp bulamadıkları yerde yaratmaya gittiler. Biz dini, toplumu sevgi ve yardımlaşma üstünden bütünleştirmeye yarayan bir unsur olarak gördük; onlar ise laikliği, cumhuriyet devrimlerini sorgulamak için bir siyasi yıpratma unsuru olarak kullandılar. Biz Atatürk’ü hiçbir zaman putlaştırmadan, onu bu toprakların insanlarına demokrasiyi, sanatı, bilimi, tüm özgürlükleri taşıyan güzel bir insan olarak gördük; onlar ise ‘‘jakoben’’, dayatmacı, faşist imajların sahte kılıflarını oturtmaya çalıştılar... Ona da, Kemalizme de. Biz Atatürk’ü ne günlük politikaya ne de sığ ideolojik tartışmalara konu yapmak istedik; onlar ise her fırsatta 30 yıldır en sinsi ve en açık saldırıları yapmakla kalmadılar, onu savunmaya ve saptırmalara yanıt vermeye başladığımızda, bizi ‘‘Atatürk’ü kullanmakla’’ suçladılar. ??? Biz ‘‘boşver, it ürür kervan yürür’’ dedik ve çoğumuz bu işlerle ilgilenmemeyi seçtik. Onlar ise Cumhuriyetin altını oymak için gece gündüz çalışıp, tüm emek ve paralarını bu iş için harcadılar. Biz kendi kurduğumuz derneklere bile en cimri Varyemez Amcalar gibi nefes alma hakkı vermezken, onlar sihirbaz gibi, güçlerini paraya, parayı güce tahvil ederek etkinlik alanlarını arttırdılar. Medyayı, ticareti kullanarak sistemi kontrol eder hale geldiler. Biz ‘‘Batı’’ gerçeğini göz ardı ederek, ABD ve Avrupa’ya ‘‘emperyalist sömürgeci ülkeler’’ yaftasını yapıştırdık ve onlar hakkında sayısız makale ve kitapla saldırıya geçmeyi Atatürkçülük sandık. Onlar ise Batı’ya ve dünyaya onların diliyle hitap edip verdikleri yanlı olduğu kadar yalan yanlış bilgilerle dünyayı zehirlediler. Türkiye’de Atatürkçü Aydınlanmacı düşüncenin yalnız ordu içinde küçük bir tutucu fraksiyona ait bir kalıntı olduğu yalanını böylece yayabildiler. Biz, düşüncelerimizi temsil eden bir gazeteyi zor yaşatabilirken, onlar medya imparatorlukları kurup, televizyon, radyo, gazete ve dergileriyle gençliği kuşattıkça kuşattılar, kanserojen ve dejenere düşüncelerini damardan topluma zerk ettiler. Biz, bölünerek çoğaldığımızı sanırken, bireysel kin ve ideolojik hesaplaşmalarımızı öne çıkarırken, onlar el ele verip birbirlerini kullanmayı, pohpohlamayı, toplumda öne çıkarmayı seçtiler. Hem düşünce grubu hem de partiler bazında biz küçüldükçe küçülürken, onlar medya gücü olarak da, vakıf olarak da, parti olarak da en sistemli ve kurnaz yollarla büyüdüler. Sonuç mu? Onlar iktidar oldu, biz muhalefet bile olamadık. Onlar patron oldu, biz güven içinde çalışacak bir yapı bile bulamadık. Basında, onlar 20’şer bin dolarlık maaşlı bordrolarla taltif edilirken, biz kendi içimize kapanıp üzerimize örtü çektik, adımız dinozor ve laikçiye çıktı. Onlar hem fikirlerini hem kendilerini dünyaya sattılar, biz namusumuzla yok olacak noktalara kadar gerilemeyi onurlu bir yaşamın olmazsa olmaz şartı saydık. Onlar liberaldemokrat ve ‘‘ılımlıİslamcı’’ sayıldı, el üstünde tutuldu ve ‘‘köşe’’ oldular. Biz köşemize isim bile koyamadık. Onların yazarları, çizerleri, profesörleri başımıza çıkarılıp uluslararası demokrasi kahramanı ilan edildi, biz dudak bükülen ve bayrağını, vatanını sevmekle suçlanan ‘‘tutucudevletçi’’ kanat olduk! Siz mi? Kusura bakmayın. Siz bu oyun ve tuzakların hepsine kandınız, hepsine düştünüz. Onların gazetelerini, yazarlarını, gruplarını takip ettiniz. Hem de bizim gibi düşünürken... Onlardan şikâyet ettiniz ama bize de dudak büktünüz. Onlardan yaka silkip, yalnız onları finanse edenleri desteklediniz. Onlar, biz ve siz... İşte Türkiye’nin çelişkili ağır dramını paylaşan üçgen... Acı değil mi? Peki, ‘‘Onlar’’ın kim olduğu belli de, ‘‘Biz’’ kim, ‘‘Siz’’ kim? Ona da siz karar verin. Ben yargınızı peşinen kabul ediyorum... email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) TRT Genel Müdürvekilinden TRT’DE uzun yıllar çalışmış bir dostumuz, TRT Genel Müdür vekili Ali Güney’in vekâlet ettiği dönemlerde geriye dönük asilmiş gibi mali haklar kazandığını belirterek konunun Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nca araştırılmasını istemişti. Ali Güney açıklama göndermiş: ‘‘Kurumumuz genel müdürünün geçici veya sürekli olarak görevinden ayrılması durumunda, bu görevi asli görevi ile birlikte vekâleten yürütecek olan genel müdür yardımcısına, yönetim kurulu başkanlık ücretinin ve ayrıca genel müdürün aylık ödemelerini oluşturan unsurlardan hangisinin ne miktarda vekâlet ücreti olarak ödeneceği Devlet Personel Başkanlığı’na sorulmuştur. Verilen yanıtta, yönetim kurulu başkanlığı ücretinin ve ayrıca genel müdürlük görevi için öngörülen zam ve tazminatların toplam net tutarı ile genel müdür yardımcılığı görevi karşılığında fiilen alınan zam ve tazminatların toplam net tutarı arasındaki farkın, vekâlet görevinin başladığı tarihten itibaren ve vekâlet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenmesinin uygun olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla burada yasaya rağmen bir durum değil, yasaların belirlediği hakların verilmesi işlemi söz konusudur. Yasa ve mevzuatın kötüye kullanılması ya da ayrıcalıklı herhangi bir işlem yapılması söz konusu değildir ve olamaz.’’ Madalya Nusret Pınarbaşı: ‘‘Türkiye bir yerlere savrulurken susma hakkını kullanana madalya takılırken, konuşma hakkını kullanan Deniz Baykal’a madalya takmamak haksızlık değil mi!’’ Bu Ne Vahşet! TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Savaşların ekosistemleri, kültürel mirasları yok edip acıları peşinde sürüklediği bilinir. Ama yine de yıllarca onarılamayan bu korkunç senaryolar, birileri tarafından çizilir ve acımasızca yinelenir. Daha Körfez Savaşı’ndaki petrole bulanmış kuşlar, yanan ormanlar, kararan yaşamlar unutulmamışken, yenileri kurgulanmakta. İsrail’in vurduğu yakıt tanklarından denize akan 1015 bin ton ağır fueloil 70 km’lik kıyı şeridini yok etti, deniyor. Kirlilikler sınır tanımaz, bu nedenle denize yayılan kirlilikler, akıntı yönünde ülkemizin, Suriye’nin ve Kıbrıs’ın sahillerini etkileyebilir. Ayrıca alıcı ortamların yani toprakların, havanın, su havzalarının da etkilenmemesi olası değil. Ormanlar ve binalar, içindeki canlılarla birlikte onarılamaz duruma getiriliyor. Toprak çölleşiyor, sular kirleniyor. Lübnan Çevre Bakanı Sarraf’ın ‘‘sadece kıyı temizleme maliyetinin yaklaşık 4550 milyon dolar olabileceği’’ mesajını vermesi, tümüyle onarım maliyetlerinin ne denli yüksek olacağını işaretliyor. Tabii toplumsal külfet ve acıların karşılığını bulmak olanaksız. Sera gazları artışını hızla katlayan savaş kirlilikleri, küresel ısınmayı da körüklüyor. Özellikle son yıllarda küresel sıcaklığın 6 derece arttığı; içme suyu kaynaklarının zorlandığı ve dünyada 1.3 milyar kişinin içilebilir suya sahip olmadığı; içme suyu talebinin yüzde 60 arttığı, edinilen bilgiler arasında. Ama yine de atmosfer kirliliklerine hız katan savaşlar, aldı başını gidiyor. Canlar telef oluyor; acılar, acılar, acılar... Korkunç bir gelecekle burun burunayız. Dünyaya egemen olmak isteyen emperyalist siyasetçiler, plan ve oyunlarını gözleri dönmüşçesine, sivil tepkilere, uluslararası yaşanabilirlik hakları ile ilgili sözleşmelere rağmen sürdürüyorlar. 1990 yılındaki ‘‘BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’’nde ‘‘Gelişmiş ülkelerin sera gazı salınımlarının 2000’e kadar 1990 düzeylerinde tutulması’’; ‘‘2002 yılında Johannesburg Sözleşmesi’’nde, 2015 yılında temiz suya ulaşamayan insan sayısının yarıya düşürülmesi gibi hedeflenen ilkelerin, neden savaş çıkaranlarca benimsenmediği ortada. Artık pek çok bilinçli insan, bunları rahatça fark edebiliyor. Ama kapitalizme inanıp rant için başı dönen; dili, öz diline yabancılaşmış ABD ya da AB hayranları, acaba bu durumdan nasıl etkileniyorlar? Pek mi keyif alıyorlar? Doğrusu merak ediyoruz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com SEDAT YAŞAYAN ACI KAYBIMIZ DENİZ GEZMİŞ, HÜSEYİN İNAN, YUSUF ASLAN VE ARKADAŞLARI DAVASI BELGESELİ HOŞÇAKAL YARIN FİLMİNDE AVUKAT OLARAK ROLÜMÜ ÜSTLENEN, DEĞERLİ TİYATRO VE SİMEMA SANATÇISI ESKİ DOSTUM VE MÜVEKKİLİM TUNCER NECMİOĞLU’nu YİTİRDİK. TÜM SANATÇI DOSTLARIN ACISINI PAYLAŞIYOR, IŞIKLAR İÇİNDE YATMASINI DİLİYORUM. AVUKAT HALİT ÇELENK İSTANBUL CUMOK ÇAĞIRIYOR Emperyalisti denize döken Gazi Mustafa Kemal’in askerleri TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Ağustos www.mumtazarikan.com ÇILGIN TÜRKLER’in izinde 26 Ağustos 2006 günü AFYON KOCATEPE’DEYİZ PROGRAM: 25.08.2006 Cuma saat 22.30 Kadıköy İskele’den otobüs ile hareket, 26.08.2006 Cumartesi Afyon’a varış, AnıtlarıŞehitlikleri Ziyaret, Saat 13.00’te Gazi’nin savaşı yönettiği 1874 rakımlı Kocatepe’de saygı duruşu, İstiklal Marşı, Saat 16.00’da Afyon’da ADD ile birlikte Panel’e katılım, 26.06.2006 gece İstanbul’a dönüş, 27.06.2006 Pazar saat 07.00’de Kadıköy’e varış. İletişimBilgi: 0216 336 94 34 0532 282 36 88 0533 438 50 22 0542 652 15 00 Not: Afyon’a kişi başı gidişdönüş yol bedeli 50 YTL olup seyahatten önce yerinizi ayırmanız gereklidir. TC BATMAN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Dosya No: 2005/152 Halef ve Delale’den olma, 1948 doğumlu Batman ili Gürcüş ilçesi Vergili köyü C. No: 76 H. No: 52’de nüfusa kayıtlı İsa Gök hakkında mahkememizde gaiplik davası açılmıştır. İsa Gök’ün ve kendisinden haberdar olanların duruşmanın atılı bulunduğu 11.10.2006 günü saat 10.35’te Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunmaları veya kendisini vekil ile temsil ettirmesi, aksi takdirde İsa Gök’ün gaipliğine karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. 08.08. 2006 Basın: 38277 www.cumok.org eposta:istanbul?cumok.org SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Özellikle turşu yapı 1 mında kulla 2 nılan lezzetli 3 bir hıyar türü. 4 2/ Avuç içi... Divan edebi 5 yatında man 6 zum bilmece. 7 3/ Kısa saplı odun baltası... 8 Yünden dö 9 vülerek yapılan ka1 2 3 4 5 6 7 8 9 lın ve kaba kumaş. 4/ 1 K A M I Ş Ç I N Bir sayı... Züppe. 5/ İ R İ N Eskiden kullanılan 2 O N U R 3 R A D A N S A A kukuletalı bir çeşit 4 F İ K İ M U Z yağmurluk. 6/ Lan5 B E L O L A S I tan elementinin simİ B İ K M gesi... Küçük hindis 6 O M T İ tancevizi. 7/ Çöl 7 L A Y T E R R O K EMA Y Arapları... Küçük er 8 E kek kardeş. 8/ Pana 9 S E L İ N T İ ma’nın plaka imi... Azerbaycan ve Kars yöresinde kullanılan telli bir çalgı... Bir akademik unvanın kısa yazılışı. 9/ Galeta ununa ve yumurtaya bulanarak kızartılan köfte. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Küçük, az tatlı ama kokulu bir kavun cinsi. 2/ İnce dantel... ‘‘ ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler’’ (Kâmi). 3/ ‘‘Yol, yöntem’’ anlamında argo sözcük. 4/ Bir parçanın canlı çalınacağını anlatan müzik terimi. 5/ Başlangıçta yer alan... Konya’nın bir ilçesi. 6/ Pasta hamuru... Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabı... Bir nota. 7/ Tanrı... İlgi eki. 8/ 4 Nisan 1953’te Çanakkale Boğazı’nda Dumlupınar denizaltısına çarparak batmasına neden olan İsveç yük gemisi. 9/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... İzmir’in bir ilçesi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear