28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2006 SALI 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Kuruluşunun 5. yılını kutlayan iktidar partisi, 4 yılda tepki uyandıran birçok ilke imza attı Yargıca Saygı Türkiye garip bir ülke, nice yokluk ve yoksunluk içinde, hiç ummadığınız değerlerle, nice kokuşmuşluk ve yozlaşmışlık içinde, nice erdemli kişilerle karşılaşabiliyorsunuz. Geçen hafta sonunda yitirdiğimiz değerli bir hukuk adamı, azgelişmiş toplumlarda, hele hele geçiş dönemlerinde, bütün değerli hukukçuların sahip olması gereken koca bir yüreğe sahip olan Nahit Saçlıoğlu, karanlık dönemlerde, insanın içine ışık ve umut saçan bir kişiydi. Değerlerin hızla yozlaştığı dönemlerde, bu tür insanları ve yaptıklarını anmak, toplumun yitirmekte olduğu güveni yeniden kazanmasını sağlıyor. Nahit Saçlıoğlu, karanlık bir dönemde, 12 Eylül askeri darbesi sırasında Askeri Yargıtay üyesiydi ve Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının davasında, hukuk tarihine geçecek bir muhalefet şerhi yazmıştı. Olayları şöyle bir hatırlamaya çalışalım: Deniz Gezmiş ve arkadaşları, sıkıyönetim mahkemesi tarafından, o zamanlar yürürlükte olan TCK’nin 146’ncı maddesine göre, anayasal rejimi zor kullanarak devirmeye teşebbüsten ölüm cezasına çarptırılmışlardı. Karar temyiz edilmiş ve Askeri Yargıtay’a gelmişti. Askeri Yargıtay’ın ilgili dairesi de cezayı onamıştı. Bir tek Nahit Saçlıoğlu bu karara muhalefet etmişti. Nahit Saçlıoğlu’nun muhalefet gerekçesi çok basitti: Sanıklar anayasayı silah zoruyla değiştirecek gerekli vasıtalara sahip değillerdi. ??? Gerçekten de üçbeş kişinin, ellerinde bir tabanca ile ortaya çıkıp bir devletin anayasal düzenini değiştirmeleri beklenemezdi. Değil Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir devletin düzeni, ellerinde bu işi becerebilecek elverişli vasıtalar olmadan, küçücük bir grup tarafından değiştirilemezdi. Ama geçiş dönemi denen askeri bir yönetimin hegemonyası altındaydı toplum ve hukukun inceliklerine kimsenin kulak astığı yoktu. Nitekim, Askeri Yargıtay’da onanan ölüm cezası, TBMM’de güle oynaya oylandı ve onaylandı. Deniz Gezmiş ile arkadaşları da idam edildiler. Oysa Deniz Gezmiş’ler yasaları çiğnemiş bile olsalar, TCK 146’ncı maddesindeki suçu işlememişlerdi, çünkü suçun unsurları oluşmamıştı. Bu suç, ancak elverişli vasıtalara sahip kişiler tarafından işlenebilirdi; herhangi bir ülkede bu konumda olabilenler, ordular ya da Hitler’inki gibi örgütler olabilirdi. Konu daha sonra hukukçular arasında tartışılacak, cezacıların büyük çoğunluğu Nahit Saçlıoğlu’nun görüşünü benimseyecekti. Nahit Saçlıoğlu, yürekli hukukçu tavrının bedelini terfi sırası geldiği zaman ödeyecek, generalliğe yükselemeyecekti. Ama o daha o gün, Türkiye’de de hâkimler var dedirterek Türk hukuk tarihine altın harflerle geçecekti. Merhum Saçlıoğlu daha sonra da Anayasa Mahkemesi’nde görev yapacak, emekli olduktan sonra da ‘‘Yargıçlar konuşmamalı’’ diye düşündüğü için, bir tek Uğur Mumcu dışında hiçbir gazeteciye mülakat vermeyecek, bu kuralını bir kez, Can Dündar ve Bülent Çamlı’ya Yassıada’da tanık olduğu, anlatmakta sakınca görmediği ya da zorunlu olduğunu düşündüğü konuları anlatarak bozacaktı. ??? Evet, Deniz Gezmiş ve arkadaşları bir hukuk cinayetine kurban gittiler, bir tek Saçlıoğlu katılmadı bu karara. Yine eski TCK 146 ve yeni TCY 309 maddesindeki suç konusunda tartışmalı bir başka nokta da ‘‘cebir şiddet’’ unsurudur. Hukukçular, bu cebir şiddetin mutlaka silah yoluyla kullanılmasının zorunlu olmadığını, devletin gücünü ele geçiren kimselerin bu erki düzeni değiştirmek üzere kullanmalarının da ‘‘manevi cebir’’ unsurunu oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir. Yassıada mahkemelerinde de DP yöneticilerinin ‘‘Tahkikat Encümeni’’ ile kendi milletvekillerine, aralarında ölüm cezası da dahil olmak üzere çeşitli cezalara hükmedecek yargı yetkisi verilmesi, manevi cebir unsuru olarak kabul edilmişti. Daha sonra bu kararı eleştirenler çıktı, 1924 Anayasası’na dayanılarak böyle bir yorumun yapılıp yapılamayacağı belki tartışılabilir. Ama bugünkü kuvvetler ayrılığı sisteminin yürürlükte olduğu günümüzde, manevi cebir unsuru daha kesin bir hale gelmiş bulunmaktadır. Bu gerçeğin bilinmesinde sayısız yarar olduğunu düşünmekteyim. Devletin gücünü, devletin temel nizamını, demokratik yapısını değiştirmek için kullanmak da bir suçtur. Nahit Saçlıoğlu’nu anarken bu hususları bir kez daha hatırladık. Nahit Saçlıoğlu’nun anısı önünde saygıyla eğiliriz. Nur içinde yatsın! AKP ile gelen ‘yıkım’ FIRAT KOZOK ANKARA Kuruluşunun 5. yıldönümünü kutlayan AKP, iktidarda bulunduğu 4 yıl boyunca uyguladığı politikalar ile yeni sorunlar üretti. Ekonomide IMF ve Dünya Bankası’na teslim olan AKP, eğitim ve sağlığın ‘‘kamusal’’ niteliğini yok etti. Dış politikada AB ve ABD direktifleriyle yol alan AKP döneminde terör yeniden tırmanışa geçti. Hükümet, Acil Eylem Planı’nda vaat ettiği sözleri ise ‘‘unuttu.’’ AKP’nin 4 yıla yaklaşan iktidarı boyunca temel konularda yürüttüğü politikalardan bazı örnekler şöyle: ? Eğitim ve sağlık kamusal hizmet olmaktan çıktı ? Ekonomi, IMF ve Dünya Bankası güdümünde ? Dış politikada ABD ve AB eksenli ? Kırmızı çizgiler yok oldu ? AB ile ilişkiler ve Kıbrıs sorunu çıkmaza sokuldu ? Terör yeniden hortladı ? Acil eylem planı unutuldu... özel okula gönderen velilere de ‘‘teşvik’’ uygulamasını başlattı. AKP iktidarıyla birlikte imam hatipleri tercih eden öğrenci sayısı da katlandı. Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip liselerinde okuyan öğrenci sayısı 69 binden 140 binlere ulaştı. AKP’li Milli Eğitim bakanlarının bakanlıktaki ilk uygulamaları kadrolaşma oldu. Bakanlıktaki merkez ve taşra teşkilatı kadrolarının büyük bölümü değiştirildi. Bakanlığın yaptığı birçok ihale de tartışmalara yol açtı. Bakanlığın okul ihaleleri nedeniyle Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında gensoru verilirken, son olarak ihale süreci tamamlanmamasına karşın binlerce malzemenin bakanlık depolarına kabul edilmesi kamuoyunun gündemine geldi. AKP döneminde üniversiteler de deyim yerindeyse ‘‘cendere altına’’ alındı. Beklediği kadroları alamayan üniversiteler, maddi anlamda da darboğaza sürüklendi. Özellikle imam hatip kökenlilerin ÖSS’de karşılaştıkları katsayı engelini aşmaları için birçok düzenlemeyi gündeme getiren bakanlık, yargı kararlarını da yönetmeliklerle aşmaya çalıştı. AKP iktidarı döneminde eğitim emekçileri giderek yoksullaşırken, personel açığı sözleşmeli personellerle aşılmaya çalışıldı. Hükümetin IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleriyle yürüttüğü ‘‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’’ ile sağlıkta ‘‘paran kadar sağlık’’ dönemi başladı. Bu çerçevede 127 YTL’nin üzerinde geliri olan tüm yurttaşlardan 64 YTL sağlık vergisi alınmasını öngören Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkarıldı. En ufak sağlık harcamalarını bile yurttaşın sırtına yükleyecek olan aile hekimliği uygulaması gündeme getirildi. Hükümet ayrıca yaklaşık 6 milyon civarındaki işsiz ve 11 milyon sigortasız yurttaşa çözüm bulmak ye rine, emeklilik hakkını fiilen ortadan kaldıran Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nı hazırladı. Yine sağlıkta dönüşüm programı ile SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi. İlaç üretip satan SSK’nin pazarlık gücü yok edilirken, kurumun sağlık harcamaları 1 yıl içerisinde 4.5 milyar YTL’ye ulaştı. Yaşanan tablo karşısında IMF bir kez daha devreye girince bu kez de sağlık harcamalarının düşürülmesi için onlarca ilaç reçete kapsamından çıkarıldı. Terör hortladı Terörle mücadele konusunda net bir tavır takınamayan AKP iktidarı döneminde, terör yeniden Türkiye’nin gündeminde ilk sıralara oturdu. Art arda gelen şehit haberleri üzerine önce sınır ötesi operasyonu gündeme getiren iktidar, daha sonra dış baskılarla bundan geri adım attı. Hükümetin, terörle mücadele konusundaki tek somut adımı, çeşitli aralıklarla ‘‘Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nu toplamak’’ oldu. Hükümet, terörle mücadelede izlenecek stratejiyi tartışırken, Türkiye son 1.5 ayda teröre 55 şehit verdi. İmam hatip eksenli eğitim AKP iktidarı, eğitimin ‘‘piyasalaştırılması’’ konusunda ciddi adımlar attı. Özel okullara uygulanan vergi oranlarını düşüren iktidar, çocuğunu E RDOĞAN’DAN 5’NCİ YIL KONUŞMASI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ‘Türkiye’nin rejim sorunu yoktur’ ? Bazı kesimlerin AKP’ye muhalefet ederken aslında Türkiye’nin çıkarlarına muhalefet ettiğini ileri süren Erdoğan, ‘‘Şunu herkes bilmelidir ki, bu ülkenin bir rejim sorunu yoktur. Rejimimiz sadece anayasada yazılı kurallar olarak kalmamıştır, toplumsal dokumuza işlemiştir’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, fındık alımlarının Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılmasına yönelik eleştirilere argo yanıt verdi. Erdoğan, ‘‘Bu işi anlayan da konuşuyor, anlamayan da; davulcu da konuşuyor, zurnacı da’’ dedi. Hükümetin kararının ardından TARİŞ’in benzer istekte bulunduğunu anlatan Erdoğan, ‘‘Biz böyle batakçıların durumunu mu halledeceğiz, bunu mu çözeceğiz’’ diye konuştu. Başbakan Erdoğan, partisinin 5. kuruluş yıldönümü nedeniyle parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Erdoğan’ın genel merkez binasına girişi sırasında, isminin Adnan Yıldırım olduğu öğrenilen bir kişi, bağırmaya başlayarak Başbakan’la görüşmek istediğini belirtti. İfadesi alınmak üzere emniyete götürülen Yıldırım’ın sabıkasının bulunduğu ve Başbakan’la görüşmek için daha önce de eylem yaptığı bildirildi. Erdoğan’ın ‘‘basın’’ toplantısı için parti teşkilatlarından otobüsler dolusu partili genel merkeze getirildi. Bazı kesimlerin AKP’ye muhalefet ederken aslında Türkiye’nin çıkarlarına muhalefet ettiğini ileri süren Erdoğan, ‘‘Şunu herkes bilmelidir ki, bu ülkenin bir rejim sorunu yoktur. Rejimimiz sadece anayasada yazılı kurallar olarak kalmamıştır, toplumsal dokumuza işlemiştir’’ dedi. Terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüklerini anlatan Erdoğan, ‘‘Bu kurusıkı atmakla olmuyor. Bazıları ‘kökünü kazıdık, kazıyacağız’ diyor. Terörle mücadele konusunda dünyanın bütün ülkelerinin neler çektiğini, ne gibi faturalar ödediğini hep beraber görüyoruz. Onun için samimi olmak gerekir, dürüst davranmak gerekir. Mücadele azmimiz yerindedir, gerekli mücadele verilmektedir, verilmeye devam edecektir. Terörle mücadele konusunda yavaş davrananlar, işbirliği arayışlarını yanlış değerlendirenler bilsinler ki, bugünün dünyasında herkes güvende değilse, hiç kimse güvende değildir. Hiç kimse ama hiç kimse evlatlarımızın kanı dökülürken sabrımızı denemeye kalkmamalıdır’’ diye konuştu. AB ABD eksenli dış politika AKP 5. yaşına girerken kendi çıkarlarını üstte tutmaktan çok, ABD ve AB tandanslı bir dışpolitika izledi. Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü birçok konuda alınmadı. ABD ile 1 Mart tezkeresi sürecinde başlayan gerginlik bir türlü giderilemezken, bu durum, Irak’taki PKK varlığına da yansıdı. ABD Türkiye’nin tüm girişimlerine karşın, PKK’ye karşı hiçbir müdahalede bulunmadı. Kıbrıs politikası hüsran AKP’nin iki ayaklı dış politikasının bir ayağını da AB oluşturdu. AB ile müzakere edilerek hazırlanan Müzakere Çerçeve ve Katılım Ortaklığı belgelerinde Kıbrıs konusunda büyük ödünler verildi. Belgelerde, ‘‘Türkiye Kıbrıs da dahil olmak üzere tüm komşularıyla ilişkilerini düzeltir’’ şeklinde bir ifade yer alırken, bu belgeler ile Kıbrıs AB yolunda ilk kez siyasi kriter haline geldi. AB ile ilişkilerde Ermenistan sınır kapısı ile Ege’de 12 Ada sorunu da Türkiye’nin yeniden gündemine taşındı. Türkiye AB ile yaşadığı Gümrük Birliği sorununu da bir türlü çözemedi. Türkiye, dışpolitikasında kuruluşundan bu yana önemli yer tutan ve Misakı Milli sınırları içerisinde yer alan Kerkük ve Musul’a gerçekleştirilen Kürt göçünü de engelleyemedi. Ayrıca Irak’ta resmen Kürdistan adında bir bölgesel hükümet kuruldu. AKP en büyük krizi ise dünyanın terörist kabul ettiği Hamas’ın siyasi liderlerinden Halid Meşal’i Türkiye’ye davet ederek gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’na haber verilmeden hazırlanan ziyaret, başta İsrail olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden tepki gördü. namikzafer@yahoo.com ‘Davulcu da konuşuyor zurnacı da’ Ekonomik göstergeler konusunda da açıklamalar yapan Erdoğan, son dönemde artan faiz oranları konusunda hükümete yöneltilen eleştirileri yanıtladı. ‘‘Ülke batsa bunlar zil takıp oynayacaklar’’ diyen Erdoğan, TMO’nun fındık alımını eleştirenleri de ‘‘Bu işi anlayan da konuşuyor, anlamayan da; davulcu da konuşuyor, zurnacı da konuşuyor’’ diye yanıtladı. TARİŞ’in üzüm ve incir konusunda da sıkıntı yaşadığını anlatan Erdoğan, ‘‘Yapılması gereken nedir, bu işi ehil ellere vermektir’’ dedi. HÜKÜMET KARARNAMEYİ SEZER’E GÖNDERDİ Özkök’e madalya ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e Devlet Şeref Madalyası verilmesini kararlaştırdı. Devlet Şeref Madalyası verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin imzalarının tamamlandığı ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e gönderildiği belirtildi. Hükümetin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e Devlet Şeref Madalyası verilmesini kararlaştırdığı kaydedildi. Konuya ilişkin kararnamenin, Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldığı ve imzaların tamamlandığı öğrenilirken kararnamenin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e gönderildiği bildirildi. Acil eylem sözde kaldı Tüm bunların yanı sıra AKP’nin iktidara geldiği günlerde gündeme getirdiği Acil Eylem Planı da ‘‘sözde kaldı’’. Hükümet bu planla, ekonomi bakanlığı kurulması, vergi mevzuatının basitleştirilmesi, Boğaz tüpgeçit projesi, Sayıştay’ın yetkilerinin arttırılması, açlık sınırının altındaki ailelerin belirlenmesi gibi birçok konuyu gündeme taşımıştı. Ancak tüm bu planlar, zamanla birlikte rafa kalktı. asirmen?cumhuriyet.com.tr İ HALE AÇILDI Alaçatılılar, Çeşme’nin bir parçası olarak görülmekten hoşlanmıyorlar. Alaçatı, son günlerde birçok ünlü ismin ilgi gösterdiği önemli bir yazlık mekân haline dönüştü. Daha birkaç yıl öncesine kadar kendi halinde bir köy gibi yaşayan Alaçatı birkaç yıldır gözde yerlerin başında kabul ediliyor. Dalgasız rüzgârı, sörf tutkunları için bulunmaz bir ortam oluşturuyor. Alaçatılılar, şu günlerde Türkiye’nin en önemli sörf merkezinin önüne yapılması planlanan marinaya karşı çıkıyorlar. Sörfe yönelik ilgiden çok önce ortaya çıkan marina projesi artık vazgeçilmesi gereken bir girişim olarak kabul ediliyor. ??? Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Yalçın Balcı da Alaçatı tutkunlarından. ‘‘Biz Alaçatılıyız, Çeşmeli değil’’ diyerek söz başlıyor. Eski bir Alaçatı evini alıp restore ettirmiş. Altı yıldır yazları haftanın dört gününü burada geçirmekten büyük bir mut Danıştay’ı özel güvenlik koruyacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 2. Dairesi’ne yönelik silahlı saldırının ardından güvenlik önlemleri arttırılan Danıştay’da, güvenliği özel şirket sağlayacak. Alınan bilgiye göre, Danıştay Başkanlığı, saldırının ardından güvenlik önlemlerini arttırmak amacıyla ihale açtı. İhaleyi kazanan özel şirket, yüksek mahkemenin güvenliğini sağlayacak. Şirket, başkanlık ile imzalanacak sözleşmenin ardından adli yılın açılışı olan 6 Eylül’de göreve başlayacak. Özel güvenlik şirketi, binada 2030 kişiyle hizmet verecek. Danıştay 2. Dairesi’ne düzenlenen silahlı saldırının ardından bina girişine xRay cihazı konulmuş, görevli polis sayısı da arttırılmıştı. Alaçatı’nın Yükselen Rüzgârı luluk duyduğu bakışlarından anlaşılıyordu. Alaçatı’ya Dost Kitabevi sahibi Ömer Önal’ın davetiyle geldik. İpek (Çalışlar) ‘‘Latife Hanım’’ kitabını imzalar ve okurlarıyla buluşurken ben Alaçatı’nın sokaklarını dolaşıyor, bu yöreye yönelik ilgiyi anlamaya çalışıyordum. Alaçatı, denize kıyısı olan bir yer değil. Sörf yapılan kıyı, kasabanın biraz dışında. Alaçatılılar, kasabanın deniz kenarında olmamasını bir şans olarak değerlendiriyorlar. ‘‘Yoksa şimdiye kadar burası da bitmişti’’ diyorlar. Alaçatı’nın kendine özgü taş evleri var. Yeni yapılan evler de bu eski örneklere uydurularak yapılıyor. Kasabanın en önemli özelliği butik oteller. Taş Otel, Değirmen Otel, Manastır Otel aklımda kalanlar. Köşe Kahve de kasabanın ünlü mekânlarından. Biz Alaçatı Sailors Otel’de kaldık. Zevkle döşenmiş bu butik oteli, bahçesini çok sevdik. Sabah kahvaltısı da mükemmeldi. ??? Alaçatı, bir yakın tarih kasabası olarak görülebilir. 1850’li yıllarda bataklık alan, karşı adalardan gelen Rum işçiler tarafından kurutuluyor. Buraya gelen Rum işçiler, büyük toprak sahibi Türklerin verdiği arazilerde bağcılık ve şarapçılığı geliştiriyorlar ve geri dönmüyorlar. Alaçatı’da üzüm işletme tesisleri ve şarap fabrikası kuruyorlar. Yurtdışına kuruüzüm ve şarap ihraç ediliyor. 1914 yılında Balkan Savaşı’ndan kaçan Türklerin bir kısmı Alaçatı’ya geliyor. Bu göçmenleri taşıyan vapur limanda görüldüğü an, bölgedeki Rumlar yüklü arabalarını bile yol ortalarında bırakıp kayıklarla Sakız Adası’na kaçıyorlar. 1924 yılındaki mübadele sırasında Selanik’ten getirilen göçmenler de Alaçatı’ya yerleştiriliyor. Gelenler bağcılık bilmedikleri için bağlar zaman içinde yok olup gidiyor. Alaçatı, şimdi güzel taş evleri, sempatik sokakları, sörf yapılan dalgasız rüzgârlı kıyılarıyla yeniden kendine geliyor. Alaçatı’nın hemen yanı başındaki el değmemiş kıyılar şu anda tam anlamıyla tehdit altında. Yoğun yapılaşma eğilimi buraya da yönelmiş durumda. Alaçatılılar ise kurdukları Alaçatı Koruma Derneği’yle kasabalarını korumaya, yoğun yapılaşmaya engel olmaya ve kültür turizmini esas alan bir turizm çizgisini sürdürmeye çalışıyorlar. Latife Hanım Müzesi İzmir’e gelip de Latife Uşşaki Müzesi’ni gezmemek olur mu? İki yıl önce ziyaret ettiğimiz müzede fazla bir değişiklik olmamıştı. Müze Müdü rü Ahmet Güler’le konuştuk. Son dönemde müzenin ziyaretçi sayısında önemli bir artış olmuştu. Müzenin gerçek bir Latife Hanım müzesine dönüşmesi için bazı adımların atılması gerekiyordu. Latife Hanım’ın çocukluğuna ilişkin fotoğrafların, yazıları ve konuşmaların, o dönemde kullanılan eşyaların yerleştirilmesi müzeyi değiştirebilir. Bu alanda büyük bir eksiklik olduğu ortada. Binanın sahibi Tatış ailesi Kurtuluş Savaşı tarihimizde özel bir yeri olan bu binayı müzeye dönüştürerek önemli bir hizmeti yerine getirmişti. Şimdi yapılması gereken, bu müzenin Latife Hanım’ın yaşadığı dönemi yansıtacak bir şekilde yeniden yapılandırılmasıydı... ??? NOT: Sevgili Kemal Nebioğlu da bizi terk edip gitti. Kemal Ağabey emekçi hareketine olan inancını hep korudu, sosyalist ideallerine bağlı kaldı. Onu çok arayacağız. Çok özleyeceğiz... CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear