26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr İstanbul’da yaşayan Fransız yazar Gisele son romanında, tarihi eser kaçakçılığı odağında bir aşk öyküsü anlatıyor DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ İstanbul’da dokunan bir roman NENA ÇALİDİS Melih Cevdet Anday’ın Bulunmaz Kişiliği Sözcükler dergisinin 2. sayısında yayımlamaktan heyecan duyduğum bölümlerden biri de Melih Cevdet Anday’ın Abidin Dino’ya yazdığı mektuplar oldu. Bu mektuplarda karşılaştığım kişilik özelliklerine bir kez daha hayranlık duydum. 1980’lerin başına tarihleniyor mektuplar. İki sanatçının dostluğunun 1930’larda başladığını düşünsek, aralarında elli yıla yaklaşan bir yakınlık var demek o yıllarda. Mektuplar, araya türlü zorunlu ayrılıklar girmiş olsa da, hiç kopmamış, sıcaklığı kaybolmamış bu elli yıllık dostluğun içtenliğini getiriyor her şeyden önce. Daha da ötesinde, çağdaş edebiyatımızın en ilginç yaratıcılarından biri olan Melih Cevdet Anday’ın sanatçı kişiliğinin kimi özelliklerini de vurgulayıcı bilgiler içeriyor. ??? 1978’de Bülent Ecevit hükümet kurduğunda Melih Cevdet, Paris’e kültür ataşesi olarak atanmıştı. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra bu hükümet düşünce de geri çağrılmıştı. Mektuplar, o sırada 65 yaşında olan Melih Cevdet’in İstanbul’a döndükten sonra yeni bir hayat kurma girişimlerini, bu sıradaki seçimlerini, düşüncelerini, kaygılarını yansıtmasıyla da çok ilginç. O yaşlarda sıradan yaşamların insanları çoktan evlerinde, yazlıklarında emeklilik hayatlarına başlamışken Melih Cevdet sanki, elinde bavuluyla büyük kente yeni gelmiş bir öğrenci gibi. Ne eşyaları, ne de kendi başına bir ev tutacak parası var. Taksim’e yakın yaşlı bir Rum kadının evinde eşyalı bir oda tutabilir ancak. Yine gazetemizde yeniden yazı yazmaya başlarken ilk kez yazacakmış gibi, heyecanla dolu. Aynı dönemde şiirinde de yeni açılımlar içinde. Sonradan Abidin Dino’nun desenleriyle yayımlanan Tanıdık Dünya adlı kitabındaki şiirlerini yazıyor. ‘Sanatın Vazgeçilmezliği’ adlı ünlü denemesi de yine bu dönemin ürünü. Şu satırlar, belki de onun yaşam felsefesinin temeli: ‘‘Leonardo, ‘Doğadan öğrenin’ demiş. Ne güzel söz! Ben de bir şiirimi ‘İnsan öğrenmek için yaşar’ diye bitirdim. Sonu yok bunun. Ne dersin? Bu yaşta hâlâ yabancı dil çalıştığım halde, doğaya da baştan başlayamaz mıyım? Hiçbir malım yok, öyle memnunum ki!’’ ??? Günümüzün, ‘‘malın kadar konuşabildiğin’’ dünyasında nasıl da evrensel bir çığlık! Sanki çağlar sonra, şiirlerini yeniden yorumladığı Karacaoğlan gibidir: ‘‘Uryan geldim gene uryan giderim’’ Melih Cevdet’in sonraki yıllarına Adam Yayınları çevresinde ucundan kıyısından tanıklık ettim. Önce Asmalımescit’te küçük bir apartman dairesindeydi. Ataköy’de kiralık bir daireye yerleştiğinde bu semti ve evini çok sevmişti. Ama gün gelip de ev sahibi, artık 70’lerini süren şaire, ‘‘Buralar size göre değil, kesenize göre bir yere taşının,’’ dediğinde de çok üzülmüştü. Ama ne gam! Kadıköy’de yine küçük bir daireye taşınmıştı. Pek çok insanın paradan puldan, geçim sıkıntısından söz etmeden konuşamadıkları günümüzde Melih Cevdet’in böylesi konulardan söz açtığını hiç duymadım. Hep ortaya bir tartışma konusu atar, bunun çevresinde düşünceler gelişmesi, tartışılması için çabalardı. Melih Cevdet’i, sanıyorum son kez Aydın Doğan ödül töreninde görmüştüm. Yaşı artık çok ilerlemişti. O sıralar Almanya’da yaşayan şair arkadaşım Yaşar Miraç, kendince bir vedalaşma isteğiyle, ‘‘Belki bir daha görüşemeyiz’’ diye söze başlayınca, ozandan hiç beklemediği bir yanıt almıştı: ‘‘Neden görüşemeyelim, elbet görüşürüz.’’ Melih Cevdet’in mektuplarını okurken bu benzersiz kişiliğin her satırında insan, hayat ve sanat üzerine heyecan uyandırıcı yeni düşünceler buldum. Dünyaya karşı Melih Cevdet denli çırılçıplak soyunamayanların, elbet kişilikleri de sanatları da örtülü olacaktır. turgay?fisekci.com İstanbul’da yaşayan Fransız asıllı yazar Gisele’in ‘İstanbul Üçlemesi’ dizisinin ikinci kitabı ‘İstanbul’da Bir El Yazması’ (GİTA Yayınları) okurla buluştu. İstanbul’da Bir El Yazması, okuyucuyu Hıristiyanlığın Anadolu topraklarındaki ilk yerleşim yerlerinde gezintiye çıkaran bir araştırma; kadın erkek ilişkilerinde kandırılma, şeytana uyma ve ahlak konularını irdeleyen bir düşünce idmanı; sürükleyici ve gerilimli öyküsü, usta kurgusuyla bir solukta okunacak bir serüven... 1983 yılından beri İstanbul’da yaşayan Gisele Fransız edebiyatı öğretmenliği yapıyor. Şiirde Fransız Cumhuriyeti ‘Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’nü almış. İstanbul Üçlemesi’nin ilk iki kitabı ile Mahperi Hatun Fransızca ve Türkçe olarak yayımlanmış. İstanbul Üçlemesi’nin üçüncü kitabı 2007’de çıkacak. Muhteşem İstanbul mozaiği yaparım. Bu romanımda yıllardır sakladığım antika ve sanat eserleri kaçakçılığı ile ilgili kesiklerden bile yararlandım. Romanınızın konu örgüsü çok ilginç... GISELE Bu romanımın polisiye, psikolojik ve tarihsel yönleri var. İstanbul’da Bir el Yazması romanımda da İstanbul var ama İstanbul’dan Pencereler romanımla kıyaslanamaz. Mahperi Hatun romanım gibi tamamen tarihi bir roman da değil. Tarihin yanında, çocuk yaşta nerdeyse babası yaşında bir erkek tarafından kandırılmış bir genç kızın yaşadığı travmayı ve bu ilişkinin genç kızın yaşamını kadınerkek ilişkisi açısından nasıl kötü etkilediğini anlatıyorum. ‘Ben İstanbul âşığıyım’ İstanbul Üçlemesi’nin ilk kitabında İstanbul gözlemleriniz vardı, bu kitaptaysa tarihsel boyut önde... GISELE Üçlemenin ilk kitabı İstanbul’dan Pencereler’de bugünlerde yeniden konu olan o muhteşem İstanbul mozaiğini gözler önüne sermek istemiştim. İkinci kitap İstanbul’da Bir El Yazması’nda ise, Türkiye’yi az tanıyan Avrupalılara, Anadolu’da Hıristiyan dünyası için çok önemli yerlerin olduğunu göstermek istedim. Anadolu, Hıristiyanlığın başlangıcı açısından Kudüs’ten sonra en önemli yer. Romanımla Avrupalılara, kültürlerinin bir kısmının bu topraklardan çıktığını ve Türkiye’nin aslında Avrupa’nın bir ? “İstanbul her geçen gün beni bir başka büyülüyor” diyen Gisele’in “İstanbul Üçlemesi” dizisinin ikinci kitabı “İstanbul’da Bir El Yazması” (GİTA Yayınları) okurla buluştu. parçası olduğunu gösterebileceğini umuyorum. Okur romanın kahramanı Alice’i izleyerek Hıristiyanlığın ilk çağlarının önemli merkezlerini de keşfediyor: Efes, Tarsus, Silifke, Demre. Okurlarımda belki bu yerleri ziyaret etme hevesi de uyandırabilirim diye düşünüyorum. Dipnotlara geniş yer vermeniz, araştırmanın kitabınızda ne kadar büyük rol oynadığını gösteriyor... GISELE Öğretmen olmamdan kaynaklansa gerek, kitaplarımdan okuyucuların bir şeyler öğrenmesini istiyorum. Bu kitapta verdiğim, özellikle ilk İncil elyazmalarıyla ilgili bilgileri, okuyucuyu sıkmamak için dipnot halinde kitabın sonuna ekledim. Ama bunların okunması, romanın anlaşılması açısından zorunlu değil. Ben sürekli araştırır, arşivleme ‘İstanbul’dan Pencereler’ kitabınızda Beyoğlu ve çevresi vardı, bu kitabınızda ise Büyükdere’yi anlatıyorsunuz. Büyükdere ile nasıl bir bağınız var? GISELE İstanbul her geçen gün beni bir başka büyülüyor. Ve ben kendime İstanbul âşığı diyebilirim. Romanın baş kişisi Alice, tarihi kentlere gidiyor ama romanın örgüsü İstanbul’da dokunuyor. Dahası, romanın kişileri İstanbullu, farklı kültürlerden ve dinlerden geliyor, bu yönleriyle de İstanbul’un kültür mozaiğini temsil ediyorlar. Eski dokusu en az bozulan yerlerden biri olan Büyükdere ise beni adeta büyülüyor. Ülkemizde tarihi eser kaçakçılıkları gündemde. Romanınız deyim yerindeyse tam konunun üstüne oturdu... GISELE Bu konu çok önemli. Tarihi eserlere sahip çıkıp korumak, önlemler almak gerekiyor. Karun Hazinesi olayı beni derinden sarstı. Böyle bir şeyin nasıl olabildiğini anlamıyorum. Chick Corea’nın getirdiği mutluluk... İki üçlü yan yana 13. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde Sangam ve Trio Beyond izleyicileri coşturdu YILDIZ ÇELİK KOOİMAN Saksofon, flüt, piyanoda Charles Lloyd; tabla, ses ve vurmalı çalgılarda Zakir Hussain; davul, vurmalı çalgılar ve piyanoda Eric Harland’dan oluşan ‘Sangam’ ile gitarda John Scofield, davulda Jack Dejonette ve basta Larry Goldings’den oluşan ‘Trio Beyond’ önceki akşam Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde art arda verdikleri konserlerde izleyicileri coşturdular. Sahneye ilk çıkan ‘Sangam’ topluluğunda, İngiliz gitarist John McLaughlin ile gerçekleştirmiş olduğu Shakti tasarısıyla Türk izleyicisinin kalbinde taht kuran tabla ‘guru’su Hintli Zakir Hussain ile Eric Harland’ın çalgılarıyla yaptıkları atışmalar kaçırılmaz dakikalardı. 1990’da Hindistan ile Amerika arasındaki ilişkileri geliştiren en önemli kişi olarak IndoAmerikan Ödülü’ne değer görülen Zakir Hussain, 1992 yılında da Gretaful Dead’in davulcusu Mickey Hart ile yaptığı ‘Planet Drum’la dünya müziği dalında Grammy ödülünü almıştı. Yazın bunaltan sıcağına karşın her zaman esen Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde, Sangam topluluğunun diğer üyesi, saksofonun günümüzdeki efsanevi adı, aynı zamanda ‘Which way is East’ tasarısıyla yankı uyandıran Charles Lloyd’un kimi zaman flütünden, kimi zaman saksofonundan dökülen melodiler de kulaklarımızı okşadı. Sangam’dan sonra sahneye diğer üçlü, 1997’de aramızdan ayrılan caz dünyasının en yenilikçi davulcularından Tony Williams ile caz tarihine geçmiş topluluğu Lifetime’ın anısına bir araya gelen ‘Trio Beyond’ çıktı. 30’a yakın albüme imzasını atan ve günümüzün en iyi üç gitaristinden biri kabul edilen John Scofield’ın yaptığı solo bize farklı duygular yaşattı. Daha önce de İstanbul Caz Festivali’nde cazseverlerle buluşan, Amerika’nın yaşayan en iyi caz davulcusu olarak anılan Jack Dejonette ile tuşlu çalgıların büyük ustası Larry Goldings’in de yaptıkları sololar ve topluluğun çalışı ‘Cazın Ustaları’ adını hak ettiklerini gösteriyordu. Demirdöküm’ün sponsorluğunda gerçekleştirilen konserlerde büyük bir izleyici kitlesi vardı. kendisinin yeğlediği başlık “Kıtalar” anlamına gelen ‘Continents’imiş. 5 Temmuz akşamı Çeşme Kalesi’nde 20. UlusÖnce Afrika’yı çaldılar. Avrupa ile Amerika lararası İzmir Müzik Festivali’nin ilginç bir et aynı bölümdeydi. Yapıt Antarktika ile sona erkinliği vardı. Ünlü Chick Corea ile arkadaşla di. Sanırım en ilginç bölüm de buydu. rını dinledik. Sanatçılara Bavyera Filarmoni Oda Corea ile birlikte çalan sanatçılar cazın usta Orkestrası da katıldı. müzikçileri. Yaptıklar doğaçlamalar hayranlık veCorea ile birlikte caz yapan müzikçilerden riciydi. Garland’ın soprano saksofon, bariton Tim Garland, saksofon ve bas klarinet çalıyor. saksofon ve bas klarinet soloları çok ilginçti. Avusturyalı Hans Glawischnig kontrabasçı; caz İyi bir topluluk olduğunu gördüğümüz Bavyedavulunda ise Marcus Gilmore var. ra Filarmoni Oda Orkestrası konçertoya Dinleti, Corea’nın “Yeni Müzizaman zaman güzel katkılar yapıyordu. ğim” dediği 2. Piyano KonçertoSes düzeneğinin fazla açık olmayışı su birinci bölümüyle başladı. Dinleti, ve elektronsal çalgıların kullanılCaz doğaçlamalarına yakın mayışı, dinlemenin keyfini daha Corea’nın ‘Yeni piyano kadanslarıyla örülen da arttırdı. Müziğim’ dediği 2. bu bölüm kesintisiz olarak Asıl adı Armando Anthony Piyano Konçertosu W. A. Mozart’ın K. V. 491 Corea olan Chick Corea piyanoDo Minör 24. Piyano Konbirinci bölümüyle ya dört yaşında başlar. Önceleçertosu’na bağlandı. ri Mozart ve Beethoven çalar. başladı. Caz Corea’nın Mozart yoCaza yöneldikten sonra da onun doğaçlamalarına yakın rumu, büyük bestecinin bütün türlerinde en verimli 20. piyano kadanslarıyla biçemini yansıtıyor. Böyüzyıl sanatçısı olarak dikkati lümlerin cazla ilişkisine örülen bu bölüm çeker. örnek olarak sanatçının Çeşme Kalesi’nde alkışlar kekesintisiz olarak W. A. arada bir ezgiye getirdiği silmek bilmiyordu. Bunun üzeMozart’ın K. V . 491 Do küçük değişikliklerle orrine Corea bir yapıt daha çalaMinör 24. Piyano kestrada bas klarinetin kulcaklarını söyledi. Parça Do Minör Konçertosu’na lanılışı verilebilir; ancak katonundavdı. danslara gelindiğinde her şey Corea son doğaçlamasını birinci bağlandı. değişiyor. Sanatçı bölümden alyarıda çaldığı Mozart Konçerto’nun, dığı öğeleri caz biçemiyle işliyor. Baepey uzun bir çeşitleme dizisi olan son na göre en ilginç buluşu, birinci bölübölümünün bitiriş kesimine (Coda’ya) bağmün başında orkestranın teksesli olarak çaldığı ladı. Bu kez caz davulu da orkestraya katılmışkromatik girişi, basta sürekli olarak duyurması, tı. Müziği dinlerken şöyle düşündüm: Moonun üzerinde caz doğaçlamaları yapması. zart’ın, özellikle minör tondaki yapıtlarında o Dinletinin ikinci yarısı başlarken Corea, yeni dönemin koşullarına göre sergilediği buluşçumüziğinin kalan beş bölümünü çalacaklarını luk, caz sanatının buluşçuluğu ile benzeşmeksöyledi ve ilginç bir açıklama yaptı. Yapıtı “Kon tedir. Her iki müziği bir araya getirmenin nedeni çerto” olarak nitelendirmek şık oluyormuş; ama belki de buydu. ÖNDER KÜTAHYALI ? Syd Barrett öldü ? LONDRA (AA) Efsanevi rock topluluğu Pink Floyd’un kurucu üyesi Syd Barrett 60 yaşında yaşamını yitirdi. Pink Floyd’un sözcüsü, Barrett’ın birkaç gün önce öldüğünü söyledi, ancak neden öldüğünü belirtmedi. Efsanevi rock topluluğu Pink Floyd, 1966 yılında Roger Waters ve Syd Barrett tarafından kuruldu. Barrett’ın 1968’de ayrılmasıyla topluluğun mimarı konumuna gelen Waters, “The Dark Side Of The Moon’’, “The Wall’’ (23 Platin Albüm ödüllü), “Animals’’, “Wish You Were Here’’ ve “Final Cut’’ gibi klasiklere imza attı. Topluluk, son olarak Live8 konseri için yıllar sonra geçen yıl ilk kez bir araya gelmişti. Geçen cumartesi gecesi yaşamını yitiren tiyatro sanatçısı Mehmet Akan son yolculuğuna uğurlandı Kültür Servisi Geçirdiği ameliyatın sonrasında yoğun bakımda tutulduğu Okmeydanı Hastanesi’nde geçen cumartesi gecesi yaşamını yitiren tiyatro sanatçısı, koreograf, oyuncu, folklorcu, araştırmacı, yazar Mehmet Akan, dostları, meslektaşları ve ailesinin katıldığı törende alkışlarla son yolculuğuna uğurlandı. Akan için dün sabah DT Taksim Sahnesi’nde düzenlenen törene birçok sanatçı ve dostu katıldı. Törenin sunuculuğunu Gülsen Tuncer yaparken, söz alan sanatçı dostları, onun dolu dolu geçen sanat yaşamı süresince gerçekleştirdiklerinden ve bir dostları olarak kendileri için ne denli önemli bir insan olduğundan söz ettiler. Enver Akan, Mehmet Akan’ın amatör olarak tiyatroya adım attığı günlerden söz etti ve geçen yıl ‘Tiyatrolar Günü’ için hazırladığı bildiriyi okudu orada bulunanlara. Arif Erkin, törende, birlikte çeşitli tasarılara da imza attıkları yakın dostu Mehmet Akan’ı anlattı, onun ardından söz alan tiyatrocu Genco Erkal da, Akan’ın sanatsal kişiliğine değindi. Duygusal ve samimi bir havada geçen törende söz alan Mehmet Akan’ın kızı Şirvan da, ‘İyi ki onun kızıyım’ diyerek duygularını paylaştı törene katılanlarla. Aralarında Umur Bugay, Bülent Kayabaş, Mine Şenhuy, Beyti Engin, Aykut Oray, Levent Yılmaz, Tuncay Özinal, Cihat Tamer, Başak Köklükaya, Ahmet Gülhan, Esin Afşar, Handan İpekçi, Mehmet Ali Alabora, Ali Uyandıran, Ayşe Sarıkaya, Zeynep Irgat, Güngör Erbayık, Ferhan Şensoy, Genco Erkal, Zihni Göktay, Ercan Yazgan, Nejat Uygur, Timuçin Esen, Rutkay Aziz, Selçuk Yöntem, Macit Koper, Hadi Çaman, Nilüfer Aydın, Güler Ökten, Engin Ayça, Meral Çetinkaya, Uğurtan Sayıner, Nazlı Tosunoğlu, Savaş Dinçel, Yakut Kükrer, Enis Akkoyunlu, İlhan Erbatur, Selçuk Uluergüven, Aylin Güzelbeyoğlu, Senem Burgutoğlu, Burgut Burgutoğlu, Ayşe Güzelbeyoğlu, Orhan Erbatur, Fikret İlkiz, Güneşhan Aksel, Gündüz Gölönü, Enver Şengül, Sabahattin Sağlam, Gülsevil Erdem, Sedat Çetinyıldız’ın da bulunduğu çok sayıda sanatçı ve dostu, törenin ardından Şişli Camisi’nde kılınan öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, son yolculuğuna uğurladı Mehmet Akan’ı. CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear