03 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2006 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Kürtlerle, siyasallaşmaya sokak eylemleriyle ulaşmaya çalışan PKK yandaşlarını aynı kefeye koyuyor Türkiye Gerçeklerini Gösteren İki Mektup AKP iktidarı ve iç ve dış destekçileri, Türkiye’yi, bütün özgürlüklerin zamanla ortadan kaldırılacağı bir İslam Cumhuriyeti’ne doğru hızla süreklemeye çalışıyorlar. Bu girişimin örneklerini yaşamın her alanında her gün görüyoruz. İşin ilginç yönü, kamuoyunun bunları artık alışılagelmiş olaylar olarak algılamaya başlamış olmasıdır. Söz konusu girişimin kılıfı da hazırdır: ”Din ve vicdan özgürlüğü”! Şimdi size, ülkenin birbirinden uzak iki ayrı yerinden gelen iki eposta iletisini sunuyorum. Bunların hiçbir yoruma gereksinimi yok. Okuyun ve nerelere götürülmek istendiğimize kendiniz karar verin! ??? Sayın Ali SİRMEN Kayseri ili Sarıoğlan ilçesi İğdeli köyünden emekli ilköğretim müfettişiyim. Köyümüze, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bir cami yapılmak istenmektedir. Hemen belirteyim, tüm köy halkı Alevidir. Alevi inancımızda ibadet yerimiz cami değil “cemevi”dir. Alevi yurttaşlar olarak, anayasal bir hak olan “inanç özgürlüğümüzü” sonuna kadar kullanmak istiyoruz. Köyde kışın 2030 kişi kalmaktadır ve bunların hiçbiri de camiye gitmemektedir. Köyümüzün hemen bitişiğindeki Yerlikuyu köyünde (bu köy de Alevidir) üçdört yıl önce bir cami yapılmış olup, cemaatinin olmaması nedeniyle kapalıdır. İki kişi dışında kendi köyüme cami yapılmasını isteyen yoktur. Hemen bitişik köyde, 800 metre uzaklıkta cami var iken 8090 milyar lira harcanarak köyümüze cami yapılması girişimine anlam veremiyor ve Alevi kültürünü asimile etmeye yönelik bir girişim olarak görüyoruz. İçinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu parayı, cemaati olmayan bir köye cami yaptırmak için kullanmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu paraya yazıktır, biz kendi ibadet yerimiz olan cemevimizi kendimiz yaparız, inancımız üzerindeki elinizi çekin diyoruz. Oysa, bu kamusal kaynak, daha rasyonel bir şekilde, eğitim, sağlık, çevre gibi alanlarda rahatlıkla kullanılabilir. Bu girişimi önlemek için bir dernek kurarak bir araya geldik. Dernek ve köy halkı olarak, bütün devlet kademelerine ve Avrupa Birliği temsilciliğine ilettik. Genelinde ülkemizi, özelinde ise köyümüzü ilgilendiren bu sorunumuzu kamuoyuna iletmemizde yardımcı olmanızı diliyor, saygılar sunuyorum. ??? Sayın Sirmen, Bilimden ve aydınlanmadan yana olan üniversite öğrencileri olarak bugün üzüntü verici ve endişelendirici bir olaya tanık olduk. Bugün (31 Mart 2006) aydın ve ilerici bir eğitmen olan Hasan Ali YÜCEL’in ismini taşıyan eğitim fakültemizde bir grup tarafından kantinde dini ayin gerçekleştirilmiştir. Kantinde bir masanın etrafında toplanan, içlerinde fakültemizin öğrencisi olmayan şahısların da bulunduğu topluluk, onon beş dakika boyunca çevredeki öğrencilerin şaşkın ve tedirgin bakışları altında dini ayinlerini gerçekleştirmişlerdir. Bir masanın çevresinde toplanan yaklaşık 15 kişilik grup, yüksek sesle Kuran’dan ayetler okuyarak ve kantinde bir zikir ortamı yaratarak öğrencilerin dini inançlarını kullanmaya çalışmış, bu suretle kendilerini dokunulmaz kılmaya çabalamış ve okulumuza bir tekke görüntüsü verme girişiminde bulunmuşlardır. Olay fakülte dekanlığına bildirilmiş, fakülte sekreterliği bunun üzerine kantine gelmiş, topluluk ise ayinini tamamlayarak dağılmıştır. Düşündürücü ve üzücü olan, okul personelinin (kantin çalışanları, özel güvenlik birimi sorumluları) bu olaya tepkisiz kalması, bizler yönetimi uyarana kadar herhangi bir uyarı yapma ihtiyacı hissetmemesi, hatta destekler bir görüntü sergilemesidir. Bu olay bizim açımızdan son derece üzüntü vericidir. Geleceğin öğretmenlerinin yetiştiği fakültemizde böylesi bir olayın yaşanması, yarınlarımıza dair bizi kaygılandırmaktadır. Bu olay karşısında durulmaz ise daha ileri boyutlara taşınacağı kuvvetle muhtemeldir. Önümüzdeki süreçte fakültemizde mescit talebini de bu şahıslar gündeme getirme niyeti taşımakta ve bu tür girişimlerin zemini hazırlanmaktadır. Bir grup öğrencinin yaptığı dini ayinin ardından, bir arkadaşımızın şahit olduğu gibi, dersten izin alınarak cuma namazlarına gidilmiş, namaz bitimi aynı derse girilmiş ve öğrenciler yoklamada var gösterilmiştir. Öğretim görevlilerinin bir bölümü ne yazık ki bu tür olaylara duyarsız kalmakta ve olayın ciddiyetinin farkına varamamaktadır. Bazı öğretim görevlileri ise bu tür olaylara göz yummaktadır. Elbette meseleye duyarlı olan öğretim görevlilerimiz de bulunmakta, ancak bu tür gruplardan çekinmektedirler. Sizin gibi duyarlı, gazetecilik mesleğinin sorumluluğunu taşıyan biriyle bu olayı paylaşmayı gerekli bulduk. Yazılarınızı severek okuyoruz. Laiklikten ve aydınlanmacılıktan yana takınmış olduğunuz tavizsiz tutum, bizim gibi üniversite öğrencilerine cesaret vermektedir. Biz bu olayı sizinle paylaşarak üzerimize düşen sorumluluğun bir kısmını yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Sevgi ve saygılarımızla... İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi öğrencileri. Erdoğan kafa karıştırıyor MEHMET FARAÇ Güneydoğu’daki kaosu daha önce ‘‘Kürt sorunu’’ diye tanımlayan Başbakan Erdoğan, bir adım daha ileri giderek muhataplara silahları bırakıp masaya gelmeleri çağrısı yaparken kafa karıştırıyor. AKP liderinin muhatap kargaşasını gidermeye çalışan Başbakanlık sözcüsü, DTP’yi adres gösteriyor. DTP’lileri elma ile armudu karıştırmakla suçlayan Erdoğan, yanlış saptamalar ve yorumlarla aslında bölgedeki kaosu derinleştirmekten öteye gitmiyor. PKK’nin terörle yarattığı soruna biraz da ABD ve Avrupa’dan gelen baskılarla çözüm bulma iddiasıyla açıklamalar yapan Başbakan Erdoğan, geçen yıl Diyarbakır’da bir konuşma yaparak kan deryasına dönüşen olayları ‘‘Kürt sorunu’’ temeline oturtuyor. Erdoğan, Diyarbakır ve çevresinde geçen hafta yaşanan olayların ardından ise ‘‘Terörle mücadelede çoluk çocuk gözetilmez’’ sözleriyle örgütün eline koz vermeyi sürdürüyor. Bu tür yaklaşımlar, aynı zamanda masum Kürtlerle, siyasallaşmaya so Cumhuriyet, kim nereden bakarsa baksın masaya ‘Öcalan’a özgürlük’ seçeneğinin sürüldüğünü 21 Aralık 2005’te yazmıştı. kak eylemleriyle ulaşmaya çalışan PKK yandaşlarını aynı kefeye koyuyor. Ancak Güneydoğu’daki soruna çözüm ararken ya da terörün üzerine giderken Kürtlerle PKK’lileri aynı hedef tahtasına koymaya kalkışmak ciddi bir tehlike içeriyor. Erdoğan, ‘‘terörle mücadelede halkı kim kazanırsa o galip” çözümünden habersiz davranıyor... PKK bu tür tutarsız ve çözümsüz yaklaşımlardan nemalanıyor. Örgüt böylesine siyasal hataları ve söylemleri özellikle Avrupa’da ‘‘Kürtler eziliyor, öldürülüyor’’ propagandasına dönüştürerek tabanını genişletiyor. Erdoğan’ın politikasındaki uçurum, önceki gün SETBİR Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla daha da büyüyecek gibi görünüyor. ‘‘Elde silahla dolaşmaya gerek yok. Silahsız bir şekilde masaya gelirsin, her şeyi konuşursun’’ sözlerinin, AP milletvekillerinin müzakâre tehdidi de içeren mektubunun hemen ardından gelmesi dikkat çekiyor. PKK’nin uzun süredir mücadelesini verdiği ‘‘masa’’ seçeneği dillendirilirken örgütte farkında olmadan göz mü kırpılıyor? ‘‘Kürt sorunu’’ teşhisinde ısrar eden Erdoğan ‘‘silahları bırakın’’ derken tedavi için masaya PKK’lileri mi çağırıyor?.. Yoksa bu çıkış PKK’nin siyasallaş ma çabasına devletin tepesinde yeni bir yanıt hazırlandığını mı gösteriyor?.. Başbakanlık sözcüsü Akif Beki, bu soruların yumağında, Erdoğan’ın muhattap karmaşası yaratan sözlerini düzeltmeye çalışırken ‘‘Mesajın muhatabı PKK’yi kınamaktan kaçınandır’’ diyor. Beki, bir yandan yasal bir siyasi parti olan DTP’yi işaret ediyor diğer yandan işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. DTP yöneticileri ile üyelerinin PKK ile organik olmasa da fikri düzeyde ilişkisi olduğu biliniyor. Başbakan’ın muhatabı PKK terörünü hiçbir zaman kınamayacakları bilinen DTP’liler ise ‘‘Silahlı olanlar kim’’ sorusunun aci len aydınlatılması gerekiyor. Çünkü masa seçeneğini zaten birileri sürekli gündemde tutuyor. Kürt devleti peşindeki Talabani ve Barzani’nin, PKK’nin pasifize edilmesinde genel af seçeneği üzerinde durduğu biliniyor. İki Kürt lider, Öcalan’ın muhatap alınmasında ısrar ediyor. Önceki gün Başbakan’a mektup gönderen bir grup Avrupalı milletvekili de el altından aslında AP’nin siyasi çözümünü masaya sürüyor. PKK, Öcalan’ın dışlanacağı bir çözümün kesinlikle kabul edilemeyeceği konusunda kararlı görünüyor, olayı İmralı’ya kilitliyor. Erdoğan’ın çözüm olarak ağzından kaçırdığı ‘‘masa’’da işte bu gerçekler bekliyor. Yalnızca elma ile armudu değil, masaya kimin oturacağı konusunu da karıştıran Erdoğan’ın, ülkenin huzuruna dinamit koyan bu soruna daha ciddi yaklaşması gerekiyor. Hükümet terörün yarattığı panikle kangrenleşmiş bu yarayı iyileştirmeye çalışırken aslında kafası karışık bir doktor portresi çiziyor, hastayı komaya sokmaktan ileri gidemiyor! TBMM’DE TERÖR SEMPOZYUMU DTP ‘Roj TV’ye izin verenler samimiyetsiz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen ‘‘Küresel Terörle Mücadele’’ sempozyumunun açılışında konuşan TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, ‘‘küresel tehdide karşı samimiyetsiz tutumlar sergilendiğini’’ vurguladı. Pakdil, ‘‘Ülkemizde son günlerde yaşanan olayların fitilini Roj TV tarafından yapılan yayınların ateşlediği ortada iken, tüm uyarılarımıza rağmen bu televizyonun yayınına hâlâ izin veren ülkenin takındığı tavır, bu samimiyetsiz tutuma en çarpıcı örnektir’’ dedi. Türk Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Korkmazcan,‘‘Küresel terörle mücadele, demokrasi ve hukukun rolü’’ sempozyumunun açılışında yaptığı konuşmada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün terorizmin artık küresel bir tehdit haline geldiğine ilişkin bazı değerlendirmelerini okudu. Korkmazcan, ‘‘Terörün en alçak unsuru, dağdaki silahlı eşkıya değildir. Kışkırtılmış, şartlandırılmış ve aldatılmış olarak masum kitlelerin üzerine salınan çapulcular da değildir. Terör cephesinin asıl insanlık onurundan mahrum unsuru, sözle, yazıyla, teşvikle, elindeki kamu yetkisiyle teröristi ve terör ortamını destekleyenlerdir. Bunlar gafletle veya bilinçli olarak Türkiye’ye yönelik terör triosunun işbirlikçileridir. Günümüzde üstlendikleri rol, terörün YunanRum cephesinde AB şantajına, ASALAErmeni cephesinde sözde soykırım iddialarına, PKK/KONGRA GEL cephesinde kanlı eylemlere yardım ve yataklık etmektir’’ dedi. TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil de terör konusunda hâlâ ortak tanımların oluşturulamamasından yakındı. Bazı ülkelerin ‘‘samimiyetsiz’’ tutumlarını eleştiren Pakdil, Roj TV’nin yayına izin verilmesi ve Fehriye Erdal olayıyla ilgili yaşananlara dikkat çekti. Pakdil, ‘‘Terör olaylarıyla ilgili olarak gereken adımları atmayan ülkeler şunu iyi bilmelidirler, bugün bizi vuran terör, bir gün kendilerine dönebilir’’ uyarısında bulundu. Sempozyuma katılanlardan ASAM Terör Araştırmaları Danışmanı Ercan Çitlioğlu da, bölgede yaşanan ve yaşanacak sorunların omurgasını Büyük Ortadoğu Projesi’nin oluşturduğuna dikkat çekti. Bölgenin ‘‘enerji kuşağı’’ olarak öneminin altını çizen Çitlioğlu, ‘‘son dönemde Batı’nın İslamı terörle özdeşleştirerek öncelikli tehdit olarak’’ algılamaya başladığını kaydetti. ‘Muhatap biz değiliz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Demokratik Toplum Partisi (DTP) eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, bugün parti genel merkezinde düzenleyecekleri basın toplantısında, ‘‘Silahsız bir şekilde masaya gelirsin, her şeyi konuşursun’’ diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yanıt verecek. Parti yöneticilerinin ‘‘Açıklamaların muhatabı biz değiliz, PKK’dir’’ mesajı verecekleri öğrenildi. Başbakan Erdoğan’ın önceki günkü ‘‘Eğer legal bir yaşamın içerisindeyseniz, demokratik bir yaşam sürmek istiyorsanız, zaten kaçmaya, göçmeye gerek yok. Elde silahla dolaşmaya gerek yok. Silahsız bir şekilde masaya gelirsin, her şeyi konuşursun. Bu siyasi parti de bu noktada bir defa PKK’nin terör örgütü olduğunu kabul etmek durumundadır’’ sözleri, DTP’yi hareketlendirdi. Parti genel merkezinde dün Başbakan’ın sözleri değerlendirildi, nasıl bir yanıt verileceği tartışıldı. Öğle saatlerinde toplanan Merkez Yürütme Kurulu toplantısından sonra, Başbakan’a basın toplantısıyla yanıt verilmesi kararlaştırıldı. DTP eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, bugün partide düzenleyecekleri basın toplantısıyla Başbakan’ın sözlerine yanıt verecekler. Edinilen bilgilere göre, eşbaşkanlar toplantıda, ‘‘Başbakan’ın açıklamalarının muhatabı biz değiliz PKK’dir. Silah bırakılması çağrısında bulunup siyasi zemine çağırmak olumlu bir girişimdir’’ mesajı verecekler. İstanbul Barosu avukatlarından Tanay, Çiçek’in korumaları tarafından salondan böyle çıkarıldı. (AA) Avukata koruma ‘müdahalesi’ Bakan Çiçek’e tepki gösteren Taylan Tanay’ı yerlerde sürükleyip biber gazı sıkarak depoya kapattılar İstanbul Haber Servisi Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in konuşması sırasında söz alan İstanbul Barosu avukatlarından Taylan Tanay’a biber gazı ile müdahale edildi. ‘‘Avukat Behiç Aşçı ölüm orucunda. Sizce adalet bu mu?’’ diyen Tanay, Cemil Çiçek’in korumaları tarafından yerlerde sürüklenerek salondan dışarı çıkarıldı. İstanbul Barosu’nun, 128. kuruluş yılı ve Avukatlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlediği ‘Adalete Erişim Sempozyumu’, bakanı protesto eden baro avukatının tartaklanması ile başladı. Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen sempozyumun açılışını Adalet Bakanı Cemil Çiçek yaptı. Cemil Çiçek konuşmaya başladığı sırada, Avukat Taylan Tanay söz almak istedi. ‘‘Sayın Bakan, siz bunları anlatıyorsunuz ama bakın bizde neler oluyor’’ diyen Tanay, konuşmasını bitiremeden Çiçek’in korumaları ve güvenlik görevlileri tarafından yerlerde sürüklenerek dışarı çıkarıldı. Biber gazı sıkılarak bir depoya kapatılan Tanay’ın yüzünde kesikler oluştu. İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar, deponun kapısına gelerek, Tanay’ın dışarı çıkarılmasını istediler. Korumalar, Kolcuoğlu’nu da Tanay’ın bulunduğu depoya bir süre sokmadı. ‘‘Avukat Behiç Aşçı tecrite karşı ölüm orucunda’’ başlıklı bildiri dağıtmak isteyen ÇHD üyesi avukatlara da polis müdahale etti. Avukat Behiç Aşçı’nın, cezaevlerindeki tecrite karşı Avukatlar Günü’nde ölüm orucuna başladığını vurgulayan Tanay, ‘‘Bakan Çiçek bu sesi duymaktan kaçıyor. 121 tabut var bu ülkede. Bir tabut daha çıkmasını istemiyoruz’’ dedi. DİSK’in de aralarında bulunduğu 40 demokratik kitle örgütünün imza attığı bir deklarasyonla Bakan Çiçek’ten görüşme talep ettiklerini söyleyen Tanay, ‘‘Tecriti tartışılır kılın dedik. Tecrit gerçeğini kabul edin dedik. 2 aydır bize randevu verilmedi’’ diye konuştu. asirmen?cumhuriyet.com.tr Sabahleyin gazeteye geldiğimde, karşılaştığım ilk soru, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ‘‘Silahı bırakır gelirsin, masada konuşursun’’ çağrısını kime yaptığıydı. İkinci soru ise bu konuda ne düşündüğümdü. Başbakan’ın PKK’yi muhatap mı aldığı sorusu kafaları karıştırmıştı. Bu sorunun kafaları işgal etmesi üzerine Başbakanlık sözcüsü Akif Beki’den bir düzeltme açıklaması gelmişti. Beki’nin düzeltme açıklaması şöyle: ‘‘Sayın Başbakan’ın mesajı gayet açık. Mesajın muhatabı da bir yandan demokratik düzen içerisinde siyaset yapmak iddiasında bulunurken, diğer taraftan Sayın Başbakan’ın vurguladığı gibi keyfi tanımlara saklanarak terör örgütü ve silahlı eylemlerini reddetmekten, kınamaktan kaçınanlardır. Demokraside konuşmak ve fikir beyanı serbesttir. Ancak öncelikle teröre ‘terör’, teröriste ‘terörist’ diyebilmek gerekmektedir.’’ Beki’nin uzun açıklamasının anlamı, Başbakan’ın DTP’yi kastettiğidir. As Başbakan Erdoğan Ne Demek İstiyor? lında Başbakan’ın şu cümlesi açıklamaya muhtaçtır: ‘‘Elde silahla dolaşmaya gerek yok, silahsız bir şekilde gelirsin, masada her şeyi konuşursun, edersin.’’ Burada DTP’lilerin kastedildiği biraz tartışmalı. Neyse, beyanı esas kabul edersek Başbakan’ın ‘‘silahı bırak’’ çağrısının DTP’lilere yönelik olduğunu söyleyebiliriz. ??? DTP’liler de bu açıklamaya dönüp şu cevabı verebilirler: Biz başından beri her türlü şiddete karşıyız. Silaha özellikle karşıyız. Hiçbir zaman tersini söylemedik. Başbakan’ın neden böyle konuştuğunu da anlayamadık. Bu çağrının bize yönelik olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Uzun lafın kısası, Başbakan Tayyip Erdoğan, DTP’liler’in PKK’yi terör örgütü olarak ilan etmelerini istiyor. Ancak ondan sonra kendileriyle görüşebileceğini ifade ediyor. DTP’liler buna karşılık da şunu söyleyebilirler: Siz daha önce böyle bir koşul öne sürmeden bizimle görüştünüz. Neden şimdi böyle bir şart öne sürüyorsunuz? ??? Gelelim asıl meseleye: DTP yöneticileri PKK’nin silahlı eylemlerine ve özellikle terör niteliğindeki bombalama ve kundaklama eylemlerine karşı olduklarını uzun zamandır söylüyorlar. Baydemir, silahlı eylem biçiminin bir çıkar yol olmadığının artık anlaşılması gerektiğinin üzerine vurgu yapıyor. Her şey buraya kadar normal gidiyor, iş açıktan PKK’yi karşıya alacak, düşman gibi kabul edebilecek ifadelere gelince DTP’liler bunu yapmıyorlar, yapamıyorlar. Yapmak istemiyorlar. DEP, HADEP, DEHAP, DTP şeklinde ifade ettiğimiz siyasi çizgi başından beri PKK’nin etki alanı içindedir. PKK, bu siyasi akımların üzerinde büyük bir güce sahiptir. Kökleri ve gelenekleri ortak diye ifade edilebilir. Son yıllarda yasal alanda PKK’den bağımsızlaşma yönünde bazı eğilimler ortaya çıksa da bu eğilim hiçbir zaman kitlesel özellik kazanmadı. Güneydoğu’daki Kürt siyasetçiler, kendi dayandıkları kitlenin PKK’yle duygusal bağına dikkat çekiyorlar. Öldürülen 26 bin civarında PKK’linin, on binlerce tutuklu PKK’linin bu bölgenin insanı olduğunu unutmamak gerektiğini vurguluyorlar. ??? Başbakan Tayyip Erdoğan’ın DTP’lileri, PKK’ye karşı çıkmaya zorlaması anlaşılır bir şey. Ancak, bunun DTP’liler açısından kolay olmadığı bilinmelidir. Çünkü bu iki akım arasında ciddi bir sınır olmadığı söylenebilir. Belki daha gerçekçi olanı, PKK’yi silah bırakmaya, şiddeti bırakmaya zorlamaktır. DTP’yi ve yerel yöneticileri de bu yönde desteklemek ve cesaret lendirmektir. Çünkü, DTP’li siyasetçiler, şiddetin durmasını istiyorlar. Bunu mikrofonlardan uzak konuştuğunuz zaman daha net ve samimi şekilde söylüyorlar. Unutmayalım, aynı süreç İrlanda’da ve İspanya’da da yaşandı. Bu ülkelerde de IRA’nın ve ETA’nın kardeş yasal örgütleri vardı. Bu örgütler de IRA’dan ve ETA’dan kopmak için çok zorlandılar. Yine de kopmadılar. Dün IRA ve ETA silahları bıraktığını açıklarken, bu yasal partiler ayaktaydılar ve çözümde önemli roller oynadılar. Türkiye’de ne olacağını henüz görebilmiş değiliz. ??? PKK’nin silahı, şiddeti, terörü her neyse bir an önce bırakmasından en çok Kürtler yararlı çıkacak. Kuzey Irak’taki gelişmelere bakarak gerginliği zorlamak, bölgede hayatı daha da zorlaştırıyor. Türkiye’yi yönetenlerin de çözüm cesaretine sahip olmaları, şiddete şiddetle karşılık vermek isteyen kör milliyetçiliğe teslim olmamaları gerekiyor. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear