26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2006 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Seçim Anketlerinin Düşündürdükleri... Parlamentoda bulunan diğer partilerin de, iktidar karşıtı oyları birleştirici olma konusunda umut ışığı olamayacakları görülmektedir. Hiçbirisinin somut ve inandırıcı nitelikte, ne siyasal ne de ekonomik bir önerisi olmuştur. Hepsi de, dış güçlerin dayatmalarına, iktidar partisinden daha uyumlu olabilmenin yarışması içinde olup, sömürü düzenine, gericiliğe, antidemokratik seçim yasalarına karşı çıkmadan yönetime gelmeyi amaçlamaktalar. bilecek sosyoekonomik çözüm önerileri sunmadan, eski tutumları içinde olan siyasal partilerden oluşacak yeni bir yönetim neyi değiştirecektir? Demokrasiyi sadece herkesin bir ve eşit oya sahip olması olarak algılayan, toplumun aydınlanmasını bilerek engelleyen, antidemokratik nitelikler taşıyan siyasal partiler ve seçim yasalarına karşı çıkmak bir yana, yeni değişikliklerle daha da yozlaştıran siyasal partilerin bugüne uzantıları olanlara kim inanır? Ülke borçlanmasını geçmişte görülmeyen boyutlara ulaştıran ve toplumun bugüne kadar olan kazanımlarını yabancılara satarak günü kurtarmaktan başka bir işlev görmeyen yönetimlere bilimsel ve inandırıcı eleştiride bulunabilecek bir siyasal partinin parlamentoda olmayışı sorunların temelini oluşturmaktadır. ‘‘Bugün muhalefette olanlar da yönetime gelseler nasıl olsa benzer tutumda olacaklar’’, diye düşünen halk kitlelerinde gelecek için farklı ve inandırıcı bir coşku yaratmadan yapılacak her seçimde bir öncekine benzer sonuç alınması doğaldır; yapılan anketler de bunu göstermektedir. Bu nedenle seçim anketlerinin sonuçlarına öfkelenmek yerine bir uyarı olarak algılayıp konu üzerinde ayrıntılı olarak düşünmek gerekir. Laik Cumhuriyete bağlı bireylerin güçbirliğini sağlayabilecek nitelikte olmadıkları her seçimde anlaşılan sözde sosyaldemokrat partiler, özeleştiride bulunup yönetim ve tutum değişikliği gerçekleştiremezlerse gelecek seçimlerde daha da güç kaybetmeleri olasıdır. Son dönemde görülen ve günümüzün siyasal partilerinin dışında çözüm arayışlarının belirtileri olan çabaların, özellikle de DİSK genel başkanının öncülüğünü yaptığı girişimlerin gördüğü ilgi, yurtsever aydınların önderliğinde, halk kitlelerine de yansıtılabilinir, sorunlara çözüm önerileri inandırıcı olursa, bir değişim umudu doğabilir. Bu girişimlerin yankıları da var olan siyasal partilerde beklenen etkiyi uyandırıp gereken yönetim ve tutum değişiklikleri gerçekleşmezse artık yeni siyasal arayış ve gelişmeler kaçınılmaz olacaktır. PENCERE Noktalamalar... Bir şehit.. Beş şehit.. İki şehit.. Üç şehit.. Gazetenin birinci sayfasını düzenlemek ayrı bir zenaattir; haberler toplandıkça yazı müdürü genel yönetmene sorar; diyelim ki Mehmetçik şehit olmuş... Nasıl gösterelim?.. Sayfanın altına atın, küçük olsun, ortalığı telaşa vermeyelim, borsayı düşünelim, piyasa hassastır, manşette iyimserlik aşılayan haberler olsun!.. Eh, bu da bir yöntemdir... Sonunda komutanlar şehit cenazelerine katıldılar; ama, nafile... ? Bizim medya bir âlem oldu!.. Nadir Nadi’nin lafını hiç unutmam, demişti ki: ‘‘ Babıâli’de bizi (Cumhuriyeti’i) sevmezler..’’ Nadir Bey eklemişti: ‘‘ Şimdi sen yazmaya başlayınca hücum edeceklerdir, onlara güzel güzel cevap verirsin...’’ Şu günlerde yine Cumhuriyet’e saldırı üstüne saldırı maşallah bereketleniyor... Cumhuriyet ülkenin dinci ve etnikçi tehdit altında bulunduğunu söyleyip okuru, halkı, toplumu, kamuyu uyarmaya çalıştıkça ne diyorlar: Askeri çağırıyor!.. ? Asker durup dururken gelmez.. Ama, zorda kalıp da gelirse ne olur biliyor musunuz?.. Daha önce olanlar gibi olur.. Bugün medyada askere atıp tutanlar, etnikçiliğe, dinciliğe göz kırpanlar, askeri yönetim karşısında hemen secdeye kapanırlar... Cumhuriyet her iktidar karşısında olduğu gibi dik durur, kötü kişi olur... ? Medya görevini yapmıyor.. Dinci medyayı anladık.. Etnikçi medyaya diyecek bir şey yok.. Uçuk kaçık köşe yazarları zaten ha var, ha yok... Ama, ‘‘Dördüncü Kuvvet’’ durumuna giren medya pısırıklaştıkça takıyyeci iktidar etnikçi tehdit altında bile ‘‘Ilımlı İslam Devleti’’ modeline doğru adım adım yürüyor... ? Takıyyeci iktidar bugüne dek ABD’ye Bush’un beklediği iyi ‘‘servis’’i yapamadı.. Irak konusunda meşhur ‘‘tezkere’’ reddedilince Bush yönetimi bozuldu.. Terör örgütü Hamas’ı Ankara’ya çağıran takıyyeci, kötü not aldı.. ‘‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’’ni Amerika’da mukim ‘‘Gülen Hocaefendi’’nin ılımlı siyaset ve stratejisi üzerine oturtmak isteyen Başkan Bush, şimdi ne yapacakmış, biliyor musunuz?.. ? Amerika’nın İran’a müdahalesi için kullanacağı bir askeri yönetimi Türkiye’de devreye sokacakmış.. Eh, fena fikir değil.. İran’da hem karanlık bir şeriatçı rejim var, hem de Tahran, sırasında Türkiye’ye yönelebilecek nükleer silahlar peşinde!.. Laiklik ve bölünmezlik yolunda Ankara’ya verilecek güvence karşılığında ülkede iktidar değişimi neden olmasın?.. ? Bütün bunlar fasaryadır.. Türkiye elden gidiyor; bugünkü dincitarikatçı koalisyona karşı güçlü bir ‘‘ulusal koalisyon’’la alternatif yaratılamazsa, gitti gider... Nü GÜZEL SANATLAR fakültelerinden sızan haberler de pek iç açıcı değil. Öyle anlaşılıyor ki, üniversitelerin resim ve heykel atölyelerinde ‘‘çıplak model’’li çalışmaların sonu gelmektedir. Radikalliği genellikle yalnız bu konularda savunan bir gazetenin geçenlerde yazdığına göre, galiba böyle çalışma yapılabilen birkaç yer kalmış sadece; Mimar Sinan Üniversitesi ile Ankara’daki biriki yer. İstanbul’daki Marmara Üniversitesi’nde bile birtakım öğrenciler atölye basıp model kovmuşlar; zaten bu öğretim kurumlarında kadrolu çalışan ‘‘nü’’ modellerin ödenekleri de yavaş yavaş kesilmekteymiş. Yakında, insan anatomisine dayalı güzel sanatlar eğitiminin ancak aerodinamik başörtülü ve yerlere kadar uzun pardösülü modellerle yapılmaya başlanacağını düşünebilirsiniz. İnsan tasvirine dayalı güzel sanatların büsbütün yasaklanacağı günler de pek uzak olmayabilir. aten, ‘‘çıplak’’ gibi düpedüz Türkçe sözlük varken başlangıçtan beri Fransızca’nın ‘‘nü’’sünü kullanmaktaki hikmet de bu olsa gerek. Nedense, ‘‘çıplak’’ denince erkeklerimizin içlerinde bir şeyler kıpırdıyor, ayranlar kabarıp estetik duygusu muygusu kalmıyor ve sonuçta şiddetle şehvet karışımı acayip davranışlar meydana çıkıyor. Özgüven eksikliği midir, nedir? Yalnız bizde mi? Kolayına kaçıp ‘‘İslam ülkelerinin hepsinde’’ diyenler var. Ama, bilenler bilir, Müslümanlığın başka bazı köşelerinde kadınlar için hiç değilse ‘‘kısmî’’ çıplaklığı ayıp ve yasak saymayan toplumlar da var. Pekâlâ, tâciz ve tecavüz olmadan gül gibi yaşayıp gidiyorlar. Geçen gün, bizim Devlet Opera ve Balesi’nin Ankara sahnesinde Gürçil Çeliktaş’ın ‘‘Fransa’da Şiir ve Aşk’’ adlı harika mizanseninde Offenbach’ın ‘‘Büyük Düşes’’inden ‘‘şark danslı’’ bir sahne oynanırken birazcık soyunmuş balerinlere de kimse şaşmadı, salondan hiç protesto yükselmedi. ‘‘Çık çık’’ edip ‘‘hayret bi şey’’ mi demeli, yoksa ‘‘çıplaklık ve estetik’’ üzerine doğru düşünebilen daha da çok insan yetiştirmeye mi hız vermeli? e var ki, devlet yönetiminin sımsıkı olduğu dönemlerde, bu tür eğitime özenmek yerine, karikatür sergisine girerken ‘‘Burada açık saçık karikatür yoktur inşallah’’ diyen ve ‘‘müstehcen’’ saydığı tabloları salonlardan kaldırtan sıkının sıkısı yöneticiler de gördü bu ülke. Bereket, onlardan biri emekli olduktan sonra resme merak sarıp Hande Ataizi’nin ‘‘nü’’ tablosunu bile yaptığına göre, evrim kuramının burada da geçerli olacağını ve gelecek kuşaklarda türlerin ister istemez daha da düzeleceğini düşünüp güzel hayallere dalabilirsiniz. Zaten o olay da gösteriyor ki, en azından bizim erkeklerimizde ‘‘çıplaklık ürküntüsü’’ iktidar kavramıyla çok yakından ilgili. İktidar bitince, ürküntü de bitip nefse güven geliyor galiba. O halde, asıl üzerinde düşünülmesi ve denetim altında tutmak için gerekli önlemlerin alınması gereken konu, iktidar konusudur. Demek, her şey gibi bu da siyasi. Prof. Dr. Abidin KUMBASAR e kadar sağlıklı oldukları konusu tartışmalı olsa da, seçim anketlerinin verilerine göre, olası bir seçimde, iktidar partisinin oylarında çok önemli bir değişiklik beklenmediği görülmektedir. Altmış yıla yakın süredir ‘‘Laik Cumhuriyet’’ten verilen ödünlerin ürünü olan bugünkü sonucun kısa süre içinde değişmesi de zaten beklenemezdi. Kanımca sorun, bugünkü tutumlarıyla, muhalefet partilerinden hiçbirisinin, iktidar oylarının dışında kalan, yaklaşık yüzde 65 oranındaki seçmene güven vererek oylarını alabilecek nitelikte olmamalarındadır. Sömürü düzeninin figüranlığı niteliğinden kurtulamayan siyasal partilerin, ülke yararına bir yönetim oluşturamayacakları gibi, gerçek bir muhalefet yapamamaları da doğal karşılanmalıdır. Bir iktidarı eleştirirken onun uygulamalarının ana öğelerini ele almak gerekirken, günümüzün muhalefet partileri, iktidar partisi üyelerinin bireysel tutum ve davranışlarına ağırlık vermekte, iktidar muhalefet çatışması kişisel çıkar sağlama suçlaması gösterilerinden öte bir anlam taşımamaktadır. Oysa, yolsuzluk ve yozlaşmayı artık doğal karşılayan ve ‘‘İş yapsın da yesinler’’ noktasına gelen toplum için bu tür muhalefet artık bir değer taşımamakta ve ilgi çekmemektedir. Muhalefet partilerinin gerçek anlamda eleştiri yapamamalarının nedeni, göstermelik parti programlarının bir anlam taşımaması, ülkenin geleceği için sosyoekonomik gerçeklere dayanan bir uygulama önerilerinin bulunmaması, art niyetleri N Z N nin iktidar partisine benzer olması ve kendi iç sorunlarını çözememeleridir. Örneğin ana muhalefet partisi kendi içinde antidemokratik uygulamalarla yönetim diktası kurarken iktidarı antidemokratik olmakla suçlayabilir mi? Ülke ekonomisinin, çıkar düzeni uyarınca yurtdışından görevlendirilen, düzmece sosyalliberal ellere bırakılmasına karşı çıkmadan söylemlerinde sosyal demokrat olduğunu dile getirenlere kimler güvenip oy verebilir? Yıllardır ülke ekonomisi zararına olduğunu yurtsever ekonomistlerimizin kanıtlarıyla ortaya koyduğu ‘‘Avrupa Gümrük Birliği’’ konusunda eleştiriden kaçınan sosyal demokrat bir tutum olabilir mi? Son genel seçimlerde din hocalarıyla el ele seçim meydanlarında koşturanlar dinsel simge haline gelen örtünme konusunda neler önerebilirler, irtica sorununa nasıl çözüm getirebilirler? Partisinde, iç yönetimi eleştirenlere asılsız suçlamalarda bulunup, yargıda haksız olduğu defalarca kanıtlanan bir genel başkana kim inanarak oy verebilir, aynı genel başkan iktidarı da suçladığında nasıl inandırıcı olabilir? Parlamentoda bulunan diğer partilerin de, iktidar karşıtı oyları birleştirici olma konusunda umut ışığı olamayacakları görülmektedir. Hiçbirisinin somut ve inandırıcı nitelikte, ne siyasal ne de ekonomik bir önerisi olmuştur. Hepsi de, dış güçlerin dayatmalarına, iktidar partisinden daha uyumlu olabilmenin yarışması içinde olup, sömürü düzenine, gericiliğe, antidemokratik seçim yasalarına karşı çıkmadan yönetime gelmeyi amaçlamaktalar. Topluma güvenli bir gelecek sağlaya ‘Cudi’ Dağı ve Ötesi... Ertuğrul KAZANCI ADD Genel Başkanı “Kasrik” Boğazı’nda ADD Silopi Şube Başkanı Dündar Kesik bana, iki taraftan yükselen “Cudi” Dağı’ndaki inleri göstererek; “İşte buralardan düze inerler” dedi. Sözünü sürdürerek benim de katıldığım bir hükme vardı: “Lojistik destekçileri ABD, siyasal yandaşları ise AB’dir”. Ilık bir günde Şırnak’a açılan boğazdayız. Emperyalizmin açıkça eşkıyalığa soyunduğu, Cumhuriyet Türkiye’sine yaman bir saldırıya geçtiği yerlerdeyiz. Şube başkanımız ruhsatlı silahını yanından hiç ayırmıyor. Her zaman tetikte. Güneydoğu’nun kanla ve terörle iç içe geçtiği bölgelerdeyiz. Diyarbakır, Mardin ve Şırnak il ve bazı ilçelerini kapsayan örgütsel çalışmalar için yollardayız. Genel Merkez heyeti olarak önce Diyarbakır’da durakladık. ADD Şube Başkanı yargılanıyor. Cumhuriyet Bayramı’nda örgüt üyelerimiz, Türk bayrakları ve Atatürk resimleri ile törene katılmak istemişler ama polis müdahale etmiş. Tanıklara göre, “Vali’nin emri var” diyerek kortejden dışarı çıkarılmışlar. Kemalistler diretmişler. Sözünü esirgemez ADD Şube Başkanı Rıza Gül sert bir bildiri yayımlamış. Ardından Bay Vali, üst üste davalar açmış. ADD Genel Merkezi, sorumluluğunun gereğini yaparak şube başkanımızı hiç yalnız bırakmadı. Diyarbakır’daki mahkeme salonunda birlikte saf tuttuk. Sonrasında bir basın açıklaması yaparak: “AB çizgisinde yöneticiliğe soyunanlar için” en baştan diğerlerine doğru eleştirilerimizi sıraladık. Gerçekler: Diyarbakır, AB “müstemleke nazırları”nın Ortadoğu’daki kıblesi olmuş, ABD’li bağdaşıklarıyla birlikte oradalar. “Genişletilmiş” bir sömürge projeleri var. Türkiye’deki siyasal iktidarın; “içinde yer alacağını” açıkça söylediği GOP uygulamasında Diyarbakır, merkez üssü yoğunluğunda. Gecenin bir vaktindeki televizyon programımız bile müdahaleyle karşılaştı. Ama söyleyeceğimizi de söyledik. Ne yazık ki, Diyarbakır “mozaik” zihinlilerin eli ve diliyle beslenerek “konfederal” bayrak ve sloganların artık gösteri alanı durumunda. Pervasızlık diz boyu. Halkçıdevletçi modeli terk etmiş, ulusalcılıktan onur duyamamış ve emperyalizme tutsaklık psikolojisiyle yıllardır bağlanarak ülkeyi yöneten birtakım hükümetlerin tahribatını, gelin de buralarda görün… Silopi “Habur” gümrüğünün yanı başında bir ilçe. Upuzun kamyonlar, Irak’ın ABD güdümündeki sınırlarını aşıyorlar. ABD bu bölgede her an ve her yerde tüm kötücüllüğünü yansıtıyor. Silopi’nin geniş nüfusu; işsiz, aşsız ve siyaseten sıkıştırılmış bir bunalımın içinde. Atatürk Anıtı’na çelenk koyarken alınan güvenlik önlemlerine şaşar kalırdınız. Şırnak ili ise daha da gerilerde. İlçelerden mezralara doğru güç yitirmiş bir devlet egemenliğinin profili gözlemleniyor. Sokaklar ayrımcı ve bölücülerin etkisi altında. Mardin’in bazı yöreleri de aynı noktada ve aynı sancılarda. Açıkça soralım ki; Türk ulusu ve ülkesi için canlarını feda edenler, ABDAB siyasetlerine uzun yıllardır yanaşan iktidarların dönemlerinde, arkalarında güçlü bir destek duymakta mıdırlar? İsrail ise hem uzakta ve hem de çok yakınlarda. Dış buyruklarla; federatif olmaya ve Kemalizmi toptan tasfiyeye yönelen iç payandalı “şer ittifakı” amacına ulaşma çabasında. İşte bunları saptıyoruz. Sonuç: Güneydoğu Anadolu’da başlatılan hain bir senaryo, Sevr’cilerin gönüllerine nice umutlar serpmektedir. Uluslararası sahte Ermeni ve Rum soykırım savlarına ilişkin parlamento kararlarıysa, birer rastlantı değildir. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu tarafa hiç bu denli tehlikeye düşmemiştir. Hıyanet erbabının elindeki çanlar Türkiye için çalmaktadır. Antiemperyalist çizgideki tüm onur sahipleri ve yurtseverler için bir “Türkiye ittifakı” zorunluluğu vardır. Her ne pahasına olursa olsun, Cumhuriyet ve Devrim korunup kollanmalıdır. Ulusal mutabakat zemini ise 1937’de anayasamıza giren “altıok”tur. Bir kez daha sesleniyoruz: “Kalkın ey ehli vatan!..” CUMOK ÇAĞRISI TÜRKİYE İÇİN SEÇENEK V AR... İZMİR İKTİSAT KONGRESİ 19232006 08 NİSAN 2006 Programı Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi İZMİR OTURUM 4: CUMHURİYET’İN EKONOMİK YÖNELİŞLERİ10.00 Prof. Dr. İzzettin Önder: Cumhuriyetin Kamucu Ekonomisi ve Karma Ekonomi Modelinin Sosyalist İktisat Modeli ile Karşılaştırılması Birleşen ve Ayrılan Yönleri. Ali Nejat Ölçen: Mustafa Kemal’in Planlı Ekonomisi. Yıldırım Koç: Türkiye’de Devletçiliğin Ulus Oluşumuna Katkısı. Alev Coşkun OTURUM 5: KALKINMAÜRETİMBİLİM 12.30 14.00. Orhan Bursalı Doç. Dr. Mustafa Akgül: İnternet, Bilgi ve Bilişim Toplumu. Prof. Dr. Emin Alıcı: Bilim Ulusal Kalkınma Modellerinin İtici Gücü Olabilir mi? Kalkınma, Üretim ve Bilim Arasındaki İlişki, Mevcut Kalkınma Modelleri Bu ilişkiyi Nasıl Görüyor? OTURUM: 6 EMEĞİN DURUMU VE OLANAKLARI 14.30 16.00 Şükran Soner: Küreselleşme Emeğin Durumunu Nereden Nereye Taşıdı, Alternatif Politikaların Bunu Olumlaması Mümkün müdür? Necip Yurdakul, Belediyeİş: Emek Neye Dönüşüyor? Önündeki Engeller ve Olanaklar. Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM: Alternatif Kalkınma Modelleri Emek Boyutunda ve Sosyal Devlet Anlayışında Neleri Hedeflemelidir, Yasa Yapıcının Yapabilecekleri Nelerdir? OTURUM 7: AYDINLAR VE MEDYANIN YÖNVERİCİ ROLÜ 16.30 Tuncay Özkan Işık Kansu Erol Toy Aydınlar ve Medya Alternatif Bakış Arayışında mı? Medya Yönverici Kamuoyu Oluşturucu Görevini Ulusal Alternatif Oluşumunda Kullanabilecek Konumda mı, Bunu Nasıl Yapabilir? Medya Kendisi Varolan Modellerin Bir Parçası mı, Öyleyse Değişimin Dinamiği Olabilir mi, Nasıl? Alternatiflerin Oluşumunda Aydınların ve Medyanın Sorumlulukları. 9 Nisan programı için lütfen www.cumok.org sitesini ziyaret ediniz. www.cumok.org eposta: istanbul?cumok.org Âlem Ay’a, Biz Yaya... Dr. İlhan AZKAN Bursa CUMOK’tan Aydınlanma Toplantılarına Çağrı Gazetemizin İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı Sayın İlhan Selçuk, Cumhuriyet Vakfı Başkanvekili Alev Coşkun ile yazarlarımız Hikmet Çetinkaya, Ali Sirmen ve Şükran Soner’in katılacağı Bursa Aydınlanma Toplantıları aşağıdadır. Tüm CUMOK’larla yüzü aydınlığa dönük ve tehlikenin farkında dostlarla birlikte olmayı diliyoruz. Tarih : 11 Nisan 2006 Salı Yer : Çağdaş Eğitim Kooperatifi Görükle Kültür Merkezi Saat : 17:0017:30 Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın konuşması 17:3018:00 İlhan Selçuk’un konuşması 18:0020:00 Kokteyl Tarih : 12 Nisan 2006 Çarşamba Yer : U.Ü. Rektörlük A Salonu, Görükle Kampusu Saat : 14:0016:00 Bursa’da Anadolu Aydınlanması konulu panel Yöneten : İlhan Selçuk Katılımcılar : Hikmet Çetinkaya Ali Sirmen Şükran Soner insel öğretiyi zorunlu dersler arasına sokup anayasa kapsamında korumaya alan, basınyayın araçları (medya) ile toplumun uyanmasını engelleyen zihniyet ne yazık ki 21. yüzyılın başında da devam ediyor. Şu kadarının bilinmesi gerekir ki TC Devleti’nin uluslararası toplulukta çağdaşlığı yakalaması, gelişmişler tarafından sömürülmemesi, yakasından tutulup sağa sola çekilmemesi, kafasına çuval geçirilmemesi, kısaca güçlü ve onurlu bir konumda yaşaması bu zihniyetle mümkün değildir. Avrupa’nın matbaa ile tanışmasının ardından Osmanlı’nın bu devrimsel yeniliği kabullenmesi için 270 yıl geçmesi gerekti... 21. yüzyılda TC Devleti, hâlâ bu üç asra yakın farklılığı kapatma çabalarının sancılarını yaşıyor. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark bilimin hemen her dalında kapatılamazken, biz, hâlâ can D lıların evriminin okutulduğu lise son sınıf biyoloji ders kitaplarına konunun dinsel yorumuna yer veren cümleler eklemekle meşgulüz. Evrim teorisi, isminden de anlaşılacağı üzere, bir teoridir. Yapılan çalışmalarla, nesnel bulgularla geliştirilir. Dinsel görüş ise bir araştırmaya, bilimsel çalışmaya değil, inanca dayanır, dogmatiktir ve sorgulanmaz. İnsanımızın şunu anlaması gerekiyor: Bütün bu dinsel öğretinin bilimin sınırları içine sokulması çabaları neden? Aydınlanmış beyinleri kolayca güdüleyemez, istediğimiz kalıba sokamaz, sömüremezsiniz. Güçlüyü daha güçlü kılan bu sömürü düzenini devam ettirebilmek için egemenlerin ve onların maşaları siyasilerin kendilerinin hiçbir şekilde inanmadıkları ve fakat mevcut düzenin sürdürülmesi amacıyla ezilen yığınları yönlendirmede kullandıkları bilimsellik dışı, hurafelere dayalı dinsel öğretiye ihtiyaçları vardır. Düzenin değişmemesi, bunun için de halkımızın ‘‘uyanmaması’’ için ilköğretim okullarından önce, cami yapılır. Oysa ibadet kişinin evinde yapılabilirken çocukların eğitilmeleri ancak okullarda mümkündür. Küçücük beyinler ‘‘Kuran kursları”nda koşullandırılır. O kurslarda kursları verenlerin din bilgisi düzeyleri çok tartışmalıdır. Bunlar da yetmez... Artık zenginfakir, kentli köylü herkesin evine girmiş olan TV’nin de bu amaçlarla kullanılması gerekir. Halen yerliyabancı 50’den fazla kanal var. Dikkat edilirse önemli bir bölümü yabancı müzik, ‘‘manken reklamları yapan’’ moda kanalları.. yerlilerinde ise magazin, dedikodu ve popmüzik programlarından, ‘‘televole’’lerden, tüketimi özendiren reklamlardan geçilmiyor. Ekonominin gidişatını savunan paneller ve söyleşiler de oldukça sık yayımlanıyor. Programlarda ikinci Cumhuriyetçiler hep boy gösterirken ulusalcı aydınlara ise açıkça ekran ambargosu uygulanıyor. Bü tün kanallar içinde TRT, Kanal Türk ve Sky Türk dışında Türkiye genelinde ulusalcı yayınları öne çıkaran kanal yok gibi. Sadece TV yayınları mı? Gazeteler de aynı görüntüyü veriyorlar. Zaten yazılı yayın patronları aynı zamanda TV patronları durumunda. Basınyayında tekelleşme ürkütücü boyutlarda. Basınyayının dördüncü güç olarak değerlendirilmesi tesadüf değil. Dinsel öğretiyi zorunlu dersler arasına sokup anayasa kapsamında korumaya alan, basınyayın araçları (medya) ile toplumun uyanmasını engelleyen zihniyet ne yazı ki 21. yüzyılın başında da devam ediyor. Şu kadarının bilinmesi gerekir ki TC Devleti’nin uluslararası toplulukta çağdaşlığı yakalaması, gelişmişler tarafından sömürülmemesi, yakasından tutulup sağa sola çekilmemesi, kafasına çuval geçirilmemesi, kısaca güçlü ve onurlu bir konumda yaşaması bu zihniyetle mümkün değildir. CUMHURİYET 02 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear