24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Türkiyem’ Topluluğu ve Ulusalcı Hareket Küresel emperyalizmin kucağına iyice yerleşerek ülke değerlerini fütursuzca harcayanlara karşı ulusal çıkarlarımıza sahip çıkacak bir anlayışla, 43 yıldır bizi aldatan, oyalayan AB’ye ve bizi giderek kıskaca alan ABD’nin keyfi davranışlarına dur diyecek yöneticileri başa getirme zorunluluğundayız. nebilecek, dünyadaki haklı yerini alacak bir Türkiye istememektedir, Yabancı güdümündeki medya, gençliğin milli ülküden habersiz bir kuşak olarak yetiştirilmesinde azami çaba göstermektedir, Aynı şekilde, topluma eşit olarak sağlanması gereken eğitim hizmetleri özel eğitimciliğe kaydırılarak eğitimde birlik anlayışı bozulmakta, milli eğitim ve laik eğitim anlayışından uzaklaşılmakta ve eğitim, sulandırılmış bir Batı anlayışı ile ümmetçi yaklaşımlara açık bir şekle sokulmaktadır. Eğitim alanındaki gidişat, milli bütünlüğümüzün temellerini dinamitleyecek bir eğitim sistemine yol açacaktır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde olduğu gibi eğitimin de merkezden koparılması, üniter yapıyı çökertecektir. Bütün bunlara karşın Türk milletinin ve çocuklarımızın geleceği için artık değişim devri gelmiştir ve bu yolda; Küresel emperyalizmin kucağına iyice yerleşerek ülke değerlerini fütursuzca harcayanlara karşı ulusal çıkarlarımıza sahip çıkacak bir anlayışla, 43 yıldır bizi aldatan, oyalayan AB’ye ve bizi giderek kıskaca alan ABD’nin keyfi davranışlarına dur diyecek yöneticileri başa getirme zorunluluğundayız. Bunu sağlamak için elimizdeki başka seçenekleri değerlendirmemiz ve yüce milletimizle alay edercesine Türkiye’nin geleceğini, Habeşistan’da, Güney Afrika’da, Sudan’da, Avustralya veya ümmetçi ülkelerde arayanlara doğru yolu göstermemiz gerekir. Doğru yol, hedef saptırılarak uzaklaştırılmak istendiğimiz ve yok farz edilen 350 milyonluk Türk dünyasıdır. Etnik, dini, kültürel, tarihi mirasımızı paylaştığımız bu dünya bizi heyecanla beklemektedir. Bu dünyanın maddi, manevi zenginliğine önem vermekle, Atatürk devrindeki onurlu, bağımsız bir ülke konumuna gelmek yüce milletimizin geleceği için bir zorunluluktur. Türklüğün tarihte birçok milleti egemenliği altına alması, bizi korkulur kılmış ve Batı’yı sürekli baskı altında tutarak Türklüğü zayıflatma politikasına itmiştir. Böyle bir haçlı zihniyetine karşı durabilecek yürekli, vatansever, çok güçlü ve dimdik duruş sergileyebilen, gaflete düşenleri uyaran, hıyanet içinde olanları cezalandıran bir yönetime duyulan ihtiyaç ‘‘Türkiyem’’ gibi bir topluluğun doğmasına neden olmuştur. Jeostratejik ilgi alanlarımız olan Balkanlar, Kıbrıs, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasında Türklüğün çıkarlarına sahip çıkacak ve ufkumuzu genişletecek bir özlem ‘‘Türkiyem’’ topluluğunu yaratmıştır. Milli ülküyü, Atatürk’ün çağdaş çizgisinde onurlu, bilinçli bir şekilde gençliğe aktarma, onlara unuttukları değerlerimizi hatırlatma gereği ‘‘Türkiyem’’ hareketini doğurmuştur. Bölücü, sömürücü, hortumcu, pazarlayıcı, verkurtulcu zihniyete karşı olma gereği ‘‘Türkiyem’’ hareketine kan, can vermektedir. Bu amaçlara erişebilmek için üzerimizdeki tehditleri gerçekçi bir şekilde değerlendirip Sayın Özbek’in işaret ettiği gibi, ülkemizin içinde bulunduğu kritik koşullarda, sağ veya sol arasında çekişmeyi sürdürmek suretiyle gayri milli güçlerin amaçlarına hizmet etmek değil ulusalcı çizgide örgütlenip birleşmek durumundayız. Türk bayrağı astırmayan mandacı yönetim zihniyetini, ancak bu şekilde engelleriz. Ancak bu şekilde hainlerden hesap sorabiliriz. Ancak bu yolla ulusal bütünlüğümüzün güvencesi olan Silahlı Kuvvetlerimizin dağda bayırda teröre karşı mücadelesini yürüten komutanlarımızı gaflet ve hıyanet içinde mahkum ettirmeye çalışan komploculardan hesap sorabiliriz. Ancak bu şekilde Batı emrine girmiş ümmetçi hayranı koalisyondan hesap sorabiliriz. Bütün mandacı hainler bilmelidir ki ülkemiz, Türkiyemiz ‘‘Ne mutlu Türküm diyene’’lerin vatanıdır ve Türklük var oldukça da öyle kalacaktır. Buna karşı çıkanlar ‘‘Türkiyem’’ topluluğunda birleşenleri karşılarında bulacaklardır. Bütün vatanseverlerin ‘‘Türkiyem’’ topluluğunda buluşup ulusal çözüm yolunda daha mutlu, güçlü, barış ve huzur içindeki bir Türkiye için çalışmaları geç kalınmaması gereken milli bir randevudur. PENCERE Uzun Lafın Kısası... Bir vakitlerin çekimli gazetecisi ve mizah ustası Şinasi Nahit Berker kısa fıkralarıyla ünlüydü, sözü uzatıp dolandıranları da uyarırdı: “ Bu memleket uzun laftan battı...” ? Türkiye’de özelleştirme süreci tam bir keşmekeşe dönüştürüldü, bu ortamda kafalar da sap ile saman da birbirine karıştı. Sözgelimi Telekom ulusal iletişimin can damarıdır, yeşil sermayeye satıldı, eloğluna havale edildi, kimsenin gıkı çıkmadı, medya zaten solda sıfır, meydanlar bomboş, hani nerede işçisi, sendikacısı, köylüsü, ilericisi, solcusu, milliyetçisi, ülkücüsü, aydını?.. ? Özelleştirme sürecinde OYAK devreye girdi diye sevindik; ulusal bir kurum olan OYAK, ERDEMİR’e sahip çıktı... TÜPRAŞ ihalesini Koç kazanınca da bu ülkenin aklı başında insanları bir soluk almışlardı... Neden?.. Ülkede sermaye yeşilleşiyor, Ilımlı İslam Modeli gerçekleşiyor, kamu kurumları Arabın çorabın eline geçiyor... Koç bu ülkenin güvenilir kurumu değil mi?.. ? Ancak TÜPRAŞ ihalesinde bir belirsizlik sürüyor, vaktiyle Petrolİş Sendikası satışın iptali talebiyle dava açtığı için dosya yargıda inceleniyor... Sözün kısası bu davada kararı yargıçlar verecekler... Ne söylesen boş!.. Yüksek yargıçlara akıl öğretmeye kalkışmak akıl kârı değil... Dava karar aşamasında... ? Ancak geçen gün bu köşede TÜPRAŞ davasını ele alarak bir soruyu gündeme getirmiştim... Diyelim ki TÜPRAŞ’ın Koç’a satışı yüksek mahkemede iptal edildi... Sonra ne olacak?.. TÜPRAŞ devlet elinde mi kalacak?.. Yoksa yeniden satışa mı çıkarılacak?.. Hiç kuşku yok ki yeniden satışa çıkarılacak.. Peki, bu kez kimin eline geçecek?.. ? Olayın püf noktası bu soruda odaklanıyor... Şinasi Nahit’in dediği gibi, bu memleket uzun laftan battı... Lafın kısası şudur: 1) TÜPRAŞ davası artık yüksek yargıçların elindedir, bu konuda karar mahkemenindir.. 2) Mahkeme satışı iptal ederse TÜPRAŞ ne davacı sendikanın, ne de devletin elinde kalacaktır... 3) Yeniden satış kaçınılmaz olduğuna göre bugünleri aratacak bir yeşil bela ülkenin TÜPRAŞ’ına el koymasın?.. 4) TÜPRAŞ da Telekom’a benzemesin?.. 5) Soru boşlukta sallanıyor. Sanatçılarımıza Sevgi, Saygı... Hiç aklınıza gelir miydi? İstanbul’da hem de Boğaz’da, bir Picasso sergisi açılacak, haftalarca Türk halkı kuyruklarda bekleyecek, içeri girip resimleri seyredecek... Bu nasıl bir sanat sevgisidir? Dakikalarca sıra beklemişler, simitçilerden, köftecilerden bir şeyler alıp karın doyurarak yağmurda, karda, güneşte, ille de Picasso’nun yapıtlarını görmek isteğiyle... Gazetelerde, TV’lerde haberler, ilanlar, reklamlar, yazılar!.. Picasso İstanbul’da! Koşun hemen, uzak yakın demeyin! Bir daha ele geçmez bir fırsat! Çağdaş sanatın en büyük ustalarından birinin tablolarını görün, sonra da görmeyenlere anlatın duygularınızı, gözlemlerinizi!.. Picasso, bir gün dostu Matisse’e ‘‘Gel, benden beğendiğin bir tablo al’’ demiş... Matisse gelmiş, gezmiş, dolaşmış, resimlere tek tek bakmış, bir bir incelemiş, dakikalar sonra içlerinden birini almış, evine götürmüş... Matisse’de Picasso’ya ‘‘Sen de gel benden bir tablo seç’’ deyince, Picasso gelmiş, içeri girer girmez karşısındaki tablolardan rastgele birini almış!.. Çok anlamlı bir öykü! Niye Matisse o kadar uğraşmış?.. Niye Picasso ilk gördüğünü seçmiş?.. İstediğiniz gibi yorumlayın... Ama iki ünlü ressamın bakış açılarını değerlendirmek kolay değil... Matisse’in bütün yapıtları başarılı mı, Picasso’nun iyi bir yapıtını bulup seçmek o kadar zor mu? Picasso sergisi önünde yüzlerce insan günler boyu bekleşirken Türkiye İş Bankası’nın sergi salonunda beş önemli Türk ressamının ortak bir sergisi vardı: Şadan Bezeyiş, Adnan Çoker, Turan Erol, Abdurrahman Öztoprak, Orhan Peker... İnsan merak ediyor, acaba Picasso sergisine gidenlerin yüzde kaçı, bu beş sanatçımızın sergisini gezmiştir? Sergiye girebilmek için kapılarda kuyrukta beklemiştir? Gazeteler, dergiler, yazarlar Picasso’ya gösterdikleri yakın ilgiyi onlara da göstermiş midir? Kendi sanatçılarımızın birbirinden zengin eserlerini görmek, tanımak, o güzellikleri tatmak, Emirgân’daki serginin kuyruğunda beklemekten çok daha yararlı olmaz mıydı? Kendi sanatımıza, sanatçımıza duyduğumuz ilgisizlik mi, sevgisizlik mi, aşağılık duygusu mu? Oysa yalnız şu son ‘‘1951’liler sergisindeki yapıtlar, Türk resim sanatının hangi dorukta olduğunu kanıtlamaya yeter... Turan Erol, Adnan Çoker, Abdurrahman Öztoprak, Şadan Bezeyiş, Orhan Peker... Hepsi ayrı ayrı niteliklere, seçkinliklere sahip sanatçılarımız... İnsanı, doğayı kendi iç zenginlikleriyle yaşatan, ölümsüzleştiren insanlarımız... 1951’de Güzel Sanatlar Akademisi’nden (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi’nden) mezun olmuşlar, yıllar geçmiş, her biri kendi sanatının en başarılı çizgisine ulaşmış, ‘‘Bir araya gelelim, resimlerimizi topluca topluma sunalım’’ demişler. Bir de kitap çıkarmışlar, yapıtlarıyla emeklerini bizlere, sizlere sunmuşlar... Ben ne Picasso’ya gidebildim ne de dost ressamların sergisine... Nedenini açıklamaya gerek duymuyorum! O kocaman kitapta yer alan yapıtlarıyla yetinmek zorunda kaldım. Önceki yıllardaki izlenimlerimi yeniden yaşadım. Türkiye’de büyük ressamlar, yazarlar, bilimciler yetişiyor, ama kör toplumun haberi olmuyor! Yönetim kadrolarındakiler için sanat, edebiyat diye bir değer yok! Bir kuşku, bir ilgi, bir sevinç... ara da bul! Günden güne yozlaşıyoruz, yozlaştırılıyoruz. Güzele, güzelliğe düşmanlıklar övülüyor, destekleniyor... ‘‘Türk resim tarihinin haritasında çağdaş estetiğin ilk yaratıcıları’’ Bezeyiş’e, Çoker’e, Erol’a, Öztoprak’a bizlere sundukları bu sanat şöleni için teşekkür etmek, ayrıca genç yaşta yitirdiğimiz sevgili Orhan Peker’i de saygıyla anmak isterim. Yapıtlarıyla var olsunlar, var olacaklar... Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri üce Atatürk’ün ‘‘Ne mutlu Türküm diyene’’ anlayışını benimseyen milliyetçiulusalcı çizgide birleşen vatanseverlerin ‘‘Türkiyem’’ hareketi çığ gibi büyüyor. Türkiye’nin ve Türklüğün çıkarlarına, bağımsızlığına her vesileyle sahip çıkmış olan Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ve arkadaşları çevresinde oluşan bu hareket geçen 26 Mart günü Ankara’da ‘‘VatanMilletBayrak’’ sloganıyla beşinci kez bir araya geldi. 130 dernek ve 534 kuruluşu daha ilk gününden itibaren çevresinde toplayan ‘‘Türkiyem’’ hızla büyümeye devam ediyor. Çünkü; Mustafa Kemal’in önderliğinde bağımsızlık savaşını kazanarak uygar, onurlu bir devlet haline gelen Türkiyemizi 1938’den bu yana yönetenler miras olarak bırakılan güzelim ülkemizi yabancılara teslimde yarışmışlar, bağımsızlığımızı tehdit altına düşürmüşler, bizi bugün tekrar bir bağımsızlık savaşı vermeye mecbur bırakmışlardır, Atatürk’ün ölümünden sonra bir adım ileri gidilmediği, Türk dünyası olarak ele geçen büyük fırsatlar onun uyarılarına rağmen değerlendirilemediği gibi bağım Araş. Merkezi Başkanvekili Y sızlığımızı, onurumuzu, milli tesis ve hayati iletişim kuruluşlarımızı ‘‘Babalar gibi’’ pazarlamakta her geçen gün yarışır hale gelinmiştir, Yabancı kontrolü altındaki medya ve basın vasıtasıyla, dünya Türklerinin dayanağı, belkemiği olan Anadolu Türklüğü, haçlı anlayışı çizgisinde zayıf düşürülmek ve hatta değil Sevr sınırları içinde kalmak, Anadolu’dan da çıkarılmak istenmektedir, 1071’den 500 yıl evvel Anadolu’ya yerleşmeye başlayan Türklerin vatanı Ön Asya’dır, Anadolu’dur. Aşiret adlarını millet düzeyine çıkarmak isteyen yabancı güçler ve onların yerli işbirlikçilerinin destek ve kışkırtmalarıyla şımaran aşiret mensupları ülkemizi yönetenlerin, yönettiğini sananların umursamazlığından istifade ederek hayallerindeki oluşumun haritasını her gün büyüterek Ankara’yı dahi bu haritanın içine sokma gaflet ve hıyanetini tarihin henüz tozlanmamış sayfalarındaki gibi tekrar göstermişlerdir, Bu küstahlık, geçmişte zayıf anımızda, Kurtuluş Savaşı sırasında bizi arkadan vurma olanağını sınadıkları gibi şimdi de tekrarlanmaktadır. Çünkü onlara dur diyen yoktur, ama arkalayan çoktur. Yüzlerce otobüsle batı illerimize, gösteri yapma ya gelme cüretini kendinde bulan ve son günlerdeki Diyarbakır ve öteki bazı şehirlerimizde meydana gelen tedhiş şeklinde devlete başkaldırma olaylarına kalkışan bölücülere gereken dersi verebilecek bir yönetim bulunmamaktadır, Milli ülküsü olmayan çevrelerce arka çıkılan bu ihanet girişimine, Türklüğe saldıranlara ve bayrak yakan, bölücü terör örgütünün başının yeniden yargılanmasını isteyenlere dur diyemeyen, kendi beynelmilelci çıkarları çizgisinde yabancılara adeta Damat Ferit yaklaşımıyla her şeyi veren bu anlayış üniter bütünlüğümüzü ciddi tehlikelere itmektedir, Türklük ülküsünü, bütünlüğünü ve milli temele dayanan barış ve refah içindeki çağdaş anlayışı tamamen yıpratmayı amaçlayarak, çıkarları ve anlayışları doğrultusunda laik Cumhuriyet ilkesini adım adım çökertmeye çalışan ümmet çizgisindeki zihniyet, aynı amacı hedefleyen İkinci Cumhuriyetçi, mandacı aydınlar ve bunların ağababaları olan yabancı kuruluşlarla tam bir uyum içinde gözükmektedir. Birlik içinde ve güçlü bir Türk dünyasının lideri olabilecek Türkiye tehdit altındadır. Çünkü yabancı güçler, özellikle Avrasya coğrafyasında güçle KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2004/104 Karar No: 2005/104 Davacı Kumri Bişkin tarafından mahkememize açılan gaiplik kararı gereğince; 14.09.2005 tarihinde mahkememizden Mardin ili, Nusaybin ilçesi, Kışla Köyü veya mahallesi cilt no:3 Hane No:215 sayılı yerde nüfusa kayıtlı Ramazan ile Kumri’den olma 29.06.1976 d.’lu Saliha Bişkin’in 32 ve müteakip maddeleri gereğince gaip olduğunun kabulüne karar verilmiş olup, iş bu ilanın gazeteden yayınlanma tarihi itibarı ile 30 gün içinde mahkememiz dosyasına herhangi bir başvuru olmadığı takdirde kararın kesinleşmiş sayılacağı hususu ilan olunur. 29.03.2006 (Basın: 15139) DİVRİĞİ SULH CEZA MAHKEMESİ Esas No: 2004/107 Karar No: 2006/6 Kasten yaralama suçundan sanık Ali Şahin hakkında mahkememizden verilen 25.01.2006 tarih ve 2004/107 Esas, 2006/6 Karar sayılı, mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde müsnet suçlardan yargılama yapılmak üzere dosyanın görevli ve yetkili Divriği Asliye Ceza Mahkemesi’ne tevdiine dair karar, Şeyho ve Üveyş oğlu, 18.06.1968 doğumlu, Şanlıurfa ili, Suruç ilçesi, Cumhuriyet mahallesi nüfusuna kayıtlı, cilt no: 1, hane no: 25’te nüfusa kayıtlı sanık Ali Şahin’e tüm araştırmalara rağmen tebliğ edilememiş olup; 7201 sayılı Tabligat Kanunu’nun 28 ve Tüzüğünün 46. maddesi gereğince adresi meçhul olduğundan, ilanen tebliği cihetine gidilen iş bu ilanın gazetede yayımını müteakip (7) gün sonra sanığa tebliğ edilmiş sayılacağı hususu, ilanen tebliğ olunur. 27.03.2006 (Basın: 15173) CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear