24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2006 PERŞEMBE 14 ÇAĞRIŞIMLAR KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYŞE EMEL MESCİ GIOVANNI ANTONINI YÖNETİMİNDE Ülkemin aydınlık yüzü: Doktorlar Academic Hospital’ın bir odasında oturuyoruz: İki üç gün önce ameliyat olan annemin kendini toparlamasını beklerken, neşeli konulardan söz açmaya veya acıyı, sıkıntıyı biraz olsun ertelemeyi sağlayacak geçmiş gezilerine çıkmaya çabalıyoruz. Neyse ki İnci Teyzem yanımızda. Onun olumlu enerjisi hepimize geçiyor. Ama sonra ister istemez duruluyoruz. Annemin yüzünde ağrı izlerini gördükçe içim eziliyor. Birden kapı açılıyor, içeriye gülümseyen bir iyimserlik giriyor: Prof. Dr. Özdemir Aktan. Annemin her iki ameliyatını da büyük bir başarıyla gerçekleştiren Özdemir Bey’in cerrahlığı hakkında konuşabilecek yetkim elbette yok, ama profesyonel tecrübe sahibi olunca herhangi bir daldaki ‘sanat ehli’ni ayırt edebiliyorsunuz. Ama doktorumuzun insan yanı bende en az cerrahlığı kadar iz bırakıyor. Doktorhasta ilişkisi Labeque Kardeşler CRR’de... Kültür Servisi Swiss Chamber Orkestra cumartesi saat 20.00’de İstanbullu dinleyicilerin karşısına çıkacak. Şef Giovanni Antonini’nin yönetimindeki orkestranın bu konserinin solistleri de dünyaca ünlü piyano sanatçıları Katia ile Marielle Labeque kardeşler. Orkestra ve solistler, müzikseverlere G. Rossini’den ‘The Italiana in Algeria/Cezayir’de Bir İtalyan Kızı’ uvertürü, F. Mendelssohn’un ‘İki Piyano Konçertosu, Mi Majör’ ve L. van Beethoven’in ‘Senfoni, No.3, ‘Eroica’sını sunacaklar. Katia ve Marielle Labeque’in repertuvarı, seçme eserlerden, beklenilmedik yapıtlara kadar uzanmakta. Bunların arasında Bach, Brahms, Liszt, Mozart, Stravinsky, Gershwin, Bernstein, Takemitsu ve Lutoslawsky’den günümüzün genç bestecilerine, birçok sanatçının birbirlerine zıt yapıdaki eserleri var. Labeque kardeşler, aralarında Berlin Filarmoni, Boston Senfoni, Chicago Senfoni, Leipzig Gewandhaus, Londra Senfoni, Londra Filarmoni, Filarmoni, Filarmonia della Scala, Bayerischer Rundfunk ve Viyana Filarmoni’nin de bulunduğu birçok seçkin orkestranın eşliğinde çaldı. (0 212 232 98 30) Anneme bakıyorum, hemen toparlanmış, doktorunun iyimser havası ve diyaloğa açık tavrı onu da etkisine almış. Konuşuyor, sorular soruyor, kendi sağlığıyla olduğu kadar, doktorun sağlığıyla, hatta kıyafetiyle ilgileniyor. Hastalara yönelik sabrını, ilgisini ve insanca tavrını sadece Academic Hospital’ın konforlu ortamında değil, Marmara Üniversitesi Hastanesi’nin kalabalık polikliniklerinde de bizzat gözlemlediğim Özdemir Bey, hem muayenesini yapıp hem de tüm soruları nüktedanlığı da hiç eksik etmeden yanıtladıktan sonra, arkasında umut ve iyimserlik dolu bir oda bırakıp gidiyor. Tecrübeli bir hasta olan annem, ‘‘Doktorlar da değişti artık’’, diyor memnun bir ifadeyle, ‘‘eskiden böyle miydi? Doktor kontrole geldiğinde adeta titrerdik, bir şey soramazdık, öyle sert ve otoriterdiler. Ama bak Özdemir Bey’e, o gelecek diye korkmuyorum, seviniyorum, çünkü kendimi rahat hissediyorum.’’ Doktorhasta ilişkisindeki bu değişim ne Kent kültürünün oluşmasında çok büyük katkıları olan Belediye Başkanı, cerrah ve Darülbedayi’nin kurucusu Cemil Topuzlu. erçek anlamda bir kent kültürünü oluşturan insan uğraşları içinde, tıp ve sanat ayrı bir yere sahiptir. Çünkü her ikisi de doğrudan insan yaşamıyla ve bu yaşamın kalitesinin yükseltilmesiyle ilgilidir. Her ikisi de insan/ doğa, insan/hayat, insan/ ölüm ilişkilerine yönelik sorgulamaları, arayışları içerir. Her ikisi de insanın kendini aşma çabasını, insanın kendi hayatı ve evren üzerine tuttuğu meşalenin aydınlığını yansıtır. G derece genelleştirilebilir, tam kestiremiyorum. Ama yine de hayatın her alanında aşılması gerektiğine inandığım otoriter ilişki örneklerinin, hele canınızı emanet ettiğiniz insanla, yani doktorunuzla hiç yaşanmamasının önemine inanıyorum. Tıpta önemli olan sonuç almaktır, doktorun hastaya nasıl davrandığının ne önemi var, demeyin sakın. Çünkü tıpta bile mutlak sonuç diye bir şey yok bence, her şey bir sürecin ve çok sayıda etkenin ürünü; üstelik sonuç da süreç de ömrünüzün parçası oluyor, doğru ve güzel yaşanmaları önem kazanıyor. Kent kültürü içinde tıp ve sanat Gerçek anlamda bir kent kültürünü oluşturan insan uğraşları içinde, tıp ve sanat ayrı bir yere sahiptir. Çünkü her ikisi de doğrudan insan yaşamıyla ve bu yaşamın kalitesinin yükseltilmesiyle ilgilidir. Her ikisi de insan/ doğa, insan/hayat, insan/ ölüm ilişkilerine yönelik sorgulamaları, arayışları içerir. Her ikisi de insanın kendini aşma çabasını, insanın kendi hayatı ve evren üzerine tuttuğu meşalenin aydınlığını yan sıtır. İstanbul’un (19111914 arasında 3 yıl ve ayrıca 1919’da 9 ay süreyle) sanırım ilk şehremini (belediye başkanı) olan Cemil Topuzlu’nun hem Türkiye’de çağdaş cerrahinin kurucusu olması, hem de Fransa’dan meşhur tiyatro adamı André Antoine’ı getirterek Darülbedayiyi Osmani adı verilen ilk konservatuvarı açması, kent kültürü, tıp ve sanatın İstanbul’un tarihinde kesiştiği ilginç noktalardan birini oluşturur. Aslında sadece tıpla veya sanatla sınırlanabilecek bir konu da değil bu. 1961 Anayasası’nın getirdiği nispi özgürlükler ortamında çeşitli meslek dallarında örgütlenmelerin hız kazanması, sendikaların yanı sıra meslek odalarının da toplumsal ve siyasal yaşamda söz sahibi hale gelmesi, İstanbul’un o dönemdeki çok renkli ve hâlâ nostaljiyle anılan kent yaşamındaki önemli etkenlerdendi. Bu üretken ve çoksesli kent yaşamı sanat için de son derece elverişli bir ortam oluşturmuş, modern anlamda kamuoyunun ortaya çıkmasını sağlayan koşullar örneğin Türk tiyatrosunun o dönemde altınçağını yaşamasında da belirleyici olmuştu. Her büyük kentin kendi içinde birçok farklı kent, birçok farklı yaşam tarzı barındırdığı günümüzde, hayatı bir savaş alanına çeviren ‘megakentköy’lerde, kültürün, sanatın ve en az onlar kadar önemli olan meslek örgütlenmelerinin ‘kent dokusu üretme’ yeteneğine her zamankinden daha çok gereksinim var ve toplumsal gereksinimlerin boşluk kabul etmediğini, boşluklar örgütlü Gabayla doldurulmadığında neler yaşanabileceğini biliyoruz. O yüzden ‘sanat ehli’ her alanda kendi mesleğine, kendi meslek örgütlenmesine sahip çıkmak, onu aydınlık bir ülke ve kent özlemiyle bütünleştirmek zorunda. aemelmesci?yahoo.fr ETKİNLİK YARIN BAŞLIYOR Akyaka’da Edebiyat Günleri Kültür Servisi Edebiyatçılar Derneği, Akyaka Belediyesi, Muğla Üniversitesi, Akyaka Kültür Sanat Derneği işbirliğiyle düzenlenen ‘1. Akyaka Edebiyat Günleri’, yarın başlıyor. Etkinlik 30 Nisan’a kadar sürecek. Onur ödülünün İnci Aral’a verileceği, onur konuklarının Oktay Akbal ile Şadan Gökovalı’nın olacağı etkinlik, yarın saat 13.30’da Tülay Akkoyun, Gökhan Cengizhan (Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı), Ayser Noyan (Akyaka Kültür Sanat Derneği Başkanı), Ahmet Çalca (Akyaka Belediye Başkanı), A. Osman Canbaba (Ula Kaymakamı), Prof. Dr. Murat Barlas (FenEdebiyat Fakültesi Dekanı), Prof. Dr. Şener Oktik (Muğla Üniversitesi Rektörü), Dr. Osman Gürün (Muğla Belediye Başkanı), M. Temel Koçaklar’ın (Muğla Valisi) Muğla Üniversitesi AKM Büyük Salon’da yapacakları açılış konuşmalarıyla başlayacak. Oturum başkanlığını İnci Aral’ın yapacağı ‘Dünden Bugüne Öykücülüğümüz’ başlıklı panelin konuşmacıları, M. Sadık Aslankara, Feyza Hepçilingirler, Özcan Karabulut, Hasan Özkılıç. Cumartesi günü yapılacak ‘Öykü Saati’nin konukları ise Feyza Hepçilingirler, İnci Aral, Hasan Ali Toptaş, M. Korkmaz DinçerTülay Akkoyun, Ritta Cankoçak, Şadan Gökovalı, Mustafa Kahyaoğlu, Hasan Özkılıç. Etkinliğin son günü Özcan Karabulut, M. Sadık Aslankara, Gökhan Cengizhan, Halil İbrahim Özcan, Ümral Kırman, M. Naci Önal, Ünal Şöhret Dirlik, İbrahim Ergin, Ertuğrul Aladağ okurlarıyla buluşacaklar. Etkinlik kapsamında, oturum başkanlığını Özcan Karabulut’un yaptığı ‘Öykünün Sınırları Nerede Başlar Nerede Biter?’ başlıklı panel yer alacak. Panelin konuşmacıları, İnci Aral, Cemil Kavukçu, Sezer Ateş Ayvaz, Sibel K. Türker, Halil İbrahim Özcan. ÜLKER KUKLA FESTİVALİ’NDE 11 ÜLKEDEN 16 OYUN İstanbul dünya kuklalarını ağırlayacak Kültür Servisi 9. İstanbul Uluslararası Ülker Kukla Festivali, 310 Mayıs tarihleri arasında tüm kukla meraklılarını bir araya getirmeye hazırlanıyor. İstanbul, Fransa’dan Tayvan’a, Portekiz’den Norveç’e, İspanya’dan Slovenya’ya dünyanın dört bir yanından gelen kukla gösterilerine sahne olacak ve 11 ülkeden, 16 oyun seyirciyle buluşacak. Festivale bu yıl Fransa’dan katılan Le Theatre Du Petit Miroir, müzikal bir Çin gölge oyunu uyarlamasını izleyiciyle buluşturuyor. Uzun süredir kaybolmaya yüz tutmuş Tayvan geleneksel kukla sanatını diriltmek, korumak ve yaygınlaştırmak amacıyla kurulan Lin Liu Hsin Puppet Theatre tüm dünyaya Tayvan kuklasını tanıtmış bir kurum. Marco Polo’nun kitabı ‘Il Millione’den yola çıkılarak tasarlanan ‘Marco Polo’ böyle bir çabanın ürünü. İspanyol topluluk Yheppa çeşitli teknikleri harmanlayarak sahnelediği ‘İs’ adlı oyunda iç içe geçen iki öyküyü anlatıyor. Rusya’dan katılan Hands Theatre topluluğu ‘Fantasy’ adlı oyunlarında kendi içinde kısa bölümlerden oluşan büyük ölçüde ellerle yapılan ilginç bir gösteri. Bu değişik gösteri bize insan bedeninin bir kukla gibi ya da bir kuklanın uzantısı gibi algılanabileceğini gösteriyor. Festivale ülkemizdense Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları ‘Denizde Karaltı Var’, Cengiz Özek Gölge Tiyatrosu ‘Büyülü Ağaç’, Ahşap Çerçeve ‘Araf’ta, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkent Tiyatrosu ‘Ormanların Efendisi Gırrip Canavarına Karşı’, İstanbul Devlet Tiyatrosu ise ‘Don Kişot’ oyunları ile katılıyorlar. Gösteriler; Fransız Kültür Merkezi, Profilo Kültür Merkezi, Maya Sanat Galerisi, Taksim Sahnesi ve Özel Sezin Okulları’nda yapılacak. (www.ticketturk.com / 0 212 478 06 00) SEMPOZYUM DÜZENLENİYOR ‘Yaşayan Karagöz’ Kültür Servisi Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi, dünyada ve Türkiye’deki ‘Karagöz’ birikimini tartışmaya açıyor. Merkez, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü ve UNİMA Milli Merkezi’nin katkılarıyla ‘Somut Olmayan Kültürel Miras: Yaşayan Karagöz’ başlığı altında Ankara’da bir sempozyum düzenliyor. İlk olma özelliğini taşıyan sempozuym, bugün başlayacak ve cumartesi günü son bulacak. Değerli halk ozanımız Felsefe öğrencilerinden kongre Türkiye Felsefe Öğrencileri Birliği (TÜFOB) tarafından tamamen öğrencilerin kendi bütçeleri ile düzenledikleri 6. Türkiye Felsefe Öğrencileri Kongresi, 28 üniversiteden 700’ü aşkın öğrencinin katılımıyla başladı. Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu’nda düzenlenen açılış oturumunda konuşan Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Doç. Dr. İlhan İnan, öğrencilerin bu kongreyi 8 aylık emeklerinin sonucu hiçbir sponsor kabul etmeden düzenleyebildiklerini anımsatarak ‘‘Öğrenci ve felsefe geçmişte insanlar tarafından hep şüpheyle bakılmış iki olgudur. Böyle bir kongre yalnızca dilimize yerleşen ‘felsefe yapma’ gibi deyimlerin anlamsızlığını ortaya koymayacak, ayrıca Türkiye’deki felsefi düşüncenin gelişmesine hizmet edecektir’’ dedi. 2. gününde ‘Bilimden Bilinmezciliğe’, ‘Öznenin Tarihi, Tarihin Öznesi’ ve ‘Tarihte İlerleme Problemi’ konularının tartışılacağı kongre, yarın sona erecek. (BARIŞ MUMYAKMAZ) ALİ EKBER ÇİÇEK Hakk’a yürüdü. Işık içinde yatsın. Tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. RADYO BARIŞ CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear