26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 NİSAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr UYGARLIKLARIN İZİNDE... OKTAY EKİNCİ 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yarım yüzyılı geride bırakan Mimarlar Odası’nın 40. Genel Kurulu Ankara’da yarın başlıyor Kente karşı sorumlu mimarlık Yaklaşık üç aydır bu köşenin içinde bir ‘‘köşecik’’ açtım... Amacım, ‘‘mimarlıkla kent planlaması’’ arasındaki yapay ‘‘ayrıştırma’’ya karşı akademik eleştirilere de olanak sağlamaktı... Çünkü kimi kent plancıları, bu sorgulamanın sadece ‘‘meslek’’ kaygısıyla yapıldığını ileri sürerek, neredeyse 20 yaşına basacak köşemde belirttiğim fikirlerimi bile ‘‘Cumhuriyet’in mimarları kayırması’’ olarak tanımlayıp durdular. Hatta, polemik dolu ve tutarsız açıklamalarını da bana değil, Yazı İşleri’ne ‘‘tekzip’’ diye gönderdiler... Oysa tekzip, yazılan ‘‘ne’’yse ‘‘o’’na yönelik olmalıdır; ‘‘yazılmayan’’lar hakkında ‘‘karşı fikir’’ bildirmek ise ancak makale konusu olabilir... Nitekim köşecikte her hafta yinelenen; ‘‘Mimarlık ile kent planlamasını birbirlerinden tümüyle ayıran eğitim sistemi Türkiye’ye uygun mudur’’ sorusuna yanıt verselerdi; ertesi hafta aynen okuyabilirlerdi. ‘‘Hiç söylenmemiş’’ sözler hakkında ‘‘kınama(!) ilanı’’ vermelerine de gerek kalmazdı... Peki, bu sorgulamaya tepki gösteren ‘‘mimarlık yoksunu şehirciler’’imiz, köşeciğimizdeki açık soru hakkında ne düşündüklerini aynı açıklıkta belirtmek yerine, konuyu neden ‘‘iş kapma kavgası’’ gibi derinliksiz bir basitliğe çekerek bu tartışmayı ‘‘yıpratmak’’ istiyorlar?.. Görüşümü gelecek yazıma saklıyorum... Biraz da Birey Yetiştirsek! Bugün ülkemizde, özellikle de genç kuşaklar bağlamında, ‘bireysel sorumluluk’ kavramının değerlendiriliş biçimlerine ve sorumluluğun bu türü karşısındaki umursamazlığa baktıkça, şu soruyu sormadan edemiyorum: Acaba toplumculuğun ve toplumsal düşüncelerin üzerinde çok yoğun durulduğu yetmişli yıllarda biz, biraz aşırı mı toplumsallaştık? Aynı soruyu biraz daha açarak şöyle de yöneltebiliriz: O yılların toplumsallaşma özlemi ve çabası içersinde, bireyi her açıdan toplumsallaşmadan koşulsuz mu bağımlı kıldık? Böyle yanlış bir toplumsallaşma yörüngesinde, birey’in de kendini ancak toplumdan bağımlı kıldığı ölçüde birey olabileceğine mi inandık? Ne de olsa, Osmanlı’dan bu yana sırtımızdan çıkarıp atamadığımız bir ‘inanç toplumu’ kimliğimiz var; o yüzden, rahatlıkla böyle bir inanca da kapılmış olabiliriz. Günümüz gençliğinin büyük çoğunluğunun toplumun gidişatı karşısındaki umursamazlığını, bu arada, toplum bir yana, kendi çevresi içersinde bile sergilediği aldırmama ya da kendini kimseden sorumlu hissetmeme konumunu ‘bireycilik’ ya da ‘bencillik’ diye nitelendirmeyi alışkanlığa dönüştürdük. Oysa böyle bir konum, bireycilik bir yana, gerçek anlamda bencillik bile değildir; çünkü biraz akıl sahibi olan hiçbir katıksız bencil, kendi dışındaki dünyaya karşı böylesine sorumsuz davranmak gibi bir aymazlığın pençesine düşemez. ??? Düşünen bencil, dış dünyayı yerli yersiz boşlayan değil, fakat kendi yarar hesapları doğrultusunda gerektiğinde pek çok göz önünde bulundurmayı politika edinmiş bir kimliğin taşıyıcısıdır. Bu kimliğiyle de, kendinde taşıdığı olumsuz niteliklerin her birini kendisi açısından birer değere dönüştürmüş bir olumsuz birey’dir; ama yine de birey’dir; yani, toplum içersinde kendi bağımsız alanını oluşturabilmiş kişidir. Bugün bizim dediğim gibi, yanlış olarak ‘bencil’ diye nitelendirdiğimiz genç kesim ise, hemen hiçbir şey için her şeyden önce kendinden yola çıkma’nın gerekliliği üzerinde hiç düşünmemiş, böyle bir gerekliliği hiç algılamamış bir kitledir. Kendinden yola çıkma konumuna yabancı olan bu kitle, bunun doğal bir sonucu olarak özeleştiri yapma alışkanlığından da yoksundur. Bilindiği üzere, özellikle ‘seksen kuşağı olmak’, bu kitle için tüm olumsuz tutum ve davranışların, bu arada parayla ölçülebilen değerlere düşkünlüğün, yaşamını kendi kurgulama yetisinden yoksunluğun, erişilmeye değer hedefler için bedel ödemeyi göze almayışın, günlük yaşamanın, kendini çeşitli yollarla uyuşturmanın bağışlatıcı nedenidir. Bu kuşağın büyük çoğunluğunu oluşturan gençler, olumsuzlukları fark etmenin anlamına yabancı olup, bir kez fark edilmiş olumsuzlukları görmezlikten gelmenin, hâlâ onlar fark edilmemişçesine yola devam etmenin bir tür suç ortaklığı ile eşanlamlı olduğunun bilincinde değildir. ??? Gerçek bireyler, ‘Ben’ sözcüğünü ağza almanın ne kadar büyük bir sorumluluk kaynağı olduğunun bilincine varabilmiş kişiler arasından çıkabilir. Çünkü ‘Ben’, ancak toplumsallaşmayı sürüleşmeden ayrı tutabilen, bu arada kendi yaşamını kendi kurgulama bağlamında bir yol ayrımına gelindiğinde, toplumdaki alışılagelmiş klişeleri yeğlemenin kolaylığı yerine, Ben’ine çoğunlukla o zamana kadar denenmemiş yollardan ulaşabilme serüvenini göze alabilen kişilerin ağızlarına alabilecekleri bir sözcüktür. Bu serüvenin tam karşıtı olan sıradanlık ise düşünülebilecek her türlü yaratıcılığı, bu arada kendi yaşamını yönlendirebilmek açısından olmazsa olmaz niteliğini taşıyan yaşamını kurgulayabilme yaratıcılığını daha kaynağında boğan bir konumdur! eposta: acem20?hotmail.com ahmetcemal?superonline.com Kent, çevre, yaşam ve mimarlık birbirinden nasıl ayrılabilir ki... Fotoğraf: Necip Sevindik, Kumkapı (solda). Tarihi dokunun yaşatılması Mimarlar Odası’nın 50 yıldır başlıca gündemi. Fotoğraf: Nejla Osserira, Arnavutköy (altta). Çünkü, haftaya artık ‘‘Mimarlar Odası Başkanı’’ da olmayacağım. Yarın başlayacak Mimarlar Odası Genel Kurulu’nun ardından pazar günü yapılacak seçimler sonucunda görevimi yeni yönetime devredeceğim. Böylece, ‘‘Oda başkanı olarak köşesini kullanıyor...’’ şeklindeki ‘‘talihsiz’’ sataşmalardan da kendimi ve gazetemi kurtararak konuyu sürdüreceğim. 50 yıldır ‘kent’leyiz... Aslında, Mimarlar Odası’nın 50 yılı aşkın tarihi de ‘‘kente karşı sorumlu mimarlık’’ anlayışının ülkemizdeki örgütlenme ve ‘‘kurumsallaşma’’ tarihidir. O kadar ki Mimarlar Odası birimlerinin tümü, ‘‘mimarların kenti sahiplenmesi’’nden doğdular ve aynı bilinçle o kentteki ‘‘mimarlığı’’ temsil ediyorlar. Oda yönetmeliğinde de temsilciliklerin şube olabilmeleri için; ‘‘imar, planlama ve sorun ları’’yla ilgilenmeleri kuralı var. Mimarlar Odası’nın 1954’teki kuruluşuyla ‘‘yaşıt’’ olan İstanbul, Ankara ve İzmir şubelerinin, sayısız ‘‘rant planlaması’’na, imar ‘‘kayırma’’larına ve ‘‘talan’’a karşı bulundukları kenti nasıl sahiplendiklerini herkes biliyor. Son 15 yılda oluşan diğer şubeler de öncelikle kentle, yani ‘‘planlama’’yla bütünleşmiş bir mimari yükümlülükle bu ‘‘hak’’kı elde ettiler. İşte örneklerinden bir özet: ADANA ŞUBESİ: Tarihsel merkezin ‘‘terk’’edilmesini hızlandıran ‘‘yeni Adana’’yı sorgulayarak şube oldu. Çamlıca’nın imara açılmasına direnirken belediye meclisinde de silahlar konuşmuştu. ANTALYA ŞUBESİ: 12 Eylül darbesinin kıyı yağmasını başlatan Turizmi Teşvik Yasası’na dayalı ‘‘imar talanı’’na karşı mücadelesi sürüyor. ‘‘Çevreye saygılı turizm planlaması’’ anlayışının öncüsüdür. BALIKESİR ŞUBESİ: Özel idarece kent merkezinde tasarlanan gökdelene karşı ‘‘planlama ilkeleri’’ni savunarak sürdürülen mücade leyle etkinleşti. BURSA ŞUBESİ: Tarihi dokunun yaşatılması ve Cumalıkızık’taki ‘‘koruma amaçlı imar’’ çalışmaları; ovanın işgaline karşı uzun erimli ‘‘planlama’’nın savunulması; şubenin ‘‘geleneği’’ni de yaratmış oldu. ÇANAKKALE ŞUBESİ: Milli Park’ı tehdit eden Boğaz köprüsüne karşı toplumsal muhalefeti yaratan çalışmalar ve kentsel büyümenin ‘‘planlı’’ olması için sürdürülen etkinliklerle şubeleşti. DENİZLİ ŞUBESİ: Üzerindeki turizm tesislerince yıllardır ‘‘ezilen’’ antik Pamukkale’nin bu işgalden ‘‘planlama disiplini’’ içinde kurtarılmasına önderlik etti. DİYARBAKIR ŞUBESİ: Göç alan değil, göçü zorunlu olarak ‘‘ağırlayan’’ bir kentin sosyal, siyasal, kültürel sorunları üzerinde yoğunlaşarak yarattığı tartışma ortamlarıyla şubeleşti. ESKİŞEHİR ŞUBESİ: Kentin boşaltılan eski sanayi bölgesi üzerindeki rant hesaplarıyla ‘‘mücadele’’ ederek şube olma etkinliğini kazandı. GAZİANTEP ŞUBESİ: Yüzüncü Yıl Parkı’nı rant tesislerine açma niyetlerine ‘‘direnerek’’ ve sahipsiz kalmış tarihi dokunun belgelenerek bilince çıkartılmasına ‘‘önder’’lik ederek şube oldu. GİRESUN ŞUBESİ: Giresun Kalesi ve eteklerindeki tarihi kent dokusunun ‘‘koruma planlaması’’na kavuşması çalışmalarıyla şubeliğe yükseldi. KAYSERİ ŞUBESİ: Tekir Yaylası’nın turizme açılmasına karşı sürdürdüğü çalışmalar ve anıtsal mirası gözden çıkartan ‘‘imar kararlarının sorgulanması’’yla şube etkinliğini güçlendirdi. KOCAELİ ŞUBESİ: Körfezdeki kıyı arazisine otomobil fabrikası kurulmasına ‘‘karşı direniş’’te yer alarak ve tarihi Kapanca Sokağı’ndaki koruma çalışmalarına katılarak şube oldu. KONYA ŞUBESİ: Eski bir Rum köyü olan Sille’ye sahiplenerek ve kentteki kimi yapılaşma düzensizliğine ‘‘müdahale’’ ederek etkin şubeler arasında yer aldı. MERSİN ŞUBESİ: Kıyı kuşağındaki 2. konut apartmanlaşmasına ve kent içi ‘‘kıyı işgal’’lerine karşı direniş ile planlamada tarihi yapıların gözetilmesine önderlik etti... ORDU ŞUBESİ: Apartmanlaşan kentteki eski ve özgün dokudan kalan değerlerin korunması; Bozdağ’ın yaşatılması ve kıyının “kültürel kuşak olarak planlanma’’sı çabalarıyla şube oldu... SAMSUN ŞUBESİ: Belediye ile kentin genel ‘‘imar düzeni’’nin sağlanması yönündeki çalışmaları, ‘‘planlama süreçlerine katılım’’ ve müdahaleler, şubenin etkinliğini arttırdı. TRABZON ŞUBESİ: Kaleyi altına alan ‘‘tanjant yol’’ projesine karşı mücadelesi ve kent içindeki tarihi ‘‘vadi’’leri gözeten ‘‘planlama ilkeleri’’ni savunması, oda çalışmalarında öne çıktı. VAN ŞUBESİ: Özellikle göçmenler için konut ve ‘‘yerleşim’’ projelerinde valilikle yapılan işbirliği, şube olmayı da sağladı. Evet... Mimarların meslek örgütleri de ‘‘kente karşı yükümlülükleri’’yle varlar... Yarın başlayacak genel kurulda ‘‘yeni şubelerin kararları alınırken’’ de doruğa çıkacak olan bu evrensel bilinç, bakalım ‘‘eğitim’’ alanımızda ne zaman ‘‘yeniden’’ belirleyici olacak? Nisan sonunda Los Angeles’ta Galerist’te Tekinoktay ile 11 sanatçının kâğıt işleri sergileniyor Özgün yaklaşımlara birer örnek Kültür Servisi Galerist, 6 Mayıs’a dek Evren Tekinoktay’ın kişisel sergisi ile 11 sanatçının özgün yaklaşımlarına birer örnek niteliği taşıyan kâğıt işlerine yer veriyor. Danimarka Kopenhag’da yaşayan Tekinoktay, Amsterdam Gerrit Rietveld Akademisi’nde başladığı sanat eğitimini, Maastricht Jan van Eyck Akademisi ve Danimarka Kraliyet Akademisi’nde sürdürdü. Bugüne dek ülkemizde ve Londra, Berlin, Kopenhag, Maastricht gibi Avrupa’nın çeşitli kentlerinde kişisel sergiler açtı, uluslararası karma sergilerde yer aldı. Sanatçı, çok katmanlı kurguladığı yapıtlarında, malzemeyi keserek, boyayarak veya dikerek oluşturduğu yüzeylerde, çeşitli imgeleri ele alarak temayı belirginleştiriyor. Genel olarak, 70’ler ve 80’lerin gazete, dergi ve afişlerinden, reklamlarından, eski fotoğraf ve film karelerinden esinleniyor ve yararlanıyor. Tarihsel süreç içinde değişen kadın kimliği ve bu değişimin popüler kimliğe ilişkin verilerdeki yansıması da işlerinde çıkış noktası olabiliyor. Charles Saatchi koleksiyonunda yapıtları bulunan sanatçı, ekim ayında Londra’daki Saatchi Galerisi’nde karma bir sergiye katılacak. Galerinin bir bölümünde yer alan karma ‘Kâğıt İşleri’ sergisinde de Haluk Akakçe, Taner Ceylan, Hüseyin Çağlayan, Ayşe Erkmen, Leyla Gediz, Yeşim Akdeniz Graf, Füsun Onur, Güçlü Öztekin, Erinç Seymen, Murat Şahinler ve Elif Uras’ın yapıtları var. Evren Tekinoktay’ın ‘Bat’ (Yarasa) adlı (0 212 244 82 30) yapıtından ayrıntı. Evgin, Besteciler Doruğu’na katılıyor Kültür Servisi Solo albümlerinin yanı sıra yaptığı dizi ve program müzikleriyle tanıdığımız besteci Murat Evgin, nisan sonunda Los Angeles’taki Besteciler Doruğu’na katılacak. Dünyanın değişik ülkelerinden bestecilerin yer alacağı toplantıda Madonna, Ricky Martin, Bon Jovi, Christina Aguilera, Aerosmith gibi şarkıcıların bestecileri, aranjörleri ve Spielberg gibi usta yönetmenler ile çalışan besteciler de olacak. Murat Evgin, Los Angeles’ta, doruğun onur konuğu olan efsanevi rockçı Tom Petty’nin seminerine katılacak. Tom Petty’nin ‘Into the Great Wide Open’ şarkısına, kanun, ney ve darbuka çaldırarak yeni bir aranjman yapan Evgin, kendi hazırladığı ‘Tom Petty A’laturca’ adlı tasarısını sanatçıya sunacak ve bu tasarıyı Türkiye’de kaydetmek için kendisini ülkemize davet edecek. İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 2 NİSAN AYI AYDINLANMA KAHVALTISI2 16 Nisan 2006 Pazar Saat: 11.0015.00 Konuğumuz İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 1 NİSAN AYI AYDINLANMA KAHVALTISI1 15 Nisan 2006 Cumartesi Saat: 11.0015.00 Konuğumuz NUR SERTER Ulusal Egemenlik, Eğitim ve Küreselleşme Bütün Cumhuriyet Gazetesi Okurları Çağrılıdır. Tehlikenin farkında olmayanları uyarın! Cumhuriyet’inize sahip çıkın! Yer: Yıldız Üniversitesi Çatı Restoran Yıldız Üni. Yerleşkesi B Blok 6. Kat Beşiktaş İletişim ve yer ayırma: 0 212 627 01 79 0 212 234 72 93 0 532 550 89 37 0 532 266 43 42 Lütfen yerinizi ayırtınız. Son yer ayırma tarihi 15 Nisan Cumartesi saat 17.00’ye kadardır. Ayrılan yerler 16 Nisan saat 11.00’e kadar saklanır. Açık büfe kahvaltı ederi: 17,00 YTL’dir. MUSTAFA BALBAY Türkiye’nin Güncel Sorunları Ve Medya Bütün Cumhuriyet Gazetesi Okurları Çağrılıdır. Cumhuriyet’inize sahip çıkın! Yer: Kadıköy Aden Otel Rıhtım Caddesi No: 2 Kadıköy İletişim ve yer ayırma: 0 216 449 34 86 0 533 235 03 14 0 533 438 50 22 Lütfen yerinizi ayırtınız. Son yer ayırma tarihi 14 Nisan Cuma saat 17.00’ye kadardır. Ayrılan yerler 15 Nisan saat 11.00’e kadar saklanır. Açık büfe kahvaltı ederi: 15,00 YTL www.cumok.org eposta: istanbul?cumok.org www.cumok.org. eposta: istanbul?cumok.org CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear