24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Mükemmel bir müzik insanı ve yürekli, coşkulu bir eğitimciyi yitirdik DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Gündemir Hoca’nın ardından ERHAN KARAESMEN Fotoğraflardaki Dünya 1999’da eski darphane yapıları içinde düzenlenen ilk sergisinden sonra, çağın büyük gözlerinden Henri CartierBresson, bu kez Pera Müzesi’nde ülkemiz insanlarıyla göz göze geliyor. 1930’lardan 70’lere, yeryüzü hallerine bir fotoğraf makinesinin objektifinden bakıp saptadıklarını öteki insanlara aktarmış bir göz. Hırsızlama Görüntüler adını vermiş, fotoğraf anlayışını anlattığı kitabına. Nereden hırsızlar sanatçı, yapıtını? Dışındaki dünyadan. Dünya ve onun en anlamlı ürünü insandır bütün sanatçılara esin veren, yaratma gücünü tetikleyen. Pera Müzesi’nin iki katına yayılan çok sayıdaki fotoğrafa bakarken izleyenler ister istemez yaşadığımız dünyayı, nerelerden geldiğimizi, bugünün dünyasını düşüneceklerdir. CartierBresson’un fotoğraf çekmeye başladığı 1930’lardan günümüze yeryüzü kimi yanlarıyla çok değişti, kimi yanlarıyla aynı kaldı. Ama yaşananlar, insanlığın umudu, korkusu, yıkımı, sevinci, kuşkusu orada, fotoğraflarda bize bakıyor. Yalnız bakmakla da kalmıyor, konuşuyor izleyenleriyle. Bir fotoğrafın karşısında durup ona bakmaya başladığınız anda, fotoğraf size bir tarihten, insanoğlunun yaşamak denilen o sonsuz serüveninden söz etmeye başlıyor. Artık çok uzaklarda kalsa da, İspanya İç Savaşı’nın yıkılmış kentleriyle insanlarını, kendi içine kapalı İtalyan kasabalarını, ortak mülkiyet coşkusunun okunduğu Rusya’nın fabrikalarını görüyoruz. Hepsi de bize, insanoğluna ilişkin öyküler anlatıyor. Fotoğraflarda anlatılan öyküler birleşip çağın tarihi oluyor. CartierBresson, ‘‘not defteri’’ olarak tanımladığı fotoğraf makinesini yanından hiç ayırmaz, onu giderek yapaylaşan çağımızda insancıl dünyanın korunması için bir araç sayarmış. Sanatçının bu amacının fotoğraflardan izleyenlere yansıdığını da hemen söylemeliyiz. Fotoğrafla insanın bu denli bütünleşebilmesi, bu az rastlanır mucize, sergiyi izleyenleri dış dünyanın kuru gürültüsünden kurtarıp derinden etkileyecektir. ??? İçinde yaşadığımız ‘‘iletişim çağı’’, insanoğlunu zenginleştireceği yerde, farklı kültürleri yok edip yavan bir tek kültürlülüğe doğru hızla yol alırken, Cartier Bresson gibi evrensel sanatçılar bu süreç tarafından dışlanıyor. Sözgelimi, CartierBresson’un fotoğraflarla yaptığını belgesel sinema yoluyla gerçekleştirmiş Joris Ivens’ın ne adına ne de ürünlerine rastlanıyor iletişim kanallarında. İnsanoğlunun insan yanını, soylu özelliklerini öne çıkaran sanatçılar sanki unutulmaya bırakılıyor. Onlar ne denli unutulmaya terk edilse de yapıtları bir yerlerde insanlarla konuşmayı sürdürüyor. Yüzlerinde Yeryüzü demişti, Ara Güler, fotoğraflarını topladığı bir kitabının adına. Sayfaları karıştırdıkça baktığınız fotoğraflarda bir ülkeyi, tarihini, insanını, toprağını, kültürünü ve geleneğini görürsünüz. Böylesi bir bütünlüğü bir anlık bir fotoğraf karesine sığdırabilmek için büyük bir yaratıcı sanatçı olmak gerekir. CartierBresson’un sergisinden etkilenenler, dönüp Ara Güler’in fotoğraflarına da bir daha bakmalılar. Ülkemiz topraklarının söylenmemiş türkülerini, anlatılmamış öykülerini, yazılmamış romanlarını duyabilmek, okuyabilmek için. Bildiğimiz yavan dünyanın ötesine uzanıp rengârenk dünyalara ulaşabilmek, o dünyalardan hayatlarımıza renkler taşıyabilmek için. turgay@fisekci.com Bazı insanlardan yaşama enerjisi ve sevinci taşar. Fiziksel ve beyinsel bitmez tükenmez bir dinamizm sergilerler. Yaşlarını biraz alsalar bile, bu tür insanların öleceğine inanmak çok zordur. Kamuran Gündemir Hoca bu olgunun yakın çevremizdeki en güçlü örneklerinden biriydi. Kendisinin umursamadığı bir şaka gibi başlayan, sonra birkaç organa yayılarak bedenini kuşatan hastalıklardan kurtulamadı. Türk sanatkültür dünyasından sessizce bir yıldız kaydı gitti. Kamuran Ağabey her şeyden önce bir sanatkültür insanıydı. Müzikte benzersiz bir eğiticiydi. Ayrıca, çok geniş bir müzik kültürüne, olağanüstü zenginlikte bir genel sanat kültürünü ekleyebilmiş nadir müzisyenlerden biriydi. Kısa ama başarıyla yürüttüğü konser piyanistliğinden de Türk sanat dünyasına kuvvetli izler bırakmıştır. Sevgili meslektaşı ve eşi Selçuk Gündemir ile birlikte oluşturdukları piyano ikilisi ülkemizdeki benzeri oluşumların ilki ve en coşku vericilerinden biriydi. Müzik kayıtları yorumculuğunu yakın zamanlara kadar sürdürdü. Çok değer verdiği eski hocası ve dostu İlhan Usmanbaş’ın son dönem yapıtlarının en güzel kayıtlarını da Kamuran Bey’e borçluyuz. Ancak, kendisi, sanatla ilgili değişik alt alanlarda çeşitlilik gösteren etkinliklerin içinde en fazla eğitimciliği severdi. En çok hocalığı ile kıvanç duyardı. Yazının başlığına Kamuran Ağabey’e yakıştırılabilecek çeşitli sıfatların arasından hocalığın seçilmesi de zaten, buradan kaynaklanıyor. İnançlı bir sosyal devrimci K Kamuran Gündemir, kısa ama başarıyla yürüttüğü konser piyanistliğinden de Türk sanat dünyasına kuvvetli izler bıraktı. amuran Ağabey her şeyden önce bir sanatkültür insanıydı. Müzikte benzersiz bir eğiticiydi. Ayrıca, çok geniş bir müzik kültürüne, olağanüstü zenginlikte bir genel sanat kültürünü ekleyebilmiş nadir müzisyenlerden biriydi. Kısa ama başarıyla yürüttüğü konser piyanistliğinden de Türk sanat dünyasına kuvvetli izler bırakmıştır. gevşemesi ve tüketimci modern yaşamın tuzaklarına düşme oyunlarına hiç gelmedi. Hep, inançlı bir sosyal devrimci, Cumhuriyet ilkelerine kökünden bağlı bir aydın yurttaş kişiliği sergiledi. Gündemir’leri ilk tanıdığımda 1960 sonlarının harika bir piyano ikilisiydiler ve konservatuvar hocalığı kariyerlerinin de başındaydılar. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde verdiğim teknik derslerin yanı sıra tüm öğrencilere bir kültür açılımı sağlayabilecek bir ‘‘müziği değerlendirme ve sevdirme’’ eğitim programıyla da uğraşıyordum. Müzik dünyasının içinden değerli insanların da anlamlı bir katkısı olabilmeliydi bu programa. Bazı ünlü müzisyenlerin yardımda pek istekli gözükmemesine karşın Gündemir’ler, henüz o tarihlerde kestiremediğim toplumsal dönüşümcülüğe katkı coşkuları ve cumhuriyetçi inançlarıyla programa yardımcı olmayı kabul etmişlerdi. Yetmişli yılların patırtısında, üniversite içi uzlaşmazlıklar ve devre dışı kalışların edilgenlikleri kendini gösterince bu program da gerçekleştirilemedi. Ama bizim onlarla dostluğumuz başlamış oldu. ‘Ağabeyimizdi’ Cumhuriyet aydını Kamuran Gündemir’e gelince, entelektüel politik eylemlere katılarak ve grup tartışmalarında ödünsüz tavır koyarak sürdürdüğü Atatürkçülüğe derin saygısı ve bağlılığı vardı. Denizli, güneşli, balıklı bir sayfiye kasabası olarak iyi bilinen; ancak, sosyopolitik yapısı üzerinde pek durulmamış uyanık ve güngörmüş bir Ayvalık’ın çocuğuydu. Ailesinde ve çevresinde müzik yeteneği taşıyan başka insanlar da vardı. Ancak kendisinin de çeşitli söyleşilerde keyifle belirttiği gibi Kamuran Bey olağanüstü müzik kariyerinin özendirilmiş başlangıç dönemini Ayvalık Halkevi’ne borçluydu. Bu Halkevi ona yaşam mutluluğunun çizgisini çizmiş olmanın yanı sıra 1930’ların sosyal dönüşüm coşkusunun paylaşıcısı insanların bir buluşma yeri olarak da bir sosyopolitik düşünce doğrultusu vermişti. Atatürk devrimciliği inancını küçük yaşlarda bu mekânda ve bu iklimde oluşturmuştu. Benzer inanca sahip bazı insanlarda zamanın akışı içinde kendini gösteren, coşku Yıllar sonra FazılMuhittin kuşağının o çok başarılı konservatuvar eğitimleri döneminde Kamuran Ağabey ve Selçuk Abla ile daha sık bir araya gelmeye başladık. Onların dünyasına göre benim müzik bağlantım epey amatörce kalmakla birlikte sanat başta olmak üzere politik konuları da çerçeveleyen yaygın alanlarda görüş ve tavır paylaşımı içinde olduk. Eşimle birlikte bizim için onlar çok sıcak bir dostluğun bize yaklaştırdığı bir ağabey, abla oldular. Her şey ne kadar güzel gidiyordu. Son birkaç ay ortalığı toz dumana çevirdi. Bizler çok yakın bir dostu, sanatkültür dünyamız bir büyük insanını, Türk toplumu ilerici aydın bir yurttaşını kaybetti. Hepimizin başı sağ olsun. Bir Cumhuriyet aydını daha gitti... AHMET YORULMAZ Pek çok piyano değerinin yetişmesine hocalık etmiş Kâmuran Gündemir, sessizce aramızdan ayrıldı Ben Cumhuriyet Türkiyesi’nin ve Halkevleri’nin çocuğuyum, diyen... Fazıl Say.. Emre Elivar.. Muhittin Dürrüoğlu.. Sanem Berkalp.. Emre Can.. Sezi Seskır.. Ve daha pek çok piyano değerinin yetişmesine hocalık etmiş Kamuran Gündemir, sessizce aramızdan ayrıldı, gitti. Kamuran Gündemir, kunduracı Bahri Usta’nın oğludur. Ne ki Bahri Usta, notu okuyabilen, saksofon ve tuba çalan Halkevi’ndeki temsillerin başarılı bir sanatçısıdır. Faruk Nafiz’lerin, Nâzım Hikmet’lerin sahne oyunlarında oynayan, sanatçı ruhu taşıyan, kunduracı dükkânında tozu düzenli alınan piyanoyu oğlu için koruyan biridir. Dükkânı, Sabahattin Âli’lerin, Adnan Saygun’ların, yolu Ayvalık’a düşen tüm sanat insanlarının, Halkevi yöneticilerinin uğrak yeridir. Zaman akıp gider ? Kamuran Gündemir kundura tamircisi, nota okuyan, saksofon ve tuba çalan Bahri Usta’nın oğluydu. SevdaCenap And Müzik Vakfı’nca altın madalyayla ödüllendirildi ve bu madalyayı Cumhurbaşkanı Sezer’in elinden aldı. şır, babasının bu çizgilere bakarak hep mırıldandığını anımsar. Kamuran serpilmeye başlar, dükkândaki akortsuz piyanonun taşlarından çıkardığı seslerden atlar, Alman yapısı akordeonu zor taşıdığı günlere gelir. Ayvalık Halkevi’ndeki sanatsal çalışmaların büyük izleyicisi olur. Akordeonuyla, Ayvalık’ın yaz gecelerine, ünlü balolarına romantik bir hava kazandırır. Onun körüğünden dökülen nağmeler o Halkevlerinin Kemalist ülküyü ileriye götürmeye çalıştığı yılların ‘‘yaz geceleri’’ simgesi olur. O dönemdeki bando, tümü de mübadil olarak Girit’ten, Rodos’tan, Yunan anakarasından gelmiş şefler tarafından eğitilip yönlendirilmektedir: Ahmedaki, Hasanaki, obua ve keman çalan Rodoslu Halim Sevilir. Notaları babasından öğrenen Kâmuran, hoca isminde belleğim beni yanıltmıyorsa, Hasanaki Hoca’dan solfej dersleri alır, Lizs’ler Bach’lar çalmaya başlar. Ayvalık Halkevi’nin önde gelen aydınlarının özendirişleriyle, gider Ankara Devlet Konservatuvarı sınavlarına girer, kazanır. İlk hocalarından biri, yine Ayvalık kökenli ünlü kompozitör İlhan Usmanbaş’tır. Ardından konservatuvarda Necil Kâzım Akses, Ulvi Cemal, Bülent Arel, Ferhunde Erkin, Mithat Fenmen’in öğrencisi olur, kendisi gibi piyanist olan Selçuk Armaner’le yaşamını birleştirir. Paris’te L ’Ecole Normale’de dört yıl daha piyanoya çalışır. Döner, konservatuvarda hocalığa başlar. Bir başına ya da eşiyle birlikte konserler verir. Sonra yetenekleri yetiştirmeye başlar ve bu, ölümüne dek böylece sürüp gider. Çocukluk arkadaşımın müziği ve hocalığı konusunda müzikologlar yazacaktır. Ben O’nun çocukluktan başlayan ve dalının profesörlüğüne dek uzanan yaşam çizgisini, kalın hatlarıyla vermeye bakıyorum. Ötesi uzmanların işi. Piyano hocalığını öylesine bir düzeye tırmandırmıştı ki, Türkiye’nin yüz aklarından Fazıl Say, Kamuran’ın bir başka öğrencisinin verdiği resitalin programına şunu yazacaktı: ‘‘...Onun için en geçerli ve parlak referans, benim de hocam olan Prof. Kamuran Gündemir’dir.’’ Aynı Fazıl Say, şunları da söyleyecektir: Bach yorumu konusunda kendisine MonteCarlo’da yöneltilen bir soruya, ‘‘Bach CD’imde çaldığım eserlerin hepsine, Ankara Konservatuvarı’ndaki hoca Kamuran Gündemir ile çalışmıştık. Gerçekten, bana hiçbir yerde öğrenilemeyecek incelikleri göstermişti.’’ Porselen mucidi Palisi’nin kendisini kadınlar önünde küçük düşürmek isteyen Hindistan Genel Valisi’ne, ‘‘...Yanılıyorsunuz Sir, babam kunduracı değil, kundura tamircisiydi!’’ şamarını atması gibi, Kamuran Gündemir de, hiç yüksünmeden, tıpkı Palisi gibi, ‘‘Ben, mesleği itibariyle kundura imalatçısı ve tamircisi olan esnaf, sanatkâr bir babanın oğluydum’’ diyen bir halk insanıydı. Ne de olsa bir Halkevleri yetiştirmesiydi. Kundura tamircisi, nota okuyan, saksofon ve tuba çalan Bahri Usta’nın oğluydu SevdaCenap And Müzik Vakfı’nca altın madalyayla ödüllendirildi ve bu madalyayı ödüllendirildi ve bu madalyayı Cumhurbaşkanı Sezer’in elinden aldı. Bir Cumhuriyet aydınıydı, laik Cumhuriyet’in köküne kibrit suyu dökülürken gitti, daha çok kahrolmasın diye! Biz, O’nu çok yakından tanıyanlar, arkadaşları, Ayvalık’ın yaz gecelerinde, akordeonundan çıkan romantik nağmeleriyle, Midilli dil biçemiyle ‘‘cancaazım’’ diye seslenişiyle, rakımızla; Uğur Mumcu’nun kendine özgü sesiyle ‘‘Kamuran Bey’’ deyişiyle, hep duyumsayacağız. Ama öğrencileri ve piyano dünyamız sanırım, O’nu daha çok anacaktır. ‘William Shakespeare ve Opera’ ? Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi’ndeki Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamında düzenlenen Müzik ve Edebiyat Sohbetleri’nin şubat ayı konuğu, ‘William Shakespeare ve Opera’ başlıklı sunumuyla Ayşe Sezerman. 15 Şubat günü saat 18.30’da gerçekleştirilecek söyleşide, yüzyıllar boyunca bestecilerin ilgi odağı olan William Shakespeare’in opera tarihi ve repertuvarındaki etkileri üzerine konuşulacak. (0 212 334 22 70) 45 yaşlarındaki Kamuran, bu Bahri Usta’nın küçük kunduracı dükkânında rengârenk deri artıklarının havuzunda oynarken daha notayla karşıla ADSO’nun konuk solisti A. Shorr ? ANTALYA (AA) Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın (ADSO) 10 Şubat’ta Antalya Kültür Merkezi’nde vereceği konserin konuk solisti piyanist Aaron Shorr, ünlü Rus bestecisi A. Schnittke’nin piyano konçertosunu Türkiye’de ilk kez seslendirecek. Şef Sıdıka Özdil’in yöneteceği orkestra, besteci Yiğit Kolat’ın, Hititçede ‘bahar şenliği’ anlamına gelen ‘An.tah.sum’ adlı eserini de sunacak. Yapılan açıklamada, konserin son yapıtı Ballade’nin, ünlü besteci Necil Kazım Akses’e ait olduğu ifade edilerek ‘‘Tasavvuftan yeniçeriye, bozlaktan oyun havasına, Selçuklu, Osmanlı ve Atatürk Cumhuriyeti Türkiyesi’ne yolculuğu, çağdaş müziğimizin ustası ile ADSO’nun yorumuyla sunulacak’’ deniliyor. Oyun, İTÜ Maslak Kampusu Oditoryumu’nda 15 ve 17 Şubat’ta ‘Cimri’ son iki oyun ile İTÜ’de... Kültür Servisi İTÜ Mezunlar Tiyatrosu, Seyyar Sahne ve İTÜ Sahnesi Moliére’in ‘Cimri’sini İTÜ Maslak Kampusu Oditoryumu’nda 15 ve 17 Şubat’ta saat 18.30’da sergileyecek. Bilet fiyatları 7.5 YTL öğrenci; 10 YTL tam olarak belirlendi. Sabahattin Eyuboğlu’nun dilimize kazandırdığı yapıtı A. Erdem Şenocak, Celal Mordeniz yönetiyor. Oyunda Gülden Arsal, Sezin Bozacı, A. Senem Donatan, Burak Ergene, Aslı Işıltan, A. Efe Keleşoğlu, Hilal Öksüz, Mahmut Nizam Özlütaş Esma Şenel, A. Erdem Şenocak, A. Savaş Yıldırım, Gülçin Yücel rol alıyor. Moliére’in Cimri’si Harpagon, daha rahat ve daha mutlu bir hayat için biriktirmez. Onun için daha fazla paraaltın mal sahibi olmak kendi başına bir amaçtır. Cimriliği basit bir mal ve para sakınma durumu olarak değil, bir tür meta fetişizmi olarak yaşar. Metalara kullanım değerlerinin ötesinde anlam yükleyerek, onları fetişleştirme hali, sadece cimrilere özgü bir ruh hali değildir. Ancak Harpagon’un en büyük özelliği ‘‘Yaşlılığım için biriktiriyorum, çocuklarım için kazanıyorum’’ gibi yalanların arkasına saklanmayıp ‘Para, para!’ diye bağırmasıdır. Bu nedenle biriktirdiklerini hiçbir zaman tedavüle sokmaz. Bir karadelik gibidir. Tüketmeyen, yüksek faizle tefecilik yapmak dışında en ufak bir ticari zekâsı olmayan Harpagon, piyasa kurallarının dışında kalır. Harpagon tarzı bir cimrilik, toplumsal yaşam açısından tahripkârdır. İş bölümünü ve ticari mübadele ilişkilerini sekteye uğratır. Bu açıdan savurganlıkla aralarında çok büyük benzerlikler vardır. Her ikisi de metaların kullanım değerini sıfırlar, içlerini boşaltır. Harpagon tarzı bir cimrilik, bunu metaları sürekli biriktirerek değiş tokuş edilebilirliğini sekteye uğratarak, savurganlar ise ellerinde avuçlarında ne varsa etrafa saçarak yaparlar... Dünya Öykü Günü kutlaması ? Kültür Servisi Fransız Kültür Merkezi ve İmge Öykü Derneği işbirliğiyle düzenlenen etkinlikle 14 Şubat günü saat 19.00’da Dünya Öykü Günü kutlanacak. Yapılacak etkinlikte 2006 yılında yüzüncü doğumgünleri olan Sait Faik Abasıyanık ile Samuel Beckett anılacak. Fransız Kültür Merkezi’ndeki etkinliğe, Nezihe Meriç de katılacak. (0 212 334 87 40)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear