26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 12 Eylül öncesi istihbaratının önemli isimlerinden Mustafa Yiğit: Sıkıyönetim çalışmamızı engelledi ‘Elimiz kolumuz bağlıydı’ SERDAR KIZIK ustafa Yiğit, emniyet örgütünün zirvelerinde görev yaptı yıllarca. 12 Eylül öncesi istihbarattan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak çalıştı. Faili meçhul cinayetlerle ilgili birçok sanığı yakaladı. Yakalananları sıkıyönetim yetkilileri devraldı. Yiğit, bütün siyasal cinayetlerde, toplumsal olaylarda ‘‘dış güçlere’’ dikkat çekiyor. Bir de yerli işbirlikçilere... Anlattıkları üzücü, ülkemiz adına, insanlarımız adına. Ve bir dizi dersle dolu... Siyasal cinayetler, aramızdan sökülen aydınların katledilişlerinin yıldönümlerinde, tetikçilerin, katillerin çeşitli biçimlerde adlarının ortaya çıkmasıyla yeniden gündeme geliyor. Bu anlamda sizin gördüğünüz Türkiye fotoğrafı nasıl? Dünya coğrafyasında, her anlamda çok önemli bir yerdeyiz. Türkiye’nin jeopolitiği ve bunun diğer ülkeler açısından değerlendirilmesi, aslında her sorunun cevabıdır. Türkiye, Avrupa, Asya, Ortadoğu, Kafkas, Balkan, Akdeniz ve nihayet bir Atlantik devletidir, NATO üyesi olarak. Yani birçok dengenin, mücadelenin kesiştiği bir noktadadır. Tarih içinde bir dizi oyunun sahnelendiği ülkedir. Bu ortamda Türkiye’nin jeopolitiği, dünya güç merkezlerince şöyle saptanır: ‘‘Türkiye öyle bir ağaçtır ki büyüdükçe budanacak, kurudukça sulanacak...’’ Yani ne güçlü olacak ne de tümüyle yok olacak. Ya Türkiye’nin kendi iradesi? Onu çoktan kırdılar. Türkiye’yi etkileyen toplumsal olaylar, mutlak surette bir dış gücün ya da güçlerin tesirindedir. Eğer dış güçler istedikleri zaman toplumsal hadise yaratıyorlarsa bu sürece girilir. Türkiye’de olup bitenler de bunu gösteriyor. POLİS SORGULAMA YAPAMADI Peki, içe bakalım. İpekçi’nin katili Ağca’yı polis yakaladı, ama sorgulayamadı, sıkıyönetim devraldı. Siz bu süreçte en etkili makamlardan birinde yer alıyordunuz... Emniyet Genel Müdürlüğü, lojistik makamdır. Emniyet müdürlerinin adli vazifesi yoktur. Sıkıyönetim döneminde polis, tamamen sıkıyönetim komutanlarının emrindeydi. Polisin, örneğin bu önemli siyasal cinayetleri sorgulamak, araştırmak gibi bir görevi yok muydu? Sözünü ettiğiniz 12 Eylül öncesi siyasal cinayetlerin tümünde sıkıyönetim esastı. Ağca yakalanmıştı... Evet, polis yakaladı, ama sıkıyönetim aldı, doğru dürüst sorgulama olmadı. Siz yakalıyorsunuz, sıkıyönetim alıyor... Evet, ama sıkıyönetim yetkilileri isterlerse polise ‘‘Tahkikata devam et’’ der. Ama hiçbirinde ‘‘Devam et’’ denilmedi... Denilmemiş... İpekçi’nin öldürülmesi önemli bir olay. Sıkıyönetim, zanlıları alsa da polisin yapacakları bitiyor mu? İstihbarat, araştırma... İstihbarat yapmak başkadır. Olayın bir adli safhası var, bir de arkasındaki istihbarat görevi var. İstihbaratçılar sorgu yaparsa o zaman adli zabıta olur. Yapmaz yani?.. Yapmaz tabii. Yapmadık. Sorgu yapmak için polis izin istedi sıkıyönetimden. Sıkıyönetim vermedi, ‘‘Ben yapacağım’’ dedi. Bu durumda eliniz kolunuz bağlanmış oluyor. Bağlandı tabii. ‘GİZLİ SERVİSLER KAPIŞIYOR BİZ SEYİRCİYİZ’ Bu cinayetlerden önce size hiç istihbarat gelmedi mi ya da siz yapmadınız mı? Hayır, gelmedi bir şey bize. O dönem yabancı istihbarat örgütleri cirit atıyorlardı Türkiye’de... Evet. Bu anlamda ‘‘dış güçler’’ dediklerinizin Türkiye’deki etkileri neler, ne yapıyorlar? Mesela 1971’den sonra bir ASALA meselesi çıkmıştır; her türlü cinayet işlenmiştir; dışarıda elçilerimiz öldürülmüştür. Herhangi bir örgüt ne kadar güçlü ve etkili olursa olsun, arkasında bir devlet yoksa dünyanın her tarafında eylem yapamaz. Bu örgütün arkasında bir devlet gücü vardı. Sonra PKK meselesi çıktı. Kim diyebilir ki bu işin dış uzantıları, bağları yoktur? Vardır, her türüyle hem de. Dış güç tanımını yıllardır kullanıyoruz... Şimdi bunlar Türkiye’ye etki eden dış güçler. Kimlerdir bunlar; Amerika, Avrupa Birliği, Rusya, İslam ülkeleridir. Bunların hepsi kendi çıkarları açısından devreye ve çatışmaya girer. Bu noktada servisler mücadelesi başlar, gizli servisler mücadelesi. CIA, MOSSAD, Almanya’nın BND’si ve diğer ülkelerin servisleri cirit atıyor ülkemizde. Türkiye’de her zaman gizli servisler çalışır. Aslında Türkiye’yi ayakta tutan, bir bakıma bu servislerin çatışmasından doğan dengedir. Onlar kapışıyor, biz seyirciyiz... Senin imkân ve kabiliyetin yok güçlü servis için. ‘‘Sen benim ülkemde bu oyunu oynuyorsun, ben de senin ülkende oynarım’’ diyemiyorsun yani. Bakın, MİT Başkanı bile üç yıldır vekâletle görev yaptı. Böyle bir şey olur mu? Batı kendi menfaatı yönünde yönlendiriyor seni. Sana, ‘‘Şu yasayı çıkar, bunu çıkar’’ diyor. Bir ülke kendi iradesi dışında yasa yapıyorsa gerisi M M USTAFA YİĞİT’TEN: 12 Eylül öncesi siyasal cinayetlerin tümünde, sıkıyönetim esastı. Ağca’yı polis yakaladı ama sıkıyönetim aldı, doğru dürüst sorgulama olmadı. Polisin sorgu yapma isteğini sıkıyönetim ‘‘ben yapacağım’’ diyerek geri çevirdi. Dış güçler Türkiye’yi, ‘‘Büyüdükçe budanacak, kurudukça sulanacak bir ağaç” olarak görüyor. Oradan buradan, sağdan soldan adamları aldılar, ajan yaptılar. Sonra da dış güçler bu ajanları devşirdi, diledikleri gibi kullandılar. Türkiye’de ‘‘derin devlet’’ denen olgu dışardan ajanlaştırıldı. Ülkemizde CIA, MOSSAD, Almanya’nın BND’si ve diğer ülkelerin servisleri cirit atıyor. Aslında Türkiye’yi ayakta tutan, bir bakıma bu servislerin çatışmasından doğan dengedir. Onlar kapışıyor, biz seyirciyiz... PORTRE MUSTAFA YİĞİT Ankara Polis Koleji ve Enstitüsü’nü bitirdi. ABD’ye gitti. 1962 yılında Ordu İstihbarat Okulu’na girdi.. 1963 yılında yurda döndü. Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Grup Amirliği yaptı. Gaziantep Emniyet Müdürü oldu. 1976’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanı oldu. Ermeni terörü nedeniyle öldürülen elçilerimize yönelik cinayetlerin aydınlatılmasında görev aldı. 1977 yılında Emniyet Genel Müdür Muavini oldu. 1978’de Panama’da, İnterpol’ün Avrupa İcra Komitesi üyeliğine seçildi. 1979 yılında Demirel azınlık hükümeti döneminde merkeze alındı. 1981 yılında İçel, 1983 yılında da İstanbul Emniyet Müdürü olarak çalıştı. 1984 yılında Genel Müdürlük Teftiş Kurulu Başkanlığı’na getirildi. 1987 yılında yaş haddinden emekli oldu. Gün Sazak’ın oğlu Süleyman Sazak. ‘Babam evrensel bir hesabın kurbanı’ İLHAN TAŞCI S Yıllarca emniyet örgütünün zirvelerinde görev yapan ve 12 Eylül öncesi istihbarattan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak çalışan Mustafa Yiğit arkadaşımız, Serdar Kızık’ın sorularını yanıtladı. ne ne diyeceksin? Oysa bizim jeopolitiğimizde güvenlik ilk sırada olmalı. Hatta ekonomiden bile önde... Güvenliğin olmadıktan sonra parayı ne yapacaksın? TÜRKİYE’NİN BEKASI KENDİ ELİNDE DEĞİL Karanlık tablo... Artık siz değerlendirin ne kadar karanlık olduğunu. Bugün Türkiye’nin bekası kendi elinde değil. Dış dengelerin üstüne otuyor, dediğim gibi. Mesela Rusya, Türkiye’nin hiçbir zaman zayıflamasını istemez. Çünkü Batı’dan kendisine, daha güçlü bir yönlenme olur o zaman... Türkiye buralara gelinceye kadar çeşitli yerlerde, çeşitli zamanlarda 14 kere sıkıyönetim ilan etti. Buna ilave en az 20 yıl süreyle olağanüstü hal... Darbe ve ihtilal dediklerinin hiçbirisi, ihtilal değil, darbe değil. Dış güçlerin stratejik hedeflerin gerçekleşmesidir olan biten... Türkiye’nin bu olup bitene karşı duracak gücü yok mudur? Karşı durmak için ne yapacaksın? Onların yaptıklarını. Güçlü bir istihbarat örgütün olacak. İstihbarat konusu, Türkiye’nin büyük ve önemli sorunlarından birisidir. Bakın güvenlikle ilgili yasalara, ‘‘ iç istihbarat’’ kelimesi geçmez. Emniyet teşkilat kanuna bakın, orada da geçmez. ‘‘Önemli işler müdürlüğü’’ diye bir müdürlük var. İşler MİT’le yapılmış bir protokolle hallediliyordu. MİT, hadiselere giriyor sonra bize devrediliyordu. Biz ön safhaya çıkıyorduk. Bugün istihbarat konusuyla ilgilenen kurumlardan birisi polistir. Oysa polise istihbarat hizmeti verilemez. Ayrı bir kurum oluşturulması gerek. 67’den itibaren bunu değiştirme çabalarına girdik. Ama kurum olmadı. Bu yıllardır Türkiye’de kurulmuyor ya da kurdurulmuyor. . Son zamanlarda Polis Vazife ve Salahiyet Yasası’na eklenen bir madde ile ‘‘ülke çapında istihbarat yapar’’ demekle olmaz. İstihbaratın özelliği, ilaveten ajan sevk ve idaresidir. Polis, ajan kullanamaz. Bugün MİT’in, iç istihbarat örgütü olmadığı açıktır. Aslında Türkiye’de yasal anlamda sorgu yapacak herhangi bir merci de yoktur. Düzeltilmesi lazım gelen çok şey var. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 1932 tarihlidir. Emniyet Teşkilat Kanunu, 1937 tarihlidir. Yeni baştan ele alınmalı. Sorgu müfettişlikleri kuracaksın. İç istihbarat teşkilatını polisten çıkaracaksın. Yeni bir istihbarat örgütü kuracaksın. Başbakanlığa bağlı, bağımsız iç istihbarat örgütü kuracaksın. MUSTAFA YİĞİT: AĞCALAR, ÇATLILAR KULLANILDI AMA TÜRKİYE’NİN HAYRINA YAPILAN HİÇBİR İŞ YOK ‘Derin devlet dışardan ajanlaştırıldı’ Siyasal cinayetlerin tetikçileri, Ağcalar, Çatlılar, derin devlet tartışmaları ve diğer katillere gelirsek... Hatırlayın, ‘‘Yeşil’’ hadisesi olmuştu. Bu bir ajandı, fakat hem jandarmaya hem de polise bilgi veriyordu. Oysa ajan, sadece bir kurumun denetimindedir. İkiüç ayrı kurum, aynı anda bir ajanı kullanamaz. Çünkü istihbarat kuruluşları, bilgi, haber hangi kaynaktan geliyor diye birbirini kontrol ederler. Bunların başka kanallara bağlı olması lazım. Aynı kaynak, üç ayrı yere hizmet veremez. Bu olmamalı. Örneğin İngiltere’de iki ayrı teşkilat var, ama birbirlerinin bilgilerini çalmıyorlar, elemanlarını kullanmıyorlar. Zaten elemanların kim olduğunu bilmezler. Açıktır; Ağcalar, Çatlılar kullanıldı, ama kontrol altına alınmadı. Bunlar ayrı bir devlet örgütü gibi, kendi başlarına hareket etmeye başladılar. Aslında Türkiye’nin hayrına yapılan hiçbir iş yok. Ağca’nın arkasında kimlerin olduğunu bu yapıdan dolayı mı öğrenemiyoruz? Ağca katil, belli. Ama arkada ne var? Siyasal cinayetlere, ülkeyi karmaşaya sürükleyen cinayetlere, Mehmet Ali Ağca yukarıdan ve dışarıdan bakmak lazım. Bu hadiseler kimin işine yarıyor? Eğer konuya böyle bakarsan ve sağlıklı bir değerlendirme yaparsan sonuca gitmen mümkündür. Böyle bakınca Abdi İpekçi cinayetinin, Uğur Mumcu cinayetinin, Gaffar Okan’ın Abdullah Çatlı ve diğer cinayetlerin dışarıdan emirlerle işlendiği anlaşılıyor. Amaçlanan, Türkiye’de büyük çalkantılar ve olaylar yaratmaktır. Ve yaratmışlardır. Bu adamlar ve arkadaşları önce ajanlaştırıldı. Aynen öyle. Bakın, askeri cezaevinden asker elbisesiyle kaçırıldı Ağca. Bu eylem, örgüt olmadan asla gerçekleştirilemez. Ve örgüt öyle kolay kolay dağılmaz. Seneler sonra neler çıktı? Katillerin, tetikçilerin hepsi aynı örgütün elemanı. Ajandılar, sonra kışkırtıcı oldular. Oysa bir ülke kullanacağı adamı kendisi yetiştirir. Türkiye’de ne oldu? Oradan buradan, sağdan soldan adamları aldılar, ajan yaptılar. Sonra da dış güçler bu ajanları devşirdi, diledikleri gibi kullandılar. Şimdi, her ülkenin derin devleti vardır. Ülkeyi koruma mekanizmasıdır bu. Fakat Türkiye’de ‘‘derin devlet’’ denen olgu da dışarıdan ajanlaştırıldı. ‘İÇ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ YOK’ O zaman cinayetler çözülmeyecek asla... Cinayetleri istihbarat örgütün çözecek. İşte, konu dönüp dolaşıp az önce anlattığımız meseleye geliyor. Yani Türkiye’nin doğru dürüst kurulmuş bir iç istihbarat örgütünün olmamasına... Yani yıllardır tek ayakla, dik durmaya çalışıyoruz. Bu nedenle sonuç çıkmıyor, alınmıyor. Türkiye, genel politikası ve teşkilatı olmaması nedeniyle hiçbir şey yapamıyor, eli kolu bağlı. Mesele, güç meselesidir. Güçlü bir ülkeysen sana kimse bir şey yapamaz. Çünkü sen de aynen mukabele edersin. Yok eğer gücün daha azsa dışarının yaptığını kendisine ihsas ettirirsin. O zaman oyun bozulur. Peki, bu eksik ayağı niçin kurmuyor devlet? Kurdurmuyorlar. Biz bu konuda geçmişte çok çalıştık. Ama olmadı. Güç meselesinde Türkiye’nin ağırlığı nedir? Konuya topyekun bakmak lazım, sadece istihbarat gücüyle değil. Örneğin İsviçre diyor ki ‘‘Ermeni soykırımı yoktur diyeni hapse atarım’’. Biliyorsunuz, İP Başkanı ve Tarih Kurumu Başkanı hakkında tahkikat açtılar. Şimdi sen diyebiliyor musun ‘‘Türkiye’de bugün soykırım vardır diyeni mahkum ederim’’. Söyleyemiyorsun... Bakın, suçun millilik vasfı vardır. Bir ülkede neyin suç olup olmadığına karar vermek, ancak o ülkenin kendi iradesiyle oluşmalı. İsviçre bunu yapıyor. Ama görünen o ki Türkiye yapamıyor. Baştan beri tedbir almamış çünkü. Hangi baştan? Genç Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Türkiye, uluslararası alanda güçlü bir ülke konumuna gelmişti. Bu gücünden ötürü değil mi ki emperyalistleri alt etmiştik? O zaman, Atatürk dönemi başkaydı. Onlar bu devletin kurucularıdır. Daha sonra ‘‘yıkıcılar’’ geldi. Şimdi zayıfsın, Atatürk döneminde lidersin. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı yaptıktan sonra Balkan Paktı’nı, Sadabat Paktı’nı imzalamış, çevrenin emniyetini temin etmişti. Bakın Ecevit, son başbakanlığı döneminde ‘‘Amerika, Öcalan’ı bize niye teslim etti, bilmiyorum’’ dedi. İşte durum budur, Ecevit açıkça söylüyor. Ben daha ne diyeyim?.. üleyman Sazak, bugünden 26 yıl öncesine, babası Gün Sazak’ın öldürüldüğü döneme baktığında diğer siyasi cinayete kurban gidenlerin hedef seçilmesinde ‘‘evrensel bir hesap’’ olduğunu belirterek şunları anlatıyor: ‘‘Sağsol hesabından daha büyük ve evrensel bir hesap. 12 Eylül sonrasının Sovyetler’in yıkılması, Yeşil Kuşak projesi, PKK meselesinin ortaya çıkması; 12 Eylül sonrasında tanzim edilen hükümetler ve bunların Türkiye’yi ideolojik olarak taşıdığı yer diye baktığımızda dünyada büyük devletlerin siyasetlerinin çok uzun vadeli olduğunu görüyoruz. Bu oyunun kademe kademe tasarlanıp uygulandığını; bu siyasetin engeli olabilecek şahıs ve müesseselerin de belli bir zaman içinde tasfiye edildiği noktasına geliyorum. Hem sağda hem solda bunun olabilmesi mümkündür.’’ Oğul Sazak’a göre, öldürülmeseydi Gün Sazak’ı nasıl bir gelecek beklerdi, bugün nerede olurdu: ‘‘Hayatta olsaydı Gün Sazak, MHP davası nedeniyle hapiste kalma ihtimali çok düşüktü. Türkiye’de önemli bir oy temsil eden siyasi partinin genel başkanı olurdu. Ayrıca siyaseti sürükleme şansı olurdu. Gün Sazak’ın kişiliğiyle, dürüstlük temelinde olan, devletmillet anlayışı düzgün, siyaseti kendi çıkarları için yapmayacak bir karakter için söylüyorum bunları. Türkiye’ye has bir siyaset yapardı. Dünden bugüne baktığımızda değişen bir şey yok. Türkiye hâlâ kendi siyasetini, kendine has felsefesini ortaya koyamadığı için bölgesinde ve dünyada, sürekli dış dengelerin etkilerine açık bir ülke olmaya devam ediyor.’’ BELÇİKA TESADÜF OLAMAZ Süleyman Sazak’ın 2 kızı var. Bir baba olarak çocuklarını düşünerek zaman zaman ‘‘ölmemek için dua’’ ettiğini anlatıyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: ‘‘Ticari hayatın içinde zaman zaman sıkıntılar da çekiyoruz. Sağlığımın bozuk olduğunu düşündüğüm zamanlarda ölmemek için dua ediyorum. Biraz daha yaşayıp şu işleri düzelteyim diye. Çünkü çocuklarım küçüktü... Babamı kaybettiğim 25’li yaşlarda insanı etkileyip geçiyor. Ama küçük olanlar için her şey daha zor. Diğer kardeşlerimin en küçüğü 6 yaşlarındaydı, bir büyüğü 12. Onların etkilenmesiyle benimki bir değildi. Çünkü belli bir yaşa kadar anne babayla büyümek önemli. 56 yaşlarında ölüm kalımı fazla irdeleyemezsiniz. Ama sizin üzerinizde bıraktığı etkiler vardır mutlaka. Küçük çocuklarda eksiklik daha etkileyicidir.’’ Gün Sazak cinayetine katılanlardan bazılarının Belçika’da olduğu bilgisi var. Abdi İpekçi cinayetinde adı geçen Yalçın Özbey, Sabancı suikastı sanığı Fehriye Erdal, DevSol lideri Dursan Karataş’ın Belçika’da yaşadığının söylendiğini anımsatan Sazak, ‘‘Belçika dediğimizde en önemli özelliği NATO’nun merkezi, AB’nin merkezi. Bu bile başlı başına bu olayların nasıl ve hangi ellerle yapıldığının bir delilini teşkil ediyor gibi. Hepsinin orada toplanması tesadüf olamaz. Belli bir koruma şemsiyesi altındalar’’ dedi. YARIN: HASAN FEHMİ GÜNEŞ: KEMAL YAMAK, ÖZEL HARP DAİRESİ’NDEKİ CHP’LİLERİ AÇIKLAMAZSA İFTİRACIDIR. CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear