26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yapı dediğin böyle denetlenir AKP’nin ademi merkeziyetten ne anladığı Eskişehir’den gelen haberle belgelenmiş oldu. Odunpazarı ve Tepebaşı belediyelerinin AKP’li imar komisyonu başkanları ile iki belediye meclis üyesi bir araya gelmişler; özelleşirken güzelleşmiş ‘‘yapı denetim’’lerini gerçekleştirmek üzere şirket kurmuşlar. Yönetişim filan dedikleri böyle bir şey işte... Hem kamu adına imarı veren yerin tepesinde olacaksın hem de kamu adına imar denetiminin devredildiği özel şirketin. Parayı alacak, denetimi yapacak, sonra dönüp onayı basacaksın. Ünlü mizah ustası Suavi Sualp’in deyimiyle ‘‘Oh ne âlâ, Muâllâ...’’ yani. İşler sarpa sarınca, Tepebaşı Belediye Başkanlığı İçişleri Bakanlığı’na başvurmuş. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü 5 Ocak’ta yazı yazmış, demiş ki: ‘‘Belediye meclis üyelerinin görevleri süresince ve görevlerinin sona ermesinden itibaren bir yıl süreyle yapı denetim şirketi ortağı ve denetçisi olması uygun mütalaa edilmemektedir.’’ Bu yazı pek beğenilmemiş olmalı ki, durum bir daha sorulmuş. Bu kez 14 Ocak’ta aynı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, aynı ‘‘mütalaa’’sına bir de ‘‘Belediye meclisi üyeleri Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş herhangi bir şirkete ortak olabilir’’ yorumunu eklemiş, göndermiş. Haydi gelin çıkın işin içinden. Suavi Sualp, hayatta olsaydı, olup bitenler karşısında ‘‘Hâlâ, oh ne âlâ, Muâllâ’’ der miydi, demez miydi? Hizmet veren hastaneler, hizmet satın alan ve satan ‘‘sağlık işletmeleri’’ne, başhekimler ‘‘işletme müdürü’’ne dönüştürüldü. Sağlık hizmetinin ihalelerle, satın alma yoluyla gördürüldüğü sistemde, hekimler işletmelerin sözleşmeli personeli, hastalar da müşterileri oldu. Hizmete satın alma ve satma egemen olunca sağlık, ticari bir iş, bir tür mal oldu. Mal, ihraç edilebilir mi? Evet. Mal, ithal edilebilir mi? Evet. Yabancı doktor ithal edilmesi, işte bu gidişin sonucudur. Peki, kabul edilebilir bir sonuç mudur bu? Türk Tabipleri Birliği Yönetim Kurulu, 18 Şubat’ta toplandı ve sağlık ortamında çöküş programına dönüşen uygulamalara ‘‘Hayır’’ demek için duruma el koyma kararı verdi: ‘‘Bugün ve gelecek için tek güvencelerini tamamen dışa bağlayan Başbakan ve Sağlık Bakanı do Sınırların devri SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İşletme ğal olarak, ülkemiz tarihinde yokluklar ve yoksunluklar içerisinde sırtlarında ilaç ve aşılar taşıyarak sıtma, verem, çocuk felci gibi hastalıklarla mücadele eden, bugün tıp alanında ulaşılan birikime ve her türlü olanaksızlıklara karşın görevlerini yerine getiren sağlık çalışanları ile birlikte on binlerce hekime güvenmiyorlar. Çünkü, bu ülkenin değerlerini, birikimlerini, insanını küçümsüyorlar. Ülkemiz geçmişinde dışarıdan medet uman ve ülkemizin insanına ve yaratıcılığına güvenenlere karşı çıkan bir geleneğin temsilcileri olarak işlevlerini yerine getiriyorlar. Bu ülkenin sorunlarını ancak bu ülkenin insanı, sağlık çalışanı ve hekimleri çözer.’’ TTB’nin ‘‘Bizi işletemezsiniz’’ anlamına gelen çığlığı dalga dalga her alana yayılsa keşke... CHP’li Mustafa Gazalcı, ‘‘Maliye Bakanlığı, sınırdaki mayınlı arazilerin temizlenmesi işini neden yapişletdevret yöntemine bıraktı?’’ diye sordu. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de yanıtladı: ‘‘Biz bütün alanı ihaleye çıkardık. Bu ihaleye gelen teklifleri, tabii, ticari sır olduğu için açıklayamam; ancak milyarlarca doların üzerindeydi. Bu milyarlarca doları, bizim bakanlık bütçesinden karşılamamız mümkün değildi; böyle bir faslımız yok. Maliye Bakanlığı’na devrettik, onlar da prensip itibarıyla yapişletdevretten başka çıkar yol bulamadılar. Çünkü, onların da aldıkları teklifler gerçekten astronomikti. Yani, bütçeyle karşılanması mümkün olmayan, ayrıca, oranın tarımıyla yıllar boyunca elde edilemeyecek devlet tarafından işletilmesi halini arz ediyorum rakamlardı.’’ Sınır boyumuzun ‘‘prensipli devredilişi’’nin gerekçesi kısaca budur, arz ederiz. li konuklarına iletiyorlar. Her ne kadar Recep Tayyip Erdoğan ‘‘Kimseden icazet alma derdimiz yok’’ dese de yaşanan süreç ve gelişmeler, AKP iktidarının bir anlamda ‘‘ABD sözcüsü’’ gibi davrandığını gösteriyor. Hamas’a, ABD’nin doğrudan söyleyemediklerini, ABD’nin bilgisi dahilinde ABD adına AKP iktidarı, dolayısıyla Türkiye söyleme işlevini üstleniyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP grubundaki sözleri de bu işlevin bir kanıtı oluyor: ‘‘Biz, insanlığın beklentisi olan ve belki de Türkiye’nin dışında başka ülkelerin veremeyeceği mesajları verdik.’’ Profumo ve Koç’tan Türk Ekonomisine ‘Güven Mesajı’ BOLOGNA Unicredit’in patronu Alessandro Profumo’nun elinde şık bir evrak çantası vardı. Avrupa’nın ‘‘en önemli 5 bankacısından biri’’ olarak bilinen Profumo, konuşma yaptığı masaya klasik giyimli ve klasik stilli bir bankacı için alışılagelmemiş ‘‘portakal rengi’’ bir evrak çantasıyla oturdu. Profumo’yu biyografileri, bu çanta seçimine uygun sıfatlarla tanımlıyor: ‘‘Agresiv, cüretkâr ve gözü kara...’’ Aşırı temkinli, aşırı muhafazakâr İtalyan bankacılık çevrelerinde Profumo, cesur kararlar alan bir CEO olarak tanınıyor. SAİS’in (School of Advanced International Studies John Hopkins Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü) İtalya’daki Bologna merkezinde ‘‘Avrupa finans dünyasının yükselen starı’’ Profumo ve Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’u izlemeye gelenler, Türk ekonomisine ilişkin bu cesur çizgiye uygun değerlendirmeler dinlediler. Türkiye’ye inancını Avrupa yatırım çevrelerinde her dem yineleyen İtalyan bankacılığının lider ismi, 2001 krizi ertesinde Koç ailesiyle girdiği ortaklığa ‘‘bugün dört yıl öncesine göre çok daha inançlı bir biçimde bağlı olduğunu’’ söyleyerek söze başladı. Bu vurguyu ısrarla yapmak istemesinin nedeni, dünyayı sarsan ve İtalya’da bir bakanın (Calderoli) görevden ayrılmasına yol açan ‘‘karikatür krizi’’ ve ‘‘medeniyetler çatışması’’ ortamıydı. Profumo; İslam dünyası ve Batı arasında derin ‘‘güven krizine’’ yol açan uluslararası ortama doğrudan atıf yapmamakla birlikte ‘‘SAİS’’ çatısında gerçekleşen buluşmanın ‘‘kritik zamanlamasına’’ dikkat çekti ve şu mesajı verdi: ‘‘Türk ortaklarımız ve Türkiye’ye güvenimiz, bu konjonktürden hiçbir biçimde etkilenmemiştir. Türk ekonomisinin performansına güvenimiz, 2001 ertesine göre bugün daha da güçlüdür...’’ Mustafa Koç ve İtalyan ortağını, SAİS’in Bologna’da düzenlediği 51. yıl konferansında izledim. Benim de mezunları arasında olduğum okul, uluslararası siyaset ve iş dünyasının önde gelen isimleriyle her yıl dar ancak etkili bir çevrenin katıldığı konferanslar düzenler. Bu yıl izleyicilerin yarısını, İtalyan bankacıları oluşturuyordu. Profumo bu fırsatı, ‘‘Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği güçlü desteği’’ yinelemek için kullandı ve şu değerlendirmeleri yaptı: 1. Türk ekonomisinin makroekonomik tablosu olumludur. 2. AB üyeliği yönündeki adımlar, ekonomik büyüme ile yurtdışından gelen doğrudan yatırım akışını olumlu etkilemekte; siyasi reformları teşvik etmektedir. Finans sektörü köklü dönüşümlerden geçmektedir. 3. Türkiye’nin girişimci sınıfı ve insan kaynakları, birinci sınıf Avrupa standartlarına eşittir. Süreç aşağı yukarı şöyle: Bakanlar Kurulu toplanıyor, Hamas yöneticilerinin Türkiye’ye çağrılmasına karar veriyor. Ortada Bakanlar Kurulu kararı varken yani karar hükümetçe verilmişken, Hamas’a çağrının hükümet adına değil, AKP adına yapıldığı ileri sürülüyor. Hükümet tarafından kararlaştırılmış Hamas çağrısı, ziyaret gerçekleşmeden önce gerek ABD’ye, gerekse İsrail’e iletiliyor. Türkiye’ye gelen Hamas heyeti, o gün için Dışişleri Bakanı değil de ‘‘AKP MKYK üyesi’’ sıfatını taşıyan Abdullah Gül ile görüştükleri sırada, Türk yetkililer ile ABD yetkilileri arasında Taşeronluğun kanıtları sürekli temas kuruluyor. Yine aynı gün, ABD Büyükelçisi Ross Wilson, ‘‘Hamas’ın ziyareti değil, onlara verilen mesaj önemlidir’’ açıklamasını yapıyor ve verilmesi gereken mesajları da ‘‘Hamas’ın terorizmden vazgeçmesi, milislerini silahsızlandırması, İsrail’in var olma hakkını tanıması, Filistin yönetiminin üstlendiği yükümlülüklerine sadık kalması’’ diye özetliyor. Bakanlar Kurulu kararı ile Hamas’ı Türkiye’ye davet etmiş olan AKP’liler de ABD Büyükelçisi’nin öngördüğü mesajları aynen ve tümüyle Filistin Türban ve Yargı’ya Siyasal Baskı... ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Gerek türban gerekse yargıda siyasallaşma ya da başka bir anlatımla yargıya siyasal baskı, son dönemlerin en çok tartışılan konuları arasında yer almaktadır. Türban konusunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) Türkiye ve İsviçre hakkında verdiği kararlar yanında, iç hukukta Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay’ın verdiği kararlar da bulunmaktadır. Hepsi aynı paralelde olan ve türban sorununu hukuksal yönden çözen bu kararlarla, türbanın gerek uluslararası hukuk gerekse iç hukuk yönünden tartışmasız olarak özgürlük alanı dışında kaldığı ortaya konulmuştur. Kuşkusuz bir hukuk düzenini sadece yasalar değil, yasaları yorumlayan yargı kararları da biçimlendirmektedir. Bu bağlamda laik hukuk düzeninin gereği olarak, din ve Diyanet İşleri Başkanlığı da yasama, yürütme ve yargı alanına giren konularda söz sahibi değildir. Ancak anılan yargı kararlarına rağmen türbanın serbest olmasını isteyen siyasal güç; bu kararlara uymak yerine, üstelik eleştirinin de ötesine geçerek demokrasi ve laikliğe bakış açısından olsa gerek, bu kararları ve kararları verenleri kınamaktadır. Son olarak Danıştay 2’nci Dairesi’nin türban hakkında verdiği ve kamuoyuna yeni yansıyan bozma kararının ve bu kararı verenlerin yürütme organınca kınanması; anılan davanın kesinleşmemesi nedeniyle, yürütme organı karşısında tam bağımsız olmayan yerel mahkeme üzerinde siyasal baskıya da yol açmaktadır. Yargı kararları kamuoyunda ve bilimsel çevrelerde eleştirilebilir. Bu eleştiriler ise yürütme organının kesinleşmiş yargı kararlarına uymak yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Kaldı ki kesinleşmemiş bir kararın üstelik yürütme organı tarafından açıkça kınanması, (davalısı olduğu bu davayı kabul etme beyanında bulunamaması karşısında), bu ve benzeri davalarda yargı organlarının yürütmenin beklentilerine uygun karar vermesini sağlamaya yöneliktir. Yürütme organına yakınlaşacak bir yargı, kuşkusuz varlık nedenlerinden uzaklaşacaktır. Yargıyı kendisine yakınlaştırmak isteyen bir yürütme organının amacı yargıyı vesayet altına almaktır. Unutulmamalıdır ki yargı, demokrasideki üç erkten birisidir ve yargı bağımsızlığı da demokrasinin olmazsa olmaz kuralıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr 30 milyon kredi kartına ‘iç geçirdiler’ Mustafa Koç’un sunumu, muhafazakâr İtalyan bankacılar için en az Profumo’nun sözleri kadar etkileyici ve şaşırtıcı oldu. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı, 1992’de 1 milyonu aşmayan kredi kartı sayısının, 13 yılda ‘‘30 milyon’’ rakamına ulaştığını söylediği an, salonda ıslığa benzer kolektif bir ‘‘iç geçirme’’ işitildi. Türk basınının birinci sayfalarına yansıyan kredi kartı enflasyonundan tümüyle habersiz olan ve bunun yanı sıra Türk ekonomisine hâlâ ‘‘Bunlar, Taş devrinde yaşıyor” önyargısıyla yaklaşan muhafazakâr İtalyan bankacıları için bu, günün ‘‘haberi’’ oldu. İtalyan TÜSİAD’ı Confindustria’nın gazetesi ‘‘İl Sole 24 Ore’’den (tiraj: 350 bin) oturuma başkanlık eden ekonomi yazarı Alessandro Merli de bu kolektif heyecanı not etmeden geçmedi ve salondan yükselen hayret nidasına özel olarak dikkat çekti. SAİS toplantısında ‘‘Finansal Hizmetlerde Globalleşme ve Türkiye örneği’’ üzerinde konuşan Koç; ‘‘yükselen piyasalardan’’ birine dönüşen Türk ekonomisinin dışa açılım serüveni ile bu süreçte bankacılıkfinans sektörünün geçirdiği dönüşümü anlattı. ‘‘Uncredit’’le Koç Holding’in dört yıl önce gerçekleştirdikleri yüzde 50 50 ortaklığın, diğer gruplar için ‘‘örnek teşkil ettiğini’’ açıklayan Koç; bu örneği izleyen diğer finans kuruluşlarının da artan sayıda yabancı bankayla ortaklık kurduğunu, bundan böyle Türk bankalarının toplam varlıklarının yüzde 27’sine yabancı bankaların sahip olduğunu belirtti. Finans piyasalarının Türkiye’nin potansiyel performansına inandığını ifade eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı; ‘‘karikatür krizinin’’ yarattığı kırılgan uluslararası konjonktürde İtalyan ortağı Profumo gibi İtalyan bankacılara güven mesajı verdi ve özetle şu noktayı vurgulamayı ihmal etmedi: ‘‘Çığrından çıkan bazı gelişmeleri herkes gibi biz de kaygıyla izliyoruz. Ancak Avrupa’nın çıkarı, tek laik Müslüman ülke olan Türkiye’yi dışlamamaktır!’’ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ÜSKÜDAR 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN 2006/901 Üsküdar, Bulgurlu Mahallesi Küçük Çamlıca yolu yok mevkiinde kâin, 77 pafta, 34 ada, 30 parsel sayılı 600 m2 miktarlı gayrimenkul kaydında bulunan bu parsel lehine, 31 parsel aleyhine mürür hakkı ile birlikte izaleyi şüyu yolu ile satılarak paraya çevrilecektir. İMAR DURUMU: Üsküdar Belediye Başkanlığı İmar Müdürlüğü’nün 20.09.2005 tarih, 5897 sayılı yazısından; 11.07.20905 tanzim tarihli 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planında Bulgurlu Köyiçi Kentsel SİT alanında kalmakta olup, 1/1000 ölçekli planlar hazırlanarak Büyük Şehir Belediye Meclisi’ne gönderilmiş olduğu ve tasdikinden sonra uygulama yapılabilecektir denilmekte olduğu anlaşılmıştır. HALİHAZIR DURUMU: Satışı yapılacak olan gayrimenkul Bulgurlu mahallesi, Küçük Çamlıca mevkiinde 77 pafta, 34 ada, 30 parsel sayılı 600 m2 miktarlı boş arsanın tamamı olup, %15 kadar eğimli konuma sahiptir. Parselin Kadostrol yolu yoktur, ancak söz konusu parsele Çiçek sokağı üzerindeki 31 parsel sayılı arsa üzerinde kurulmuş olan 17 sokak kapı numaralı bir katlı bahçeli kâgir evin yanında 2.00 m. genişliğinde ve 95.00 m. uzunluğundaki fiili geçiş yolundan ulaşılmaktadır. GAYRİMENKULÜN KIYMETİ: Bilirkişi tarafından gayrimenkulün tamamına 205.000,00 YTL (İKİ YÜZ BEŞ BİN YENİ TÜRK LİRASI) değer takdir edilmiştir. SATIŞ ŞARTLARI: 1 Satış 04/04/2006 günü saat 14.30 14.40 arasında Üsküdar 1. İcra Müdürlüğü’nde yapılacaktır. Birinci açık artırmada tahmin edilen değerin %60 ile satış masraflarını aşmak ve öncelikle ödenmesi gereken alacaklıların alacaklarını karşılamak kaydı ile en çok pey sürene ihale edilecektir. Böyle bir bedelle alıcı çıkmaması halinde en çok pey sürenlerin taahhütleri baki kalmak kaydı ile 14/04/2006 günü aynı yer ve saatlerde ikinci açık arttırması yapılacak ve bu arttırmada da tahmin edilen değerin %40 ile satış masraflarını aşmak ve öncelikle ödenmesi gereken alacaklıların alacaklarını karşılamak kayıt ve şartı ile en çok pey sürenlere ihale edilecektir. 2 Arttırmaya iştirak edecek olanların tahmin edilen değerin %20’si oranında Türk parası nakit veya banka teminat mektubu ya da bloke edilmiş çek ibraz etmeleri şarttır. Satış İcra İflas Kanunu’nun 130. maddesi gereğince peşin para ile yapılacak ve istem halinde halin icabına göre 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale damga pulu, katma değer vergisi, tapu tescil ve tahliye masrafları alıcıya ait olup diğer ilişikleri ihale bedelinden karşılanacaktır. 3 İpotek sahibi alacaklılar ile, diğer ilgililerin bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, hususi ile faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgelerle 15 gün içerisinde Müdürlüğümüz dosyasına bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaştırma dışında kalacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen müddet içerisinde ödenmediği takdirde icra İcra İflas Yasası’nın 133. maddesi gereğince ihale feshedilerek iki ihale arasındaki farktan ve geçen günlerin temerrüt faizinden alıcı ve kefilleri sorumlu tutulup hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden Müdürlüğümüzce tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilk satış gününden en az 15 gün evvelinden dosyasında hazır olup, istem halinde masrafı verildiğinde bir örneği gönderilecektir. 6 Satışa katılanların şartnameyi görmüş, içeriğini aynen kabul etmiş sayılacakları, daha fazla bilgi almak isteyenlerin Müdürlüğümüzün 2006/901 sayılı dosyasına müracaat etmeleri ve tebligat yapılamayan ilgililere ilanen tebliğ olunr. 20/02/2006 Basın: 7457 GAYRİMENKULÜN SATIŞ İLANI HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 ŞUBAT www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eskiden ka1 le kuşatmalarında taş gülle 2 fırlatmakta 3 kullanılan savaş aracı. 2/ Hı 4 ristiyan ermiş 5 lerine verilen 6 san... Bir kimseyi bekleye 7 rek ona pusu 8 kurma. 3/ Pet 9 rolden elde edilen bir madde... ‘‘Se1 2 3 4 5 6 7 8 9 vimsiz, korkunç’’ an 1 G Ü L B A H A R lamında yerel bir söz 2 E Ş A R A P E L cük. 4/ Barbunyaya 3 N Ü E N S E S T benzeyen bir balık. 5/ 4 İ K İ Z D E R E Asya’da bir ülke... S İ T T İ N İ Adalet. 6/ Olumsuz 5 Ş T T luk belirten bir önek... 6 K Ü P L Ü 7 E M A Y Ş İ K E Bağlı olduğu, savunİ R A N F İ Ğ duğu düşüncelerden 8 O K P İ vazgeçerek onlara ters 9 İ T İ düşme. 7/ Fırında ekmek, börek, çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek... Bir nota. 8/ Maden külçelerinin eritilip arındırılması... Tarla, bağ, bahçe çevresine açılan hendek. 9/ Hekimlik... Okyanusya halklarının erkeklik ve bereket tanrısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İpekçi çıkrığı. 2/ Hititlerin akıl ve bilgelik tanrısı... Gökcisimlerini gözetleme. 3/ ‘‘Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması’’nın kısa yazılışı... Halk dilinde ‘‘ılık’’ anlamında kullanılan sözcük. 4/ Gri ya da boz renkli kediler için kullanılan sözcük. 5/ Uzak... Toprak. 6/ Sodyum elementinin simgesi... Sevgide aldatma. 7/ Teknelerdeki hamuru kazımaya yarayan araç... Silisyum elementinin simgesi. 8/ ‘‘Aşk imiş her ne var âlemde / İlm bir kıyl ü imiş ancak’’ (Fuzuli)... Kupür. 9/ Uzun süre konuşmama ilkesine dayalı bir çocuk oyunu... Marka düşkünü olan züppe kimseye argoda verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear