26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Charlie’nin melekleri E vvelki hafta gazetemizin sorumlularından bir dost arayıp İslam dünyası fanatiklerini Batı demokrasilerine, hatta genelde demokrasiye karşı tetikleyen Danimarka patentli 12 karikatürü, 8 Şubat tarihli 712. sayısında Fransa’da yeniden basacak haftalık Charlie Hebdo (CH) dergisinin siyasi çizgisini sordu. Malumunuzdur, 30 Eylül 2005’te söz konusu karikatürleri ilk kez yayımlayan JyllandsPosten muhafazakâr bir gazetedir. CH, Fransız mizahının en tutarlı ve mücadeleci tavırlı tabii ki solcu bir çizgikarikatür dergisidir. Ama sağ ve tutucu çevrelere verip veriştirdiği kadar istisnasız tüm solu da acımasızca eleştirebilen, her şeyden önce cumhuriyetçi bir organ CH. Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı, ‘‘ifade özgürlüğü’’nü militanca bir anlayışla savunan bir kadroya sahiptir. Reklamsız yaşamını sürdüren bu derginin 1970’ten bugüne kadar hiç ‘‘küfür’’ etmediğinin tek kanıtı, aleyhine açılan yüzlerce hakaret davasına rağmen hiçbir zaman mahkum edilememiş olmasıdır. Gerisi yorum... ‘‘Sansür veya otosansür biçiminde baskı uygulamak da herhalde bize düşmez’’ diyen dergi sakinlerinin kendilerine göre meslek haysiyeti ilkeleri var. CH aslında, 1960’ta Yayın Yönetmeni Georges Bernier namı diğer Prof. Choron ve Yazıişleri Müdürü ‘‘Koruyucu Melek’’ lakaplı François ‘‘Cavanna’’nın Bunun sağı solu yoktur’’ der Val. başlattığı aylık HaraKiri mizah ‘‘Amacımız provokasyon değil, basın ve dergisinin entelektüel, eh kısmen de ifade özgürlüğü adına bir dayanışmadır. organik devamı sayılır. İlk takım içinde Ölüm tehditleri alan Danimarkalı Fransız mizah ve karikatürünün Cabu, meslektaşlarımıza, fotoğrafları bastı diye Gebe, Reiser, Topor (son üçü hayatta işinden atılan FranceSoir gazetesinin değil) ve Wolinski gibi dev imzaları var. genel yayın yönetmenine (gazetenin sahibi Dergi 61 ve 66’da iki kez yasaklanır. Mısır kökenli Raymond Lakah) yalnız 1969’da HaraKiri Hebdo adıyla haftalık olmadıklarını, şantaja pabuç olur. General De Gaulle’ün vefatından bırakmayacağımızı göstermektir. Gerçekte (Colombey 9 Kasım 1970) 10 gün önce Muhammet’i bir avuç çapulcudan ayırt bir diskotekte yanan 146 kişiye atfen, ettiren esas biziz. Burası Fransa. Hem General’in ölüm haberini ‘‘Colombey sonra 11 Eylül, Londra, Madrid köyünde trajik balo, 1 ölü’’ patlamalarında Araplar, o ifadeli bir kapakla yayımlar. PARİS sözüm ona Müslümanlar Dergi, İçişleri Bakanlığı neredeydi? Muhammet adına emriyle yasaklanır. Ertesi hafta, bu katliamları üstlenenleri ünlü Amerikalı çizer Charles protesto etmek için sokaklara Schulz’un, Peanuts dizisinin indiler mi? Oyunun kurallarını sıra dışı yumurcağı Charlie bir avuç fanatiğin belirlemesine Brown’a ithafen ‘‘Charlie UĞUR HÜKÜM izin veremeyiz. Demokratik bir Hebdo’’ adıyla serüvene devam ülkede karikatür hakkı vardır. edilir. 1981’de satış ve abone Önceden sansür geçmez. Beğenmeyen, yetersizliğinden yayın durur. 1992’de basıldıktan sonra adalete başvursun.’’ küllerinden doğan ekipte Fransa’nın Val ve arkadaşları, dediklerini yaptılar. neredeyse bütün büyük çizerleri yer alır. 13 sayfası İslam, dinler ve peygamberlere Halen dergide köşesi olan yılların genel hasredilmiş 16 sayfalık derginin kapağına yayın yönetmeni Cavanna, yaş haddinden ‘‘Muhammet köktendincilerce aşıldı...’’ kasketi Philippe Val’e aktarır. Takım her manşetinin yanına Cabu’nün çizdiği, konuda aynı düşünmez. Örneğin, AB utancından yüzünü elleriyle saklayan bir Anayasası oylaması CH’yi böler. Kimisi Muhammet figürü koymuşlardı. taslağa karşı çıkar, kimisi destekler. Peygamber, ‘‘Ahmaklar tarafından Ancak iş ifade özgürlüğü oldu mu, ‘‘Yangına körükle gitmek, ‘kâfirleşmek’(!) sevilmek de ne zormuş...’’ diyordu. Her çarşamba olduğu gibi bayilere dağıtılan pahasına bütünleşiriz ve ilkeler savunulur. tarihi olmaya namzet 712. sayı, önce 160 bin adet (normalde 100140 bin basıp 6070 bin satan dergi) basılmıştı. İki saatte satıldı. Aynı gün 320 binlik 2. ve 3. baskılar da tükendi. Milyonlarca fotokopi çekildiği konuşuluyor. Çeşitli Müslüman kuruluşlarının adli yollardan dağıtımı engelleme çabaları sonuçsuz kaldı. ‘‘Ajanda, çifte standart, İslamofobi, vs, vs, vs...’’ gibi polemikler; islim arkadan geledursun, özgürlüklere ne kadar sahip çıkıyoruz? Adam şöyle diyebilir: ‘‘Sınırsız özgürlük var mı ‘lan’? Herif gelip benim mahallemde salyangoz satarsa, veririm Ahmedinejad ağabeyimin biraderlerinin eline...’’ Ama Charlie’nin Melekleri öyle düşünmüyor: ‘‘Demokrasi bütün inançları içerir, onlara saygılıdır; ama bütün inançlar demokrasiye saygılı değildir. Demokrasinin maşası hukuk, sopası adalettir, yargıdır. Saygısız ötekilerin tek yöntemi vardır: Mutlakıyetçilik. Onlar için ikna falaka atmak, taşlamak, kesmek, biçmek ve öldürmekten geçer. Tahran Belediyesi’nin dergisi Yahudi Soykırımı ile dalga geçen karikatür basacakmış. Biz dergimizde onu da yayımlarız...’’ Türkiye’den tek bir gazete, Danimarkalı tek bir karikatürü basmak cesaretini bile gösteremedi. Mutlakıyetçilerden niye şikâyet edelim ki? Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş... ugur.hukum@paris.com Che’nin uğruna öldüğü idealler yaşıyor Ayrıca ABD, Bolivya tockholm’ün en konusunda pes etmiş uzun ve görkemli değil. ABD, caddelerinden Paraguay’daki askeri ‘‘Kraliçe Caddesi’’ndeki üssünde Bolivya’ya İsveçKüba Dostluk müdahale etme Derneği’ne yıllar önce, hazırlıkları yapmakta. yeni bir üniversite Yalnızca bir bahane mezunu olarak ilk kez bulması gerekiyor. girdiğimde, beni Che Evo Morales, halen son Guevara’nın ve Fidel derece büyük bir Castro’nun gülümseyen tehlike altında.’’ portreleri karşılamıştı. Aleida Guevara’nın Bilmem kaçıncı Stockholm’e geldiği gün, elden satın aldığım İsveç parlamentosunda ‘‘Çekoslovak malı’’ ‘‘Küba’nın bisikletime biner ve demokratikleşmesi için’’ derneğin düzenleyeceği bir seminer etkinlikleri duyuran yapılmaktaydı. Rejim el ilanlarını oturduğum düşmanı kişiler seminere semtte direkleri konuşmacı olarak yapıştırırdım. ‘‘Sosyalist katılmışlardı. Aleida, ‘‘bu kültürün genç örneği rastlantıyı’’ saygısızlık Küba’’ adlı çalışmamı, olarak algılıyor. İsveçli orada bulduğum gazetecilere de sözlerini belgelerden yararlanarak esirgemeden konuşuyor: hazırlamıştım. Derneğin ‘‘Bu tür karşıdevrimciler, aylık dergisinde de ya CIA veya FBI’nın Nâzım Hikmet’in Küba maaşlı ajanlarıdır ya da Devrimi’nin konu edinen Florida’daki Kübalı uzun şiirinin bir kısmını mafyanın adamları. Biz yayımlatmıştım. Dernek Kübalılar, dünyanın en hâlâ yerli yerinde. İşte özgür halkıyız. Kimin oraya önceki gün ilginç ülkemizi yöneteceğine biz bir konuk geldi: Che karar veriyoruz ve Guevara’nın kızı Aleida liderlerimizi kendimiz Guevara! Aleida seçiyoruz. Avrupa’da 45 yaşında, babasını son demokrasiden gördüğünde 4 yaşındaymış. S T O C K H O L M söz edilir ama gerçek Babası egemenlik Kongo’ya, halkın elinde oradan da değildir. Bolivya’ya Bizim ülkemizi gitmeden önce, nasıl idare ‘‘üzerinde GÜRHAN UÇKAN edeceğimize kamuflaj siz karar elbisesiyle’’ vermek istiyorsunuz ama kızını görmek için kendi sorunlarınızın gelmiş. Che’nin, 39 yıl çözümlenmesi için biz Bolivya’da ABD uşağı 3. dünya halklarının diktatörün askerlerince görüşlerine hiç öldürülmesinden bu yana başvurdunuz mu? Asla!’’ 49 yıl geçti. ‘‘Che’nin İsveç kökenli Amerikalı uğrunda öldüğü idealleri yönetmen Steven halen, her zamankinden Soderbergh, Che’nin çok yaşıyor’’ diyor Bolivya’daki son Aleida. ‘‘Ne yazık ki günlerini işleyen Latin Amerika’ya 20 ‘‘Guerilla’’ adlı bir film yıldır ithal edilen yeni çevirmekte. Filmde liberalizm yüzünden Che rolünü Amerikalı halkın koşulları giderek aktör Benicio del Toro kötüleşmekte, ancak son oynuyor. Aleida Guevara, zamanlarda umut ışıkları bu sanatçıyla tanışmış: arttı.’’ Bunlardan biri ‘‘Çok başarılı bir sanatçı olan Bolivya’daki son ve konuya hâkim. gelişme onu sevindiriyor. Çalışmanın başarıyla Küba dostu ve sosyalist sonuçlanacağına lider Evo Morales’in inanıyorum’’ diyor. CIA’nın her türlü ‘‘Küba’da Fidel’den çabalarına karşın devlet sonra ne olacak?’’ diye başkanı olmasından soruyor bir gazeteci. mutluluk duyuyor. Ama ‘‘Raul devralacak’’ bir uyarıda bulunmadan diye yanıtlıyor Aleida. da edemiyor: ‘‘İktidara ‘‘Küba’nın tek bir gelmek, mücadelenin siyasi partisi ve politikası sona ermesi demek var. Partinin sahibi de değildir. Morales’in, biziz, halk. Biz Avrupa halkın toplumsal Birliği gibi ABD’nin sorunlarını peşinden gitmiyoruz. çözümleyebilmek için Küba’nın geleceği ülke ekonomisinin bazı emin ellerde, hiç kısımlarını mutlaka devletleştirmesi gerekiyor. merak etmeyin.’’ S Hocaefendi artık rüyalarıma giriyor! B izler Hocaefendi’nin Almanya’daki adamlarıyız. On yıl önce küçükten küçükten başlamıştık işe. Zamanla iyice palazlandık. Almanları ‘‘zararsız’’ Müslüman olduğumuza inandırdığımız için de hiçbir engelle karşılaşmadık, hep emin adımlarla ilerledik ve bugünkü güçlü konumumuza ulaştık. Tabii bize karşı çıkanlar olmadı değil. Hele ilk yıllarda buradaki kimi ‘‘laik’’ Türkler belediyelerin ve politikacıların dikkatini bize çekmeye uğraşıp durdu. Fakat Almanların bütün işi gücü ‘‘radikal’’ Müslümanlarla olduğundan biz boş ve rahat bir ortam bulduk. Kendimizi iyi pazarladığımızı da unutmamak gerek. 90’lı yılların ortasında Türkiye’den gönderdikleri Halil Hoca’nın önce Stuttgart’ta, sonra da Ruhr havzasında attığı tohumlar kısa sürede yeşerdi. Bu başarılı hocayı Almanya’dan sonra İspanya ve İsviçre’ye de yolladılar. Bizler artık Almanya’da tek başımıza güçleniyor, güneyden kuzeye gitgide daha çok dershane ve özel okul açıyoruz. Örgütlenme hep aynı şekilde oluyor. Burada okuyan ya da okumaya gönderilen genç Türk üniversite öğrencileri, gençten ‘‘işadamları’’ bir araya geldi mi iş tamam. Tabii tümümüze yakını Alman pasaportlu, Almandan daha şık giyimli, yakışıklı. Hepimiz Almancayı çok iyi konuşuyoruz, çevremiz geniş. Nazik ve de işini bilen becerikli S T U T T G A R T kişileriz! ‘‘Laikler’’ istedikleri kadar uğraşsınlar, yırtsınlar, bize engel olamıyorlar. Artık Cem Özdemir gibi politikacılar bile bize arka çıkıyor... AHMET ARPAD Biz de ona Zaman’da köşe verdik, bir şeyler yazsın diye. Almanlar son yıllarda daha çok Arapların peşinde. Arda sırada Milli Görüş’le Süleymancıları denetledikleri de oluyor. Hem bize niçin kötü baksınlar? Biz Hocaefendici’ler bol paralar harcayıp dershaneler, okullar açarak Türk ve yabancı çocukların eğitimine, dolayısıyla da uyumuna destek oluyoruz. Stuttgart’ta açtığımız ortaokul ve lise bize 3 milyon Avro’ya mal oldu. Paranın tümü cebimizden çıktı! Bir araya gelip kurduğumuz ‘‘işadamları derneği’’ okulun sponsoru! Tüm ‘‘kazancımız’’ Hocaefendi’ye helal olsun! Tabii ben de bu arada rahata kavuştum sayılır. Stuttgart’ın az dışında üç katlı bir villa yaptırdım. Kapısındaki arabalar Mercedes. Bu arada büyük bir marketin de sahibi oldum. Her türlü gıda malzemesi satıyorum. Raflarda her marka rakı ve şarabı da bulabilirsiniz! Ne varmış bunda? ‘‘Laikler’’ şaşırıyor. Hele sıkmabaşlı kadın eleman çalıştırmadığımı fark edince daha çok şaşkına dönüyorlar! Sapa yerdeki dükkânımda müşteri az da olsa önemli değil! İşim yine de tıkırında, derneğimiz üyesi diğer ‘‘işadamları’’ gibi... Yataktan fırladım. Her yer karanlık. Sağa sola çarparak kendimi odadan dışarı attım. Afakanlar basmıştı. Buzdolabını açtım, soğuk su şişesini ağzıma dayadım, kana kana içtim! Hocaefendi artık rüyalarıma girmeye başlamıştı. www.ahmetarpad.de Filipinler’de büyük acı Dış Haberler Servisi Filipinler’in Guinsaugun köyünde önceki gün meydana gelen toprak kaymasından sonra yaklaşık 1800 kişinin yaşamından umut kesildi. Aramakurtarma çalışmalarını yürüten yetkililer, Guinsaugun’da yaşayanlardan yaklaşık 1800 kişinin öldüğünü tahmin ettiklerini söyledi. 1857 kişinin yaşadığı köyde 57 kişi toprak kaymasından kurtuldu. Köyü yutan toprak kaymasından sonra başlatılan kurtarma çalışmaları yağmur ve şiddetli rüzgâr nedeniyle güçlükle sürdürülüyor. İki haftadır süren şiddetli yağışlardan sonra dağlık bölgeden gelen toprak, 375 ev ve 200 öğrencili bir ilkokulun bulunduğu köyün üzerine çökmüştü. Dün, yeni heyelanlar olabileceği endişesiyle bölgedeki 11 köy boşaltıldı. (Fotoğraf:AP) Sanat da bir başka dua şeklidir... R esimle 78 yaşlarında, göçle 11 yaşında tanıştı. 17 yaşında ilk sergisini açtı, 20 yıl sonra Belçika kültürüne iz bırakanlar arasına girdi. (Belçika Kültürüne İz Bırakanlar kitabına alındı.) Kalbi ile beyni arasındaki yolda kendini aradı, sanatıyla dua etti. İnsanı kutsadı, ona hizmet etti. Belçikalı eşi ve çocuklarıyla Liege’de yaşıyor Mehmet Aydoğdu. ‘‘Sanat da başka bir dua şeklidir’’ diye düşünüyor. Aydoğdu’yu iyi anlamadığı anlaşılan Belçikalı politikacılar, onu ‘‘entegrasyon modeli’’ olarak sunma telaşında; Liege dışındaki Belçikalı Türkler neredeyse varlığından bile habersiz. 16 Şubat’ta Liege Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde açılan ressam Mehmet Aydoğdu’nun retrospektif sergisi, 2 Nisan’a kadar gezilebilecek. Etrafına sürekli olumlu enerji yayan, yüzünden gülücüğü hiç eksik olmayan ve çağdaş resmi, interaktif biçimde sunan Aydoğdu, anavatanı Türkiye’den uzakta, evlat edinildiği üvey kenti olarak nitelendirdiği Liege’de açılan sergisinde yaptığı açılış konuşmasında ‘‘Tablolar sessiz gibi dursalar bile, siz konuşun onlarla, size yanıt verirler. Sessizlik de bir dildir’’ diyerek bizleri tablolarıyla sohbete davet etti. ‘‘Mehmet Vous Dit Bonjour’’ (Mehmet Size Merhaba Diyor) başlıklı iki yıllık bir sanatçının yaşamını sürdürdüğü Liege projenin devamı olan bu sergi, dünyada bir kentindeki Modern ve Çağdaş Sanatlar ilk olma özelliği taşıyor. Mehmet Aydoğdu, Müzesi’nde. Sanatçının, koleksiyoncuların 19802005 yılları arasında yapmış olduğu elinde bulunan eserlerinin de yer aldığı bu eserlerinden bir kesit olarak sunulan bu sergi sergi, daha sonra İzmir, BosnaHersek, ile eserleri retrospektif (geriye dönük) olarak Yunanistan ve Amerika’da da sergilenecek. bir müzede sergilenen ilk Türk sanatçı olma ‘‘Sanatın gerçeği, insanoğlunun yaşam gerçeği unvanını kazanıyor. Retrospektif sergiler, ile ilgili olamayabilir. Yaşamda aktif olmak genellikle sanatçının öldükten sonra, hayatı lazım, değiştirip dönüştürmek için de yaşamın boyunca yapmış olduğu eserlerinden içinde olmak gerekir’’ diyen Aydoğdu, örneklerin sunulduğu sergilerdir. Ancak resminde ‘‘gerçeküstücü’’ damgası Aydoğdu’nun henüz hayattayken 1980’den 2005’e kadar yaptığı B R Ü K S E L yemiş, ama yaşamında gerçekçi. ‘‘Sanatçılar dünyanın neresinde eserlerden örneklerin sunulması, olursa olsun sürgünde yaşıyorlar. sanatçının çalışmalarına verilen Onun için de var olan zenginliği değerin simgesi olarak büyük ifade edebileceği noktadan önem taşıyor. Eserleri iki yıl uzaklaştırılıp yalnızca atölyelere, boyunca 3 kıtada, 5 ayrı ülkede galerilere, şimdi bir de müzelere 7 defa sergilenecek olan sanatçı ERDİNÇ UTKU ve çağdaş sanat merkezlerine Aydoğdu, bu projenin sanatçı mahkum ediliyoruz. Oralar olarak yapmış olduğu yolculuğun, bizim hapishanelerimizdir’’ saptamasında gelişmenin neden ve nasıl olduğunu gösteren bulunan Aydoğdu, hapishane dışına çıkarak bir proje olduğunu söylüyor. Ayrıca projede yaşamın ta ortasına yerleşti. Liege’de, izleyiciye Fransızca ‘‘Merhaba’’ diyerek, camide Türklerle Hıristiyanları sanat Türk kökenli Frankofon biri olarak, ‘‘insanın aracılığıyla buluşturma gibi ilginç projelere coğrafi olarak yaşadığı yerle oluşturduğu de imza attı. Sosyalist Parti’den belediye bütünlüğün’’ mesajını vermek istediğini meclisi üyesi olan Aydoğdu’nun sergisine belirtiyor. 2005 yılı mart ve nisan aylarında fazla rağbet etmeseler de Türk toplumuyla Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, sevimli bir iletişimi var. ‘‘Babam her mayıshaziran aylarında Karaman Arkeoloji ne kadar avukat veya doktor olmam için Müzesi’nde gerçekleştirilen proje, şimdi de ısrar etse de sanat alanında okulda başarılı olmam onları etkiledi. Ama ilk zamanlar zor olmuştu. Kâfirler gibi insan resimleri yapmak, insan yüzlerini aslı gibi yapmak, ‘Bu adam kendini Tanrı mı sanıyor’ şeklinde yorumlara neden oluyordu. İlk sergimi 17 yaşında açtım. Hiç Türk yoktu sergilerimde, hep Belçikalılar geliyordu. Ne zaman ki Belçikalılar beni anlatmaya başladı, Belçikalı televizyonlarda gösterilince Türkler de beni tanıdı. Bir de Türkiyeli Türkler beni Avrupalı Türklerden daha önce tanıyıp sahiplendi. Bu da ilginç bir durumdur’’ diyen ressamı Belçika evlat edinmiş, ama o artık bir dünya sanatçısı. ‘‘Kendi kültürümüzdeki çeşitliliğimiz varken tutup Batı’ya özenme davranışı başarısızlığa götürüyor’’ diyecek kadar da özüne bağlı. Başka türlü Anadolu otantikliğini evrensele taşıma başarısına ulaşamazdı zaten. Resim dilini pek iyi bilmememe karşın Aydoğdu’nun tablolarıyla derin bir sohbete daldım; her resim, insanı alıp başka bir dünyaya götürüyor. Gözyaşı şeklindeki camlar içinde Afrika’dan getirilen unlarla yapılan çalışması, Yunus Emre’nin 3 aylık bebek hali... Yok yok, teker teker anlatmayayım. Nasıl olsa nisan ayında bu sergi İzmir’e de geliyor. erdincutku@binfikir.be CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear