28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2006 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları’na yerel mahkemelerin kararlarını temyiz yetkisi Anayasa Mahkemesi’nde Dolandırıcılık Sanatı Üzerine Çeşitlemeler Sevgili, Ankara Hacıbayram Camii cemaati içindeki kimi inanmışların dolandırılma öykülerini okuduğum zaman, hemen yazı yazmak istedim. O sırada konu çoktu, olayı kafamda bir kenara ayırdım. Nasıl olsa bir fırsat çıkar, yeniden yazardım. Dün Türker Alkan’ ın yazısını okuyunca artık dayanamadım. Gazetede okumuşsundur, bir kısım uyanıklar, Hacıbayram Camii cemaatine dadanmışlar, kendilerinin sümme haşa Allah, peygamber olduklarını söyleyip para sızdırmışlar, hem de yüklü miktarda... Haberde hâlâ anlayamadığım noktalar var. Bir mümin, önüne çıkan piri faninin ‘‘Allah’’ ya da Allah’ın sözcüsü olduğuna nasıl inanır? Gerçek bir Müslüman böyle bir şeyin olamayacağını bilmez mi? Neyse!.. Türkiye’de ne zaman bir dolandırıcılık öyküsü düşse gündeme, hemen Sülün Osman’ın adı gelir akla. Sülün Osman 1950’li yıllarda icrayı sanat eyleyen bir hinoğluhindi. Galata Köprüsü, Dolmabahçe Saat Kulesi, Haydarpaşa Garı gibi kamunun mallarını saf vatandaşlara ‘‘satardı!’’. Doğrusunu istersen, kamu malını haraç mezat satan dolandırıcılar içinde en sevimlisi Sülün Osman’dı. Zaten arkasında erk olmadığı için, sevimlilikten ve inandırıcılıktan başka bir çaresi yoktu, malı satmak ya da ‘‘malı götürmek’’ için... Kamu malı satanlar arasında en az para kazanmış olup bir türlü köşeyi dönemeyen de yine Sülün Osman oldu. ??? Kerata, ikide bir yakalanırdı. Hinoğluhindi, ama kamu malını ona buna satma konusunda yetkisi olmadığından ve bu işin yasal kılıfını hazırlayacak mevkide bulunmadığından başı dertten kurtulmazdı. Yoksul olarak da öldü. Hep düşünmüşümdür, kim bilir, saf vatandaşları mandepsiye bastırdıktan sonra, onu da kimler ne yöntemlerle söğüşlemişlerdir diye. Daha sonra modern çağlardan postmodern döneme geçiş sırasında, başka bir milli dolandırıcımız çıktı ortaya; Selçuk Parsadan. Parsadan, lakabını hak etmişti, çünkü sıradan saf vatandaşı değil, Başbakan Tansu Çiller’i dolandırmış, üstatlar üstadı sıfatını hak etmişti. Kolay değildi, yastık altı altınlarından koca bir serveti oluşturacak kadar hünerli birine ‘‘Ben general bilmem kim, sizin lehinize kamuoyu oluşturacağım, banka hesabıma şu kadar para gönderin’’ diyerek külahını ters giydirmek. Parsadan, hünerinden öylesine mest olmuştu ki başarısını herkese anlatmak tutkusuna kapıldı, olayı herkese anlattı ve kaçınılmaz olarak kodesin yolunu tuttu. Hapis yattı, ama halk kahramanı da oldu. Bir türlü anlamadım, Tansu Hanım’ı dolandıran zatın, salt bu yüzden böylesine sempati kazanmasının nedenini... ??? Sürekli dolandırılan bir toplumun, dolandırıcılık öykülerini hayranlıkla izlemesinin nedenini de bir türlü anlayamadığımı itiraf etmeliyim. Çoğu kişi, dolandırıcının hünerini öyküsünün kurgusunda arar ki sanırım bu yanlıştır. Gerçi, Hacıbayram öyküsünde bir hüner var. Adam çıkıp ‘‘Ben bilmem ne müdürü bilmem kimim’’ dese kolay, ‘‘Göster kimliğini bakalım’’ diye sorarlar. Ama bu olayda kimlik sorma olanağı yok. Öyle ya, matbu, damgalı peygamber kimliği yok ki sorasın!.. Dolandırıcının esas hüneri, öyküsünün kurgusunda değil, kurbanını seçmektedir. Öylesine adam olacaksın ki, dolandırılmaya eğilimli kişiyi gözünden anlayacak ve onun zayıf tarafını yakalayacaksın. Herhangi birine gidip ‘‘Sizin için kampanya yapacağım’’ diye para istesen verir mi? Mesele, doğru kişiyi bulmak. Gazetelerde veya televizyonlarda, dolandırıcılık öykülerini okuyunca, kandırılana gülüyor, bu haberlerin de sıkça çıkmadığını düşünüyoruz. Ve yine yanılıyoruz. Dolandırıcılık haberleri her gün çıkıyor medyada, ama biz onları yanlış yerde aradığımızdan bulamıyoruz. Oysa televizyon kanallarının ilk haberleri, gazetelerin manşetleri hep bunlarla dolu da biz farkına varmıyor, sonra çıplak dolandırıcılık haberlerini izlerken ‘‘Vay enayi vay!’’ diyoruz. Sen bu tutumda bir gariplik sezmiyor musun?.. Yargıda ‘eşitlik’ davası OZAN YAYMAN İZMİR Yeni TCY’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları’na yerel mahkemelerin kararlarını yeniden görüşülmek üzere iade etme yetkisi vermesi, Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü. İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ünal Karaoğlan’ın avukatı, söz konusu uygulamanın anayasaya aykırı olduğunu belirterek Yargıtay cumhuriyet başsavcılarının mahkemelerin kararlarını temyiz etme yetkisi taşımadığını vurguladı. Müvekkili Ünal Karaoğlan’ın, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde aldığı cezayı temyiz etmek isteyen ? İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ünal Karaoğlan’ın avukatı, söz konusu uygulamanın anayasaya aykırı olduğunu belirterek Yargıtay cumhuriyet başsavcılarının mahkemelerin kararlarını temyiz etme yetkisi taşımadığını vurguladı. avukat Mehmet Ali Altın, dava dosyasının Yargıtay’da hâkim karşısına çıkmadan yeniden yerel mahkemeye gönderilmesini kabul etmediklerini söyledi. Altın, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeniden gelen dosyanın yargılama duruşmasında, anayasaya aykırılık savunması yaptı. Altın, anayasanın 138. maddesinde yargı yetkisini kullanan mahkemelerin bağımsızlığına vurgu yapıldığını belirterek, ‘‘Buna göre hâkimler, görevlerinde bağımsızdır. Anayasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir, talimat veremez. Genelge gönderemez, telkinde bulunamaz’’ dedi. Altın, yerel mahkemelerin verdiği kararların Yargıtay’da temyiz edilebildiğini ifade ederek şöyle devam etti: ‘‘Cumhuriyet savcılığı, ceza yargılamasında iddiayı temsil eden taraftır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu olduğunda bu özellik değişmemelidir. İddia tarafına dosya gönderme yetkisi verilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkına ve bu kapsamdaki iddia ve savunma silahlarının eşitliği prensibine aykırıdır. Anayasada belirtilen yasa önünde eşitlik ilkesine de terstir.’’ Altın, bir mahkemenin kararını değerlendirebilecek makamın ancak bir üst mahkeme olabileceğini kaydederek, ‘‘Bu güç anayasadan alınır. Bu halde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yerel mahkemelerce verilmiş olan kararları değerlendirme ve geri gönderme hak ve yetkisi veren 5320 sayılı maddenin ilgili hükmü anayasaya aykırıdır’’ dedi. Altın’ın, mahkemede yaptığı savunma tüm üyelerin oybirliğiyle kabul edildi. Mahkeme kararında, ‘‘Anayasaya aykırılık iddiası mahkememiz tarafından da ciddi görüldüğünden, mahkememiz dosyadaki tüm evrakların Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir’’ denildi. Mahkeme ayrıca Anayasa Mahkemesi’nden karar gelinceye dek yargılamanın bekletilmesi yönünde görüş belirtti. THY 180 işçi geri dönüyor ÖZCAN YAŞAR TİSK zirvesine kadın protestosu TekstilSen ve Emekçi Kadınlar Derneği Girişimi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) düzenlediği ‘‘Kadın İstihdamı Zirvesi’’ni kadını ucuz işçi konumuna getirme çalışması olduğu gerekçesiyle protesto etti. Zirvenin sürdüğü Conrad Otel’in önünde ‘‘Eşit işe eşit ücretHer işyerinde kreş’’, ‘‘Kadın istihdamı adı altında sömürüye izin vermeyeceğiz’’, ‘‘Kapitalizmde istihdam sömürü ve ucuz işgücüdür’’ dövizleriyle toplanan sendikacılar ve kadınlar polis tarafından uyarıldı ancak basın açıklaması yapmalarına izin verildi. TekstilSen ve Emekçi Kadınlar Derneği Girişimi’nin açıklamasında istihdam sözünün arkasında ‘‘işsiz kadın ordusunu kendine yedekleyerek kendisi için ucuz işçi konumuna getirme’’ gayreti olduğu belirtildi. (FATİH ERDOĞDU) DOĞUM GÜNÜ Ord. Prof. Dönmezer anıldı İstanbul Haber Servisi Türk ceza hukukunun gelişmesinde büyük katkılarda bulunan Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, 88. doğum günü olan 10 Şubat 2006’da Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) ve Türk Ceza Hukuku Derneği’nin düzenlediği etkinliklerle anıldı. Galatasaray Üniversitesi’nde yapılan etkinlikte Sönmezer’in adını taşıyan kütüphane ve doktora tezi salonunun açılışını Dönmezer’in eşi Merih ve kızı Zuhal Dönmezer yaptı. GSÜ Aydın Doğan Konferans Salonu’nda bu yıl birincisi düzenlenen ‘‘Dönmezer Ödülü’’ töreninde konuşan Zuhal Dönmezer, dünyada eşine az rastlanır bir çalışkanlık örneği gösteren Sulhi Dönmezer’in sadece Türkiye’ye değil, yer aldığı uluslararası kuramlardaki görevleriyle bütün insanlığa hizmet ettğini belirtti. Zuhal Dönmezer, ‘‘Kendine ayıracak zamanı hiç olmadı. Tam olarak bitiremediği anılarını yakında kitap haline getireceğiz’’ diye konuştu. Dönmezer Ödülü’nün bu sene sahibi olmazken tezi değerlendirmeye alınan Yasemin Antakyalıoğlu’nun başarı belgesini GSÜ Rektörü Prof. Dr. Duygun Yarsuvat verdi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Bakırköy 3. ve 4. İş Mahkemesi, Türk Hava Yolları’nın (THY), emeklilik süreleri geldiği gerekçesiyle iş akitlerini feshettiği 180 işçinin işe iadesine karar verdi. Sendikanın uçuş personeli için açtığı dava ise mart ayında sonuçlanacak. Havaİş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, THY yönetiminin hukuki ve insani açıdan yaptığı yanlışlığa, mahkemenin ‘‘dur’’ dediğini söyledi. AKP iktidarıyla işbaşına gelen THY yönetiminin, kamuoyuna sürekli olarak büyük hedefler sunduğuna dikkat çeken Ayçin, fiziki altyapı ve filo olarak gösterilen ‘‘büyük hedeflerin’’ yetişmiş elemanların tasfiyesiyle sağlanamayacağını savundu. Yaşları 4145 arasında değişen yetişmiş insan gücünün bir telaş içinde işten çıkarılmaya çalışıldığına dikkat çeken Ayçin, ‘‘Bu kişiler, şirkete tam faydalı olacakları bir dönemde işlerinden uzaklaştırılmak istenmiştir. Bu çalışanlarımız konularında uzman vasıflı ve sektördeki az sayıdaki personel arasında gösterilen kişiler. THY yönetiminin amacı, kaliteli hizmet almaya yönelik değil. Onların amacı ‘uzman’ adı altında işe alınan ‘vasıfsız’ kişilere yer açmak’’ diye konuştu. Ülkeyi Atatürk kazanımlarından geriye götürmekle suçladı Sezer’den AKP’ye eleştiri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, ‘‘iktidarın, yüzlerce yıl önce Anadolu’daki aydınlanmadan, kadınerkek eşitliğinden bihaber, ülkeyi Atatürk Türkiyesi’nin kazanımlarından geriye götürmeye çalıştığını’’ söyledi. Türkiye Cemevleri Birliği Hüseyin Gazi Vakfı ve Derneği’nin düzenlediği Muharrem Ayı Aşure Yemeği’ne katılan Sezer, burada yaptığı konuşmada, bu yılki muharrem ayının laik ve demokratik kazanımların geriye götürüldüğü ve kaygıları arttıracak bir dönemde idrak edildiğini söyledi. Laik ve demokratik Türkiye’nin bekçisi olan Alevilerin üzerlerine düşeni yaptıklarını ifade eden Sezer, geleceğe güvenle bakılabiliyorsa, bunda AleviBektaşi kültürünün büyük katkısı bulunduğunu belirtti. Ülkeyi 800 yıl önce bu topraklarda yaşanan aydınlanmadan geriye götürmeye çalışanların başarılı olamayacaklarını kaydeden Sezer, ‘‘Çünkü ışığımızı Hacı Bektaşi Veli’den, Mevlana’dan, Atatürk’ten aldık. Bu ışık Türk insanını aydınlatmaya devam edecek’’ diye konuştu. Toplantıda ayrıca, muharrem ayı ve bu ayda tutulan orucun anlamı ile aşurenin önemi anlatıldı. Sessizlerin Umudu İçin Televizyon Almanya’nın Köln kentindeyiz. Yeni yayına başlayan ve deneme yayınlarını sürdüren SUTV’nin (Sessizlerin Umudu TV) çalışmalarını izleyeceğiz, bazı programlarına katılacağız. Köln’de, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) da merkezi yer alıyor. SUTV’nin yayınları şimdilik TürkSAT1C üzerinden yapılıyor. Hedefleri kısa sürede Türkiye’nin dört bir yanından izlenecek şekilde diğer vericilerde de yer almak. Televizyon çağımızın en önemli iletişim aracı. Aleviler son 10 yılda ciddi bir örgütlenme ve kendilerini ifade çabası içine girdiler. Sıvas katliamı Aleviler için ciddi bir dönüm noktası oldu. O günden sonra örgütlenmenin, kendi tarihlerine ve geleneklerine sahip çıkmanın daha çok bilincine vardılar. ??? Alevi örgütlenmesinin en etkili olduğu yerlerden birisi Almanya. Almanya’da son yıllarda birçok eyalette, Alevilik bir inanç olarak din dersleri içinde yer alıyor. Almanya’nın hemen her kentinde bir Alevi derneği bulunuyor. Buralardaki yurttaşlarımız, derneklerde geleneksel kültürlerine sahip çıkarken, sıkışıp kaldıkları dar çevrelerden çıkarak bir iç dayanışmanın da gereklerini yerine getiriyorlar. Almanya’daki derneklerin hangisine gitsem, orada çeşitli etkinliklere tanık oluyorum. Gençler, semah öğretmenleri eşliğinde semah dersi alıyorlar. Saz kursları, Almanca dil kursları, çocukları için oyun salonları, bu derneklerin etkinliklerinin bir parçası. ??? Yurtdışında örgütlenmek Türkiye’den gidenlerin kendi aralarında bir getto şeklinde yaşamalarına yol açmaz mı, sorusu hep soruluyor. Böyle bir risk var. Almanya’ya geldiği günden bu yana hiç Almanca öğrenmemiş ve konuşmamış insanlarla karşılaşıyoruz. Bu tür iç örgütlenmeler de bunu kışkırtabilir mi? ??? Yabancıların bir topluma uyumu konusu, henüz çözülememiş birçok sorunu da içinde barındırıyor. Şimdilik bu konuda kesin bir sonuç elde edilebilmiş değil. Alevilerin son yıllarda hızla örgütlenmesi bir toplumsal ihtiyacın ürünüydü. Birinci olarak, yüz yıllarca dışlanmış bir inanç, bir toplumsal birlik, bir kültür, bir gelenek kendisini ilk kez net bir şekilde ortaya koymaya karar vermişti. O güne kadar ezikliğini hissettiği inancının güzel ve renkli yanlarını toplumla paylaşmak amacıyla harekete geçmişti. Avrupa’da ise daha da farklı bir durum söz konusuydu. Burada Alevi olarak dışlanmanın yanı sıra yabancı oldukları için de dışlanıyorlardı. İşte Alevi dernekleri bütün bu dışlanmaların üstesinden gelmek ve yeni bir dayanışma yaratmak için ortaya çıktılar ve çok da fonksiyonel hale geldiler. ??? SUTV, bu sürecin bir ürünü. Aleviler de kendilerini ifade etmek, daha geniş çevrelerle kendi kültürlerini paylaşmak amacıyla bu adımı attılar. Yayın merkezi Fransa’da, stüdyoları ise Köln’de. Çok güzel ve çağdaş bir merkez yaratılmış. Tabii her şey henüz inşa halinde. Gençler büyük bir istekle işe sarılmışlar. Burada bir hava yaratılmış. Şimdi daha yeni adımlar atabilmek amacıyla, kendilerine hedefler koyuyorlar. Yayınlarının bir kısmını Türkiye’de hazırlayabilmek, Türkiye’de bürolar açabilmek için planlar yapıyorlar. ??? SUTV, Türkiye’de ve de Avrupa’da Türkçe yayın yapan kanallar içinde kendisine yer bulabilir mi? İki gündür SUTV’nin kurucularıyla bunları konuşuyoruz. Neden olmasın? Öncelikle Alevi kimliğinin, kendisini ifade etmek diye bir derdi olduğunu biliyoruz. SUTV’nin kurucuları, tüm sesini duyuramayanların sesi olmak istediklerini ifade ediyorlar. SUTV’nin yalnızca Alevilere değil, sol kesimin tüm seslerine de açık olduğunu, onlarla birlikte programlar yapacaklarını özellikle vurguluyorlar. Alevi kimliği hâlâ ülkemizde yasal kabul görmüş değil. Tartışma sürüyor. Almanya’da cemevleri ibadet yeri olarak meşrulaşırken, Türkiye’de cemevleri ibadet yeri mi değil mi, tartışmak ne acı! Halbuki günümüzde, inanç konusu tamamen bireyin kendi tercihlerine bağlı bir konu olarak kabul görüyor. Bir insan ya da bir topluluk kendisine bir mekânı bir inanç ve ibadet merkezi olarak görüyorsa, devletin bu konuda yapacağı tek şey bu gerçeği kabul etmekten ibaret. Ancak Türkiye’de ne yazık ki, SünniHanefi egemen kültür Aleviliği hep dışladı. Onları toplum dışına itmeye ya da asimile etmeye çalıştı. SUTV, bütün bu konuları, solun içinde bulunduğu sorunları, demokratik muhalefetin sesini duyurmasını kendisine hedef olarak belirlemiş durumda. SUTV bu konuları daha geniş bir kitleyle konuşmak, tartışmak için bir olanak. Bu nedenle de SUTV demokrasi, çok seslilik, kültürlerin buluşması, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü için katkılar sağlayabilir. Başarılar diliyoruz. CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear