28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 KASIM 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Dörtgen Nami Tepe: “Türkçe’mize siyaset, ticaret, tarikat üçgeni terimi yerleşmişti. Siyasetin atadığı güdümlü bürokratlarla köşeler arttı. Siyaset, ticaret, tarikat, bürokrat dört köşesi maya tutmaya başladı!” Ya ğ m u r E k i m Yeşil vurgunun adı YİMPAŞ’mış... “Yem paslaşmasından belli!” BİZİM gazetenin idare müdürü Hüseyin Gürer’den, büyükbabasının anılarını dinlerken, oğlu Turgut Gürer ilkokul öğrencisi olmalıydı. Yıllar akıp gitti; Turgut kocaman bir adam oldu ve büyük büyükbabasının anılarını kitap haline getirdi: Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer: Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl. Hüseyin Gürer; bu kez oğlunun kitabından alıntılarla büyükbabasını anlatmaya devam ediyor. Atatürk’e adanmış müthiş bir yaşam. Yaverliğin ötesinde Çanakkale Savaşları sırasında Anafartalar cephesinde “ölümüne” başlayan ve ölümsüzlüğe uzanan bir dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık, kahramanlık öyküsü. İlhan Selçuk kitabın önsözünde “Cevat Abbas, Atatürk’ün yaveridir. Ama nasıl bir yaver? PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Erdoğan YİMPAŞ belgesi istemiş. Aynaya baksın! Öncelik Mehmet Halıcıoğlu: “Adalet Bakanlığı, taşra kadrosuna alınacak şoförlerde önceliği hukuk fakültesi mezunlarına verecekmiş. Hâkim ve savcılar için önceliği de ilahiyat fakültesi mezunlarına versinler!” Bir komutanın sıradan yaveri değil” diyor. Cumhuriyet Kitapları’nın dağıtımını yaptığı bu kitap, anılar denizindeki yolculuğun ötesinde aynı zamanda yakın tarihimizi aydınlatan ve hatta ilk kez gün ışığına çıkan belgeleri de içeriyor. Mustafa Kemal Paşa; Samsun’a giderken yanında Cevat Abbas vardır. Ama şimdi öğreniyoruz ki; Cevat Abbas, Bandırma vapurundan çok önce Anadolu’ya geçiş için bir başka plan yapmıştır. İstanbul’dan karayoluyla gizlice gidilecektir ve ilk kez Cevat Abbas’ın oluşturduğu “milli müfreze” yol boyu güvenliği sağlayacaktır. Koşullar oluşup da Bandırma vapuru gündeme gelince bu kez gemiye kimlerin bineceğini Mustafa Kemal Paşa, Cevat Abbas’a Cevat Abbas bırakacaktır. Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle Cevat Abbas, TBMM özel temsilcisi sıfatıyla Bulgaristan’a gönderilir. Bulgaristan’dan Avrupa’nın içlerine doğru gider. Avrupa’da bir yıldan fazla kalır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ilişkin çok önemli ve de çok gizli görevler üstlenir. Cevat Abbas, beş dönem milletvekilliği yapar. Türk Hava Kurumu’nu kurar ve ilk başkanlığını üstlenir. İş Bankası’nın kurucuları arasında yer alır. Ve 10 Kasım 1938’de Atatürk ölür. Cevat Abbas, Atatürk’ten ayrı beş yıl daha yaşar. 4 Temmuz 1943’te Yalova’da yaşama gözlerini kapatırken çocuklarına, geride Derince’de vergisini ödemekte güçlük çektiği bir ev ve madalyalarını bırakır. Komik Şeyler Yazmak “Amca, siz yazar mısınız” diye sordu çocuk. Önce ilgilenmedim, çocukları önemsemediğimden değil, iki saattir bu türden sorulara yanıt vermekten yorgun düştüğümden. Hafta içi günlerde fuarda, ilk ve ortaöğrenim öğrencilerinin yoğun olduğu sabah saatlerinde ortalıkta pek yazar görünmediğinden çocuklar meraklarını ilk karşılaştıkları yazarla konuşarak gidermeye çalışıyorlardı. Bir çocukla bir yetişkin arasındaki diyalog öbür çocuklara da ilginç geldiğinden olacak bir anda imzaya ayrılan bölmenin önünde cıvıltılı bir küme oluşuyordu. Oğlan, sorusuna bir yanıt alamamanın biraz da öfkeli burukluğuyla sorusunu yineledi: “Amca, siz yazar mısınız?” Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Kömür gözleri cin bakışlı, kirpi saçlı, 1112 yaşlarında bir çocuk. “Evet, yazarım” dedim. “Kaç kitabınız var” diye sordu. Yanıtladım. Sonra ne tür kitaplar yazdığımı öğrenmek istedi; söyledim. Bir an düşündü, “Komik şeyler yazmıyorsunuz, yani” dedi. Bu kez ben sordum, “Ne gibi komik şeyler?” diye. “İnsanı güldüren şeyler” dedi. Konuşma ilerledikçe gördüm ki çocuk okuldan da, okuduğu kitaplardan da, izlediği televizyon kanallarından da sıkılmış. Gülmek istiyor. ??? Çocuklar için yazılmış onca gülmece kitabı, kendi yaş grubuna yönelik onca eğlenceli televizyon programı vardı oysa. Bunlardan söz etmek istedim, ama dinlemeye pek niyetli gözükmedi. Söyleşimiz giderek derinleşince anladım ki o benim, daha doğrusu tüm yazarların “komik şeyler” yazmasını istiyordu. Babası televizyonlardaki akşam haberlerini hiç kaçırmaz, onun da yanında olmasını, dünyada neler olup bittiğini öğrenmesini istermiş. “Her gün, her yerde ölüm var” dedi. O yaşlarda bir çocuğun ölümden korkması, ölümden korkar duruma gelmesi burktu yüreğimi. “Bunun için mi yazarların ‘komik şeyler’ yazmasını istiyorsun” diye sordum. Başını sallayarak yanıtladı, evet anlamına. Çocuk, eğer gazeteler ölüm yerine ‘komik şeyler’ yazarsa, televizyonlar ölüm yerine ‘komik şeyler’ gösterirlerse, eğer yazarlar ölümden söz eden kitaplar yerine ‘komik şeyler’ kaleme alırlarsa insanların ölümü unutacaklarına, korkularından sıyrılacaklarına, korkusuz bir dünyada insanların, ama herkesten önce de kendisinin mutlu olacağına inanıyordu. Bizim hep “savaşsız, sevgi dolu bir barış dünyası”na olan özlemimizin farklı bir biçimde dile getirilişiydi bu; o özlenen dünyaya ulaşmanın yöntemi de elbette farklı olacaktı. ??? Haklıydı çocuk; bir an için kendimi onun yerine koydum. Yalnızca son bir ayda gazetelerin, televizyonların gündemine oturan, günlerce üzerinde konuşup tartıştığımız konuları anımsadım. Her konu başka bir insanlık dramıydı. Bir türlü çözülemeyen siyasal sorunlar, komşumuz Irak’ta her gün daha fazla cana mal olan savaş, terör, cinayetler, trafik kazaları, sel yıkımları, ölümler… Çocuklar suçlusu her zaman yetişkinler olan bu ölümlere bir anlam veremiyorlar, bir ad koyamıyorlar, son bulmaları için kendilerince çözümler arıyorlardı. İnsanların birbirine eziyet etmedikleri, birbirlerini öldürmedikleri, bir yağmura kırk ölü verilmeyen başka bir dünyada yaşamak istiyorlardı. Kömür gözleri cin bakışlı, kirpi saçlı o oğlan da umudunu yazarlara bağlamıştı. Yazarlar ‘komik şeyler’ yazacaklar, çocuklar, yetişkinler, herkes gülecek, gülen insanlar gülmeyi unutmuş insanların işledikleri o suçları işlemeyeceklerdi. Gülen bir insan kötülüğe araç olamazdı. “Deneyeceğim” dedim, küçük dostuma, “komik şeyler yazmayı deneyeceğim”. Not: Bugün İstanbul Kitap Fuarı’nın son günü. Saat 14.0015.00 arası Can Yayınları standında son öykü kitabım “Canım Acıyor Baba”yı imzalayacağım. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Düşünen insan kararsız değil bağımsız olur! SEÇİME bir yıl kala kamuoyu araştırmaları, seçmenlerin üçte birinin “kararsız” olduğunu gösteriyormuş. Sıtkı Ergüney diyor ki: “Cumhuriyet’in temellerinin oyulması yolunda akıl almaz girişimlerin yaşandığı, ABD ve AB’nin dayatmaları doğrultusunda ülke bütünlüğünü zedeleyici kararlara imzaların atıldığı, ekonomide IMF ile emperyalist kapitalizmin dikte ettiği politikaların izlendiği, gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığı, yeşil sermayenin marifetlerinin ortaya döküldüğü bir dört yıldan sonra seçmenlerin üçte birinin hâlâ “kararsızım” demesi Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Defin Hasan Eroğlu: “Erdoğan buyurdu: Kıbrıs’ta siyasilere ve imamlara görev düşüyor! Birisi kalemini kırdı, diğeri defnedecek!” nasıl açıklanabilir? Bunun cevabı “AKP’nin alternatifi yok; bütün partiler aynı” tarzında soyut ifadelerle açıklanamaz. Kararsızım diyenlerin tehlikeyi görmeleri için daha neler yaşamaları gerekiyor? Kararsız sözü “tarafsızlık” anlamını da içeriyorsa o zaman bir kez daha vurgulamakta yarar var: Tarafsızlık fikirsizliktir, ilkesizliktir. Düşünen, ilkeli olan insan “bağımsız” olur ama tarafsız olamaz. Tarafsızlık, sorumsuzluğun ifadesidir. Neden yana taraf olunacağı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde yazılıdır. Kararsızlara duyurulur.” Adalet yimpaşa paşa işliyor işte! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İznik Gölü’nde ‘onur sınavı’ “Bu tesis gecekondu değildir. Kurulmadan önce her türlü yasal izin alınmıştır. Tüm kanun ve hükümlere bire bir uyulmuştur..” Bu sözler, “her türlü yasal izni”nin dayandırıldığı “ayrıcalıklı imar planı” Danıştay’ca iptal edilmiş Cargill tesislerinin Türk müdürüne ait… İznik Gölü kenarındaki 1. sınıf tarım arazisinde “geçersiz plan”larla kurulan “mısır nişastası fabrikası” için şunları da söylemiş: “Plana uymak yerine meslek odalarından mı izin alacaktık?” (Hürriyet31 Ekim 2006) Birileri bu müdüre, şirketinin anavatanı ABD’de bu tür “çevresel risk” taşıyan yatırımlar için “meslek odaları”nın da temsil edildiği “bilim kurulları”ndan onay alındığını anımsattı mı bilemiyoruz. Türkiye’de de bir sulama projesi alanında “fabrika olamaz” diyen meslek odalarıyla “inatlaşma”nın yerine; “uzman kuruluş”larımızın “yetkin görüş”lerine önem verselerdi; mahkemelerimiz karşısında da bu duruma düşmezlerdi… Ne var ki Bursa’da 19 kuruluşun idare mahkemesinden aldıkları “imar izinlerini iptal” kararına ve bu kararın bölge idare mahkemesince de onaylanmasına rağmen ABD’nin küresel şirketi dünyada da tepki topluyor. ABD’nin “en kötü çevre suçluları” listesi ile M.J. Magazin’in “zehirli on şirket” sıralamasında Cargill’in de adı geçiyor. Buna rağmen Türkiye’nin Bakanlar Kurulu, 5 Temmuz 2005’teki kararıyla Cargill’in yasadışı kurulduğu tarımsal araziyi “Özel Endüstri Bölgesi” ilan etti. Danıştay, işte bu görülmemiş “kollama rekoru”na da 20 Mart 2006’da yürütmeyi durdurma kararı verdi. Şirketin bu kez Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na yaptığı itiraz da 23 Haziran 2006’da reddedilince; aynı Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak hazırlanan 1/25 bin ölçekli çevre düzeni planları geçersiz kaldı. Böylece Cargill için yıllardır hep usulsüz izinler düzenleyen “yetkili”lerin anayasaya göre artık yapacakları tek bir “işlem” vardı, o da yasallığını yitiren tesisi mühürlemek ve arazisinin de yeniden tarıma kazandırılmasını sağlamak… Nitekim Bursa Valiliği, 20 Eylül 2006’da firmadan “faaliyetini durdurmasını” istedi. Cargill ise Orhangazi Kaymakamlığı’ndan 18 Ekim 2006’ya kadar süre aldı… Gelin görün ki bu sürenin sonunda da üretimin devam etmesine tepki gösteren çevrecilere şu söyleniyordu: “Mahkeme imara ait karar ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY “inşaat”tan vazgeçmediler… Meslek odalarının “yer seçimi” kaygılarını haklı bulan Türk mahkemelerine saygı göstermek yerine “siyasi kayırma” peşine düştüler… Çünkü bir yandan davalar sürerken bir yandan da şirketin başkanı Micek, 65 ülkeye yayılan “yatırım hedefleri”ni şöyle açıklamıştı: “Tarım ürünleri için küresel pazarlarda etkin olmak, ABD tarımının dünyada en verimli ve üretken olmasını devam ettirmek…” (Cargill Bulletin/Nisan 1999) Aynı süreçte basına yansıdığına göre de “ErdoğanBush” görüşmesindeki, “Türkiye Başbakanı’ndan özel rica”lar arasında, ABD’li uluslararası dev Cargill’in “kollanması” da vardı… Nitekim yasaların, “burada olmaz” dediği yerde planlar, projeler onaylandı; izinler verildi; hatta tarım mevzuatı bile değiştirilerek “usulsüz inşaatı yasal kılma”yı sağlayabilecek düzenlemeler yapıldı… ABD’de çevre suçlusu Ekonomik Öncelikler Konseyi’nin 1993’teki çevre raporunda, verdi, üretimi durdurma kararı yok ki!” Şimdi Türkiye, bu sözlere karşı “İnşaat izni iptal edilen fabrikanın çalıştırılması değil; yıkılması gerekir…” diyebilecek; hatta hukuken “gecekondu” konumuna düşen binayı yıkabilecek yetkililer ile artık “ulusal onur sınavı”na dönüşen bu kamusal göreve engel değil destek olacak bir siyasi erk bekliyor… AB neden susuyor? Şu “her şeyin AB’yle düze leceği”ni umanlara da bir sorumuz var: Ermeni, Kürt ve 301. madde gibi konularda Türkiye’ye sürekli “insanlık dersi” verilirken, kuşaktan kuşağa sağlıklı yaşama hakkımızla birlikte tarım kaynaklarımızın yasadışı çiğnendiği bu örnekler karşısında aynı tutum acaba neden takınılmıyor?.. Cargill, AB’nin de çevre ve imar mevzuatına göre açıkça suç işliyor. Türk mahkemeleri işte bu “insan hakları ihlali”ni durdurmanın da örnek kararlarını üretiyorlar. Ama bunlar ne AB’nin umurunda ne de “bizimkiler”in! ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Nemli yerlerde yetişen 1 bir eğrelti tü 2 rü. 2/ “Aptal, 3 salak” anlamında argo 4 sözcük... Sa 5 nat, hüner. 3/ 6 Vurmalı bir 7 çalgı... Öküz yemliği. 4/ 8 Bir gıda mad 9 desi... Birbirine bitişik büyük 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A yapılar. 5/ Antalya 1 P İ R T İ K E 2 A E L L A P A S yöresine özgü, kaburga eti ve pirinçle 3 S O Y S E R İ M B A K A N A K yapılan bir yemek... 4 K P E Ç E Kütahya’nın Simav 5 Ü R A T İ N A T B ilçesinde bir kaplıca. 6 T A A R F E 6/ Akdeniz yöresin 7 A K A de yetişen bir ağaç 8 N U M A R A T Ö R çık... Rütbesiz asker. 9 N A N E E N E 7/ Kiremitlerin altına konan ya da kiremit yerine kullanılan ince tahta... Kimi Türk lehçelerinde “ağa” yerine kullanılan sözcük. 8/ Sözleşme, bağıt... Aşırı şişman. 9/ Batı ve Kuzey Anadolu’da yetişen, mavi ya da mor renkli çiçekler açan otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı... En kalın erkek sesi. 2/ Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılan ünlü bir müzikal... Eliaçık, cömert, yiğit. 3/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Döl verme çağına eren. 4/ Vilayet... Azerbaycan halk edebiyatında maniye verilen ad. 5/ Aldatma işi, hile... Şarkı, türkü. 6/ Ödenmiş ya da ödenecek olan hesapların dökümü... Ateş. 7/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Ağabey sözcüğünün konuşmada aldığı biçim. 8/ Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı... İsrail’in para birimi. 9/ ABD Başkanı Eisenhower’ın takma adı... Yeryüzü parçası. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear