24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 2006 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Prof. Doğanay’ı Kim Öldürdü? 26 yıldır devleti yönetme iddiasında olan kişi, kurum ve güçlere yaptığım çağrıyı 27. kez yineliyorum: Güçlü iseniz, namuslu iseniz, devleti ciddi olarak yönetme iddiasında iseniz, sevgili dostum, kardeşim Ümit Doğanay’ın ve diğer “faili meçhul” siyasal cinayetlerin faillerini arayıp bulun ve cezalarını verdirin. Bunu yapamıyorsanız acizsiniz; bulunduğunuz mevkilere layık değilsiniz. Dikleşen Patrik KEMALİST dönemin bağımsızlık onurundan gitgide uzaklaşan Türkiye’nin başına gelmedik iş kalmıyor. İçten ve dıştan. Çoğu zaman, içli dışlı bir uyumla yüklenenlere karşı. Son yıllardaki bu kafa tutuşlara Fener Patriği Bartholomeos da katıldı. Hazret, Sabah’tan Aslı Yalçıntaşbaş’la söyleşisinde, “Bizim için ekümeniklik problemi yok. Altıncı asırdan beri bu unvanı taşıyoruz... Benim ısrar ettiğim tek şey bu unvanın bize ait olduğu. Bunda ısrarcıyım. Bu unvanı bırakamam. Papalık, dünya hükümetleri, İran ve Libya gibi Müslüman ülkeler dahil herkes bizimle yazışmalarında ekümenik unvanını kullanıyor” diye buyurmakta. Başka yerde olsa, haklı; ama Türkiye Cumhuriyeti’nde haksız. Çünkü, yeni devlet, Patrikhane’nin mütareke dönemi’ndeki tutumunu unutmamış ve “Dünya Ortodokslarının başı” sıfatını kullanan bir din adamının bu topraklardan çıkıp gitmesinde ısrar etmiştir. Burada kalabilmesi için Lozan’da varılan sözlü uzlaşma, yalnız Türkiye Ortodokslarının ruhani lideri olmasını öngörür. Kaldı ki, Moskova Patrikliği başta olmak üzere bu sıfatına karşı çıkan başka Ortodoks kiliseleri ve bir Türk Ortodoks Patrikliği bile var. Bütün bunları bilen Fener Patriği’nin böyle konuşması devletle zıtlaşmaktan başka nedir? uhaf olan, Bartholomeos’un bu zıtlaşmada Hıristiyanlığı bütünüyle arkasına almaya kalkışmasıdır. Birkaç gün sonra gelecek olan Papa’yı da “dinî lider” sıfatıyla kendisinin davet ettiğini söylüyor, “Ama hükümet başkanı sıfatı da var” diye ekleyip “Sonra Cumhurbaşkanımız çağırdı” diyor. Kendi çağırışının nedeni çok mu “dinî”ydi? Katoliklerle Ortodokslar arasında “Papa’nın Tanrı elçisi” sayılışından ve Haçlı Seferleri’nden ötürü asla bağdaşmayacak bir ayrılık olduğunu cümle âlem bilmekte. Ekümeniklik savaşı için Papa’yı yanına almaya çalışmaktan başka anlamı var mı bunun? Aynı biçimde, “Kendisiyle baş başa görüşürken Türkiye’nin AB’ye girmesi gerektiği mesajını vereceğim” demesi de, “Beni kırarsanız AB işinizi aksatırım” şantajı kokmuyor mu? aha ilginç olanı, bu ülkenin anayasasına ve YÖK düzenine aykırı düşen Heybeliada Ruhban Okulu sorununu diline dolayıp “Özal yaşasaydı açardı” ve “Herhalde derin devlet istemiyor; ama gitmeyeceğiz” diyerek dikleşmeyi meydan okumaya dönüştürmesidir. Belli ki, Patrikhane Mustafa Kemal’in istediği gibi bir gün İstanbul’dan uzaklaştırılınca, “Konstantinopolis’i Türklerden geri alma”ya ilişkin hevesler daha da artacak. “Bir bu eksikti” diyeceksiniz ama, Türkiye üzerine beslenen hevesler ve hesaplar o kadar çok ki, bunun eklenmesi fazla fark etmez. Önemli olan, kendimize olan saygının ve özgüvenin yok olmamasıdır. Aydın AYBAY u soruyu 27 yıldır tekrarlıyorum: 20 Kasım 1979 günü sabahında, evinin önündeki otomobilin içinde, balkondan kendisini uğurlayan eşinin ve çocuklarının gözü önünde çapraz ateşle üzerine yirmiden çok kurşun sıkarak bu güzel insanı katleden dört kişi kimdi? Bu cinayeti kimin adına, hangi amaçla işlemişlerdi? Ve daha vahimi, ilgili merciler, makamlar, kişiler o günden bugüne, üç erkek, bir kadından oluşan bu çeteyi bulmak, bağlantılarını belirlemek ve cezalandırmak için niçin hiçbir ciddi çaba göstermemişti? Çalışkan, bilgili, yüreği iyilik ve güzellik için çarpan, her dara düşenin yardımcısı, desteği olan bu namuslu insandan ne istemişlerdi? Onu yok ederek hangi amaca hizmet edilecekti? Bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz. Çünkü bu alçakça cinayeti işleyen katiller bulunamadı. “Bulunamadı” sözcüğü içeriğindeki mazeret, bu olay için geçerli değildi; çünkü bu alçakları bulmak için, görevleri bu iş olan ilgili ve yetkili kişi ve kurumlar tarafın B T dan hiçbir ciddi araştırma yapılmadı; hâlâ da yapılmış değil. Bu ve benzeri cinayetlerin hemen ardından 1980 Eylül’ünde iktidarı “kapan” o “afurtafur” egemenler, bütün bu cinayetleri sadece ikballerine basamak olarak istismar ettiler. Yabancıları “monkey trial” dedikleri türden yargılamalarla sözde yargıdan geçirttikleri 15 yaşındaki çocukları idam ettirirken ya da elinde para toplama makbuzu koçanı bulundu diye gencecik insanların yıllarca hapse mahkum olmalarına göz yumarken, ikballerine dayanak yaptıkları korkunç cinayetlerin aydınlatılması için parmaklarını bile oynatmadılar. “Kendileri için hiçbir şey istemedikleri” yalanını tekrarlayarak, bütün kötülükleri ve işledikleri hukuk cinayetleri için sorumsuzluklarını da anayasal garantiye bağladıktan sonra geriye çağdışı bir anayasa, perişan edilmiş bir devlet örgütü ve açtıkları yoldan iktidara konan bir “açgözlüler iktidarı” bırakarak tarihin çöplüğüne gittiler. Bıraktıkları miras o kadar kötüydü ki, onların ardından gelen “açgözlüler iktidarı” da, daha sonraki sözde “demokratikleşme” dö nemi iktidarları da, bu mirasın bir parçası olan “failler bulunamıyor” mazeretine tutunmaktan başka hiçbir şey yapmadılar. Hem de “İktidara gelince hepsinin hesabını göreceğiz” diye diye! Eskinin hesabını görmek bir yana, kendi iktidarları zamanında vuku bulan M. Aksoy, B. Üçok, U. Mumcu cinayetlerini bile aydınlatamadılar. Bütün bunların oluşumunda rolü olan “başoyuncuların” kimler olduğu aslında bir sır olmamalıdır. Çünkü devlet denilen güçlü aygıtın, gelişmiş çağdaş araç ve tekniklerle bu tür cinayetleri eninde sonunda çözmesi ve sorumluları ortaya çıkarıp cezalandırmasının işten bile olmaması gerekir. Ama bu yapılmıyorsa ya da yapılamıyorsa o zaman zorunlu olarak bu “pis işlerin” içinde devletin veya onun bazı “kollarının” bulunduğu kuşkusu doğar. Bu, hem Ümit Doğanay’ın katli için hem de diğer “sözde faili meçhul” cinayetler için geçerli bir kuşku; hatta kuşkudan da öte, tersinin kolay kolay ileri sürülemeyeceği bir karine ya da varsayımdır. Şimdi, 26 yıldır devleti yönetme iddiasında olan kişi, kurum ve güçlere yaptığım çağrıyı 27. kez yineliyorum: Güçlü iseniz, namuslu iseniz, devleti ciddi olarak yönetme iddiasında iseniz, sevgili dostum, kardeşim Ümit Doğanay’ın ve diğer “faili meçhul” siyasal cinayetlerin faillerini arayıp bulun ve cezalarını verdirin. Bunu yapamıyorsanız acizsiniz; bulunduğunuz mevkilere layık değilsiniz. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Kamuoyu Vicdanı Başbakan Tayyip Erdoğan, “Cumhurbaşkanı bu Meclis içinden seçilecektir” diyor. TBMM’nin çoğunluğu AKP’nin elinde. Seçimlerde 40 milyonun üzerinde oy kullanıldı. AKP’nin aldığı oy 11 milyon civarında. Her 4 kişiden birinin hükümeti durumunda. Bu tablo karşısında seçilecek Cumhurbaşkanı çoğunluğun istediği bir Cumhurbaşkanı olabilir mi? Halkın içine sinmeyen bir seçim olursa, Cumhurbaşkanlığı makamı tartışılır duruma düşecektir. Türkiye’nin en büyük gereksinimi olan istikrar ve huzur ortamı zedelenirse, “Ben istediğimi yaparım” anlayışı kime yarar sağlar? Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemin ilk sırasında yer alacaktır... Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in konuyla ilgili düşünceleri önemlidir. Uyarıcı ve yönlendirici konuşmalarını her platformda sürdüren Demirel, arkadaşımız Leyla Tavşanoğlu’nun konuğuydu. Dün ve bugün yayımladığımız söyleşilerden çıkarılacak çok ders var.. ??? Halk desteğini yitirmiş bir parlamentonun Cumhurbaşkanını seçmesinin sakıncalarını söyleyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da yeni bir öneriyi gündeme taşıdı. Baykal, Başbakan’a çağrı yaparak mart ayında erken seçime gidilmesini, yeni parlamentonun da Cumhurbaşkanını seçmesinin daha doğru olacağını söyledi. “Nisan ayına kadar bu konuda konuşmayacağım” diyen Başbakan Erdoğan’ın tavrının nasıl olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz... ??? Geçen hafta Milli Eğitim Şurası yapıldı. Medyada izlemişsinizdir. Şurada boş koltuklar ve uyuyanların çoğunluğu dikkat çekti. Katılım ise düşüktü. AKP dışındaki katılımcılar toplantıyı terk etti. YÖK, TÜSİAD, TİSK, DİSK gibi kuruluşlar, 17. Milli Eğitim Şurası’nı eleştiren açıklamalar yaptılar. Eleştirilerin temel noktası, “bilimsellikten uzak, imam hatip liselerinin önünü açmaya yönelik ve laik eğitime darbe” şeklindeydi. ??? Tarikatlar ve radikal İslamcı örgütler “iç tehdit” unsuru olarak sürekli devlet güvenlik birimlerinin gündeminde yer alıyor. Devlet arşivlerindeki tarikatlar ve radikal İslam araştırmasını Mustafa Balbay’ın kaleminden bu hafta okurlarımıza sunacağız. İyi haftalar... D Eğitimin Siyasallaştırılması... Hıfzı Aksoy Eğitimci H mumtazsoysal@gmail.com iç kuşku yok ki devlet, kurum ve kuruluşlarıyla vardır. Bir başka deyişle devlet sözcüğü düşünsel olup ona işlev kazandıran, onu yönetenlerdir. Eğer onu yönetenler kendi çıkarları ya da inançları doğrultusunda yönetmeye kalkarlarsa, bazı sapma ların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Bir de buna erki eline geçirenlerin, oturuşmuş devlet kurumlarını hiçe sayarak, her şeyi ben bilirim davranışıyla hareket etmelerini eklersek yanılgılar daha da artar. Ne yazık ki ülkemiz 60 yıla yakın bir süredir bu şekilde yönetilmektedir. Erki eline geçiren her siyasi parti, özellikle de eğitim alanında kendi görüşleri doğrultusunda bir program uygulamaya koymaya çalışmakta, sonuçta eğitimimiz içinden çıkılmaz bir duruma getirilip arapsaçına döndürülmektedir. DP’yle başlatılan bu uygulamalar, hiç çekinmeden söyleyebiliriz ki, ülkemizi her alanda en az 50 yıl geri bırakmıştır. Tevfik İleri gibi, asıl işi mühendislik olan birisi MEB’e getirilerek enstitüler kapatılmış, imam hatip okulları çoğaltılarak Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyeti yıkmaya yönelik karşıdevrim çalışmaları başlatılmıştır. Oysa MEB’in görevinin ülkenin okul ve öğretmen gereksinimlerini saptayıp gerekli önlemleri almak olması gerekmez mi? Gelin görün ki bizde böyle olmamış, Milli Eğitim Şuraları bir yana, eğitim ve öğretim işleri de siyasiler tarafından yürütülmeye çalışılmıştır. Bu da okullarımızda eğitim birliğinin bozulmasına, gençlerimizin kamplaşarak birbirlerini öldürmesine kadar vardırılmıştır. Bir ülkenin eğitim ve öğretim işleri siyasiler tarafından değil, Cumhuriyetin değişmez kuralları göz önünde tutulup çağın gelişmeleri de izlenerek içerisinde pedagog, sosyolog, psikolog vb. bilim adamlarından oluşacak şuralar tarafından yönetilmelidir. Bununla da yetinilmeyip bu kavrama özerklik kazandırılmalı, kendi üyelerini seçme hakkı dahi bu kuruma verilmelidir. Belki o zaman ulusal bir eğitim politikası oluşturabilir ve eğitimöğretim işlerini politikacıların elinden kurtarabiliriz. Aksi halde her gelenin sil baştan yaptığı eğitim politikalarıyla bir yere ulaşmamız, çağı yakalamamız olanaklı değildir. Bir süre önce MEB’in yayımlamış olduğu, 100 Temel Eser diye çocuklarımızın okumasına sunulan kitaplar bunun en belirgin kanıtı değil midir? MEB’in, kendi düşünce ya da ideolojisini yaygınlaştıracağım diye hazırlattığı bu kitaplar, gelecekte Türkiye’yi emanet edeceğimizi savunduğumuz çocuklarımızı nereye taşır? İslamın öngörüşü küfürbaz insanlar yetiştirmek midir? “Teptim keçe, sivrilttim külah oldu” anlayışı ile bir ülkenin milli eğitiminin yönetilmeye çalışılmasının çağdaş bir düşünceyle yakışırlığı var mıdır? Onun için diyoruz ki, siyasiler işin teknik ve mali yönleriyle ilgilenmeli, eğitimöğretim işleri ise yukarıda sözünü ettiğimiz Milli Eğitim Şuralarınca yönlendirilmelidir. Hatta öğretmenlerin daha özgürce davranıp öğrencilerini çağın gereklerine göre yetiştirebilmeleri için atama ve denetim işleri de bu şuraya bırakılarak siyasilerin baskılarından kurtarılmalıdır. NOVITAS Turizm Konya Mevlana (Şebi Arus) Günübirlik İstanbul Turları Arkeoloji Müz.AyasofyaHipodrom Galata : 8/10 15/17 Aralık : 29 Kasım Çarşamba : 10 Aralık Pazar İstanbul günübirlik ve diğer turlarımızı acentemizden sorunuz. Tel: 0212 251 28 08 (pbx) novitas?novitas.com.tr www.novitas.com.tr Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 BİZİM GAZETE CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear