26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2006 CUMARTESİ 16 Besbelli Milli Güvenlik Kurulu’nu işlevsiz kılmak için ortalığı yıktılar, anayasayı bile değiştirdiler, şimdi diyorlar ki, ‘‘MGK’yi toplayalım, konuşalım.’’ MGK’de neyi tartışmak istiyorlar? İrticanın tanımını... İpe un serecekler, ciddi olayı lastik gibi sündürüp oyuncak edecekler. Dert bu. İrticanın tanımına gerek var mı? Açalım anayasanın 174. maddesini. Ne yazıyor? ‘‘İnkılâp Kanunlarının Korunması’’ yazıyor ve ardından 8 ayrı devrim yasasını sıralıyor. Öğretim birliğinden Şapka Yasası’na, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından bazı kisvelerin giyilemeyeceğine değin 8 devrim yasasının 8’i de irticanın tanımını yapıyor aslında... Bugün devrim yasalarının öngördükleri korunuyor mu? Korunmak ne kelime, tersi yapılıyor. O zaman hukuksal tanımıyla irtica var demektir. Bu kadar basit... Yak! SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Dahası var... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın son konuşmasında ad vermeden raporuna değindiği TESEV, Başbakanlık Müsteşarlığı’nda hâlâ oturabilen Ömer Dinçer’in gündeme getirdiği ve Türkiye’yi cemaatlerin yönetip yönlendirdiği bir federatif yapıya dönüştürmeyi amaçlayan kamu yönetimi reformunu hazırlayan kurumlar arasındaydı. Aynı TESEV’in yayımladığı ve ‘‘jandarmanın iç güvenlik harekâtlarına katılmamasını’’ öneren ‘‘Güvenlik Sektörünün Parlamenter Gözetimi’’ adlı kitabın dağıtımının yapıldığı günlerde İçişleri Bakanlığı, vali yardımcıları ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü vekâleten yürüten Yusuf Beyazıt’ın basın danışmanlığından bir açıklama geldi. Açıklamaya göre, Beyazıt, Meclis komisyonunda Vakıflar Yasası görüşülürken ‘‘Lozan’ı tartışalım’’ dememiş, tutanaklara bakılırsa ‘‘Eğer Lozan’ı konuşuyorsak, onu da bir oturup konuşmamız lazım’’ demiş. Dahası, Vakıflar Kanunu, ‘‘vakıf yönetimi konusunda büyük açılımlar kazandıracak, tüm vakıflara eşit mesafede durmak gayesi ile şekillendirilmiş bir kanun’’muş. Ancak, ‘‘basın yayın organlarında yer alan çok çeşitli haberler, kamuoyuna doğru bilgilendirme yapılmaması, son derece demokrakaymakamlara Ankara Kızılcahamam’da bir seminer düzenlemişti. ‘‘Kolluk kuvvetlerinin sivil otorite tarafından yönetilmesi’’ konusunun işlendiği seminer, adıyla sanıyla İngiliz Büyükelçiliği’nin desteği ile gerçekleştirilmişti. Seminere katılan bir idarecimiz, toplantıların içeriğini şöyle özetlemişti bize: ‘‘Seminerde eğitimci olarak görevlendirilen Polis Akademisi üyeleri vali yardımcıları ve kaymakamlar ile mülkiye müfettişlerine özetle jandarmanın kaldırılması gerektiğini anlatıyorlar.’’ Hatırlatma olsun diye... Jandarma son yıllarda neyle boğuşuyor? Bölücülük ve irtica ile... Arkadaşımız Bahadır Selim Dilekin haberine göre, ‘‘Irak Kürdistanı Bölgesi Anayasası’’ metninin giriş bölümünde ‘‘Kürtlere kendi kaderlerini tayin hakkı veren Sevr Antlaşması’’na göndermede bulunuluyormuş. Emperyalizmin bölgemizde ve ülkemizde Sevr’i hortlatmak istediğini söyleyenlere ‘‘paranoyak’’ tanısı koyan hımhımlara hep bir ağızdan çağrı yapalım: ‘‘Kına yak, kına yak, kına yak...’’ rikat şeyhlerini vakıf sözleşmelisi diye getirtip vakıfların başına oturtacaklardı. Açıkçası, Şeriyye ve Evkaf Vekâleti’ni sessiz sedasız yeniden diriltme amacı çok açık seçik seziliyordu. Diğer yandan, 1453’e, yani İstanbul’un fethine kadar giderek Hıristiyan mallarının iadesi, Lozan’da çözümlenmiş olan mübadele ile gidenlerin mallarının iadesi bile vardı. Medeni Yasa’da yer alan ‘Bir ırkı, bir dini, bir azınlığı desteklemek için vakıf kurulamaz’ yönündeki hükmü de, Vakıflar Kanunu ile yeni vakıfları bir araya getirince zımnen kaldırıyorlardı.’’ THY ve İrtica Testi “Günahların affedilmeyeceğine inanıyorum.” / “Çok kimseden dindarım.” / “Kuran okur, namaz kılarım” / “Tek doğru dine ve kıyamete inanırım..” / “Peygamberimiz göğe çıkma gibi mucizeler göstermiştir” / “Alkollü içki almamalı” vs... THY personeline yöneltilen sorular bunlar! VIP ve CIP salonlarına alınacak personel için THY’nin düzenlediği bir anketmiş bu. Personel adaylarının önüne bu ve buna benzer cümlelerden oluşan bir liste geliyor. Adaylar, “kişilik envanteri” adı verilen bu maskaralığa “evet” / “hayır” şeklinde verecekleri tepkilerle sınanıyor. Ne bu şimdi? Elinde mum pardon “ampulle” karanlıkta “irtica tanımı” arayan Başbakan’a soralım: Bu irtica mı, değil mi? Ulusal havayolunda işe alınan insanları dini inançlarına göre sınamanın adı ne olabilir? Başbakan lafı hiç uzatmadan aynen bize yukarıdaki ankette olduğu gibi, sadece iki seçeneği olan bir yanıtla karşılık versin: “Bu irtica mı, değil mi?” “Evet mi, hayır mı?” “Tamam mı, devam mı?” Dünya nerede, biz nerede? Yine vakıflar tik ve eşitlikçi bir ruha sahip olan Vakıflar Kanunu’nun yanlış değerlendirilmesine ve kamuoyunun yanlış bir agresifliğe sürüklenmesine neden olmakta’’ imiş. Acaba? Bu soruyu, Yusuf Beyazıt’ın övdüğü yasa tasarısındaki tuzaklara karşı Meclis komisyonunda canla başla savaşım veren CHP’li Orhan Eraslan’a yöneltelim ve karşılığını alalım: ‘‘Meclis’e getirdikleri tasarı ile birkaç yasayı bir araya getirmişler. Medeni Yasa’daki yeni vakıflar, Vakıflar Yasası’ndaki eski vakıflar ve bir de teşkilat yasası... Öyle yetkiler getiriyorlar ki, vakıf arazisi, imar planı nedeniyle bile akar durumundan çıkarılamıyor, kamulaştırılamıyor, haczedilemiyor. Bu, devletin içinde bir dokunulmazlık alanı. Bizim yüklenmemiz üzerine, tasarıdan çıkardıkları bir sözleşmeli personel maddesi vardı. Sözleşmeli personel alınacak, ne eğitim koşulu var, ne devlet memuru olma şartı var, ne yaş var, ne sabıka kaydı... Biz bu maddeyi çıkarmasaydık, ta Düşme Kendi ağzıyla söyledi: ‘‘Anketlere göre, oyumuz yüzde 26.2 civarında. Bu, bugüne kadar anketlerde aldığımız en düşük düzey.’’ Halkın gözünde düşmeye devam ediyor, ama onun gözü yükseklerde. Varsa, yoksa cumhurbaşkanı olacak... ‘İrtica Tehdidi Yoktur’ Israrının Anlamı! FATMA ESİN Son günlerde TSK’den yüksek rütbeli komutanların ve TBMM’nin açılışı nedeniyle Cumhurbaşkanımızın konuşmalarında ısrarla ‘irtica tehdidine’ dikkat çekmelerine karşın, başta Başbakan olmak üzere AKP bakanlarının böyle bir tehdit olmadığını söylemelerinin şaşılacak bir yanı yok! Çünkü, AKP iktidarı varlığını, gücünü ve bu gücü sürdürebilme şansını iki kesime borçlu olduğunun bilincinde. Bu nedenle bu kesimlerin genişlemesi, yaygınlaşması için her türlü gayreti, özveriyi kullanmakta. Bunlardan biri yoksul kesim. Genellikle büyük şehirlerin varoşlarında yaşayanlar ve kırsal kesimin büyük bir bölümü. AKP iktidarının sürmesi, bu kesimin yoksulluğunun sürmesini gerektiriyor! Çünkü seçim zamanı yaklaştığında birer koli kuru yiyecek ve kış için yakacak vaadi ile bu kesimin oylarının kendilerine akacağını biliyor. Diğeri ise dinci kesim ve tarikatlar!.. Gündemden düşmüş gibi olsa da, belleklerden henüz silinmemiş olan Çarşamba olayları ve bu olayların ardından yaşananlar bunun en somut kanıtı. İsmailağa Camii’ndeki cinayeti, katilin linç edilmesi olayı ile ilgili haberleri iftira, gayrimeşru haber olarak niteleyen R. T. Erdoğan, gazetecileri sert bir şekilde uyarmıştı. “Halkımızın kendi kutsal değerlerine veya kutsal bakışına farklı yaklaşımlar getirmenin anlamı yok. Onları bu noktada tahrik etmeyin. Bunlar hassas konular, olayın hassasiyeti var” demişti. Sayın Başbakan bir camide iki kişinin ölmesi ile ilgili bir olayın önemli olduğunu ve gazetelerde yer almasının doğal olduğunu elbette biliyordur. O halde bu uyarıların muhatabı gazeteciler değil, o camiyi ve diğerlerini mesken tutmuş tarikatlar, onların müritleri ve dincilerdi. Sözde gazetecilere hitaben söylediği o sözlerle, “Korkmayın, arkanızdayız. Gördüğünüz gibi her zaman kollanacaksınız. Bildiğinizi okumaya devam edin” denilmiştir onlara ve yüreklendirilmişlerdir. Zaten aynı olay nedeniyle yaptığı bir başka konuşma ile iyice açıklık getirmiştir sözlerine. Şöyle demişti: “Önümüzdeki süreç bir final sürecidir. Çeşitli fauller yapmak isteyenler olacaktır. Bu oyuna asla gelmeyin.” Gazetelerde sadece ‘final’ sözcüğü tartışıldı o günlerde. Bu sözcükle cumhurbaşkanlığı seçiminin mi, yoksa genel seçimin mi kastedildiği üzerinde duruldu. Halbuki bu sözlerin muhatabının kim olduğuna dikkat edilirse sorunun yanıtı kendilğinden ortaya çıkar. Böyle bir ifadeyi yandaşlarına, yani tarikatlara, onların müritlerine, cumhuriyet ilkelerini yok sayarak çağdışı kıyafetlerle, gösteri yaparcasına caddeleri, meydanları dolduranlara söylediği açık! Öyleyse ‘final’ sözcüğü her iki seçimin de ötesinde, çok ötesinde: Asıl ‘final’ İslam cumhuriyeti!.. Sayın Başbakan, gücünün temelini oluşturan bu kesime müjde veriyor bu sözleri ile ve de uyarıyor: “Faullere dikkat edin, oyuna gelmeyin.” Eğer hâlâ bundan kuşku duyulursa, olmaz böyle bir şey deniliyorsa, Sayın Adalet Bakanı C. Çiçek’in son günlerdeki sözlerini anımsamakta veya okumakta yarar var. Sayın Bakan yasalarda ‘irtica’ diye bir suç olmadığını belirterek, birinin irtica kabul ettiğini bir diğerinin özgürlük olarak kabul edebileceğini söyleyerek kılık kıyafeti örnek olarak gösteriyor! Ne demek bu? Birilerine yeşil ışık yakmak değil mi? Ve de yasal güvence vermek değil mi? Hatta onları yüreklendirmek değil mi? Bu koşullarda, yani bir yandan irticanın simgesi olan koşullara hem yasal güvence verip, hem özgürlük olarak kabul ederken, ‘irtica tehdidi var’ diyebilirler mi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr THY, bu testin daha önce de kokpit ve kabin ekibi seçiminde uygulandığını açıklamış. Bunu okuyunca içime kuşku düştü... Üç gün önce kaçırılan “Çanakkale” uçağının personeli de THY’nin bu cinfikir kriterleriyle işe alınmış olabilir mi? Öyle ya! Dünya âlem şaştı. Uluslararası sivil havacılık ve uçuş güvenliği otoriteleri, uluslararası medya, uluslararası terörle mücadele birimleri, İtalyan makamları koro halinde aynı soruyu soruyor: “Tek başına hareket eden, silahsız bir terörist nasıl oldu da elini kolunu sallaya sallaya kokpite girip koca uçağı kaçırabildi? Böyle bir şey nasıl mümkün olabildi?” 11 Eylül sonrası “uçuş güvenliği” saplantısı herkesi esir almışken; biberondan diş macununa kadar bagajlar aranırken, “şüpheli görülen” yolcular uçaklardan indirilirken ve özellikle de “kokpitler” ortaçağ kaleleri gibi korunurken; bizzat kendisi bir “serseri mayın” olan bir yolcu çıkıyor ve fişek gibi kokpite dalıyor! Bu nasıl olabiliyor? Nasıl oluyor da bir “ekonomi yolcusu”; tek bir uçuş görevlisinin engellemesi ile karşılaşmadan “business” bölümünden geçip kokpite ulaşabiliyor? Her şeyden önce “ekonomi” de seyahat eden yolcuların, “business”e geçmesi yasaktır. Dikkatli bir personelin “kokpiti” bırakın, Ekinci’yi daha “business” girişinde engellemesi gerekirdi. Uçağın arka sıralarında seyahat eden “terörist”, kokpite girene dek hiçbir engelleme teşebbüsüyle karşılaşmamış. Bu ne biçim bir lagarlık? İtalya İçişleri Bakanı Giuliano Amato nitekim; “Eylem, THY uçağının uçak kaçırma olayı karşısındaki zaafını ortaya koymuştur!” diye bunu uluorta ilan etti. Ardından şunu da ekledi: “Bu, uçakta engellenebilecek bir hadiseydi!” Balkan semalarında oysa ciddi bir gerilim yaşandı. Dört Yunan jeti havalandı, iki İtalyan F16’si THY’yi takibe aldı. Yunanistan, Arnavutluk, İtalya... alarma geçti. Interpol devreye girdi. Ortalık ayağa kalktı. ‘THY’ye binmeyin!’ Global köyün TV’leri; üzerinde kocaman “Turkish” yazan bir yolcu uçağını, bu nahoş olayla birlikte saatlerce ekranlarda teşhir etti. Dünya basınında, internet “blog”larında: “N’aparsanız yapın, THY uçaklarına binmeyin!” şeklinde yazılar, yorumlar çıktı... Krizin yönetimi ayrı bir rezalet oldu. Önce Ankara “İkinci korsan var” dedi, sonra “Yok. Interpol bizi yanılttı” diye gizemli açıklamalar yaptı... İtalyan basınında (Corriere della Sera, 5 Ekim) çıkan haberlere göre Interpol oysa ki, “ikinci korsan” konusunda Türkiye’den aldığı bilgileri İtalya’ya iletmekten başka bir şey yapmamış. Ankara yani önce Interpol’ü yanıltmış, ardından çıkıp “Interpol bizi yanılttı” demiş! Türkiye ve THY’nin imajına indirilen bu ağır darbenin, bu ciddiyetten uzak sorumsuzlukların faturasını kim ödeyecek? Yalnız bir “meczup” mu? “Dünyanın en garip uçak kaçırma olayı” diye manşetlere geçen bu serüvenin aydınlatılması adına yetkililerden hesap sorulmayacak mı? Gördüğüm kadarıyla “mürettebat”, şimdiye dek yalnız “aferin” aldı. Şirket olarak THY, uçaklarda verilen ıslak mendillerin üzerine: “İçinde alkol yoktur!” yazıları yazdırmak ve harıl harıl anket sorusu hazırlamakla meşgul! Türk medyası da böyle bir zamanda Erdoğan’ın peşine takılmış “İrtica nedir” sorusuna yanıt arıyor... İrtica, işte böyle “kopmaktır” arkadaşlar! İçinde yaşadığımız çağdan ve gerçeklerden kopmaktır... Bundan âlâ irtica mı olur? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com İSTANBUL 2. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN BASİT TASFİYEDE ALACAKLILAR DAVET İLANI DOSYA NO: 2006/8 MÜFLİSİN ADI SOYADI VE İKAMETGÂHI TÜRCAN KONFEKSİYON SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sokak.No: 9/10 Bahçelievler/İstanbul Yukarıda adı yazılı müflisin iflas idaresince defteri tutulan mallarının bedelleri tasfiye giderlerini koruyamayacağı anlaşıldığından basit tasfiye usulünün uygulanması kararlaştırılmıştır. Bu sebeple alacaklıların bu ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde(x)alacaklarını ve iddialarını bildirmeleri, bu müddet içinde alacaklılardan birinin giderleri. 3.750.00.YTL peşin vermek sureti ile tasfiyenin adi şekilde yapılmasını isteyebileceği İcra ve İflas Kanunu’nun 218.maddesi gereğince ilan olunur. 3/10/2006 (x)Bu müddet iflas dairesince yirmi günden az ve iki aydan çok olmamak üzere tayin edilir. Basın: 48596 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ekim www.mumtazarikan.com DOSYA NO: 2005/27 MÜFLİSİN ADI SOYADI VE İKAMETGÂHI Ali Alpay Suadiye Çolak İsmail Sokak Esen Apt.No:34/9 Kadıköy/İstanbul Yukarıda adı yazılı müflisin iflas idaresince defteri tutulan mallarının bedelleri tasfiye giderlerini koruyamayacağı anlaşıldığından basit tasfiye usulünün uygulanması kararlaştırılmıştır. Bu sebeple alacaklıların bu ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde(x)alacaklarını ve iddialarını bildirmeleri, bu müddet içinde alacaklılardan birinin giderleri. 3.750.00.YTL peşin vermek sureti ile tasfiyenin adi şekilde yapılmasını isteyebileceği İcra ve İflas Kanunu’nun 218.maddesi gereğince ilan olunur. 3/10/2006 (x)Bu müddet iflas dairesince yirmi günden az ve iki aydan çok olmamak üzere tayin edilir. Basın: 48598 İSTANBUL 2. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN ALACAKLILAR DAVET İLANI 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Rüzgâr esti1 ğinde gagasındaki delikler 2 den güzel sesler çıkardığına 3 inanılan bir 4 masal kuşu. 2/ 5 Sıvas’ın bir ilçesi... Antalya 6 yöresine özgü, 7 kaburga ve pi 8 rinçle yapılan bir yemek. 3/ 9 Argoda, bilip bilme1 2 3 4 5 6 7 8 9 den her konuya atla 1 D O B E RMA N yan kişilere verilen 2 E L İ K ad... Gezinilen, ayak O Ğ U L 3 R U L E T İ K A la basılan taban. 4/ El MUM S N ya da yüz hareketleriy 4 A Z H A R A B A T le gösterme... Bir no 5 F Y A R ta. 5/ Başkalarına kar 6 O Z A N Ş A L M şı saygılı ve incelikle 7 B O M davranma. 6/ Hile, dü 8 İ M A M E A T U zen... Cepte taşınan 9 A K İ V A D E S tütün ya da sigara kutusu. 7/ Demiryolu... Yılanın deri değiştirirken attığı deri. 8/ Antalya’nın Serik ilçesine bağlı turistik bir belde... Uzaklık işareti. 9/ İpekböceklerinde geniş çaplı ölümlere neden olan bir hastalık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk müziğinde kullanılmış, panflüte benzer üflemeli bir çalgı. 2/ Alanya ilçesinin tanınmış bir plajı... Ege Bölgesi’nde bir dağ. 3/ Tatlı sularda yaşayan bir balık... Mekân. 4/ Bir şey üzerine konan belirleyici iz... Lantan elementinin simgesi. 5/ Bir bütün lahananın içine kuşbaşı et konularak yapılan dolma. 6/ Bir renk... Katman. 7/ ‘‘ Charles:’’ ABD’li caz müzisyeni... Şarap mahzeni. 8/ Kundak, çocuk bezi... Tantal elementinin simgesi. 9/ İnsan ve hayvanlarda ayak altında olan iltihaplı yara. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear