28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 EKİM 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLERİN DEVAMI TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul 15 Stockholm PB Y PB B B B B B B 25 24 19 27 30 31 32 31 25 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B B B B B B B B B 25 26 23 24 27 27 26 25 30 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B 32 30 30 34 30 27 20 19 19 Trabzon Ankara Erzurum Hakkari İzmir Antalya Ş.Urfa Adana Yurdumuzun kuzey ve batı kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Edirne ve Kırklareli çevreleri sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacak. Rüzgar; genellikle batı ve güneybatı, yurdun Kuzeydoğu kesimlerinde hafif arasıra orta kuvvette esecek. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih Y Y Y Y B B Y Y Y 14 15 16 17 17 14 16 13 17 Yağmurlu Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y B B B B Y B Y Y 17 20 26 20 20 16 23 25 14 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Y PB PB Y Y PB Y B A 14 26 13 15 27 25 18 29 34 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada parlamentosundan üç kişilik bir heyet Paris’e doğru yola çıkıyordu. Görevleri Fransız Parlamentosu’nda yeniden canlandırılan, Ermeni soykırımı yoktur diyenlere beş yıl hapis ve 40 bin Avro para cezası verilmesini amaçlayan tasarının yasalaşmasını önlemekti. Türk parlamento heyetinde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in anlattığına göre; Paris’te partilerle temas ettiler, milletvekilleriyle konuştular, demeçler verdiler ama gördüler ki, yasanın TürkFransız ilişkilerine önemli ölçüde darbe vuracağını anlatmalarına karşın ne söyleseler nafile. Büyük olasılıkla bu tasarı ayın 12 veya 13’ünde Fransız Parlamentosu’nda kabul edilecek! Konuştukları resmi makamlar, milletvekilleri yasayı benimsemediklerini; ama iç politika, Ermeni oyları nedeniyle karşı çıkamadıklarını söylüyor. İçimizdeki gerçekse şu: İnsan haklarına aykırı bir yasaya karşı çıkmayı bu hükümetin ne denli benimsemediği ve adeta karşı çıkmaktan kaçındığı bu kez bütün açıklığı ile sergilendi. Fransa’da devlet başkanı, parlamento, medya yasaya yoğunlaşıyor. Sözde Ermeni soykırımı savını, üstelik olmadığını söyleyenleri ağır cezaya çarptıracak bir yasayı kabul etme aşamasına geliyor. Devlet olanaklarını harekete geçirme yetkisini elinde tutan, ulusal davalarda sözüm ona duyarlı olduğunu savlayan bu hükümetin kılı kıpırdamıyor. Bulduğu karşı çare; TBMM’den üç kişilik bir heyeti Paris’e gönderip yasanın kabulünü önlemek! Ne yapabilirdi diye araştırmaya gerek yok. En azından bu tasarının kabulünden sonra TürkFransız ilişkileri askıya alınabilir, en azından Fransa’nın Türkiye’deki ihalelere giremeyeceği açıklanabilir, Cezayir’deki Fransız soykırımı bütün ayrıntılarıyla gündeme getirilebilir. Hayır! Bu hükümet başta ABD, Avrupa’ya yaranmak için ne gerekiyorsa yapıyor: Ulusal onurmuş, ulusal sorunları çözmekte ulusal yararları gözetmekmiş... Umurunda bile değil! ??? Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’ye geldi; RTE ile görüştü, basın karşısına çıktı, çok açık ifadelerle AB müzakerelerinin selameti için Ankara Anlaşması gereği hava ve deniz limanlarımızı AB’ye yazıyla söz verdiğimizi anımsayarak Güney Kıbrıs’a (BM’ye, AB’ye göre Kıbrıs Cumhuriyeti’ne) bir an önce açmamızı koşul olarak açıkladı. Başbakan Merkel, üstelik konuşmalarında üyeliğimizden söz ederken AB ile ilişkimizi ‘‘entegrasyon’’ veya ‘‘yanaşma’’ diye niteledi. Başbakanı olduğu Hıristiyan partiler ortaklığının Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu; ne çare başbakan olarak devlet politikası gereği üyeliğimizi desteklemek zorunda olduğuna değinen ifadeler kullanıyor. Bizimki hâlâ çıkmaz sokakta dolaşıyor. Merkel’e Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyonlar kaldırılmadıkça limanları açmayacağımızı söyledi. Fakat Merkel, Kıbrıs sorununu aşmamızı sağlayacak, görüşülüp kabul edilmesini salık verdiği ‘‘fırsatı’’ dönem başkanı Finlandiya’nın önerdiğini söylüyor. RTE, bu ‘‘fırsata’’ ne düşündüğünü açıklamıyor. Fakat başkent kulisleri hükümetin diplomatik bir kanaldan Finlandiya ile önerdiği planı müzakere ettiğini gösteren yoğun söylentilerle çalkalanıyor. RTE’nin Denktaş soyadını silmek amacıyla son hareketi, oğul Serdar Denktaş’ı görev aldığı koalisyondan koparmak oldu. Dışişleri Bakanlığı görevinden ayrılmadan önce Finlandiya planını ayrıntılarıyla öğrenen Serdar Denktaş, bu konuyu şöyle anlatıyor: ‘‘Bir süre önce Dışişleri Bakanı Gül, Finlandiya önerisini incelediklerini, kabul etmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerinden çok kısa bir süre geçtikten sonra aniden bu önerilerin değerlendirilebileceği açıklaması geldi... Bu öneriler kabul edilebilecek öneriler değildir. Hem Maraş hem de Magosa Limanı’nın devri öngörülüyor. Bunun karşılığında ise iki yıllığına doğrudan ticaret hakkı verilecekmiş. 1015 milyon dolar! Peki, iki yıl sonra? AB tamam derse elimizde kozlar gitmiş olacak!’’ Bu açıklamalar hükümetin gizli kapaklı diplomasiyle plan üzerinden Kıbrıs pazarlığı yaptığını ve... Kabulü öngörülen (dayatılan) planla bu hükümetin Kıbrıs sorununda yeni bir parçayı satışa hazırlandığını gösteriyor. Laiklik Cumhuriyetin vazgeçilmezi ? Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Başkanı Osman Arslan’ın adli yıl açılışındaki konuşmasında, laikliğin açık tanımının olmadığına ilişkin yayın ve yorumları da değerlendirildi. Yargıtay Başkanlar Kurulu’nca oybirliğiyle yapılan açıklamada şöyle denildi: ‘‘1 Türkiye Cumhuriyeti; insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Büyük önder Atatürk’ün vazgeçilmez devrimlerinden birisi de hukuk devrimi olup, bununla şeri hukuktan çağdaş, laik ve modern hukuk sistemine geçilmesidir. Bu sistemde, laiklik ilkesi Cumhuriyetimizin vazgeçilmez temel unsurunu oluşturmaktadır. 2 Yargıtay, anayasa ve yasalarla kendisine verilen görevleri yerine getirirken, anayasada, yasalarda, gerek kendi kararlarında, gerek diğer yüksek mahkeme kararlarında ifadesini bulan laiklik ilkesini sapma göstermeden uygulamış ve bundan sonra da özenle uygulamaya devam edecektir.’’ Edinilen bilgiye göre, Başkan Osman Arslan’ın laikliğe ilişkin açıklamaları kurulda tartışıldı. Arslan’ın tartışılan konuşmasında laikliğin önemini vurguladığını, ancak ‘‘laikliğin açıkça tanımı yapılmamıştır’’ derken ‘‘art niyetinin’’ olmadığını söylediği öğrenildi. ‘‘Laikliğe yeni tanım gerekir’’ demek istemediğini anlatan Arslan’a bazı üyeler böyle durumlarda Başkanlar Kurulu’na danışması gerektiğini söylediler. Daha önceki Yargıtay Başkanları’nın konuşmalarını Başkanlar Kurulu’na getirmediği, buna karşın kendisinin konuşmasının tartışıldığını kaydeden Arslan’a, daire başkanları, ‘‘Ama Yargıtay Yasası Başkanlar Kurulu’na da sorumluluk veriyor’’ yanıtını verdi. Daire başkanlarının, Arslan’a adli yıl açılış konuşmasını kendilerine de göstermesi gerektiğini söyledikleri ve diğer başkanların bunu yapmamış olmasının gerekçe olamayacağını ilettikleri savlandı. Görüşmelerin ‘‘nezaket’’ çerçevesinde geçtiği ve Başkan Arslan’ın da eleştirileri ‘‘olgunlukla’’ karşıladığı ve yanlış anlaşılmaktan rahatsızlık duyduğu kaydedildi. Çömez, hükümeti Kerkük konusunda uyardı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Irak ve özellikle de Kerkük konusunda hükümeti uyardı. CHP Tokat Milletvekili Orhan Diren ile birlikte, geçen ay Erbil ve Kerkük’e giden Çömez, Irak’taki temaslarına ilişkin bir rapor hazırlayıp Dışişleri ve Genelkurmay Başkanlığı’na sundu. Çömez raporunda, Kerkük’ün Kürt grupların eline geçmemesi için ‘‘Sınır ötesi bir barış operasyonunun tartışılması’’ gereğine vurgu yaptı. Raporunda Erbil ve Kerkük’te Türkiye’nin başkonsolosluk açmasını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan veya Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de Kerkük’ü ziyaret etmesini istedi. Çömez, raporunda Irak’a ilişkin şu saptamalarda bulundu: Irak’ın kuzeyinde de facto bir otonom yapı kurulmuştur. Sanayisi olmayan, kurumları teşekkül etmemiş, ama devlet olma arzusu çok belirginleşmiş bu yapı, şimdilik komşu coğrafyalarla iyi ilişki kurmak ve ekonomik olarak güç kazanmak çabasında. Irak petrollerinin gelirlerinden aldığı payı arttırma dışında, Kerkük petrollerinin tamamına sahip olmak için de çaba harcıyor. Kerkük’ün ve dolayısıyla petrollerinin bu yapının hâkimiyetine girmesi ve bu coğrafyanın devletleşme çabaları bölge barışı açısından son derece risklidir. Irak Anayasası hükmünce, 2007 sonunda Kerkük’te yapılması öngörülen referandum kesin olarak yapılmamalı. Bugünkü koşullarda yapılacak referan dum ile Kerkük’ün sözde Kürdistan’a bağlanması yönünde karar çıkacağı çok açık. Şehre getirilen 600 bin Kürt’ün vereceği oylarla şekillenecek referandum sonrası, bölgede önü alınamaz bir kaos başlayacaktır. Yeni listelerin oluşturulması sağlanmalıdır. Bu listeler, Türkiye’nin de içinde bulunduğu uluslararası gözlemciler tarafından denet lenmelidir. Türkiye, bunun dışındaki herhangi bir süreci kabul etmeyeceğini, bugünden ilan etmelidir. Kerkük’te, bu koşullar altında referandum yapılması ve sonucunda, sözde Kürdistan’a bağlanması kararı çıkması halinde, Türkiye takınacağı tavra dair bugünden bir pozisyon almalıdır. TBMM, gerçekçi olmayan bir referandum sonrasında, Kerkük’ün sözde Kürdistan’a bağlanması ve sonucunda iç savaş çıkması halinde, Türkmenlerin ve Arapların ve burada yaşayan tüm toplumların güvenliğini sağlamak için sınır ötesi barış harekâtı hakkının saklı olduğuna dair bir kararı tartışmalıdır. Bölgede yaşayan tüm gruplarla, komşuluk ve akrabalık ilişkisi bulunan Türkiye’nin, Kerkük ve Erbil’de başkonsolosluklar açması şarttır. Yaşayanların çoğunun Türkmen olduğu ve Türkçe konuşmanın son derece yaygın olduğu Erbil’de, Türk okullarının açılması, Türkçe yayın yapan radyotelevizyon ve gazetelerin teşvik edilmesi son derece önemlidir. Uzun yıllar uygulanan asimilasyon ve soykırım nedeniyle, Türkmenler, hem coğrafi, hem de siyasi olarak çok parçalı ve etkisiz yapılara ayrılmıştır. Türkiye, bu yapıların her bakımdan birlik ve beraberlik içinde olmalarını, Irak yönetiminde, siyasal olarak etkin bir güç haline gelmelerini teşvik etmelidir. Türkiye, geçen yıl Kuzey Irak’a 1.5 milyar kilowat saatlik bir elektrik satmıştır. Yeni anlaşmalar askıya alınmalı ve gelişmelere göre pozisyon alınmalıdır. Dicle Nehri üzerinde, projendirilen ancak yapımına halen başlanamayan Ilısu Barajı’nın inşaatına süratle başlanmalıdır. Bu baraj, Türkiye’nin elinde son derece önemli stratejik bir kozdur. Sayın Başbakan’ın ve Sayın Dışişleri Bakanı’nın, Kerkük’ü de kapsayacak bir Irak ziyareti, bugün ve önümüzdeki süreç için anlamlı ve yararlı olacaktır. işgal ettiği topraklara gizli bir ziyaret gerçekleştirdi! Güvenlik nedeniyle Rice’ın Irak’a gelişi çok az kişiye bildirildi. Rice, Air Force 2 uçağıyla Tel Aviv’den İncirlik Üssü’ne geldi. Burada C130 tipi askeri uçağa bindi, Bağdat’a doğru yola çıktı. Vura vura, affedersiniz sora sora Bağdat bulunur, sonunda bu kentin semalarına geldi ama, inemedi. Bağdat Havaalanı çevresinde roket atışı vardı. 45 dakika Bağdat üzerinde uçtuktan sonra iniş yapabildi. Rice, ayağının tozuyla Bağdat’ta şu değerlendirmeleri yaptı: ‘‘Bizim rolümüz tüm tarafları desteklemek ve tüm taraflara, çabucak bir çözüme varmaları konusunda baskı yapmak. Çünkü güvenlik sorunu hoşgörü gösterilebilecek bir şey değildir... Iraklı liderlerden mezhepler arası şiddet olaylarını dizginlemek için görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakmalarını istiyorum.’’ ??? Rice’ın bu düşüncelerini okuyan bir kişi, eğer Irak’taki gelişmelerle ilgili ayrıntılı bilgi sahibi değilse, şöyle düşünür: Demek ki, Irak’ta mezhepler birbirine girmiş. Rice teyze de bundan üzgün. Bir an önce barışmalarını, aralarındaki ayrılıklara son vermelerini istiyor. Bunun gerçekleşmesi için de elinden geleni yapıyor! Oysa gerçek öyle değil! Soralım: Irak’ı mezhepler ve etkin gruplara göre ayıran ABD değil mi? Irak’ta 15 Aralık 2005’te yapılan seçimlerde Iraklıların siyasi eğilimlerine göre değil, Şii, Sünni, Kürt, Türkmen, Hıristiyan, Yezidi diye oy vermelerini isteyen, seçmen listelerini buna göre oluşturan ABD değil mi? Irak’ta siyasi lider tanımı yerine, dini ve etnik grup liderliği yaratan ve onlarla bu çerçevede muhatap olan ABD değil mi? Bu soruların yanıtı, evet. ABD, bütün bu evetlerden sonra bölgenin dini liderlerine şunu söylüyor: ‘‘Aranızdaki görüş ayrılıklarını giderin!’’ Bu değerlendirmeyi Türkçeye şöyle de çevirebiliriz: ‘‘Aman bu görüş ayrılıklarını diri tutun. Yoksa siz bir araya gelirsiniz, işgali sorgulamaya başlarsınız. Bunun olmaması için sizi şu aşamada toprak bütünlüğü içinde toplumsal olarak paramparça tutmaya devam etmek istiyoruz...’’ ??? Irak bataklığından her konuda alınacak dersler var. En yeni ders de Rice’ın son ziyaretinde altını çizdiğimiz unsurlar. Rice, Bağdat’taki temaslarından sonra Erbil’e geçti, KDP lideri Mesud Barzani ile bir araya geldi. Bu özel ziyaret de Irak’ı toprak bütünlüğü içinde parçalama hedefinin bir parçası. Irak laboratuvarı da gösterdi ki, dini ayrımların temsil edildiği örgütlenmeler bir ülkede iç barışın sağlanmasında olumlu etki yaratmıyor. Çünkü her dini grup kendisini tartışılmaz öncü sayıyor. Bir de bu grupların ipini küresel aktörlere verdin mi, yandın demektir. Türkiye’de de tarikatların devlet yönetiminde edinmeye çalıştığı yer ne yazık ki beraberinde ‘‘dinsel bölücülük’’ biçiminde özetleyebileceğimiz bir süreci getiriyor. Umudumuz olmasa da bu bağlamda AKP’yi bir kez daha sorumluluğa davet ediyoruz: Siyaset salt kendine dönük iktidar kullanma yeri değildir. Dini siyaset pazarına sürmek irticanın tam kendisidir. Her şeyi din kulvarına soktuğunuzda kısa süre sonra ilk kâfir ilan edilen siz olursunuz! Bir bakmışsınız, açtığınız yoldaki derinlik, boyunuzu aşmış! ankcum?cumhuriyet.com.tr AKP hükümeti KKTC’ye müdahale ediyor LEYLA TAVŞANOĞLU Ankara’da koordinatörlü PKK doruğu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Amerika Birleşik Devletleri ve Irak’ın PKK ile mücadele özel temsilcileri 11 Ekim’de Ankara’ya gelerek Türkiye’nin de katılımı ile PKK konusunu masaya yatıracak. Bu kapsamda 3’lü toplantı süreci yeniden başlayacak. ABD’nin PKK ile Mücadele Özel Temsilcisi Emekli Orgeneral Joseph Ralston ile Irak’ın Özel Temsilcisi Şirvan el Vaili 13 Ekim’e kadar Ankara’da olacaklar. Özel temsilciler, Türkiye’nin PKK ile Mücadele Özel Temsilcisi Edip Başer’le birlikte üçlü toplantı yapacak. Toplantıda, terör örgütü PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığına son verilmesine yönelik tedbirler ele alınacak. Diplomatik kaynaklar, bu çerçevede, Kuzey Irak’taki Mahmur Kampı’nın PKK unsurlarından temizlenmesinin de öncelikler arasında bulunduğunu belirtiyor. Ralston, yaklaşık 1 ay önce de Ankara’yı ziyaret etmişti. Irak’ın PKK ile Mücadele Özel Temsilcisi ise ilk kez Türkiye’ye geliyor. LEFKOŞA KKTC Atatürkçü Düşünce Derneği ( KKTC ADD) son zamanlarda KKTC’de bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak sesini çok ciddi biçimde duyurmaya başlıyor. Bütün siyasi partilere eşit uzak mesafede durmayı başaran KKTC ADD bir grup genç insan tarafından yönetiliyor. Başkanları Gökhan Güler. Henüz 32 yaşında. KKTC ADD Başkanı Güler’le derneğin amaçlarını, son etkinliklerini ve buradaki ağırlığını konuşuyoruz: Derneği ne zaman, kaç kişiyle kurdunuz? GÜLER KKTC ADD 1999’da 25 kurucu üyeyle kuruluş çalışmalarını başlattı. KKTC ADD Türkiye’de Nazlı Ilıcak’ın Merve Kavakçı’yı TBMM’ye türbanla sokmak istemesi üzerine gelişen olaylardan rahatsızlık duyan Kıbrıslı Türk gençleri arasında bir tepki olarak gelişti. Nazlı Ilıcak’ın Bela Pais köyünde evi olduğunu tespit edip oraya gittik. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ve Bursa Nutku’nu okuduk. Evin önüne siyah çelenk bıraktık. Bunun ardından Yekta Güngör Özden’in başkanlığı döneminde buradaki derneği kurduk. Kuruluştan bugüne kadar herhangi siyasi baskılara, engellemelere hedef oldunuz mu? GÜLER Olmaz olur muyuz? Epeyce sıkıntı yaşadık. ADD’ye saldırmaya cesaret edemeyen kimi kişiler bizim kişiliklerimiz üzerinden Atatürkçü düşünceye zarar vermeye çalıştılar. Bu güç odaklarının bir kısmı AB’nin de ortaya koymuş olduğu Atatürkçü düşünce sistemini yıpratmak istiyorlardı. Hatta KKTC ADD’nin ku ruluş aşamasında birtakım üyeleri istifa ettirerek bir başka dernek kurma yoluna bile gittiler. Bugün ADD KKTC’de partiler üstü bir yapıdadır. Her hangi bir siyasi partinin, derneğin yan örgütü, arka bahçesi değildir. Bugün KKTC’de siyasetin bu noktaya gelmesinin nedenleri sizce neler? GÜLER Bir kere buradaki yapı devlet memurluğuna dayalı. Üniversiteden mezun insanlar bile hemen bir devlet memurluğu ele geçirmeye çalışıyorlar. Yani, süreç içerisinde KKTC vatandaşına balık tutmak öğretilmedi, hep balık verildi. Sizce neden? GÜLER Burasıyla ilgili hep kısa vadeli planlar yapılmış. Bütün sıkıntı uzun vadeli planlar yapılmamasından kaynaklanıyor. 1974’ten sonra uzun vadeli planlar yapılmış olsaydı bugünkü sıkıntıları yaşamazdık. Burada da düne kadar AB ve ABD’yi emperyalizmle suçlayan kesimler birden AB yandaşı oldular, dönüşüm geçirerek birden değişiverdiler. Peki, buradaki iç siyasete AKP’nin ciddi müdahalesi olduğu söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz? GÜLER AKP’nin ciddi müdahaleleriyle sıkıntılar yaşanıyor. Bunları iyi değerlendirmek lazım. Hükümet bu konuda “geçmişte de müdahale oluyordu, şimdi de oluyor” gibi yaklaşım ile olaya yaklaşıyor. Bu durum Kıbrıs Türk demokrasisine büyük bir darbe vurmuştur. Bu durumun CTP tarafından normal bir durummuş gibi açıklanmaya çalışılması Kıbrıs Türk insanını çileden çıkartmıştır. Kıbrıs Türk siyasetinde taşlar yerinden oynamıştır. 1990’lı yılların başında Sovyet sisteminin çökmesinden hemen sonra Kıbrıs’ın Kuzey’i ve Güney’indeki birtakım insanlar kimi AB ve ABD’deki merkezler tarafından eğitilmeye başlandı. Bu insanlar kendilerine burslar verilerek çeşitli ülkelerde eğitimden geçirildi. Zaten bu kişiler bunları inkâr da etmiyorlar. Bunlardan birisi Sevgül Uludağ’dır. “Biz 30 kişi olarak ABD’ye götürülerek eğitimden geçirildik. Sonra 300 kişiyi eğittik. 300 kişi 3 bin kişiyi eğitti. Sonunda üç bin kişi olarak biz 100 bin kişiyi etkiledik” şeklinde net olarak söyledi. Bu eğitim süreci sonucunda buradaki sivil toplum örgütleri, sendikalar hareketlendirildi. Birtakım eğitimlerden geçirilen kişiler de bu sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının etkili noktalarına geldiler. Bunlara para kazandırmak için de AB’den burada birtakım fonlar oluşturuldu. Dikkat ettiğim nokta KKTC’de sendikaların hep kamu sektöründe örgütlü oluşları. Ama özel sektörde sendika sayısı yok denecek kadar az ve güçsüz. Bu nasıl bir çelişki? GÜLER Haklısınız. Burada sadece turizm sektöründe örgütlü, o da kamunun kontrolünde bir sendika var. Öbürlerinin hepsi kamu sektöründe örgütlü. Nedeni de açık. Bir tür sarı sendikacılık var burada. Bu sendika başkanlarının çok büyük bölümü CTPBirleşik Güçler bünyesinde KKTC Cumhuriyet Meclisi üyesidirler. Bu kişiler seçildikten sonra da hem milletvekilliği hem sendika başkanlığını yürütmüşlerdir. Bizim tereddütlerimiz bundan kaynaklanmaktadır. ADD olarak sizin KKTC’deki rejime sosyal faşizm ismini taktığınızı biliyorum. Neden? GÜLER Biz bunu rejime değil ortaya söylüyoruz. Halkın yorumlamasını istiyoruz. Biz siyasi partileri, kişileri işaret etmek istemiyoruz. Sadece sosyal faşizmin ülkede yeşermeye başladığını, sosyal faşistlerin etkili olabildiklerini gözlemlediğimizi söylüyoruz. Amacımız bunu halkın yorumlaması ve halkın bunu fark etmesi. Burada statükoyu değiştireceklerini söyleyenler bugün kendi statükolarını mı yarattılar? GÜLER Geçmişte turuncu statüko vardı diyenler bugün bunun rengini değiştirdi. Yeşil statüko oldu. Bunu insanlar çok açık ve net olarak sokakta konuşuyor. Bugün eşi benzeri görülmemiş bir siyasi müdahale oldu. AKP’nin müdahalesinden söz ediyorum. Gerçi AKP’nin müdahalesi olmadığı yetkili ağızlar tarafından söyleniyor ama AKP’nin Annan Planı döneminde de Kıbrıs’a ne kadar etkili biçimde “evet” oyu çıkabilmesi için buraya parti yetkililerini gönderdiğini ve onların etkin bir biçimde çalıştıklarını dünya âlem biliyor. Bu durum Türk halkından, Anadolu’dan gizlenmek isteniyor. Anadolu ile Kıbrıs Türkü’nün arası açılmaya çalışılıyor. Uyanık olmak gerek. Karen Fogg unutulmamalı. K. Fogg ne demişti : “Anadolu ile Kıbrıs Türk insanının arasını açın.” Bunun için uyanık olmalıyız. Anan Planı döneminde sadece AKP’nin mi müdahalesi oldu? Yurtdışından müdahale gelmedi mi? GÜLER AB, ABD yetkililerinin de ne kadar etkin müdahalede bulundukları çok açık. O dönemde yayımlanan gazeteleri tararsanız bunları gayet net olarak okuyabilirsiniz. Bu son AKP’nin siyasi müdahalesi o kadar amatörce ve rahatsız edici biçimde yapılmıştır ki en can alıcı noktası da toplumsal iç huzuru bozmaya yöneliktir. Çünkü ramazan ayında başlayarak ve bu ay boyunca özellikle Din İşleri Başkanı’nın çevresinde gelişen olaylar düşündürücüdür. Bu kişi, “Ben AKP’ye tabiyim. Onlar ne derse onu yaparım. Benim odamdan nice milletvekilleri geçti. Kimse konuşmasın. Ben konuşursam daha farklı şeyler söylerim, Kıbrıs Türk gençliği din bilmez,Allah bilmez, Rum ile Türk olmak arasındadır” biçimindeki açıklamalarıyla kendini savunurken aslında ne olduğunu bu sözleriyle ortaya koymuştur. Kısa bir süre önce Güney Kıbrıs’a geçerek Makarios’un mezarını ziyaret etmesi, Rum din adamları ile görüşmeler yapması ve de birçok yabancı ülke temsilcisinin Yönlüer’i makamında ziyaret etmeleri de cabası. Bir de CTPDP koalisyonu döneminde din işlerine ayrılan bütçenin neredeyse eğitim bütçesiyle eşitlenmesi nasıl bir mantığın sonucu? GÜLER İnanılmaz ama öyle. Eğitim bütçesi dört küsur milyon dolar, din işleri bütçesi üç milyon dolar. Bu son derece düşündürücüdür. Bakınız bizler Müslüman değil miyiz? Din karşıtı, dinsiz miyiz? Bizler sadece durum tespiti yapıyoruz. Yüce İslam dininin siyasete alet edilmesini engellemek ve istismar edilmemesi için uğraş veriyoruz. Mücadelemiz laiklik ve Atatürkçülük mücadelesidir. CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear