26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 EKİM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Tartışma Konusu Meclis komisyonunda ‘‘Lozan’ı da tartışalım’’ demişti Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü ‘‘vekâleten’’ yürüten Yusuf Beyazıt... AKP iktidarı döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra, hem Güneş Sigorta hem de Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Başkanı da olan Yusuf Beyazıt’a bir öykü anlatalım: ‘‘Vakıflar Bankası’nın Mecidiyeköy’de bir şubesi vardır. Şubenin bulunduğu binanın yüzde 30’u Vakıflar Bankası Çalışanları Munzam Yardımlaşma Vakfı’na aittir. Vakıfbank, her ay vakfa kira bedeli olarak 1 trilyon lira verir. Mecidiyeköy’deki bu bina, araya hatırlı isimlerin de girmesiyle bir Arap sermayeli finans kuruluşuna düşük fiyatla satılmak istenir. Bu isteğe, inşaat grup başkanı ile çalışan vakfının başkanı karşı çıkarlar. Olayın hemen ardından satışa karşı çıkanlardan inşaat grup başkanı emekliye sevk edilir, vakıf başkanı da vakıf başkanlığından alınıp 3 derece birden indirilerek Ankara’daki bir küçük şubeye gönderilir.’’ Şu insan dediğin varlık çok garip. İstese, tartışacak ne konular bulabiliyor kendisine... Ayaklar altında SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Senaryo Çekimine geçilen senaryo şöyle: Recep Tayyip Erdoğan, hesabını kitabını ABD ile ilişkilere bağlamıştı, oraya bağlamaya devam edecek. ABD’nin PKK koordinatörüne karşılık, genelgeyle ‘‘genelgatör’’ atanması, tüm muhalefete karşılık Lübnan’a asker gönderme tezkeresinin kabul ettirilmesi, hepsi, hepsi aynı hesabın adımları. Bir zamanlar 8.5 milyar dolar karşılığında Irak’ın kuzeyine girmeme sözü veren ve böylece PKK ile mücadele konusunda Türkiye’nin elini kolunu bağlayan gizli anlaşmalara imza atan Limanİş’in, Mersin Limanı’nın özelleştirilmesine karşı açtığı davada Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşın, limanın devredilmesinin bir zorunluluk olduğuna ilişkin açıklamaların, girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Limanİş Genel Başkanı Raif Kılıç, Erdoğan ve ekibi, bugün Irak’ta PKK’nin alt edilmesi için tümüyle ABD’den medet uman bir siyasa izliyor. Eğer Türkiye’nin vereceği ödünler karşısında ABD, PKK’yi Irak’tan sürer, PKK’nin beli kırılırsa, bunun meyvelerini AKP iktidarının yiyeceğini varsayıyorlar. Apo’nun yakalanması sonrası esen rüzgârın benzerini yakalayacaklarını, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi hızla düşen halk desteğini yeniden kazanacaklarını hesap ediyorlar. ABD yardım ederse, şubatta, martta erken seçime gitmeyi düşünüyorlar... Veli, çocuğunun Milli Eğitim Bakanlığı’nca basılmış kitaplarını almak üzere yıllardır Güvenpark’ın arkasındaki yayın satış bürosuna gidiyor. Bakıyor ki, büro boşaltılmış, Beşevler’e taşınmış. Araya sora, yeni satış bürosunu buluyor. İçeriye giriyor. İçerisi kendisi gibi yeni satış bürosunu zor bulmanın homurtusu içindeki veliler ile dolu. Ortada, yorgunluktan kan ter içinde kalmış biriki iyi niyetli memurcuk oradan oraya koşturuyor. Bir ona, bir buna yardım etmeye çalışıyorlar, ama nafile! Çünkü matematik kitabı var, tarih kitabı yok; biyoloji kitabı var, fizik kitabı yok; edebiyat kitabı var, coğrafya kitabı yok. Yok olan kitaplar gelecek mi? ‘‘Gelir... Belki gelir... Bir daha uğrayın!’’ Okullar açılalı iki hafta geçmiş, öğrenciler kitap bulamıyor. Hüseyin Çelik de, çorabına adını yazdırırken Milli Eğitim Bakanlığı’nı da ayaklar altına almış, oturuyor... Mozart Krizi (2) ‘‘Deutsche Oper’’ düşünmüş taşınmış ve sonunda ‘‘ifade özgürlüklerinden’’ taviz veremeyeceğine karar vermiş. Medya, siyasiler, sanat dünyası cümle âlem ‘‘Vay! İslami yobazlık yüzünden artık Mozart’ı da mı sansürleyeceğiz?’’ diye ayağa kalkınca, Berlin Operası yöneticileri aymışlar ve ‘‘Idomeneo’’yu tartışma yaratan yeni yorumuyla sahnelemeye karar kılmışlar. Mozart krizinde birinci perde böyle kapanıyor. ‘‘İslamcı tehdit korkusu’’ üzerine bu kadar vaveyla kopardıktan sonra, bakalım ikinci perdede neler olacak? Olay tabii şimdi artık başka bir mecraya girdi. Yönetmen Hans Neuenfels’in peygamber kellelerini sergilediği postmodern Idomeneo yorumu, olabilecek en akıl fukarası yöntemler ve devasa bir sansasyonla ‘‘lanse edilmiş’’ oldu! İkinci perde açıldığında, tüm dikkatler haliyle o ‘‘kesik başlar’’ üzerine toplanacak. ‘‘Deutsche Oper’’ bu arada rüyasında görmediği reklamı yaparken, ‘‘uygarlık çatışması’’ potansiyel bir yeni krizin eşiğine gelmiş olacak. Ama ne gam! Dünya artık böyle yaşıyor. Önce kör kör parmağım gözüne yaraya tuz basılıyor. ‘‘İslamcı tehdit’’ sapıkça bir coşkuyla lanse ediliyor. Ardından İslamcı çevrelerin o bildiğimiz, gözü dönmüş şiddet dolu tepkileri geliyor. Sonra ‘‘uygar Batı’’ koro halinde birleşip ez cümle ‘‘öteki’’ne işaret ediyor: ‘‘İşte! Bunlar bizim özgürlüklerimize alışık değil. İslam değerlerimizle bağdaşmıyor. İslamla bir arada yaşanmaz!’’ diyor. Senaryoda herkesin rolü belli. Kimse kimseyi şaşırtmıyor. Şaşırtması da ne bekleniyor ne de isteniyor. Vergi yatırım yaparak limanı günümüz teknolojisine uygun hale getirerek 4 kat büyütecektir. Bu da limanın kârlılığının dört kat büyümesi anlamına gelmektedir. Bu yaklaşımın devlet ciddiyeti ve ahlaki değerlerle ilişkilendirilmesi mümkün değildir.’’ Devlet küçültülürken ciddiyet de ahlak da küçültülüyor haliyle... Alttan alta ulus devleti bitirme, yereli yeşertme işlemleri sürüyor. Son getirilmek istenen ve yerele daha çok kaynak aktarmayı amaçlayan vergiler de işte bu büyük ‘‘zihniyet değişikliği’’nin eseri... İşin bir başka yanını da CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu aktarıyor: ‘‘Vergi yükünün, anayasanın 73. maddesine uygun olarak, yani yurttaşın mali gücüne paralel üstlenilmesi lazım. AKP, getirdiği bütün vergi düzenlemelerinde bu ilkeyi sistemli olarak göz ardı etti. Büyük şirketlerin, holdinglerin vergisi indirilirken vergisi indirilmeyen tek kesim ücretliler oldu.’’ Gelelim yeni vergilerin ne işe yarayacağına... Kemal Kılıçdaroğlu, bu sayede yerel yönetimlerde AKP’li yandaşların, dost ve akrabaların finanse edileceğini söylüyor. Oh, oh, suyundan da koy vergisi yani... Liman özelleştirilirken mücadelelerinde haklı oldukları kanısında. Gerekçeleri de çok açık: ‘‘DPT’nin 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Mersin Limanı’nın konteyner limanına dönüştürülmesi ve kapasitesinin 2010 yılına kadar 2 milyon TEU’ya çıkarılması kararının programa alınması, bu limana büyük yatırımlar yapılacağı anlamına gelmektedir. Yani Mersin Limanı, özelleştirildikten sonra limana devletin yatırım yapacağı taahhüt edilmektedir. Devleti yönetenler, yıllık kârı 50 milyon dolar olan limanı hem 755 milyon dolara özel kesime verecek hem de devirden sonra Korku politikası Karikatür krizinde de böyle olmamış mıydı? Hatırlayın, bundan tam bir yıl önce ‘‘Jyllands Posten’’ gazetesinde çıkan peygamber karikatürleri; Danimarka’da ilk elden dar bir çevrenin ilgisini çekmiş, İslam ülkeleri büyükelçileri Başbakan Rasmussen’den bir randevu talep etmişlerdi. ‘‘İfade özgürlükleri’’ zırhına sığınan Rasmussen, elçilere meydan okuyan bir tavırla talebi geri çevirince ok yaydan fırlamış, kriz yağ halkaları gibi büyüyüp dağılarak; karikatürlerin yayınından 4 ay sonra gümbür gümbür patlamıştı. Bunu artık ‘‘kötü kriz yönetimiyle’’ açıklamak mümkün değil. Bunun tek bir adı var, o da ‘‘korku politikası’’. Bu ‘‘korku politikasının’’ kendine özgü bir sistematiği, mimarisi var. ‘‘Repubblica’’ gazetesi geçenlerde, Umberto Eco ile Stuart Hall arasında geçen ilginç bir sohbet yayımladı (29 Ağustos). Eco, ünlü düşünür. Hall da, ünlü bir ‘‘siyaset uzmanı’’. Eco, Hall’a ‘‘Krizlere yapay bir imaj mı giydiriliyor’’ diye soruyor: ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr SSK Yetim Aylıklarındaki Uygulama ‘Hukuka Uygun mudur?’ TC Emekli Sandığı Yasasının, 67. maddesinde adı geçen ‘‘dul ve yetimler’’ sözcükleri, ‘‘a) Karı, b) Koca, c) Çocuklar, ç) Ana, d) Baba’’ anlamına gelmektedir. Diğer sosyal güvenlik yasalarında da bu tanımlar geçerli olmaktadır. Yetim kız çocuklarına sosyal güvenlik yasaları haklı olarak bir ayrıcalık tanımıştır. Bu ayrıcalık da ‘‘yetim aylığı’’ bağlanmasıdır. Kız çocuklarına ‘‘yetim aylığı’’ bağlanması için yasa bazı koşullar aramaktadır... Bu koşullar yitirildiğinde bağlanan ‘‘yetim aylığı’’ da kesilmektedir. ‘‘Sigortalının kız çocuklarına bağlanan aylıklar, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya, buralardan gelir veya aylık almaya başladıkları veya evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilir. Yetim aylığının kesilmesine yol açan nedenin ortadan kalkması halinde’’ yeniden aylık bağlanır. Yasanın yetim kabul ettiği ‘‘ana ve baba’’ da yetim aylığı almaya koşullu olarak hak kazanır. ‘‘Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken aylıkların toplamı, sigortalıya ait aylıktan aşağı olursa artanı, eşit hisseler halinde, sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmayan veya 2022 sayılı kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan ana ve babasına aylık olarak verilir. Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalıya ait aylığın yüzde 25’ini geçemez.” 9 Temmuz 2005 günlü Resmi Gazete’de 5386 sayılı ‘‘Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ yayımlanmış ve yayımı tarihinde de yürürlüğe girmiştir. 5386 sayılı bu yasa ile ‘‘yetim’’ tanımı içine girenler iki gruba ayrılmış ve iki grup için de‘‘hukuka aykırı’’ görünen ayrı statüler belirlenmiştir. 1. GRUP: Bu grupta, ölen sigortalının ya da emeklinin ‘‘Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışan, buralardan gelir ve aylık alanlar ile evlenen yetim kız çocukları’’ yer almaktadır. Bu statüde yer alan yetim ‘‘kız çocuklarına bağlanan aylıklar, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya, buralardan gelir veya aylık almaya başladıkları veya evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilir.’’ Bu grupta yer alan yetim kız çocuklarına 5386 sayılı yasa ile ayrıca da ‘‘reva görülen’’ uygulama şöyledir. ‘‘ 6.8.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları’’ durumunda geri alınır. 2. GRUP: Bu yetim grubunda ise ölen SSK sigortalısının ya da emeklinin ana ve babası yer almaktadır. Bu grupta yer alan ana ve babalardan ‘‘sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmayan veya her ne ad altında olursa olsun buralardan gelir ve aylık almayan ana ve babasına, yasaya göre hak ettikleri ‘‘yetim aylıkları’’ verilir. Ana ve babalar için öngörülen uygulama tümüyle değişik olup şöyledir: ‘‘6.8.2003 tarihinden önce ölen sigortalıdan dolayı hak sahibi ana ve babaya; Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları nedeniyle gelir ve aylıkları kesilenlere, gelir ve aylığın kesildiği tarihe kadar yapılan ödemeler geri alınmaz. Ana ve babalardan Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya buralardan kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almaları nedeniyle kurumca tahsil edilmiş olan tutarlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde talepleri halinde ilgililere aynen iade edilir.’’ Sonuç olarak: 1. Grupta yer alan yetimlerden evli olmayan kız çocuklardan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya buralardan kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alanların aldıkları yetim aylığının kesilmekte ve alınan yetim aylıkları da da geri istenmektedir. Buna karşılık, yetim kabul edilen ana ve babalardan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya buralardan kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alanların aldıkları yetim aylığının kesilmemesi ve alınanların da geri istenmemesi, buna karşılık yetim kız çocuklarının hem aylıklarının kesilmesi hem de alınanların geri istenmesi ‘‘hukuka aykırı’’ görülmektedir. Bu uygulama, ayrıca kamuoyunda ‘‘5386 sayılı yasanın kimin, ya da kimlerin ana ve babaları için çıkarıldığı kuşkusunu doğurmaktadır.” ‘‘SSK yetim aylıklarındaki bu uygulama hukuka uygun mudur’’ sorusunun yanıtını ise hukukçularımıza bırakıyoruz. Hedef: ‘İç düşman’ Hall ‘‘Evet’’ diyor! ‘‘(Ekonomik ve sosyal) kriz ‘iç düşman’ üzerine yönlendiriliyor. (Batı’daki) tedirginliğe ve kaygılara böylelikle olabilecek en reaksiyoner tepki verilmiş oluyor. ‘Farklılıkları tanımak’ yerine, ‘değişimden’ kendini korumak refleksiyle verilen bir tepki bu. Topluma itimat telkin eden yeni gerçeklikler aşılanmak istenmiyor... İtimat telkin edici tek gerçeklik olarak, dine doğru bir yönlendiriş var.’’ Hall, bunları ‘‘uygar Batı’nın’’ bağrında uç veren yeni bir ‘‘otoritarizmin’’ belirtileri olarak görüyor. Diyeceğim o ki, konu Batı medyasının sık sık ileri sürdüğü gibi basit bir ‘‘ifade özgürlükleri’’ meselesi değil; otoriter rejimlerin ortak paydası olan bir ‘‘iç düşman yaratma’’ meselesi. Huntington’un ‘‘uygarlık çatışması’’ söylemiyle start alan bu ‘‘iç düşman yaratma’’ mekanizmasında Avrupa içindeki İslam, topa giren bir piyon... HARBİ SEMİH POROY Araç: ‘İfade Özgürlükleri’ Bunu söylerken tabii, tek merkezden adım adım yönlendirilen bir ‘‘dizayndan’’ bahsetmiyorum. Buna gerek yok. Büyük medyanın ‘‘gerçeklik algısını’’ nasıl şekillendirdiğini biliyoruz. Medya kaba hatlarıyla bir ‘‘genel algı iklimi’’ yaratıyor. Bir kez o iklim yerleşti mi, tüm diğer söylemler kıyıda köşede kalan bir marjinalleşmeye mahkum ediliyor. Avrupa medyasında ‘‘karikatür krizi’’, ‘‘Papa krizi’’ ve ‘‘Mozart krizine’’ konulan teşhis kaba hatlarıyla aynı: ‘‘İslamın uygarlığın olmazsa olmazı sayılan ifade özgürlüklerine tahammülü yok. İslamın karşıt düşünceye gösterebildiği tek tepki: Şiddet. İslam farklıdır. Yani ‘öteki’dir!’’ İslamın ifade özgürlükleriyle baş edemediği tabii bir gerçek. Ancak burada önemli olan, ifade özgürlüklerinin araçsallaştırılıyor olması. İfade özgürlüklerinin, ‘‘hakaret özgürlükleri’’ olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak bir kez ‘‘öteki’’ kümesine itildiğinizde, bu nüansların değeri kalmıyor. OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ekim www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/ Kızılırmak üzerinde kurulu 1 bir baraj ve hidro 2 elektrik santralı. 2/ Zekâ geriliği 3 nin ileri bir şek 4 li... Renk renk parlak tüyleri 5 olan, iri gövdeli 6 bir papağan. 3/ Pi 7 rinç, şeker ve suyla yapılan bir tat 8 lı... Zihin. 4/ Bir 9 müzik parçasının dinleyicilerin isteği üze1 2 3 4 5 6 7 8 rine bir kez daha çalın 1 F O T O R O B O ması. 5/ Bir şeyin bitim 2 Ü R A T MA L noktası... Akdeniz’de, İs 3 G A V O T V A panya’ya bağlı turistik taAM İ P S kımada. 6/ Bir büyük yet 4 5 P O S A A S I ke sahibini perde arkasınN A R E dan yöneten kimse. 7/ 6 E M İkaz... Slavların batı ko 7 T A Ç T A R A lundan olan bir ulus. 8/ 8 E C İ R K E S Üzüm suyu... Gizli yer, 9 K A R A Y A N I köşe bucak. 9/ Radyum elementinin simgesi... Barbunyaya benzer bir balık. 9 T İ N E R K E K YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orta Asya’da büyük bir dağ sistemi. 2/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı... Üzerinde gür ot biten düz yer. 3/ Bir ilimiz... Güney Amerika’da yaşayan ve ‘‘Patagonya tavşanı’’ da denilen hayvan. 4/ Tavuğun istenilen yere yumurtlamasını sağlamak için kullanılan beyaz taş... Demir çubuk. 5/ Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 6/ Güney Amerika’da bir ülke... Bir cetvel türü. 7/ Bir nota... İzmir’in bir ilçesi. 8/ Karakter... Herkesin gözü önünde yapılan. 9/ Su geçirmez kumaştan yapılmış bir çeşit spor ceket. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear