Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 OCAK 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yine işsizler Onların genel adı ‘‘özelleştirme mağdurları’’dır. Çalıştıkları işyerleri özelleştirilmiş, onlar da işsiz kalmışlardır da, ondan... Bakanlar Kurulu, 2005 Şubat ayında bir karar çıkarmış ve onların Devlet Personel Başkanlığı kanalıyla ‘‘geçici personel’’ olarak çalıştırılmalarını uygun görmüştü. Karar uyarınca, işsiz kalmış işçilerden kimisi uzmanlıkları ile yakından uzaktan ilgisi olmasa daokullarda gece bekçisi ya da hizmetli, kimisi de cezaevlerinde gardiyan yapılmıştı. Devlet Personel Başkanlığı 2005’in son günlerinde ilgili birimlere bir yazı çıkardı ve ‘‘söz konusu Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde istihdam edilen geçici personelin sözleşmeleri 2005 mali yılı sonunda sona ermekte olup yeni bir mevzuat düzenlemesi yapılmadan ilgililer ile yapılan sözleşmelerin 2006 mali yılında yenilenmesine imkân bulunmamaktadır’’ dedi. İşyerleri özelleştirilmiş işçiler, okullarda gece bekçiliğinden, cezaevlerinde gardiyanlıktan da oldular... Bir üretim merkezi daha tüketiliyor SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Atomize edilen kurum Hemen hemen tüm kamu kuruluşlarında yaşananlar, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na (TAEK) da yansımış durumda... KESK’e bağlı Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası 1 Nolu Şubesi’ne bağlı TAEK işyeri temsilciliğinin hazırladığı raporu okuyalım ve yargıya öyle varalım: TAEK’e alınacak personelde aranan şartlar arasında Kamu Personeli Dil Sınavı’ndan (KPDS) en az 80 puan alma şartı olmasına rağmen, bu şartı taşımayan ve biri de KPSS sonucunun geçerlilik süresi geçmiş olan 10 kişi usulsüz olarak göreve başlatıldı. Kurumda 27 personelin usul ve esaslara aykırı olarak kadro karşılığı sözleşmeli statüye geçirildiği Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporu ile belirlendi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın para ve uzman desteği verdiği Halkın Nükleer Konularda Bilgilendirilmesi Projesi len kurum personelinin sayısı 150’yi buldu. Araştırma merkezlerinin temel birimlerinden olan fizik ve kimya bölümleri kapatıldı. Ülkemizin tarım ve hayvancılığının gelişmesine katkısı olacak nükleer teknik uygulamalı bütün projelerden vazgeçildi. Daha birkaç sene önce büyük harcamalarla yeniden düzenlenen Ankara Nükleer Araştırma Merkezi kapatıldı, personeli uzmanlık alanlarına bakılmaksızın Sarayköy Nükleer Araştırma Merkezi’ne gönderildi. TAEK’in kuruluşundan bu yana yayımlanmakta olan ‘‘Turkish Journal of Nuclear Sciences’’ adlı bilimsel derginin yanı sıra ‘‘TAEK Bülteni’’nin de yayını durduruldu. Anlaşıldı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da, devleti küçültme modasına uydurulmuş: Ufaktan ufaktan atomize edilip parçacık haline dönüştürülüyor... durduruldu. Kurumda birçok uzmanın görev yerleri değiştirildi. Bir kısmı da emekliliğe zorlandı. Bugüne değin görev yeri değiştiri Devlet Çoksesli Korosu, 2005 Temmuz ayındaki Aspendos Festivali’nde dünyaca ünlü şef Justus Frantz’ın yönetiminde Beethoven’in 9. Senfonisi’ni seslendirmişti. Koronun başarısından çok etkilenen Frantz, Almanya’ya döner dönmez Uluslar Filarmoni Orkestrası’nın yetkililerine başvurdu ve orkestranın Koromuzun başarısı büyük Almanya turnesi programına Devlet Çoksesli Korosu’nun da eklenmesini istedi. Uluslar Filarmoni Orkestrası yetkililerinin, ‘‘Almanya’da birçok profesyonel koro bulunduğu halde neden Türk korosunu istediği’’ne ilişkin sorularına Frantz’ın yanıtı, ‘‘Performansından çok etkilendim. Son derece erdemli ve yüksek müzikaliteye sahip bir koro’’ oldu. Ve sonuç: Devlet Çoksesli Koromuz, 16 Ocak’ta Coburg, 17 Ocak’ta da Berlin’de Gustav Mahler’in ‘‘Do Minor 2. Senfonisi’’ni, yani ‘‘Diriliş Senfonisi’’ni seslendirecek... Çoksesli Korolar Derneği Başkanı Cem Hakan Özaslan, Almanya’ya hareketten önce bize koronun çok ‘‘heyecanlı’’ olduğunu aktardı. Coşkuya ve özgüvene gereksinim duyduğumuz bir süreçte ülkemiz adına temsil edilmek ve ‘‘Diriliş Senfonisi’’ni seslendirmek.. hoş bir duygu olmalı... Oradan yılda üç ürün alınabiliyor. Narenciyenin her türü.. limon, greyfurt, portakal orada... Yakın bölgelerde ağaç başı limon verimi ağaçta 73 kilo, orada ağaçta 143 kilo. Köyceğiz’de greyfurt verimi ağaçta 100 kilo, orada ağaçta 260 kilo... Pamuk, yağlık ayçiçeği, buğday, silajlık mısır, tohumluk mısır, yemlik dane mısır, yonca, fiğ, çayır otu, tohumluk fiğ ekiliyor, toplanıyor... Buğdayı kaldırıyorsun mısır ekiyorsun, mısırı kaldırıyorsun kışlık sebze ekiyorsun. Öyle bir yer... Orası neresi mi? TİGEM’e ait Dalaman çiftliği. Orası, Bakanlar Kurulu kararıyla ‘‘Kültür, Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’’ yapılacak. Çiftlik, çiftlik olmaktan çıkacak. Limon bahçeleri, sebze bahçeleri villa olacak, birinci sınıf tarım arazisinin, buğday, mısır tarlalarının üstünde butik oteller yükselecek, 150 bine yakın ağacın çoğu dibinden kesilecek, yerine fuarkongre merkezi dikilecek. Türkiye, bir besin ve tohumluk, damızlık deposundan daha ‘‘tüketim’’ adına vazgeçecek. Yazık olacak, çok yazık olacak... Bedeviler Nasıl Kurban Kesiyor? ‘‘Birleşik Arap Emirliklerinde (BAE) kurban, özel yetkiyle donatılmış mezbahalarda kesilir. Kurban kesmek isteyenler bu nedenle, bayramın ilk günü namazdan sonra en yakın mezbahanın yolunu tuttular...’’ ‘‘Emirates Today’’ (11 Ocak) BAE’de İngilizce yayın yapan bir gazete. Bayrama ilişkin haberlerinde bu bilgiyi veriyor. Ne basına, ne sokağa, ne de parklara Türkiye’deki vahşet manzaraları yansımadı bu yüzden. Elinde bıçak bileyerek boğa kovalayan, şehir içinde boş arazilerde koyun kesen insanların izine rastlamadım burada. Bayramın ilk günü Abu Dabi’deydim. Piknik için ayrılmış özel alanlarda ateş yakıp piknik yapanlar gördüm. Otoyolda kurban kesen görmedim. Otuz yıl önce çöldeydiler BAE, AB adayı da değil. Ama ortalığı kan gölüne çevirmeden kurban kesme sağduyusunu, kendi kendine gösterebilmiş. BAE’de yerel halk, otuz yıl öncesine dek çölde yaşayan bedevilerden oluşuyor. Bu kısa sürede almış oldukları mesafeyi varın siz hesap edin. Türkiye’ye buradan bakmak, doğu ve batı arasına sıkışmış ‘‘dualikili yapımızı’’, tezatlarımızı tepsi gibi ortaya koyuyor. Kurban kesme adabı, şehircilik ve imar anlayışı gibi alanlarda Türkiye, BAE gibi bazı Ortadoğu ülkelerinden bayağı geri. Bu başlığı kapatıp ‘‘hukuk devleti’’ gibi bambaşka bir konu başlığını açtığınızda çarpıcı başka tezatlarla karşılaşıyorsunuz. BAE bizim gibi laik bir hukuk sistemiyle değil, malum şeriatla yönetiliyor. Ancak ‘‘laik hukuk sistemi’’, illa ‘‘hukuk devleti’’ anlamına gelmiyor. Türkiye’deki ‘‘af kurumu’’ ve anlayışı mesela, parçası olmaya çalıştığımız Avrupa ülkelerinden çok BAE’yi andırıyor. Abu Dabi’den ayrılmamdan tam iki gün önce, bir ‘‘genel af ilan edildi’’ örneğin. Bayram arifesinde yaşamını yitiren Dubai emirinin anısına yeni emir, devlet başkanı Şeyh Halife Bin Zayed El Nahyan’la bir olup ‘‘af çıkardı’’. Hükümranın kimliği ile özdeşleştirilen ve güçlünün iki dudağı arasından çıkan kişiselleştirilmiş bir afla, hapishanelerdeki tüm mahkumlar sokağa salında. Bizdeki ‘‘Rahşan affı’’ gibi tıpkı! Herhangi bir Avrupa ülkesinde böyle bir şey düşünülemez. Ama Ortadoğu’da oluyor. Orta çağda olduğu gibi tıpkı. Biz kendimizi hep Batı ile karşılaştırıyor, Batı ile aşık atmaya çalışıyoruz. Arada bir şöyle Doğu’ya da bir göz atmak, kendimizi bir de ‘‘Doğu’nun terazisi’’ ile ölçmek acıtıcı ama eğitici oluyor. Neyin, niçin, ne kadar olabildiğini... irkilerek fark ediyor insan... Mustafa Necati’den Bugüne Eğitimimiz İ. GÜRŞEN KAFKAS Kurtuluş Savaşımızda örgütçü çalışmaları, basında toplumcu uğraşları, efe olup dağlara çıkarak düşmana direnişi unutulmazlardandır. 1 Ocak, Mustafa Necati’nin çok genç yaşta, hizmetlerinin doruğundayken ölümünün yıldönümüdür. ‘‘İzmir’e Doğru’’ gazetesindeki yazılarıyla direnişe, örgütlenmeye, dayanışmaya seslenişi.. Bulgurcu Mehmet Efe ile Anzavur ve Yunanlılara karşı koyuşu da unutulmazlardandır. Vasıf Çınar’la birlikte İzmir ve çevre halkını, ‘‘İzmir’e Doğru’’ gazetelerindeki yayınlarıyla tutsaklığa başkaldırıya çağrışı örnek alıcıdır. Hukuk eğitimi alan Mustafa Necati, özel okullarda yönetcilik, öğretmenlik, gazetecilik ve hukuk danışmanlığı görevlerinde bulundu. İstanbul’daki eğitimi süresinde, Osmanlı’nın yönetim yapısının giderek bozulduğunu, teslimiyetçi, korkak ve ürkek davranışını, devlet olma özelliğini yitirdiğini görüyor, arkadaşlarıyla konuşuyor ve tartışıyordu. İzmir’in işgaline karşı mitingler ve toplantılar düzenliyordu. Yabancı güçlerin İstanbul’da konuşlanmasını protesto ediyordu. Osmanlı yönetiminin Sevr’in uygulanmasına karşı koyamayışı üzerine, vatanın dilim dilim bölüşülmesine dur diyen Mustafa Kemal ve arkadaşlarına katıldı. Ulusal bütünlük için politikaya atıldı. 1920’de Saruhan milletvekili seçildi. Karadeniz Bölgesi Rum Pontus Cemiyeti’nin eylemlerini soruşturdu. Kastamonu ve çevresi İstiklâl Mahkemesi başkanlığında bulundu. Tarafsız, hoşgörülü ve anlayışlı bir hukuk bireyi olarak örnek davranışı nedeniyle Kastamonulularca kendisine fahri hemşehrilik verildi. TBMM’deki Müdafaai Hukuk Grubu üyeliğine, 1922’de de İzmir milletvekilliğine seçildi. 1923’te İmarİskân ve Mübadelet (Değişim); 1924’te Adalet Bakanlığı görevlerine getirildi. Avrupa’daki vatandaşlarımızla topraklarımızdaki azınlıkların, tartışmalı, sorunlu ve zorlu değişimlerini uyumlu çalışmalarla gerçekleştirdi. Halkın can ve mal güvenliğini sağlayıcı yoğun hizmetlerde bulundu. Ancak, Mustafa Necati’nin gerçek başarısı Milli Eğitim Bakanlığı’nda unutulmaz eğitim çalışmalarıdır. 1925’te başladığı bu görevini, 1 Ocak 1928’de ölümüne kadar ulusal eğitim alanında yenilikler, değişim ve gelişmelerle dolu hizmetlerle tamamladı. Milli Eğitim Bakanlığı öncesinde öğretmenleri bir çatı altında toplayarak Muallimler Birliği başkanlığını iki yıl yürüttü. Mustafa Kemal, ‘‘Düşlerim eğitimle gerçekleşecek’’ özdeyişindeki ulusal yücelmenin eğitim alanındaki basamaklarını Mustafa Neati ile yürütüyordu. Eğitimdeki yenileşmeci öneri ve projelerini Mustafa Kemal’e sunuyor ve uygulamaya koyuyordu. Millet Mektepleri; Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik); yeni Türk harfleri; Türk Dil, Türk Tarih kurumları; Köy Öğretmen Okulu; Teftiş Sistemi, Talim ve Terbiye, Şura, Eğitim Enstitüleri ve Öğretmen Özlük Sorunları gibi yenileşmeci eğitim hizmetleri genç Cumhuriyetimizin aydınlanma kıvılcımlarıydı. Mustafa Necati, Türk ulusunun özgür düşüne erginliğini, bilgi, sanat ve teknolojik alanlarında yücelmesini Batı uygarlığı gerçeğinde görüyordu. Ulusça çağdaş, aydın, yaratıcı ve seçkinci bir eğitimle öz değerlerimizi geliştirme bilincinde olmamız gerektiğine inanıyordu. Arkadaşları onu ‘‘Başı yükseklerde, gözü yıldızlarda, temiz ve çetin bir yenilikçi olarak durmadan çalışır, üretirdi’’ şeklinde tanımlıyorlardı. Mustafa Kemal, ‘‘Ben, Necati’den çok iş bekliyorum. O hepsini yapacaktır, buna inanıyorum’’ demişti. Mustafa Necati’nin genç Cumhuriyetimizin eğitim alanındaki gelişiminin harcında alın teri ve emeği vardır. Öğretmenlere altın çağını yaşatmış, toplumda ‘‘yıldız öğretmenler’’ olarak yer almalarında öncülük etmiştir. Adile Sultan Kasrı arazisinin, öğretmenlere Atatürk’ten armağan edilmesini sağlamıştır. Tevhidi Tedrisat Yasası ile dağınık ve düzensiz olan eğitimimizi ‘‘eğitim birliğine’’ ulaştırmıştır. Karma eğitime gidilmesinde öncülük etmiştir. M. Necati sonrası Köy Enstitüleri kuruldu. Halkevleri ile sosyal gelişmeye gidildi. Dünya Klasikleri Türkçeleştirilerek okurlara sunuldu ve aydınlanma pencereleri açıldı. 1950 sonrası eğitimde gelişme, aydınlanma ve yenileşme yolundaki tüm hizmetler bir bir durduruldu. Ulusal aydınlanmadan ürküntü duyuldu. Siyaset, ticaret ve tarikat üçlemesi eğitimin ve öğretmenin içinde oldu hep. Köyün gelişmesi, köylünün aydınlanmasından çekinildi. Cumhuriyetin temeli olan kültürel yaygınlık yerine, ideolojik ve dini etkileşim, ulusal bir örtü gibi vatan toprağına serilir oldu. Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde iki geri bir ileri gidişli yol çizgisinde ilerledik. Türban sorunu, imam hatiplilere çift diplomayla eğitim seçkinliği; basamaklı eğitim sistemindeki (modüller) yetersizlik; okullaşmada ve öğrenimde farklılaşma ile tehlikeli boyutlara gidilmektedir. Milli Eğitim’de kadrolaşma, öğretmen sorunları, Kuran kursları ve kutlu gün etkinlikleri kaygılı yolda olduğumuzun anlatımıdır. Bilimde ilerleme, bilim insanı yetiştirme ulusal özlemimizken hurafeler, rüyalar, şıhlar ve dervişler dönemi hortlar oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk ilke ve devrimleriyle başlayan, Mustafa Necati ile devam eden eğitim meşalesi bugünleri görmemeliydi. Eğitim emekçisi Mustafa Necati, siyaset adamı olarak eğitim tarihimizdeki örnek ve başarılı hizmetleriyle unutulmayacaklardandır. ‘‘Sen karanlıkları aydınlığa dönüştüren fırtına kuşu, ışığın bol olsun, rahat uyu...’’ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Türkiye tatil için güvenli mi?’ BAE’den ayrılırken ‘‘kuş gribi haberleri’’ buradaki yerel gazetelerde de manşetlere taşınmıştı. 11 Ocak tarihli ‘‘Khaleej (Haliç) Times’’ gazetesinin ilavesinde ‘‘Türkiye tatil için güvenli mi?’’ başlığı altında çıkan tam sayfalık bir yazı örneğin, Türkiye’de hüküm süren ‘‘karmaşaya’’ (kafa karışıklığına) işaret ediyor; kuş gribi hakkında kamuoyunun yeterince hazırlanmadığına, insanların gerektiğince aydınlatılmadığına, esas sorunun da bu olduğuna dikkat çekiyordu. ‘‘Gulf Today’’in yorum sayfasının başında ise ‘‘Türkiye’nin yakın takibe alınması gerektiğine’’ ilişkin bir yazı vardı... Yurtdışında on beş gün kalınca, Türkiye’de gündemin bir günde nasıl bambaşka yerlere savrulabildiğini unutuyor insan. Birileri artık bu ihmal ve sorumsuzluğun hesabını hükümetten sorar diye düşünürken Atatürk Havalimanı’na indiğimde ‘‘kuş gribi’’ sayfasını bir an önce çevirmeye hazırlanan bir ülke buldum karşımda. 7’den 70’e herkes yeni bir felakete, Ağca olayına kilitlenmişti. Kuş gribini ‘‘Cuma hutbelerine’’ havale eden Başbakan, alışıldık üslubu ile her zamanki gibi ‘‘olayı magazinleştiren’’ basına çatmakla meşguldü. Hastalıktan üç çocuğunu yitiren Mehmet Zeki Koçyiğit’’le konuyu bu arada tabiri caizse tatlıya bağlamış; virüsü yenen küçük Ali Hasan’ı ‘‘okutma’’ vaadiyle kişisel himayesi altına almıştı. ‘‘Şahsi talimatıyla’’ baba Koçyiğit’e Ankara’da yeni bir iş imkânı da sağlayan Başbakanımız, aileyi bizzat aramak lütfunde bulunmuş; başsağlığı dileklerini telefonda ‘‘kadere boyun eğen bir insan olarak’’ iletmeyi ihmal etmemişti. Bitti. Kaderci, alicenap bir Doğu hükümranına yakışır bir üslupla tam, kriz Erdoğan açısından kontrol altına alınmıştı! Çölden yeni çıkmış bir halk ve ülkeyle Türkiye’yi karşılaştırmak... bana da acı geliyor. Ne yazık ki durum bu. Karşı karşıya olduğumuz gerçekler, bir Avrupa ülkesini çağrıştırmıyor. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ 1396’da ya1 pılan ve Haçlı kuvvetleri 2 karşısında Os 3 manlıların zaferiyle sonuç 4 lanan savaş. 2/ 5 İki tarla ara 6 sındaki sınır... 7 Kiraya verilerek gelir geti 8 ren ev, dükkân 9 gibi mülk. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kuyruksokumu ke1 M AMZ A N A Ç miği... Osmanlılar2 U N A L A N Y A da kapıkulu askerleZ E R rine ve kimi görevli 3 S İ L M E T R A N Ş lere üç ayda bir veri 4 A M A A R I len ücret. 4/ Bir ge 5 K A V A minin baş ve kıç ta 6 K S İ L O F O N A F İ T A P raflarında çektiği su 7 A Y lar arasındaki fark... 8 OD İ N M İ Poker, konken gibi 9 Ö N E M S E M E K oyunlarda aynı cins iki kâğıda verilen ad. 5/ İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan durum... Silisyum elementinin simgesi. 6/ Bir nota... Telli bir çalgı. 7/ Ünsüzle biten bir sözcüğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması... Her yanı suyla çevrili kara parçası. 8/ Mezar... Güzel ötüşlü bir kuş. 9/ Çanakkale’nin bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 14 Ocak www.mumtazarikan.com 1/ Dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı. 2/ Bacağın, dizkapağından topuğa kadar olan bölümü... Takımlar grubu, küme. 3/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantı. 4/ Baryum elementinin simgesi... Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge. 5/ Afrika’da yetişen ve parlak kerestesi mobilyacılıkta kullanılan ağaç... Hatay ilinde bir ırmak. 6/ Parlak kırmızı renkli bir süs taşı... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta... Eski dilde su. 7/ Arşının sekizde biri uzunluğundaki ölçü... Meksika’ya özgü mısır ekmeği. 8/ Ege Bölgesi’nde ünlü bir antik kent... Şube, kol. 9/ Gümüşbalığı. CUMHURİYET 17 K