29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER ^ gnçtrkcll'Rİ : . az bfter, okul sezonu başlar. Bu yıllardır böyteî Ama aıHk okula dönüş gnçtriccllifc Yeni okul dönemtnde yeni ayakkabı almak lazım, yeni sırt çantası almak lazım, bunun için de para lazım diyaf sıkıntıya gfnne! Eylül ve ekimdel FLO Ayakkabı Alışveriş \ Merkezterinde yer alaftf ^ gnçtrkdl reyonlanndar* alacağın ayakkabı ve çantalaı' sanaözel%30indiri.. .... _.'• ındıriınHalışveriş kulüpşifren — Şifıeni unuttuysan ya da bilmi SFRyaz 2222ye yol HâJaüyeolmadrys GNCyaz2222yey< Ayrtntıb bilgi www.turtcce<l.com.tr'd*k | EYET/HAYIR OKTAY AKBAL PENCERE Kalabalıktaki Yalıudık (Bir öykücük) etstur "Sana dün bir tepeden baktım azız IstanbuH..." diye başlar bir şiirine Yahya Kemal... Ben de geçen gün caddelerinden, sokaklanndan, alan- lanndan baktım Istanbul'a.. Akşa- müstüydü. Köprü.Tünel, Istiklal Cad- desi, Taksim. Birkaç avarelik saati... Zaman zaman gerekiyor böyle boş- luklar! Hep doluyuz bir sürü işle, uğ- raşla, insanla, sorunla... Gazetede- kı odamda, evdeki odamda 'yalnız' kalmak olanaksız. Başkalanndan de- ğilyakınmam! Kendimden, kendim- deki bu 'ınsan, sorun' birikıminden.. Notlar, mektuplar, telefonlar. Neler neler yansıtılmıyor ki! Yazmamız için, duyurmamız için.. Bir şeylerin, birtakım kötü şeylerin düzelmesi için... Mektuplan, yazıla- n, gazeteleri, kitaplan, kendı içimi, çev- remdeki insanlann yüzlerini, iç ve dış evrenlerini okumaya, anlamaya ça- lışmak! Yazmak da bir işe yaramıyor. Belkı yarıyor, ama uzun sürede!.. "Insanlar anlaşıldı, cihanın da sır- rı yok." Yahya Kemal'den dizeler ge- liyor aklıma. Yürürken belleğin yüze- yine çıkıyor şiirler. Çalkantılı bir de- nizde bata çıka gidiyoruz. Insantar an- laşıldı. Insanlar anlaşılmış! Hangisi, hangıleri? Bakıyorum Haşet Kitabe- vı'nın vitrinleri önünde.. Içerdeyim. Nerdeyse biryaşam geçirdim bu ki- taplıkta.. Dergıler, kitaplar aldım; alamadığı- ma baktım, almış kadar oldum. Bir- takım cıddi ınsanlar kitaplar alır hep! Fransızca dergilerin, gazetelerin yap- raklarını karıştınr. Şimdi şu insanlar anlaşıldı mı? Yüz lira, iki yüz lira ve- rip Fransızca bir kitap alan beyaz saçlı adam? Şu yaşlı kadın? Kim an- ladı onlan? Kim gerek gördü anlama- ya? Sanki kendileri anladılar mı ken- dilerını? Bir anlığına, "Ben neyım, ki- mım, amacım ne, özlemım ne?" di- ye düşündüler mi? Yürüyorum kalabalığın içinde.. Bir eski öykümde "kalabahktan bıri" ol- duğumu yazmıştım. Bana öyle gel- mışti ki bu kalabalık hep aynı şeyi dü- şünür, özler. Bir an için beliren, yitıp giden bir duygu... Ama Erol Güney, "Yaprak" dergisinde hemen eleştir- mişti; kalabalığın içinde bireylerin "aynı şeyı" düşündüğünü yazmanın diktatörlere vergi bir eğilim olduğu- nu, bir sanatçının bundan kaçınma- sını hatırlatmıştı. O bir anlık duygu, bir anlık sezi gelip gider zaman za- man! Kalabalık içinde kişi kendini yi- tirir. Kişiliğini, benliğini, ayncalığını... Kalabalığın insanı olur, ne kadar ben aynyım, ben başkayım, ben onlargi- bi değilim de dese! Kalabalık çeker sürükler sizi, içine, ortasına, altına alıp ezerek, posanızı çıkararak... Sen istemesen de "kalabahktan biri" ol- duğunu benimsetir kafana vura vu- ra... Sinemalar karşılıklı dizili... Eski tut- kum kalmadı. Bir, bir daha sinema- ya girip çıkmak, kalabalıkta yalnızlı- ğımı duymak, film insanlarıyla bir başka yaşamı paylaşmak... Yapay buluyorum şimdi film dünyasını, ger- çek dışı, uydurma, yalan... Insanlar geçiyor, bıyıklı gençler. Kötü kötü bakan... Her an savaşa hazır. Ne- dense hepsi birbırine benziyor. Boy- ları uzun ya da kısa, gözlerinin ren- gi değışik olsa da... Kafalannın için- den geçen bunalımlar eş, benzer... Kitaplar dizili Taksim'e, koca koca ser- giler. Hepsi sloganlar bağırıyor, slo- ganlar dağıtıyor. Ne kadar az gerçek kültür, gerçek yazın yapıtlan! Kaset- lerde de hep birbirinin benzeri türkü- ler. Devrımci türküler! "Aldırma gö- nül aldırma." Sabahattin Ali'nin ak- lına mı gelirdi şiirinin "marş" haline gelecegi! Bir ürküntü geldi birden... "Beya- zıt'ta vuruşmuşlar" dedi ardımdan biri. Yarınki gazetelerde okuruz! Her sabah olduğu gibi! Oku oku budur sonu! Uğraşıldı, didinildi, nice kan, ter, gözyaşı döküldü, toplumu bir kurtu- luşa çıkarmak için, bir gerçek bilinç- tendirme için... Sonuç: Kara bir çık- maz! Şimdilik! Yann? Orası da karan- lık! Herkes kendi yalnızlığında... Her- kes kendi yapayalnız devrimciliğin- de, savaşımcılığında! Bin parça, on bin parça! Ben, "Yalnızlık bana ya- sak" demiştim. Bunu özleyerek, düş- leyerek... Birden ozan dostum Öz- demir Asaf ı buldum karşımda. Ye- ni kitabını sordum. "Yalnızlık payla- şılmaz" dedi. Sonra beni kalabalık içindekı yalnızlığımda bırakarak ken- di yalnızlığına gitti. 'Karşı Kıyılar' adlı kitaptan (1979). Yeni Kapı?.. Aklı başında bılınen çoğu insanı karalar bağla- mış gıbı... Diyorlar ki: - Ne olacak bu halimiz?.. - Ne var halimizde?.. - Islamcı ya da takıyyeci iktidar var, Kürtçü te- rör var, karşısında kımse yok... - Merak etme, olur, yeni bir kapı açılır... • Dördüncü Murat kıyıcı bir padişahtı, içkiyi tü- tünü yasaklamıştı... Padışah bir gün saraydan tebdıl çıkmış, Üskü- dar'a giden bir dolmuş kayığına atlamış; tekne kı- yıdan açılınca yolcular tütün keselerini çıkarmış- lar, çubuklannı tüttürmeye başlamışlar... Içlerinden bıri: - Yapmayın, etmeyin, sultanımız.. diyecek ol- muş... - Boş ver, demişler, bu vakitte padişahımız ha- remınde mışıl mışıl uyuyordur... • Kayıkta ünü çevreye yayılmış bir Mağribî falcı varmış, remıl atmaya başlamış, birden saçlan dı- kenleşmiş, kayıktakilere haber vermiş: - Ey ahalı, Padışah Efendımiz hareminde uyu- muyor, derya üzenndedır, bize pekyakındır... Tam o sırada Dördüncü Murat gürlemış: - Tez kayığı Istanbul'a çevınnL Sonra Mağnbî falcıya dönmüş: - Bre. bıl bakayım ben şimdi Şehr-i Stanbul'a hangı kapısından gıreceğim?.. Bilirsen hepinizı bağışlanm... Mağribî "Emret sultanım" deyip remilini attık- tan sonra bir kâğıda bir şeyleryazıp Dördüncü Mu- rat'a vermiş... Padışah da kâğıdı okumadan ku- şağına sokmuş, çünkü ne yapacağını biliyormuş... Sultan zamanı gelınce kayıkçılara buyumnuş, bir yerden kıyıyaçıkmışlar... Murat: - Fermanımdır, dıye güriemiş, tez surlann bu- rasından Istanbul'a bir yeni kapı açılsın!.. Sonra Mağnbî'nin kâğıdını kuşağından çıkanp okumuş... Ne yazıyormuş: "Padışahım, açtırdığın yeni kapı hayırtı olsun!.." Tarihsel söylentıye göre Istanbul'daki "YeniKa- pı" adını bu olaydan almış... • Kımse karalar bağlamasın, en kötü durumlar- da bile bir yeni kapı açılır... Kürtçüler terör yapıyoriar.. Islamcılar iktıdarda.. IşTürkçülere mı kalacak?.. Islamcı, Kürtçü, Türkçü, kavuncu, karpuzcu, üzümcü dışında bir yeni seçenegın kapısı elbet- te açılacak!.. Ortalık yıkılıyor. Şimdi gecelereaayanıklı şişede, sınırlı sayıda noktada. coo
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear