02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1» KASIM 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Gittiği yer belli Egemenliğin ulusta olduğu laik, de- mokratık, hukuk devletinde yaşıyor. Hem de o devletin yürütme erkinin ba- şında Mahkemenin "Inanç hiçbir za- man yasanın önüne geçemez" deme- sine karşı çıkıyor: "Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur." Ona göre, yasaya, yargıya kulak asmayacağız... Ya ne yapacağız? "Din uleması"nı dinleyeceğiz... Dünden bugüne hiç değişmedi. Ne dediğinin, nerede olduğunun farkın- da. Nereye gittiğinin de farkında... Müsteşannın dediği yere gidiyor: "Türkiye Cumhuhyeti'nin başlan- gıçîa ortaya koyduğu bütün temelil- kelenn; laiklik, cumhuriyet ve milliyet- çilikgibibirçok temel ilkeninyerini da- ha çok katılımcı, daha adem-i mer- kezi, daha Müslüman biryapıya dev- retmesi zonınluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum." Değişmediler, devleti değiştirmeye kalkışıyoriar. Deneye yanıla teokratik deviete varabilecekterini sanıyorlar... Adım adım gelişenler Her şey adım adım gelişti... Nükleer silah deyip Irak'a girdiler. Irak üniterdi, böldüler; laikti "Islamın, ülke- nin resmi dini ve yasamanın temel kay- nağı" olduğunu kabul ettirdiler. Aynı ta- nhlerde, Türkiye'de Kamu Yönetimi Re- formu Tasansı ile "federalizm" günde- me taşındı, okyanus ötesinden de "ılım- lı Islam" rüzgârtan estirildi. Irak'ın kuzeyi kırmızı çizgimizdi, aske- rimizin başına çuval geçirip "Alın size 8.5 milyar dolar, yeterki içeri girmeyin" de- diler. Terör örgütünden yakındık, tam tersine kolladılar. Barzani aşiret reisiy- di, bölünmüş Irak'ın kuzeyinin başına oturtuldu, yetmedı, devlet başkanı ola- rak en üst düzeyde kabul gördü... Ne rastlantıdır ki, Irak'ın kuzeyine ya- kın sınır il ve ilçelerimizde peş peşe is- yan benzeri olaylar patlak veriyor. Yaşa- nanları değeriendıren Hakkâri Valisı Er- doğan Gürbüz de. "Buralarda" diyor, "DEHAP'lı belediye başkanlan ne isti- yorsa halk onuyapıyor. Durduran da, ha- rekete geçiren de onlar." Istedikleri zaman olaylan durduran, istedikleri zaman harekete geçiren be- lediye başkanlan kimler? Avrupa'dan herTürkiye'ye gelenin uğramadan geç- mediği, son yerel seçimlere SHP çatısı altında giren belediye başkanlan... Bir zamanlar ABD ile at pazariığına gi- rişenlere, AB'nin her dediğıne teslim olanlaragelince... Onlar, olup biteni anlamak ve gerek- li önlemleri almak için istihareye yattı- lar; şeyhlerin, şıhlann gaipten verecek- leri işareti bekliyorlar... 1 •i r^l wf I *4^ SOROYA 1 ÇAÜŞ/YOR.'.. • BAŞKAStm CAKTABü.^ <w». 11.» * Ödev Yazar Erendiz Atasü. AB Komisyonu Türkiye Temsılcisi Hans Jörg Kretsch- mer'e geçen hafta bir mektup gönderdi. Kretschmer ıle biriikte okuyalım: "Muhterem Beyefendi; AB'nin, Türki- ye'nın demokratikleşme sûrecini, insan haklannın ve özgürtüklerin yaygınlaşması- nı destekledığı ve tersine gelişmeleri göz- lemlediğı AB sözcüleh tarafından sık sık dtle getıhlir. AB'yi destekleyen yurttaşla- nmız da aynı kanıdadıhar. Türk basınını iziememeniz düşünüleme- yeceğine göre, bahsedeceğım talıhsız ola- yın dıkkatınızden kaçmış olabileceğine ih- ttmal veremıyorum. Anılan olay, Van Yü- züncü Yıl Üniversıtesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Askın'/n, göreve gelmesinden ön- Biz de sizi gödemliyoruz ce işlendiği iddıa edılen bir mali usulsüz- lükyüzünden tutuklanması ve tutuklanma tarihinden beri Van Cezaevi'nde tutulma- sıdır. Anılan usulsüzlüklerin üniversitenın ilgili organlan tarafından soruşturulması teamülken, birçok hukukçunun karşı gö- rüş bildınvesine rağmen tutuklanma ger- çekleşmiştır. Değerii bir bilim insanı olan Prof. Aşkın 'ın laik toplumun etkin destek- çisi olduğu ve ünıversıtesinde yükselen siyasi Islam köktenciliğıne karşı başanlı bir mücadele yürüttüğü, kamunun bılgisi da- hilindendir. Malum, yargı bağımsızdırvepo- litikacılara yargıdakı meseleler hakkında görüşbildirmekyakışmaz. Hal böyleyken, bu olayda tersi bir tutum ızlenmiş, iktidar- da bulunan siyasi partınin birçok temsil- cisi tutuklamayı yanlış bulanlara tarafgir ve öfkeli yanıtlar vermişlerdır. Bu arada olay tra/ik bıryöne girmiş, rektörün çalış- ma arkadaşlanndan biri, dört aydır Van Cezaevı 'nde tutuklu olmasına rağmen he- nüzyargı önüne çıkanlmamış, Enver Ar- pah cezaevinde intiharetmiştır. RektörAş- kın kalp hastası, yaşlı bir insandır. Rektö- rün ınsan haklannın ihlal edilmiş olduğu öy- lesine açıktır ki, kanımca bunu tartışmak bile fuzulidir! Ve bu konuda AB'nin sessiz- liği düşündürücü, daha da ötesi kaygı ve- ricidir. Lütfen durumun sadece Türkada- letini ilgilendirdiği ıleri sürüimesın. Türk adaletinı ilgilendiren bir diğer olayda, Or- han Patnuk davasında, AB'nin bambaş- ka birtutum benimseyip bambaşka bıryol izlediği hepim'ızin malumudur. Sayın Temsılcı, AB'nin Türkıye'yı göz- lemlediğı gıbi, Türk kamuoyu da AB'yi gözlemlemektedir. Ve AB 'nin sadece Tür- kıye'yı destabıl'ıze edebilecek olaylarla il- gilendiğı ızlenimı kamuoyumuzda gıttıkçe güçlenmektedir. Dikkatınizı Prof. Aşkın ola- yına çekmek ıstedım. Burada düzeltılme- si gereken biryanlış var. Bu olay, aynı za- manda, çifte standart ızlemedığinı kanıt- layabilmekaçısından AB ıçın bırşanstırda." Bunalımın Ekonomik Maliyeti OfcTARTÜREL Prof. Dr. OLTÜEmekli Öğretim Üyesi "tazarYalçm Doğan, 4 Kasım 2OC5 tarihlı Hürriyet'teki "Ece- vit 'n Maliyeti 168 MilyarDolar" bajlıklı köşe yazısında Haluk Özdalga'nın Kötü Yönetilen Tür<ıye: ömek Vaka DSP adlı kitabından şöyle bir aktarma yapmaktadır: "1998'de 3255 dolîr olan kişi başına milli ge- Hr, 2002 'de 2123 dolara inmiş- tir. Ecevit yönetimi eğer kişi başına geliri 1998 seviyesinde tutabilseydi Türkiye'nin erişe- bileceği (dolar cinsinden) mil- Hgdirileffiteneriştği (dolar cin- sinden) milli gelir arasındaki fartiann toplamı, 1999-2002 döreminde 168 milyar dolan bulmaktadır." (1999 yılı milli ge- lirin n kabaca yüzde 88'i) özdalga'nın Ecevit ve DSP yönetimi ile giriştiği polemik il- gi alanımın dışında. Türkiye ekonomisini gerçek birçökün- tüye ıterek AKP iktidannın yo- lunu açan IMF1999 ve 2001 is- tikrarlandırma programlarına DSP'lı koalisyon hükümetinin niye angaje olduğunu açıkla- mak da, en başta, o dönemin sorumlu siyaset adamlarına düşer. Benim vurgulamak iste- diğim şey, Doğan'ın "çarpıcı" bulduğu "hesap ve hesapla- ma yöntemi"n\D tümüyle yan- lış ve yanıltıcı olduğudur. Bu yazı Cumhuriyet okuıiarının benzer yanlışlardan sakınma- lan için yazıldı. Bilindiği gibi, reel döviz ku- ru 1998-2004 döneminde önemli daJgalanmalar göster- miştir. DPT verilerine göre ve 1998:100 bazına indirgenerek reel kur düzeyinin yıllık ortala- maJarı şöyle hesaplanabiliyor: 1999'da 106, 2000'de 114, 2001'de 93, 2002'de 104, 2003'te 114,2004'te 122. Baş- ka bir deyişle, TL 1998-2000 döneminde aşırı değerlenme eğiliminde iken 2001 bunalı- mında aksi yöne savrulmuş, 2002-2005'te ise yeniden aşı- •rı değerlenmeye başlamıştır. Dolayısıyla, bu dönemin her bir yılı için cari dolar kuru ile he- saplanan milli gelir büyüklük- lerini reel gelir eşdeğen say- mak yanlıştır. Boyu her gün de- ğişen bir "metre", uzunluk öl- çüsü olamaz. Bütün eksiklik ve kusuriarına (özellikle 2003 ve 2004 yılı gelir düzeylerinin yön- tem yanlışlan dolayısıyla yük- sek tahmin edilmesine) rağ- men DİE kaynaklı, TL cinsinden reel milli gelir senleriTürkiye'de- kı hasıla değışmelerini gerçe- ğe daha yakın bir biçimde yan- sıtmaktadır. Şimdi aşağıdaki tabloyu inceleyelim: 1998 Ryatfan le Gayri Safi MiHasfe (MyarYR) Ydlar Gerçekleşen Trend (Gerçekleşen/ Trend"), % 1998 53.0 53.0 100 1999 50.1 54.2 92 2000 53.3 55.5 96 2001 48.4 56.8 85 2002 52.1 58.1 90 2003 55.3 59.4 93 2004 60.8 60.8 100 Kaynak. Bınncı sutun DPT Yıllık Pmgramlan 2000-2005'ten alınmış. dığer sûtunlar tarafımızdan besaplarmtştır... Tablodaki "Trend" değerieri, milli gelirin 1998-2004 döne- minde her yıl eşit oranda (yüz- de 2.3) arttığı varsayımı ile he- saplanmıştır. AKP öncesi hü- kümet, gerçekleşen milli gelirin (ülkenın gelir yaratma potansi- yelini yansıttığı varsayılabile- cek) "trend" milli gelir düzeyi- nin altında kalması nedeniyle deştirilebilir ve koalisyon hü- kümetinin "ekonomik maliyeti" tu bulgular temelinde tahmin edilebılir. örneğin 2001 ve 2O02'de ülkenin gerçekleşen nillı geliri, "frenc/"değerininsı- rasıylayüzde 15 ve yüzde 10 al- tndadın bu da 2001 -2002 bu- ralımmın vahim gelir kayıplan ya- rîttığını doğrular. Ne var ki yu- tenda başvurduğumuz yöntem tîknik olarak geçerii olsa bile yi- re de tartışmaya açıktır. Herke- sn bildiği gibi, 1990'larda sür- cürülemeyecek kamu açıklan \e dış borçlanmalar ile pom- planan ekonomik büyümenin tturası, 2000'lenn başında bir laşka hükümete çıkanlmış ve "jedet", o hükümete ödetilmiş- t. Oysa bir orta dönemli çev- m, çıkış ve iniş evreleri ile bir lütündür; makasla istenildiği <bı kesilîp hükümetler arasın- a paylaştınlamaz. bu satıriar, 1999-2002 koalis- yon hükümetini iktisat politika- sındaki yanlışlıklardan ya da mevcut sosyal demokrat par- tileri emekten yana polıtikalar formüle etmekteki yetersizlikle- rinden aklama anlamında yo- rumlanmamalıdır. Ama sorun (birkısmı IMF istikrar program- lanndaki tasarım hatalanndan kaynaklanan) iktisat politikası başansızlıklan ile sınııiı değildir. 1978-1979 ve 1999-2002 de- neyimlerinin açıkça gösterdiği gibi, Türkiye'deki egemen sı- nıflar böylesı bunalım yıllarını orta-sol siyasal partileri hükü- met soaımluluğuna ortak ede- rek atlatmayı denemişler, bu- nalım geçiştirildikten sonra geç- mişteki durgunluk veya çöküş bu sınıflann sözcüleri tarafın- dan orta-sol siyaseti veya si- yaset adamlannı aşağılamafır- satı olarak kullanılmıştır. "Kaz güfme"edebiyatının seçkin ör- neklerı bu anlayışın ürünüdür ve sadece yakın geçmişin hü- kümet ortağı DSP'yi değil, or- ta-sol ve soldaki tüm siyasal partileri ve emek örgütlerini he- def almaktadır. Orta-sol ve sol siyasette yer alan kişi ve kuru- luşlann kendilerini böytesi sataş- malara muhatap sayıp sayma- malan, kendi takdirierine kal- mıştır. Sağlık devletin ödevi. Başımızdakiler, bu alandan kendilerini sıyırıyoriar. Eğitım, devletin ödevi. Başımızdakiler, eğitimin özelleşmesi için bol keseden teşvik dağıtıyoriar. Sosyal güvenlik, devletin ödevi. Başımızdakiler, sosyal güvenliğe "kara delik" dıyoriar. Haberleşme, devletin ödevi. Başımızdakiler, kamusal haberleşme kurumunu Araplara devrediyortar. Kalkınma devletin ödevi. Başımızdakiler, devlete gelir getiren, yeni fabrikalar kuran, kalkınmayı sağlayan tüm sanayı tesislerıni elden çıkarıyorlar. Vergi toplama, devletin ödevi. Başımızdakiler, kendileri dahil vergi ödemeyenleri affediyorlar. Güvenliğı sağlama, devletin ödevi. Başımızdakiler, ortalık yıkılsa da sorumluluğu üstlerinden atıyorlar. Başımızdakılerin "devlet ödevi" anlayışında türban takma, imamlan atama, hatipleri ünıversıtelere sokma, Kıbns'ı ve yurt topraklannı pazarlama, işine gelmeyince de takıyye var yalnızca... KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak <t yahoo.com.tr ÇtZGÎLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci <t mynet.com HARBt SEMÎHPOROY semihporoy(f! yahoo.com \ • HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BILGIN BUHAFTASONU FOTOSRAF SANATaSI VE CUMOK hayatepik >t mynet.com FOTO5RAF SERSİSINE &İDELÎM DE HAVATA TAHIAMMÛL 6UCÜMUZ ARTSINI. / ıstanbul fotoğrof merkezi / TorlobaSJ butvarı 272 taksım *vww <5tanbuffoto9rofmerkezi.com TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIK\X 19 Kosun toınc.mumtaz-arikan^com LINCOLN'IN ÛNLÛ SÖYL£M.. 1&6Z'TE BUGÛU, AMERIKA OEVLeTS4Ş&*M ABMHAM LINCOLM (Uwc/£A/) BJJYÛK. BÎR SÖYLEV VERDl- AMEHİKAU İÇ SAVAŞl SÜ- RE&ICEN, HENÜZ 4- AY ÖMCS, *UJZEYÜL£- ISİN KÖLECJ GÜNEYLILe&l YENDİĞİ 6ETTYSSUK.G 'DA VAPILAN ACOMUŞM4 COŞZUYLA KARŞILAUMtŞTt. UMCOLN, AMERJICA Bl/ZLEpK OEI/LETLE- /?/ 'NİM /MSAA/LAS/ DOĞUŞTAN EÇıT ICA - BUL ETTIĞ/M;OZ.GÜR.LUĞÛN YEA1IP£M CANLAMACAĞ/A/I;BU S4VAŞ/A/ M,D£M0t£- GATIIC &R YONETIMIN Kü&JLMASt İÇİN VERİL&îglUİ AAILATMIÇTI. So/da,linco/r>'/n el yaastyt * Address" söyleyrmn bır kol SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 'Kopenlıag'daki Medeniyet htifakı!1 En büyük ıronı, bunlann "MedenıyetlerArası Ittifak" üzenne yapılan birtoplantının ardından olması... Danımarka'da "Avrupa- Hareketı"n\n "Medeniyet- ler Arası Ittifak" toplantısına katılan Başbakan, dılin- den hiç düşürmedıgı bu kavramdan ne anladığını- açık, seçık, kuşkuya yer bırakmayacak şekılde- ortaya koş- muş oldu: Gücünü "kutsal"dan alan bir uygarlık anla- yışı... 1. Erdoğan ın "kutsalla tanf ettıği bu uygarlık an- layışında kuşkuya, tartışmaya, kul ıcadı kurallara yer yok... 2. Basın özgüıiüğü ve laik yargı gibi "kul ıcadı kri- teriere" atfedılen önemin yeri, "/a/tea/"latanımlanan bir uygarlık sözü konusu olduğunda, tümüyle "göreceli- dir"\ 'Başbakan bir kez konuşuri' Kutsal ve kutsallaştınlan değerieryerine "hukuk dev- letinı" koyan "Kopenhag Kriterlerine", tam da yenn- de Kopenhag'da kazan kaldıran Başbakan, düşünül- düğü gıbı yainız Türkiye'deki tabanına ve tribünlere değıl, Avrupa kamuoyuna da konuştu ve Avrupa baş- kentlerine "Erdoğan knteheri" ve "Erdoğan manifes- tosuyla" karşılık vermış oldu. Başta Danımarkalı mes- lektaşı Rasmussen ve Avrupa Insan Haklan Mahke- mesi olmak üzere önüne gelene posta koymaktan çe- kinmedı ve herkese fırça attı. Danimarka'da start alan "bu manifestoya" iyiden iyiye kendıni kaptıran Başbakan, en son Esenboğa'ya ayak bastığında soru sormak cüretinde bulunan bır mes- lektaşımızı şoyle azarladı: "Başbakan yainız bir kere konuşuri" Bıtti. Gücünü "kutsal"öan alan ortaçağ hükümdar- lan gıbı tıpkı!.. "Erdoğan manifestosuna" ters düşen, bu manifes- toylaçelışen hiçbırkuruma, kımseye "söz hakkı yok!" Ne AİHM'ye, ne Avrupalı meslektaş başbakanlara, ne gazetecıye... Kimin ne zaman, ne kadar söz hakkına sahıp oldu- ğuna, öncelikle "kulsar, ardından da "yainız bır kez konuşan Başbakan Erdoğan" karar verecek... Dani- markalılar kuşkusuz, "Ankara'nın önerdiği 'medenıyet- ler ittıfakı buysa'... Mersi. Bızalmayalım!" demışlerdir. Yainız Danımarkalılar değil, tüm Avrupa'nın aldığı mesaj bu. Olli Rehn nıtekim hiç vakit kaybetmeden çı- kıp: "Türkiye değışımde daha çok uzun yol katetme- li. BirAvrupa ülkesı liden olarak Rasmussen'e hak ve- nyorum..." demedi mı? Bunun tercümesi, Brüksel kondortannda kırk yıldır söylenegelen: "Türkiye, Avrupa'dan çok farklı bir uy- garlık. Kriterlen ve değerier manzumesi bizden farklı. Yukardan aşağı inen reformlar ve kâğıt üzerinde veri- len taahhûtlehe Avrupalı olunmaz!" yargısının tescılı- dlr. Bu yargı, ne yazık ki, en çıplak veen ilkel versıyo- nuyla Başbakan'ın son "Kopenhag seyahatinde" müm- kün olan en gürültülü patırtılı biçimde tescil edildi. '17 Aralıktan beri köpriiyü atmak istiyori' "Sezgıleriyle" hareket eden Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa ıle ılişkilerinde bir dönemeç, bir kilometre taşı olarak kabul edılebılecek bu çıkışı, peki niye yaptı der- sinız? Düne kadar giımeye can attıgı Avrupa'nın ardın- dakı dünyayı çözemediğı, kestıremedıği, değerlendi- remedıği ve bunun ağırlığı altında ezıldığı ıçın mi sade- ce? Yoksa, bılinçli birtercıh mi bu? Bence ıkıncisı. Başbakan "3 Ekım"e dek kendince "ayıya dayı demek" zorunda kalmış; "3 Ekim" ertesın- de önüne çıkan ılk fırsatta -gene kendi üslubunca- "ayıya(l) bılhassa ayı demek istemiştir". Başbakan yai- nız -erken seçim olasılığı karşısında- seçmenlenne se- lam yollamakla kalmıyor. Aynı zamanda Avrupa'ya da açık bır mesaj veriyor. "Brüksel misyonu, bundan böyle benim için öncelik sırasını yıtırdi!" Türkiye'nin AB ile ilişkilennde önemli bir gözlemci- ye, 17 Aralık ertesinde yaşanan duraklamanın neden- lerini ve "Bir başmüzakereci tayininin bile neden bu kadaruzunzaman aldığını" sorüuğumda, hiç unutmam şu yanıtı almıştım: "Erdoğan, 17 Aralık zirvesinde yaşanan Kıbns kri- zinden sonra Avrupa ile köprüleh atmayı ciddi ciddi düşündü ve Avrupa öncelığini bu yüzden bılinçli bir seçımle geri plana ıterek nihai karannı 3 Ekım sonra- sına erteledi!" Bu perspektıf; "olaylı Danimarka gezisinin" neden böyle birbıri ardına gelen patlamalaria bıttiğıni açıklıyor. Gensı bır başka yazıya!.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLDANSAĞA: 1/ "Işıklar Bayramı" da denılen ve se- kiz gün süren Yahudi Bay- ramı. 2/ Mer- sin'ınbirilçe- sı...İskambil- de bir kâğıt. 3/ Hamur kıva- mına getirıl- miş madde... Nazilerin po- litıkasında Germen ırkından kimselere yakıştınlan ad. 4/ Hunlannenünlühü- kümdan. 5/ Başlan- gıçta yer alan... Bir 5 türotomobılyanşı. 6/ 6 Çıplak \iicut resmi... Güzel çiçekli bir süs bitkisı. 7/Ticareteş- 9 yası... Kütahya'nın bir ilçesi. 8/Tatlı olan topra- kaltı bölümleri hekimlikte ve serinletici içkilerin yapımında kullaıulan otsu bir bitki... Tavır, dav- ranış. 9/ Kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı- cılıktakullanılan bitki... Katılmış, ulanmış parça. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ 31 Ocak'ta başlayan elli günlük kış dönemi... Fas'ın plaka imi. 2/ Temel, esas... Işık akısı biri- mi. 3/Kısa saplı odun baltası... Yaprakların düz ve parlak bölümü. 4/YıhnazGüney'in bır filmı... Üstün yeteneklı. üstün nıtelikli. 5/Bozcaada'da ye- tiştirilen, şaraplık siyah üzüm cinsi... Japon lirik dramı. 6/Kripton elementinin simgesi... Yardım amacıyla toplanan para. 7/Derin ve çok bilgisi olan. 8/Takımada... Büyük erkekkardeş. 9/Hatay ilin- de bir ırmak... Kişileştirilen varlıklara söz söylet- me sanatı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear