Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1» KASIM 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Gittiği yer belli
Egemenliğin ulusta olduğu laik, de-
mokratık, hukuk devletinde yaşıyor.
Hem de o devletin yürütme erkinin ba-
şında Mahkemenin "Inanç hiçbir za-
man yasanın önüne geçemez" deme-
sine karşı çıkıyor: "Mahkemenin bu
konuda söz söyleme hakkı yoktur."
Ona göre, yasaya, yargıya kulak
asmayacağız... Ya ne yapacağız? "Din
uleması"nı dinleyeceğiz...
Dünden bugüne hiç değişmedi. Ne
dediğinin, nerede olduğunun farkın-
da. Nereye gittiğinin de farkında...
Müsteşannın dediği yere gidiyor:
"Türkiye Cumhuhyeti'nin başlan-
gıçîa ortaya koyduğu bütün temelil-
kelenn; laiklik, cumhuriyet ve milliyet-
çilikgibibirçok temel ilkeninyerini da-
ha çok katılımcı, daha adem-i mer-
kezi, daha Müslüman biryapıya dev-
retmesi zonınluluğu ve artık bunun
zamanının geldiği düşüncesini
taşıyorum."
Değişmediler, devleti değiştirmeye
kalkışıyoriar. Deneye yanıla teokratik
deviete varabilecekterini sanıyorlar...
Adım adım gelişenler
Her şey adım adım gelişti...
Nükleer silah deyip Irak'a girdiler. Irak
üniterdi, böldüler; laikti "Islamın, ülke-
nin resmi dini ve yasamanın temel kay-
nağı" olduğunu kabul ettirdiler. Aynı ta-
nhlerde, Türkiye'de Kamu Yönetimi Re-
formu Tasansı ile "federalizm" günde-
me taşındı, okyanus ötesinden de "ılım-
lı Islam" rüzgârtan estirildi.
Irak'ın kuzeyi kırmızı çizgimizdi, aske-
rimizin başına çuval geçirip "Alın size 8.5
milyar dolar, yeterki içeri girmeyin" de-
diler. Terör örgütünden yakındık, tam
tersine kolladılar. Barzani aşiret reisiy-
di, bölünmüş Irak'ın kuzeyinin başına
oturtuldu, yetmedı, devlet başkanı ola-
rak en üst düzeyde kabul gördü...
Ne rastlantıdır ki, Irak'ın kuzeyine ya-
kın sınır il ve ilçelerimizde peş peşe is-
yan benzeri olaylar patlak veriyor. Yaşa-
nanları değeriendıren Hakkâri Valisı Er-
doğan Gürbüz de. "Buralarda" diyor,
"DEHAP'lı belediye başkanlan ne isti-
yorsa halk onuyapıyor. Durduran da, ha-
rekete geçiren de onlar."
Istedikleri zaman olaylan durduran,
istedikleri zaman harekete geçiren be-
lediye başkanlan kimler? Avrupa'dan
herTürkiye'ye gelenin uğramadan geç-
mediği, son yerel seçimlere SHP çatısı
altında giren belediye başkanlan...
Bir zamanlar ABD ile at pazariığına gi-
rişenlere, AB'nin her dediğıne teslim
olanlaragelince...
Onlar, olup biteni anlamak ve gerek-
li önlemleri almak için istihareye yattı-
lar; şeyhlerin, şıhlann gaipten verecek-
leri işareti bekliyorlar...
1
•i r^l
wf
I *4^
SOROYA
1
ÇAÜŞ/YOR.'.. •
BAŞKAStm
CAKTABü.^
<w». 11.» *
Ödev
Yazar Erendiz Atasü. AB Komisyonu
Türkiye Temsılcisi Hans Jörg Kretsch-
mer'e geçen hafta bir mektup gönderdi.
Kretschmer ıle biriikte okuyalım:
"Muhterem Beyefendi; AB'nin, Türki-
ye'nın demokratikleşme sûrecini, insan
haklannın ve özgürtüklerin yaygınlaşması-
nı destekledığı ve tersine gelişmeleri göz-
lemlediğı AB sözcüleh tarafından sık sık
dtle getıhlir. AB'yi destekleyen yurttaşla-
nmız da aynı kanıdadıhar.
Türk basınını iziememeniz düşünüleme-
yeceğine göre, bahsedeceğım talıhsız ola-
yın dıkkatınızden kaçmış olabileceğine ih-
ttmal veremıyorum. Anılan olay, Van Yü-
züncü Yıl Üniversıtesi Rektörü Prof. Dr.
Yücel Askın'/n, göreve gelmesinden ön-
Biz de sizi gödemliyoruz
ce işlendiği iddıa edılen bir mali usulsüz-
lükyüzünden tutuklanması ve tutuklanma
tarihinden beri Van Cezaevi'nde tutulma-
sıdır. Anılan usulsüzlüklerin üniversitenın
ilgili organlan tarafından soruşturulması
teamülken, birçok hukukçunun karşı gö-
rüş bildınvesine rağmen tutuklanma ger-
çekleşmiştır. Değerii bir bilim insanı olan
Prof. Aşkın 'ın laik toplumun etkin destek-
çisi olduğu ve ünıversıtesinde yükselen
siyasi Islam köktenciliğıne karşı başanlı bir
mücadele yürüttüğü, kamunun bılgisi da-
hilindendir. Malum, yargı bağımsızdırvepo-
litikacılara yargıdakı meseleler hakkında
görüşbildirmekyakışmaz. Hal böyleyken,
bu olayda tersi bir tutum ızlenmiş, iktidar-
da bulunan siyasi partınin birçok temsil-
cisi tutuklamayı yanlış bulanlara tarafgir
ve öfkeli yanıtlar vermişlerdır. Bu arada
olay tra/ik bıryöne girmiş, rektörün çalış-
ma arkadaşlanndan biri, dört aydır Van
Cezaevı 'nde tutuklu olmasına rağmen he-
nüzyargı önüne çıkanlmamış, Enver Ar-
pah cezaevinde intiharetmiştır. RektörAş-
kın kalp hastası, yaşlı bir insandır. Rektö-
rün ınsan haklannın ihlal edilmiş olduğu öy-
lesine açıktır ki, kanımca bunu tartışmak
bile fuzulidir! Ve bu konuda AB'nin sessiz-
liği düşündürücü, daha da ötesi kaygı ve-
ricidir. Lütfen durumun sadece Türkada-
letini ilgilendirdiği ıleri sürüimesın. Türk
adaletinı ilgilendiren bir diğer olayda, Or-
han Patnuk davasında, AB'nin bambaş-
ka birtutum benimseyip bambaşka bıryol
izlediği hepim'ızin malumudur.
Sayın Temsılcı, AB'nin Türkıye'yı göz-
lemlediğı gıbi, Türk kamuoyu da AB'yi
gözlemlemektedir. Ve AB 'nin sadece Tür-
kıye'yı destabıl'ıze edebilecek olaylarla il-
gilendiğı ızlenimı kamuoyumuzda gıttıkçe
güçlenmektedir. Dikkatınizı Prof. Aşkın ola-
yına çekmek ıstedım. Burada düzeltılme-
si gereken biryanlış var. Bu olay, aynı za-
manda, çifte standart ızlemedığinı kanıt-
layabilmekaçısından AB ıçın bırşanstırda."
Bunalımın Ekonomik Maliyeti
OfcTARTÜREL Prof. Dr.
OLTÜEmekli Öğretim Üyesi
"tazarYalçm Doğan, 4 Kasım
2OC5 tarihlı Hürriyet'teki "Ece-
vit 'n Maliyeti 168 MilyarDolar"
bajlıklı köşe yazısında Haluk
Özdalga'nın Kötü Yönetilen
Tür<ıye: ömek Vaka DSP adlı
kitabından şöyle bir aktarma
yapmaktadır: "1998'de 3255
dolîr olan kişi başına milli ge-
Hr, 2002 'de 2123 dolara inmiş-
tir. Ecevit yönetimi eğer kişi
başına geliri 1998 seviyesinde
tutabilseydi Türkiye'nin erişe-
bileceği (dolar cinsinden) mil-
Hgdirileffiteneriştği (dolar cin-
sinden) milli gelir arasındaki
fartiann toplamı, 1999-2002
döreminde 168 milyar dolan
bulmaktadır." (1999 yılı milli ge-
lirin n kabaca yüzde 88'i)
özdalga'nın Ecevit ve DSP
yönetimi ile giriştiği polemik il-
gi alanımın dışında. Türkiye
ekonomisini gerçek birçökün-
tüye ıterek AKP iktidannın yo-
lunu açan IMF1999 ve 2001 is-
tikrarlandırma programlarına
DSP'lı koalisyon hükümetinin
niye angaje olduğunu açıkla-
mak da, en başta, o dönemin
sorumlu siyaset adamlarına
düşer. Benim vurgulamak iste-
diğim şey, Doğan'ın "çarpıcı"
bulduğu "hesap ve hesapla-
ma yöntemi"n\D tümüyle yan-
lış ve yanıltıcı olduğudur. Bu
yazı Cumhuriyet okuıiarının
benzer yanlışlardan sakınma-
lan için yazıldı.
Bilindiği gibi, reel döviz ku-
ru 1998-2004 döneminde
önemli daJgalanmalar göster-
miştir. DPT verilerine göre ve
1998:100 bazına indirgenerek
reel kur düzeyinin yıllık ortala-
maJarı şöyle hesaplanabiliyor:
1999'da 106, 2000'de 114,
2001'de 93, 2002'de 104,
2003'te 114,2004'te 122. Baş-
ka bir deyişle, TL 1998-2000
döneminde aşırı değerlenme
eğiliminde iken 2001 bunalı-
mında aksi yöne savrulmuş,
2002-2005'te ise yeniden aşı-
•rı değerlenmeye başlamıştır.
Dolayısıyla, bu dönemin her bir
yılı için cari dolar kuru ile he-
saplanan milli gelir büyüklük-
lerini reel gelir eşdeğen say-
mak yanlıştır. Boyu her gün de-
ğişen bir "metre", uzunluk öl-
çüsü olamaz. Bütün eksiklik ve
kusuriarına (özellikle 2003 ve
2004 yılı gelir düzeylerinin yön-
tem yanlışlan dolayısıyla yük-
sek tahmin edilmesine) rağ-
men DİE kaynaklı, TL cinsinden
reel milli gelir senleriTürkiye'de-
kı hasıla değışmelerini gerçe-
ğe daha yakın bir biçimde yan-
sıtmaktadır. Şimdi aşağıdaki
tabloyu inceleyelim:
1998 Ryatfan le Gayri Safi MiHasfe
(MyarYR)
Ydlar Gerçekleşen Trend
(Gerçekleşen/
Trend"), %
1998 53.0 53.0 100
1999 50.1 54.2 92
2000 53.3 55.5 96
2001 48.4 56.8 85
2002 52.1 58.1 90
2003 55.3 59.4 93
2004 60.8 60.8 100
Kaynak. Bınncı sutun DPT Yıllık Pmgramlan 2000-2005'ten alınmış.
dığer sûtunlar tarafımızdan besaplarmtştır...
Tablodaki "Trend" değerieri,
milli gelirin 1998-2004 döne-
minde her yıl eşit oranda (yüz-
de 2.3) arttığı varsayımı ile he-
saplanmıştır. AKP öncesi hü-
kümet, gerçekleşen milli gelirin
(ülkenın gelir yaratma potansi-
yelini yansıttığı varsayılabile-
cek) "trend" milli gelir düzeyi-
nin altında kalması nedeniyle
deştirilebilir ve koalisyon hü-
kümetinin "ekonomik maliyeti"
tu bulgular temelinde tahmin
edilebılir. örneğin 2001 ve
2O02'de ülkenin gerçekleşen
nillı geliri, "frenc/"değerininsı-
rasıylayüzde 15 ve yüzde 10 al-
tndadın bu da 2001 -2002 bu-
ralımmın vahim gelir kayıplan ya-
rîttığını doğrular. Ne var ki yu-
tenda başvurduğumuz yöntem
tîknik olarak geçerii olsa bile yi-
re de tartışmaya açıktır. Herke-
sn bildiği gibi, 1990'larda sür-
cürülemeyecek kamu açıklan
\e dış borçlanmalar ile pom-
planan ekonomik büyümenin
tturası, 2000'lenn başında bir
laşka hükümete çıkanlmış ve
"jedet", o hükümete ödetilmiş-
t. Oysa bir orta dönemli çev-
m, çıkış ve iniş evreleri ile bir
lütündür; makasla istenildiği
<bı kesilîp hükümetler arasın-
a paylaştınlamaz.
bu satıriar, 1999-2002 koalis-
yon hükümetini iktisat politika-
sındaki yanlışlıklardan ya da
mevcut sosyal demokrat par-
tileri emekten yana polıtikalar
formüle etmekteki yetersizlikle-
rinden aklama anlamında yo-
rumlanmamalıdır. Ama sorun
(birkısmı IMF istikrar program-
lanndaki tasarım hatalanndan
kaynaklanan) iktisat politikası
başansızlıklan ile sınııiı değildir.
1978-1979 ve 1999-2002 de-
neyimlerinin açıkça gösterdiği
gibi, Türkiye'deki egemen sı-
nıflar böylesı bunalım yıllarını
orta-sol siyasal partileri hükü-
met soaımluluğuna ortak ede-
rek atlatmayı denemişler, bu-
nalım geçiştirildikten sonra geç-
mişteki durgunluk veya çöküş
bu sınıflann sözcüleri tarafın-
dan orta-sol siyaseti veya si-
yaset adamlannı aşağılamafır-
satı olarak kullanılmıştır. "Kaz
güfme"edebiyatının seçkin ör-
neklerı bu anlayışın ürünüdür
ve sadece yakın geçmişin hü-
kümet ortağı DSP'yi değil, or-
ta-sol ve soldaki tüm siyasal
partileri ve emek örgütlerini he-
def almaktadır. Orta-sol ve sol
siyasette yer alan kişi ve kuru-
luşlann kendilerini böytesi sataş-
malara muhatap sayıp sayma-
malan, kendi takdirierine kal-
mıştır.
Sağlık devletin ödevi.
Başımızdakiler, bu
alandan kendilerini
sıyırıyoriar.
Eğitım, devletin ödevi.
Başımızdakiler, eğitimin
özelleşmesi için bol
keseden teşvik
dağıtıyoriar.
Sosyal güvenlik,
devletin ödevi.
Başımızdakiler, sosyal
güvenliğe "kara delik"
dıyoriar.
Haberleşme, devletin
ödevi. Başımızdakiler,
kamusal haberleşme
kurumunu Araplara
devrediyortar. Kalkınma
devletin ödevi.
Başımızdakiler, devlete
gelir getiren, yeni
fabrikalar kuran,
kalkınmayı sağlayan
tüm sanayı tesislerıni
elden çıkarıyorlar. Vergi
toplama, devletin ödevi.
Başımızdakiler, kendileri
dahil vergi
ödemeyenleri
affediyorlar. Güvenliğı
sağlama, devletin
ödevi. Başımızdakiler,
ortalık yıkılsa da
sorumluluğu üstlerinden
atıyorlar.
Başımızdakılerin "devlet
ödevi" anlayışında
türban takma, imamlan
atama, hatipleri
ünıversıtelere sokma,
Kıbns'ı ve yurt
topraklannı pazarlama,
işine gelmeyince de
takıyye var yalnızca...
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak <t yahoo.com.tr
ÇtZGÎLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci <t mynet.com
HARBt SEMÎHPOROY semihporoy(f! yahoo.com
\ •
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BILGIN
BUHAFTASONU
FOTOSRAF SANATaSI VE CUMOK
hayatepik >t mynet.com
FOTO5RAF SERSİSINE &İDELÎM DE
HAVATA TAHIAMMÛL 6UCÜMUZ ARTSINI.
/ ıstanbul fotoğrof merkezi
/ TorlobaSJ butvarı
272 taksım
*vww <5tanbuffoto9rofmerkezi.com
TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIK\X 19 Kosun toınc.mumtaz-arikan^com
LINCOLN'IN ÛNLÛ SÖYL£M..
1&6Z'TE BUGÛU, AMERIKA OEVLeTS4Ş&*M
ABMHAM LINCOLM (Uwc/£A/) BJJYÛK. BÎR
SÖYLEV VERDl- AMEHİKAU İÇ SAVAŞl SÜ-
RE&ICEN, HENÜZ 4- AY ÖMCS, *UJZEYÜL£-
ISİN KÖLECJ GÜNEYLILe&l YENDİĞİ
6ETTYSSUK.G 'DA VAPILAN ACOMUŞM4
COŞZUYLA KARŞILAUMtŞTt.
UMCOLN, AMERJICA Bl/ZLEpK OEI/LETLE-
/?/ 'NİM /MSAA/LAS/ DOĞUŞTAN EÇıT ICA -
BUL ETTIĞ/M;OZ.GÜR.LUĞÛN YEA1IP£M
CANLAMACAĞ/A/I;BU S4VAŞ/A/ M,D£M0t£-
GATIIC &R YONETIMIN Kü&JLMASt İÇİN
VERİL&îglUİ AAILATMIÇTI.
So/da,linco/r>'/n el yaastyt *
Address" söyleyrmn bır kol
SAGNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
'Kopenlıag'daki
Medeniyet htifakı!1
En büyük ıronı, bunlann "MedenıyetlerArası Ittifak"
üzenne yapılan birtoplantının ardından olması...
Danımarka'da "Avrupa- Hareketı"n\n "Medeniyet-
ler Arası Ittifak" toplantısına katılan Başbakan, dılin-
den hiç düşürmedıgı bu kavramdan ne anladığını- açık,
seçık, kuşkuya yer bırakmayacak şekılde- ortaya koş-
muş oldu: Gücünü "kutsal"dan alan bir uygarlık anla-
yışı...
1. Erdoğan ın "kutsalla tanf ettıği bu uygarlık an-
layışında kuşkuya, tartışmaya, kul ıcadı kurallara yer
yok...
2. Basın özgüıiüğü ve laik yargı gibi "kul ıcadı kri-
teriere" atfedılen önemin yeri, "/a/tea/"latanımlanan bir
uygarlık sözü konusu olduğunda, tümüyle "göreceli-
dir"\
'Başbakan bir kez konuşuri'
Kutsal ve kutsallaştınlan değerieryerine "hukuk dev-
letinı" koyan "Kopenhag Kriterlerine", tam da yenn-
de Kopenhag'da kazan kaldıran Başbakan, düşünül-
düğü gıbı yainız Türkiye'deki tabanına ve tribünlere
değıl, Avrupa kamuoyuna da konuştu ve Avrupa baş-
kentlerine "Erdoğan knteheri" ve "Erdoğan manifes-
tosuyla" karşılık vermış oldu. Başta Danımarkalı mes-
lektaşı Rasmussen ve Avrupa Insan Haklan Mahke-
mesi olmak üzere önüne gelene posta koymaktan çe-
kinmedı ve herkese fırça attı.
Danimarka'da start alan "bu manifestoya" iyiden
iyiye kendıni kaptıran Başbakan, en son Esenboğa'ya
ayak bastığında soru sormak cüretinde bulunan bır mes-
lektaşımızı şoyle azarladı:
"Başbakan yainız bir kere konuşuri"
Bıtti. Gücünü "kutsal"öan alan ortaçağ hükümdar-
lan gıbı tıpkı!..
"Erdoğan manifestosuna" ters düşen, bu manifes-
toylaçelışen hiçbırkuruma, kımseye "söz hakkı yok!"
Ne AİHM'ye, ne Avrupalı meslektaş başbakanlara, ne
gazetecıye...
Kimin ne zaman, ne kadar söz hakkına sahıp oldu-
ğuna, öncelikle "kulsar, ardından da "yainız bır kez
konuşan Başbakan Erdoğan" karar verecek... Dani-
markalılar kuşkusuz, "Ankara'nın önerdiği 'medenıyet-
ler ittıfakı buysa'... Mersi. Bızalmayalım!" demışlerdir.
Yainız Danımarkalılar değil, tüm Avrupa'nın aldığı
mesaj bu. Olli Rehn nıtekim hiç vakit kaybetmeden çı-
kıp: "Türkiye değışımde daha çok uzun yol katetme-
li. BirAvrupa ülkesı liden olarak Rasmussen'e hak ve-
nyorum..." demedi mı?
Bunun tercümesi, Brüksel kondortannda kırk yıldır
söylenegelen: "Türkiye, Avrupa'dan çok farklı bir uy-
garlık. Kriterlen ve değerier manzumesi bizden farklı.
Yukardan aşağı inen reformlar ve kâğıt üzerinde veri-
len taahhûtlehe Avrupalı olunmaz!" yargısının tescılı-
dlr. Bu yargı, ne yazık ki, en çıplak veen ilkel versıyo-
nuyla Başbakan'ın son "Kopenhag seyahatinde" müm-
kün olan en gürültülü patırtılı biçimde tescil edildi.
'17 Aralıktan beri köpriiyü atmak istiyori'
"Sezgıleriyle" hareket eden Erdoğan, Türkiye'nin
Avrupa ıle ılişkilerinde bir dönemeç, bir kilometre taşı
olarak kabul edılebılecek bu çıkışı, peki niye yaptı der-
sinız? Düne kadar giımeye can attıgı Avrupa'nın ardın-
dakı dünyayı çözemediğı, kestıremedıği, değerlendi-
remedıği ve bunun ağırlığı altında ezıldığı ıçın mi sade-
ce? Yoksa, bılinçli birtercıh mi bu?
Bence ıkıncisı. Başbakan "3 Ekım"e dek kendince
"ayıya dayı demek" zorunda kalmış; "3 Ekim" ertesın-
de önüne çıkan ılk fırsatta -gene kendi üslubunca-
"ayıya(l) bılhassa ayı demek istemiştir". Başbakan yai-
nız -erken seçim olasılığı karşısında- seçmenlenne se-
lam yollamakla kalmıyor. Aynı zamanda Avrupa'ya da
açık bır mesaj veriyor. "Brüksel misyonu, bundan böyle
benim için öncelik sırasını yıtırdi!"
Türkiye'nin AB ile ilişkilennde önemli bir gözlemci-
ye, 17 Aralık ertesinde yaşanan duraklamanın neden-
lerini ve "Bir başmüzakereci tayininin bile neden bu
kadaruzunzaman aldığını" sorüuğumda, hiç unutmam
şu yanıtı almıştım:
"Erdoğan, 17 Aralık zirvesinde yaşanan Kıbns kri-
zinden sonra Avrupa ile köprüleh atmayı ciddi ciddi
düşündü ve Avrupa öncelığini bu yüzden bılinçli bir
seçımle geri plana ıterek nihai karannı 3 Ekım sonra-
sına erteledi!"
Bu perspektıf; "olaylı Danimarka gezisinin" neden
böyle birbıri ardına gelen patlamalaria bıttiğıni açıklıyor.
Gensı bır başka yazıya!..
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3
SOLDANSAĞA:
1/ "Işıklar
Bayramı" da
denılen ve se-
kiz gün süren
Yahudi Bay-
ramı. 2/ Mer-
sin'ınbirilçe-
sı...İskambil-
de bir kâğıt. 3/
Hamur kıva-
mına getirıl-
miş madde...
Nazilerin po-
litıkasında Germen
ırkından kimselere
yakıştınlan ad. 4/
Hunlannenünlühü-
kümdan. 5/ Başlan-
gıçta yer alan... Bir 5
türotomobılyanşı. 6/ 6
Çıplak \iicut resmi...
Güzel çiçekli bir süs
bitkisı. 7/Ticareteş- 9
yası... Kütahya'nın bir ilçesi. 8/Tatlı olan topra-
kaltı bölümleri hekimlikte ve serinletici içkilerin
yapımında kullaıulan otsu bir bitki... Tavır, dav-
ranış. 9/ Kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı-
cılıktakullanılan bitki... Katılmış, ulanmış parça.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ 31 Ocak'ta başlayan elli günlük kış dönemi...
Fas'ın plaka imi. 2/ Temel, esas... Işık akısı biri-
mi. 3/Kısa saplı odun baltası... Yaprakların düz
ve parlak bölümü. 4/YıhnazGüney'in bır filmı...
Üstün yeteneklı. üstün nıtelikli. 5/Bozcaada'da ye-
tiştirilen, şaraplık siyah üzüm cinsi... Japon lirik
dramı. 6/Kripton elementinin simgesi... Yardım
amacıyla toplanan para. 7/Derin ve çok bilgisi olan.
8/Takımada... Büyük erkekkardeş. 9/Hatay ilin-
de bir ırmak... Kişileştirilen varlıklara söz söylet-
me sanatı.