22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2005 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Karadeniz Tsunamisi DOĞA, Güneydoğu Asya kıyılarınafuhuş turizmi için gidip o cennet yerleri kirleten Kuzey Avrupalı azgınlara ceza vermek istemış olabilir. Ama olanlar, masum tunst- lerle yerli halkın yoksul, çelimsiz ve ezik insanlarına oldu. Peki, Karadeniz'in çalışkan ve namuslu insanlarının ne kabahati var ki, onlar da saçma sapan bir sahıl yolu po- litikasıyla önlerindeki denizden hoyratça koparılmaktadır- lar? Karadeniz dalgalarının özelliği, irilik ve yükseklik de- ğil, çok sert ve güçlü oluşlarıdır. Kutuplardan gelıp Doğu Avrupa'nın ve Rusya'nın düzlüklerinde önemli dağ engellerine çarpmadan aşağılara inen rüzgârların yarat- tığı dalgalardır bunlar. Yıldızdan ve karayelden esen bü- yükfırtınalarda nedense hep "üçfeme/er'le gelen köpük- lü darbeler, yalnız gemileri değil, kıyılardaki barınakları, rıh- tımları, hatta büyük kayalar üzerine oturtulmuş da olsa yanlış dolguları zorlar, yerinden oynatır, ufalar, çeker ya da ötelere iteler. Dehşetli depremleri olmayan ya da deprem dalgaları- nın büyümesi için kuzeyden güneye yeterlı genişliği bu- lunmayan Karadeniz'in "tsunami"s\ budur; kabarması, az- ması ve güçlü vurması için deprem gerekmez. Bölgenin insanları da, geçimlerini sağlayan ve dolayısıyla yüzyıl- lardırtanıyıp "mübarek" saydıkları sevgıli denızlerinin hu- yunu iyi bildikleri için eteğinin ucuna sokulmazlar, araya uzun kumsalları ve yüksek tepelerin yarlarını koyup ge- rilere yerleşirler. Şimdi söyler misiniz, böyle bir denizin tam kıyısına, in- ce burunları kesip şirin koyları doldurarak ve üstlerine taş, çakıl, toprak yığıp asfalt dökerek bilmem kaç şeritli sahil yolu yapmak akıl kârı mıdır? Denız, hepsinı kısa bir süre sonra parçalamayacak mıdır? Hele, yolun bütünü doğ- ru dürüst projelendirilmemiş, kısım kısım projeleme işini de içerecek biçimde, yerel firmalara parça parça ihale edil- mişse, böyle bir yatırımdan hayır mı gelir? Yaratılan sonuç, deniz ile kentler ve kasabalar arasına kolay geçilmez engeller koyan ve doğayı bozup hal- kı denizden koparan bir büyük çevre cinayetinden baş- ka bir şey değildir. Oysa, yüzlerce kez yazıldı ve söylendi; büyük yolu kı- yıya paralel uzanan sıradağların bir ya da iki gerisinden geçirip, sonra ırmak ve dere vadilerinden kıyılardaki yer- leşim noktalarına dikine uzanan bağlantılar kurmak da- ha doğru bir çözüm olmaz mıydı? Üstelik öylesi, kıyıda- ki yerleşım yerlerinde sağlam mendirekler gerisine yapı- lacak kullanışlı nhtımları, yükleme-boşaltma tesıslerı ve yolcu terminalleriyle deniz taşımacılığını da destekleyen birtutumolurdu. Niçin böyle sonuçlar ortaya çıkıyor ve Türkiye neden otomotiv kodamanlarıylayanıltıcı medyanın kıskacından kurtulup akılcı politikalara yönelemiyor? Soruşturulma- sı, yargılanması ve cezalandınlması gereken yalnız yol- suzluklar mıdır? Yanlış yol politikalarının da sorgulanma- sı, yargılanması ve cezalandırılması gerekmez mi? Türkiye'de Engelliler Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR D ünya engelliler (özürlüler) günü -3 Aralık- geride kaldı. Biz Banş'ı yıtirdik. Sadece 19 yaşında idı. Yıllardır Türkiye Kas Hastalıkları Derneği'nde birlikte olduk. Onunla ve ikı zarif ınsan, anne ve babası ile. Genetik bir hastalık taşıyordu Barış. îlerle- yici amansız bir hastalık. Bu güzel çocuk o hastahğın genini alarak dünyaya gelmişti. Barış kas hastasıydı. Kas hastalıkları en- gellilerin bir bölümünü oluşturuyor. Banş' ın hastalığı gibi onlarca genetik kas hastalığı var. Henüz tedavisi yok bunların. Son yıllarda çok ciddi araştırmalar var. Gen tedavisi, kök hücre çalışmaları gibi umut va- at eden araştırmalar. Silaha bu kadar çok pa- ra harcanmasa sonuçlara daha çabuk gidi- lebilecek sanırım. Düşünün yılda 895 mil- yar dolar değerinde silah üretiliyor. En iist düzey bilimsel çalışmalann yapıldığı ABD aynı zamanda en çok silah üreten ülke. Irak'ta kullanılan ve seri ölümlere yol açan kurşun, füze, tank, helikopter nelere mal oluyor kim bilir. Tedavisi olmayan kas has- talarının Türkiye'de yüz bin kadar oldukla- rını tahmin ediyoruz. Epidemiyolojikçalış- malar yapamadığımız için kesin rakamları bilemiyoruz. Hastalığın coğrafi dağılımını söyleyemiyoruz. Dünyada ve ülkemizde engelliler hiç kuş- kusuz çok ciddi bir sorun oluşturuyorlar! 1 ür- kiye'de 8.5 milyon engelli olduğu hesapla- nıyor. Ama eğer engelli (disabled) tanımına da- ha yakından bakarak sosyal öğeleri de dik- kate alacak olursak o zanıan bu rakam çok daha yukarılara çıkacaktır. Danımarka'da evlenmeden anne olan, sapasağlam, dipdi- ri genç kızların toplumla ve aileleriyle or- taya çıkan sürtüşmeler nedenıyle sosyal özürlü sayıldığını ve ciddi destek aldıkları- nı görmüştüm. Bence yabana atılamayacak bir yaklaşımdır bu. Sosyal sakatlık, sosyal engelli kavramını mutlaka kullanmahyı/, kul- lanmamız gerekir. Ülkemizin önemli bir gerçeği bu. Aile baskısı altındaezilmış, eğı- tim görememiş, sokaklara teslim edilmiş, uyuşturucuya bulaşmış on binlerce çocuğu- muzu engelli saymayacak mıyız? Kocasın- dan dayak yiyen, hiçbır çeşit özgürlüğü kul- lanamayan, cehennem hayatı yaşayan kadın- larımız engelli değiller mi! Açlık sınırında yaşayan ınsanlarımızı nereye koyacaksınız? Evet engelli sorununa böyle bakılması gerekiyor bence. Özendığimiz, aralarına katılmak istediğimiz gelişmiş ülkeler böy- le bakıyor. Uygar dünyada engellilerin hıç- bir şeyden yoksun kalmamaları, topluma entegre olmalan amaçlanıyor. Beşikten me- zara sloganı ile. Onlar eğitim görmeli, bir meslek edinmeli ve iş bularak hayatlarını ka- zanmalılar. Onlara bu olanaklar sağlanma- lı. Sinemaya, tıyatroya, lokantaya, konferan- sa, toplantılara gidebılmeli ve sporyapabil- meliler. Heryer, her bına, herokul, her otel, her asansör ve her tuvalet onlar için ulaşı- labılır olmalı Çok önemli bir gereksinim de ulaşım (transportasyon). Ulaşım olanaklı ve yeter- lı olmalı. Yoksa okula, tıyatroya, işlerine nasıl gıdecekler? Metroda asansör yapmak güzel ama oraya nasıl ulaşacaklar? Yeterli bir ulaşım olmadıkça evlerinin sınırları dı- şına çıkamayacaklardır öyle değil mı? Ula- şılabilirlik (accesabilıty) yalnız bunlardan ibaret değil; eğıtime, istihdama, spora, eğ- lenceye, restorana, seyahate, sosyal etkin- lıklere, tiyatroya, konsere, mıtınglere, pro- testolara, gösterilere de ulaşabilmeliler. Evet kapısında pek onurluca sayılmayacak bir şekılde bekletildiğimiz AB'de engellilerle ilgilı başlıca slogan "Fightagainstdiscrimi- nation (aynmcıhğa karşı mücadeledir)". Her tiiıiü aynmcıhğa karşı mücadele, eşit hak- lar ve eşit fırsatlar ama her alanda. Ne ya- zık kı son AB raporunda özürlülerle ılgili bir cümleye bile rastlayamadık. Kokoreç yasağı oluyor da engelliler ıçın önlemler söz konusıı edilmiyor? Eğer azınlık hakla- nndan söz edilecekse engelliler Alevilerden daha öncehklı bir yer tutmazlar mı? (Yazımı yarın noktalayacağım) Tarikatlar, Varoşlardan Yükselir!.. Hüseyin Emre ALTINIŞIK Auuurkçü Duf ü 1 995 yılının mayıs ayı şitlı üniversitelerden Ala- ıdi. Atatürkçü Düşün- türkçü Düşünce Toplulu- ce Dernegı Gençlik ğu'ndakiarkadaşlarlabır-ce Derneğı Gençlik Komisyonu ve Üniversı- telerarası Atatürkçü Dü- şünce Topluluğu temsilci- si olarak; Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı'nm An- kara Mamak'taki yerinde yoksul öğrencilere; Oü- TÜ başta olmak üzere, çe- hatemoglü1 9 2 4 ^ " ^ likte "takviye" ders veriyor- duk. Mamak, Ankara'nın en yoksul ilçelerinden bi- ridir. Bizimçalışmayaptı- ğımız yer ise, Anadolu'nun çok değişik yerlerinden ve özellikle de İç Anado- lu'nun çeşıtli yörelerinden "daha iyi yaşama" umu- duyla Ankara'ya gelenler- den oluşmaktaydı. Ma- mak'ın en uç mahallerin- dendi. Böyle bir atmosferde, biz gençler "bir şeyler ya- pabilmenin" ya da "bir şeyler \apabildigimi/i san- manın" rahatlığı ve özgü- veniyle; ders verme ama- cıyla bir araya geldiğimiz çocuklara "Laik Türkiye Cumhuriyeti'niıT güven- cesi gözüyle bakıyorduk. Çünkü, biz oraya "Laik TürkiyeCumhuriyeti'ne" bağlı çocuklar yetiştirme- yi hedeflemek üzere gıt- miştik. Hepımız, oraya ıde- alizmimizı ve iyi niyetı- mizi taşımıştık. Bir gün, Oğuz adında 12-13 yaşlarındaki bir ço- cuk yanımıza geldi; "Abi laikliknedir?" diye sordu. Biz Oğuz'un öğretmenle- rine de içten içe kızarak "laikliği daha öğreteme- mişler" derken şaşkınlığı- mız az sonra daha da art- tı: "Babam cami vakfın- dan yiyecekgetiriyor. Biz de yiyoruz. Müslümanlıkböy- leymiş. Laiklik nasıl olu- yor?" Bu şekilde idealiz- min tek başına yeterli ola- mayacağının ilk ciddi işa- retini Oğuz'dan almış ol- duk. Biraz araştınlınca gö- ce Derneğı Clenel Sekreterı rüldü ki, "cami vakfi" de- dıği yer aslında bir "tari- kat"mış. Tankat, Oğuz'un aılesinı lamamen etkı ala- nına almış Ağabeyı tankat dergâhında derslere katılı- yormuş. Oğuz'un babası ınşaatlarda iş buldukça ça- hşabılen bir işçiymış Cid- di maddi sıkıntılan varmış. Çaresizlık ıçindeyken ken- disine uzanan yardım elı- ni kabul etmekten başka ne yapabılirdı? Tarikat Oğuz'un ailesı- ni besliyordu, fakat Oğuz'un aılesi de tarıkatı beslemeye başlamıştı bı- lc. Ağabeyi o tarikatta ders- ler alarak, tarikat ıçın ça- lışmaya hazırlanıyordu. Ta- nkat, önce veriyor sonra daalıyordu. "Almadan ver- mek olmazdı" zalen, o an- laşılıyordu. Oraya gelenlerden sade- ce Oğuz, bızlere ıster ıste- mez "işaret" vermişti. Ya dığerleri!.. Diğerçocukla- rın da aıle durumları Oğuz'dan farklı değıldı. Belli ki tarikatlar "çare- siz" insanlardan besleni- yordu. Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı yöneticile- rinin tüm iyi niyeth çaba- lan ve bızım idealizmimiz tarikatların varoşlardan "beslenme"sine engel ola- mıyordu. Yıllaryılı sıyası iktidarlar tarikatları her yönden desteklemiştı. Bı- zım adımlarımız daha za- yıftı ve yenıydi. Mamak ve varoşlar bir zamanlar sosyal demok- ratların "kalesi" konumun- daydı. Ama şimdı bu ka- lelerbirerbırerdüştü. "Va- roşlarda ncden sosyal de- mokraflaryok?"ya da "Biz Cumhuriyetçiler varoşlar- da ncden zayıliz" sorulan- na çoğu kez bocalayarak cevaplai'verebılıyoru/. Oy- sa, 1995yılındayaşadığı- mı/ bu olay varoşların el değıştırdığinın de göster- gesıydi. Bu cıddı "göster- geyi" kımler nasıl atladı? Kımler neden cıddı bir şe- kılde bu gıdışe el koyma- dı? Kımler sessı/ kaldı? Kımler tepkı koydu? Bü- tün bunlan ıyı değerlen- dinnek gerekir. Bizler "ide- alist Atatürkçü gençler" olarak girdığımiz çalışma- larda bir şeyı daha iyi an- lamıştık; "iyiniyet" ve "ide- alizm T 'den daha fazlası ge- rekıyordu. O da sıyasılerin sorum- luluğundaydı. Fakat, o dö- nenıkı kadın başbakan, la- ik Cumhurıyete karşı ge- ncı ayaklanma provası nı- telığındekı "kanlı Sıvas olaylarını" bıle "Aziz Nc- sin'in provokatörlüğüne" bağlamış; "Cunıhuriyet Sıvas'ta kuruldu, Sıvas'ta yıkılacak" sloganlarını duy- mazdan gelmişti. Sonra da Necmettin Erbakan'ı Baş- bakanhk koltuğuna taşı- mıştı. "Sol" cenahtaki kav- galı durum ve tutarsızlık kamuoyunu zaten umut- suzluğa itmışlı. Böylesı bir sıyası ortam- dan bugünkü AKP ıktida- rına kadar geçen süreç, ta- rikatların ışine lazlasıyla yaradı. Tarikatlar, en "cum- huriyetçi" sıyasılerin bıle gözüne baka baka palaz- landı. Ankara'da Esenbo- ğa Havaalaıu'na gıderken Pursaklar'da, yolun sol ta- rafında büyük "medrese" tarzında bir yapı görülür. 28 Şubat sürecı öncesi inşaatı- na başlanmış; sonra da bir süre ınşaat durmuş ve şim- dılerde de büyük bir hızla tamamlanma aşamasına gehnmış Pursaklar da tıp- kı Mamak gibi Ankara'nın varoşlarmdandır. Tarikat, "ben buradayım" derce- sine hem de "protokol yo- lu" üzennde inşaatını ta- mamlamış. Mamak, Pur- saklar, Altındağ vb. hepsi Ankara'nın varoşları, hep- sı gecekondu bölgeleri. Hepsi de eskıden "sol"un kalelerıydı. Bugün ise ta- rıkatın görkemlı yapıları- nın yükseldığı "gericigüç- lerin" kalesı. "Kazanmak" ya da "kaybetmek", her ikisi de aslında ınsanların elınde. Bızlerdekı ıdealızm ve ıyı nıyet tükenmedı. Siyasile- rın ne durumda olduğu ise belh!..Ohalde"karşıdev- rim'"e karşı tutulacak yol da bellı: Çağdaş, Cumhu- rıyetçi, ulusalcı, Atatürk- çü kesimlerin hertürlü "bi- reyser çıkışlannı bir kena- ra bırakarak bir araya gel- mesı akla en yatkını. Ata- türkçü Düşünce Derneğı bu yola çıktı. Sorumluluk sahibı olanlar, tarıkatlaşan varoşları ve Türkiye'yi kur- larnıak ıçın başka ne yapa- bıhr? Tarikatlar, sıyasılerin be- cerıksızliğı nedeniyle, yıl- lar yılı bir türlü çözümle- nemeyen ekonomık sorun- ların ezdıği yığınlardan besleniyor. O yığınlann ça- resizliğı; tarikatların "la- ik Cumhuriyete karşı yü- rüttüğü savaşta" karşımı- za "silah" olarak çıkıyor. Şımdi, bu gerçeği bu' kez daha çok iyi anlayarak ha- rekete geçmenın tam zama- nıdır. Yann çok geç olabi- lir... TaRım Elbise 149 Bilim Sevdalısı Batuhan., Prof. Dr. Aİİ N i h a l B O Z C U K ADD Genel Yönetım Kurulu Üvesı .50 ıttösü 149 5 0 ' milyon tl den başlayan fıyatlarla Rasimdo gârülan Uaban %80 YÜN %20 PES olup nSMAMBCV IMtom rnPTANI «U^^İVF P»r»k.nd. ıohS fıyalı 199.50 YTL'dir. Samanyolu 18 Osmanbey Bağdat Caddesl Tel: (0216) 369 00 49 Tel: (0212) 225 62 00 Faks: (0212) 233 30 50 PÇNDİK OUTLET İKİTELÜ OUTLET DumQnkayaOuttetCenterTel:(0216)473 52 55 Turgut Özal Cad. No: 153 Tel: (0212) 549 40 56 i7Mİc niiTi r-T cfhin-ü KONYA M I TEPE REAL Tel: (0262) 335 57 35 Tel: (0332) 241 61 15 No: 45/46 Tel: (0332) 265 19 80 ÇORLU ORION Tel: (0282) 673 26 64 Gazlpaşa Cad. No: 77 Tel: (0372) 252 17 98 Güres Cad. No: 21 Tel: (0484) 224 00 43 EIAZIĞ Gazi Cad. No: 31-A Tel: (0424) 238 99 00 - 10 hatBalıkçılar Cad. Yıldızkaya işhanı Gazi Cad. No: 31-A Tel: (0424) 238 99 00 - 10 hat No: 7 Tel: (0488) 213 38 07 ERZURUM Altıpormak Cad. No: 44 Tel: (0224) 223 41 40 Yakutlye Alışveri; Merkezi No:l Tel: (0442) 233 22 23 -_?•-_ lkemizde bilimin aydınlığına I I erişip bu ışığı bir ömür boyu \^J toplumuna gerçekçi ve cesur bir tarzda yansıtmak gıpta edilecek bir davranış örneğidir. Bilim sevdalısı Ba- tuhan, ülkemizin ender yetıştirdiği bir bilim ınsanı olarak ölümünden sonra da anılmaya layık bir değer olduğu için bu yazımızla insanlık görevimizi birazcık yenne getirmek arzusundayız. Orta Doğu Teknik Ünıversitesi Fel- sefe Bölümü'ndekı görevinden henüz bir doçent iken aynlıp emekli olması, önce felsefe dünyasının, sonra da öğ- rencilerinin bir kaybıdır. Ancak onıın bu ayrılışı bilimden değıldi, çünkü onun bılgelik düzeyındekı özgün ya- pısı, bilimsel ve toplumsal ilgisinı ölü- müne dek sürdürmüştür. Üniversıteden emekli olduktan sonra da toplumsal ve akademık sorunlarla yakın ilgisı ve makalelen Batuhan'ın örnek bir düşü- nür ve yurttaş olduğunu göstermekte- dir. Doç. Dr. Hüseyin Batuhan'ı şah- sen biraz geç tanıyanlardanım "Bilim ve Ütopya" dergisinın 1995 yılıbaşla- nnda Istanbul'da düzenlediği bir akşam toplantısında buluşmuştuk. O akşam Heybeliada'daki evine ve hasta eşine dönmek için son vapuru ka- çırmamak üzere (bana göre erken bir saatte) vedalaşmıştık. Bu tanışmamız- dan sonra bana yazdığı bir mektupta (1995 yılı sonunda) "... acaba bir da- ha buluşmak kısmet olacak mı?" diye sormuş, ne yazık ki tekrar görüşeme- den 2004 yılı başlarında sonsuzluğa gö- çüp gitmiştir. Kendisiyle ilk tanışıklığımız "Lysen- ko Olayı ve Bilimsel Şarlatanlık" baş- lıklı makalem üzerine bana gönderdi- ği özel (ve incı gibi güzel el yazısıyla yazdığı) mektupla başlamıştı. Ayrıca o zamana kadar elime geçmemiş olan büyük bir çalışmasını/kitabını da ba- na göndermişti. Kitabın adı "Bilim ve Şarlatanhk"tır(Yapı Kredi Yayınları, 1993). Benım inccleme makalemde yer alan Rusca adların nasıl okunma- sı ya da yazılması gerektiği (Rusça, bil- diğı yabancı dillerden bırisiydı) ve benzerı konulardabılgıler veriyor, be- ni ınce üslubuyla nazıkçe ııyarıyordu. Bu kıtabı her ayduıın okuması şu ne- deıılerle gerekir kanısındayım. Öncelikle bu yapıt, imiversıtelerı- mızde her profesör ya da doçent olan öğretim üyesinin gerçek bılımci nıte- lığine erişememiş olduğunu diışundü- niyor Nitekim, son günlerde yaşanan (hızlı 1 ) tren kazasının acı sonuçları, siyasal nitelikli atamalar, siyasetın ger- çek bilimı arka planda bırakma çaba- ları Batuhan'ın değindiği kimı şarla- tanlıkları akla getiriyor. Bundan başka, Dr. Batuhan'ın dü- şüncelerinden ve yazılarından şunlan da çıkarabilıyonız Akıl egemenlığin- den yoksun düşünce yapısı nedenıy- le, bıçimsel görünüşü ve davranışı bi- limsel kalıba uymayan sözde bilim in- sanlarının yurdumuzda bol sayıda bu- lunuşu bızleri şaşırtmasın. Bunlar 1981 "den sonra ülkemizde estırilen -dış kaynaklı- "radikal/ılımlı tslam" tavsıyesi ya da sözde "Türk-tslam" ri'ızgârıyla türemışlerdır. Bunlann sı- yasal ıktıdarla işbirlıği ıçınde Atatürk Cumhunyetf ne karşı tavırlar sergile- meye heveslendığı giderek daha açık- lıkla anlaşılmaktadır Gerçek bilımın erdemıne erişebilmış akademısyen kı- şiliklerın gerıciliğe prim verip böyle- ce "karşıdevrimci" olmalan olası de- ğildir Çünkü bilim, yenılikçı, ılerici, evrımcı ve devnmcıdir Lğer Ata- türk'ün rönesans ve reform niteliğin- dekı devrımlerı yapılmamış olsaydı, bugünku I ürkıye'nin lslanı dünyasın- dakı ülkelerden hiçbir farkı olmaz, ge- rı ve çağdışı kalır (kımı petrol zengi- nı ülkeler gibi), emperyahst devletle- rin uşağı olurduk Islam dünyası için örnek ülke olduğumuzu söyleyenler ya da bızı öyle göstermeye çalışanlar, eğer ömeksek bunu öncelikle kinıe borçlu olduğumuzu gönül rahatlığı ile söylemelidır 1-^ğer bir farkımız varsa bunu 1920'lerde başlayan Atatürk dev- nnılen ile elde ettiğimızı haykırarak soyleyebılıyorlar mı? Söyleyemiyor- larsa niyetlerinden kuşku duymalıyız. Batuhan 1 loca, yaşamının son anı- na dek yazmayı, üretmeyı, aydınlatma- yı vc yoksul gençlere burs vermeyi el- den bırakmayan değerlı bir akıl ve gö- nül ınsanıydı. ClMHURtYET'TEN OKURLARA İBRAHtM YILDIZ Kaliteden Ödün Vermemek 2004'ü geride bıraktık. Cumhuriyet, geçen bir yıl süresince öne çı- kardığı haberlerle, öngörüleriyle medyada fark- lı duruşunu sergiledi. Öncelikle Avrupa Birliği süreci, Kıbrıs soru- nu gibi konuları manşete taşıyarak kamuoyu- nun dikkatini çektik ve tartışma zemini hazır- ladık. ABD'nin Türkiye'den istedikleri, öncelikle Ortadoğu konusundaki beklentileri yine gaze- temizde gündeme taşındı. AKP'nin kamu yönetimi ve yerel yönetimler- de yapmak istediği değişiklikleri ele alan Cum- huriyet, bu tür girişimlerin, üniter devlet yapı- sını zedeleyeceğini yazarak hükümetin geri adım atmasında kamuoyu oluşturarak önem- li görev üstlendi. Cumhuriyet 81 yıllık geçmişinde olduğu gi- bi bağımsız ve özgür olarak gazetecilik yap- manın bilinci ve avantajıyla gelecek yıllarda da aynı görevi sürdürecektir. Dış politika, dünyadaki gelişmeler, insan hakları, siyaset, eğitim, sanat, spor, çevre, sağlık haberlerindeki öncülüğümüzü okurla- rımız yakından izlemektedir. * • • Gazetemizin çalışanlarının çoğunluğunu gençler ve kadınlar oluşturmaktadır. Medya- da en çok kadın yazar Cumhuriyet'te yer al- makta, bazı servislerimizin tamamı kadınlar- dan oluşmaktadır. Kadın-erkek ayrımcılığının en üst noktaya ulaştığı ülkemizde ne yazık ki bu konu bir so- run olarak 2004'e damgasını vurmuştur. Çağdaşlıktan, Batılı olmaktan, değişimden söz edenler bugün hâlâ kadını ikinci sınıf gör- mekte, ellerini sıkmamakta, türbana ve çarşa- fa sokmaya çalışmaktadırlar. Bu çabalar ne yazık ki medyada, "türban mo- dası" şeklinde övgüler dizilerek yansıtılmak- tadır. Cumhuriyet'in görevi ve önemi işte bu nok- tada ortaya çıkıyor. Genç nüfusun ve kadınların sözcüsü olma- yı ve onların sorunlarına dikkat çekmeyi gö- rev edindik. Yazılamayanı yazmak, doğruyu halka yan- sıtmak ve daima gerçeğin yanında olmak Cum- huriyet gazetesi çalışanlarının ilkesi olmuştur. ••• 2005 yılı gazetemiz adına yine atılımlar yılı olacak. Yeni ekleri okurlarımızla buluşturacağız. öteki gazetelerin parayla verdiği ek yayın- ları Cumhuriyet ücretsiz vererek okuruna hiz- met götürmeyi sürdürecek. Strateji, Kitap, Bilim Teknik, Pazar eklerinin yanı sıra Tarım, Ankara ve Izmir Bölgesel ya- yınlarımızı 2005'te yeni yayınlarla zenginleşti- receğiz. Amacımız, 81 yıllık Cumhuriyet markasını yükseltmek. Üstlendiğimiz görevin bilincindeyiz. Gazete- cilik ilkelerinden ödün vermeden, okurla ku- rulan duygusal bağı en üst noktaya taşıyaca- ğız. İyi yıllar. BRT - Kültür GezÜeri "Saba Melikesi Bclkıs'ın ülkesi" YEMEN 15 - 23 Orak San'a, Wadı Dahar, Tlıulla, Kawkaban, A! Mahvvil, Marip, Seyun, Shıbam, Wadı Do'an, Hadramut, Tarım, Al-Mukalla.. BRT - BİRLEŞİK REHBERLER TURlZM Tel: (212) 252 65 78 (3 Hat) www.kulturgezilcri.com "Saba Melikesi Belkıs'ın ülkesi" YEMEN (Dia Gösterisı - 04 Ocak Salı / Saat 19 30) Sunum: îbrahim Eren BIB1 lOTHF.CA SANAI VII RKE/I Anadolu SoLık, No 21 Kat 2 D'5 BL-yoğlu (Agacamı Kaı>M S.ıdrı Alı^ık Sukjk Akjdemı Istanbul v.ınııulan gııılebılır) ECEABAT ASLlYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 2004/3 Esas Davacı Necibe Ersöz vekilı tarafından ha- sımsız olarak açılan gaiplık davasında Davacı vekılının, müvekkili Necibe Er- söz'ün eşi Osman Ersöz'ün 2002 yılı Ramazan Bayram tatili nedenıyle ailenın Eceabat Beşyol köyünde toplandığını, 6.12.2002 günü saat 19.00 sıralarında Osman Ersöz'ün dalmak için sandalla denize açıldığını, havanın patlaması nedeni ile sandalın devrilerek battığını, tüm aramalara rağmen Osman Ersöz'ün bulunama- dığını, üzerinde dalgıç elbisesı bulunduğundan ağırlık nedenıyle dibe battığı ve denızın derin- liklerıne gıttiğinin tahmin edildığini, bu ne- denle eşi Osman Ersöz'ün gaipliğine karar ve- rilmesini talep ettiğı davada, MK'nın 33/2 fık- rası uyannca gaipliğine karar verilmesı ıstenen Osman Ersöz hakkında bılgısı bulunan kimse- lerın ve kendısınin ilan tarihinden ıtibaren 6 aylık süre içerisınde mahkemeye bilgi ver- meleri gerektiğıne karar verildiği ilan olunur. 16.12.2004 Basın: 59987
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear