14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 /VĞUSTOS2OO4PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ \elidedeoğlu, medeni hukuku, kadın-erkek eşitliğini, Atatürk devrimlerini, Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatırdı Derslerinden çıkardığım dersY" T^ukuk fakültesi 1 No'lu amfisi üniversite /—/ öğrencileriyle dolardı. Kimi tıp, kimisi -Z A. dişçilik, bazılan edebiyattan, fen fakültesinden... Bizim hocalann derslerini dinlemeye gelirlerdi. Hocalar derse girdiklerinde ses kesilirdi. Koca amfinin uğultusu bir anda biter, sesler susardı. Sonra Velidedeoğlu ders anlatırdı. Hocalann hocası 100 yaşında O nun sesi seslenirdi bizlere. Susardık, çıt çıkmazdı. Ders dinlerdik. Dersin başında veya ortasında veya sonunda veya herhangi bir yerinde kendinizi o gün yaşanan bir sorunun içinde bulurdunuz. Dün kurulan Cumhuriyet'in yannki sorunlannın nasıl çözüleceğini öğrenirdiniz. FİKRETtLKİZ ~T~ Tniversite öğrencisi olarak / / adımımı hukuk fakültesıne V - / attığım yıllar Türkiye'nin merkezindeydim. Her şeyi yapabilirdim. Zaten emperyalizme karşı savaş vererek dolaştığrm hukuk fakültesi koridorlannda de\Tİmcı ruhumu koruyarak derslere girip çıkıyordum. Çok şiddetli devnmciliğimden ötürü ödün vermez biçimde eylemlere katılıyor ve forumlarda, boykotlarda aktif görevler üstleniyordum. YaptıkJanmdan hıç pişmanlık duymadığım o yıllardan geriye kalanlara baktığımda sadece eksik bıraktığım birçok şey için üzülüyorum. Daha çok ders dinlemeliymişim... Tüm yaşamımı baştan sona etkileyecek birçok hocanın talebesi olmak kolay değilmiş. Hep onlarla birlikteydim ve hiç farkına varmamıştım. Oysa Hıfn Veldet Velidedeoğlu, Tank Zafer Tunaya, Türkan Rado. Sıddık Sami Onar ve adlan bende saklı hukuk fakültesi asıstanlan, doçentlen ve profesörleri... Hiç yadırgamazdık. Hukuk fakültesi 1 No'lu amfisi üniversite öğrencileriyle dolardı. Kimi tıp, kimısı dişçilik, bazılan edebiyattan, fen fakültesinden... Bizim hocalann derslennı dinlemeye gelirlerdi. Hocalar derse girdiklennde ses kesilirdi. Koca amfinın uğultusu bir anda biter, sesler susardı. Sonra Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ders anlatırdı. Onun sesi seslenirdi bizlere. Susardık, çıt çıkmazdı. Ders dinlerdik. Dersin başında veya ortasında veya sonunda veya herhangi bır yerinde kendinizi o gün yaşanan bir sorunun içinde bulurdunuz. Dün kurulan Cumhuriyetin yannki sorunlannın nasıl çözüleceğini ögrenirdiniz. 'Gözlerinin lclne bakardr Kalemsiz, kâğıtsız ve kitapsız sadece dinleyerek nasıl olurdu bütün bunlar?.. Ama olurdu. Onun sesi, bilgiyle ve deneyimle dolu sesinin gücü herkesi sarmalardı. Yüzüne bakınca gözüken sertlik, gözlerindeki ışıl ışıl bakışla yerini açıkJayamadığım bir sevgiye bırakırdı. Hoca, talebelerinin yüzüne ve gözlerinin içine bakardı. Dersi böyle anlatır, bizlerle öyle konuşurdu. Ben aynısını yapmaya çalışıyorum. Sonuna yetişebildim, ama yetiştim. Çok az dersini dinleyebildim, ama dinledim. Hukuk fakültesi kürsüsü değil, tüm üniversite, tüm Türkiye bir kürsü gibi ellerinin altındaydı. Medeni hukuk, kadın-erkek eşitliği, yurttaşhk haklan, milli mücadele, Atatürk devrimleri, Cumhuriyetin kuruluşunu anlatırdı. Bir su gibi geçer giderdi ders. Hukuk dilinin Türkçeleştirilmesi gibi kavramlan tam kavTamadığım yıllarda, Türkçe konuştuğumu ve yazdığımı zannederdim. 1970'liyıllardaikicilt halinde yayımlanan Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu kitaplannı günümüz Türkçesi ile anlaşılır hale getiren hocamı derslerde dinledıkten ve yazdıkJannı okuduktan sonra Türkçe bilmediğimi anlamıştım. Türkce ötirenmek Şimdi çocuklanma Türkçe öğretmeye ve kendim hâlâ öğrenmeye çalışıyorum. Cumhuriyetin kuruluşuna 16 yaşında tanık olmuş, Meclis kâtipliği yapmış Hıfcı Veldet Velidedeoğlu... Atatürk'ün 1927 yıluıda ekimin 15, inden 21' ine kadar 6 gün süreyle okuduğu "Nutuk", Kurtuluş Savaşı'nın ve Sevr Anlaşması'nın yırtılarak laik Cumhuriyetin kuruluş destanıdır. Yıllar sonra Nutuk, hocamın ve Sayın Meriç Vefidedeoğhı'nun ellennde "Söytev" oldu. Çocuklar okuyor. Cumhunyetin kuruluşuna tanık olan ve Meclis kâtiplığınden ordinaryüs profesörlüğe Türkiye'nin suyu, havası ve topragı olan hocamdan, hocalanmdan ders görmüş olmaktan çok memnunum. Laik Cumhuriyeti kuranlar sayesinde, bu topraklar üzerinde toprak olabihnek çok büyük bir mutluluk... Işte çok az dinledığim derslerinden çıkardığım ders bu. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, îstanbul Üniversitesi'ndeki 'yenilikçi' grubun temsilcisi gibi görülürdü Oğrencismi savunan büyük hoca ir kurul toplantısında öğrenci hareketleri görüşülürken dekan, "'yılanın başının küçük iken ezilmesi gerektiği"ni belirtince, Velidedeoğlu büyük bir tepki gösterdi. Yerinden kalkarak, •'Öğrencisine yılan diyen bir dekamn yönettiği toplantıda kalamam" diyerek salonu terketti. Velidedeoğlu'nun çıkmasıyla, salonda bir karışıklık vuku buldu. Bazı meslektaşlar, "Hoca dediğin, işte böyle olur" diyerek salondan ayrıldılar. Prof. Dr. ERGUN ÖZSUNAY / stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin 1. sınıfında öğrenci olduğum yıl, adını daha önce duyduğum ünlü Roma Hukuku hocası Prof. Dr. Andreas B. Schwarzın öğrencisi olacağmı için gizli bir sevinç duymaktaydım. Ne var kı, bu sevinç gerçekleşmeyecek ve Prof. Schwarz, ders dönemi başlamadan hayata veda edecekti. Schvvarz öldüğünde, Roma Hukuku kürsüsünde, şimdi emekli olan sevgili hocam Türkan Rado ve Ziya Umur bulunmaktaydı. Rado. doçent; Umur ise doktor asistandı. O yıllarda, ne kadar bilgili olursa olsun asistanlara ders verdinlmez, sadece pratik çalışma ya da çeviri yaptınlırdı. Doçent Rado, Roma Borçlar Hukuku derslerini vermekteydi. Dr. Ziya Umur ise, Roma Hukuku'nun tarihsel gelişimini ve Roma Medeni Hukuku'nu anlatabilecek bilimsel olgunluk ve güce sahipti. Ancak, fakültemizde, her kürsünün başında bir profesör bulunması geleneği varlığını sürdürdüğünden, Roma Hukuku Kürsüsü'ne Roma'dan Prof. G. PugHese'nin davet edilmesine karar verilmişti. Pugliese gelene kadar, Roma Hukuku'nun tanhsel gelişimi ve genel esaslannın Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tarafından anlatılacağı duyuruldu. Hepimiz, Velidedeoğlu'nu sabırsızlıkla beklemekte idik. Bir sabah Roma Hukuku dersinde, 1 No'lu büyük amfinin kapısı açıldı ve sınıfa kır saçlı, aydınlık yüzlü ve gözlerinin içi gülen bir hoca girdi. Velidedeoğlu, bu hocaydı. Duru Türkce Velidedeoğlu'nu ilk kez böyle tanıdım. Velidedeoğlu, kendisine özgü tatlı üslubu, duru Türkçesi, deneyimli hocalara özgü davramşlan ve öğretici yöntemıyle bizlere Roma Hukuku'nu anlatmaktaydı. Kuru ve sıkıcı hukuk kurallannı, Schwarz'a özgü olduğunu duyduğumuz bir yöntemle, kavramlan ve kurumlan yürürlükteki hukukla karşılaştırarak öğretmekteydi. Onun sadece "hukuk"u değil, aynca "hayatT da anlattığının farkındaydık. Daha sonralan, bu "öğretim tara"nın Alman hukukçusu Ehrenzweig tarafından da uygulandığını Hamburg'daki hocam Zweigert'ten duyacak; aynı yöntemi, tüm hocalık dönemimde ben de Gazetemiz ) azarlanndan Ordinaıyüs Profesör Dr. Hıfzı Veldet Vetidedeoğlu'nun yetiştirdiği bir çok öğrenci bugün önenıli yerlerde. benimseyecektim. Derken, Italyanlara özgü şık giysisiyle Pugliese geldi. Böylece Velidedeoğlu'ndan aynlmış olduk. O yıl Medeni Hukuk dersini Ord. Prof. Dr. Kemalettin Birsen ve o tarihte doçent olan Bülent Davran öğretmekteydi. Birsen'in kitabı formalar halinde yayımlanıyor; ancak okunması gereken metinier ilerleyen derslere yetiştirilemiyordu. Bu nedenle hepimiz, Medeni Hukuk'un Umumi Esaslan, Şahsın Hukuku ve Aile Hukuku için Velidedeoğlu'nun akıcı bir üslupla kaleme alınmış, sistemlı ve öğretici kitaplannı okumaktaydık. Meslek hayatımda, Velidedeoğlu'nun bu eserleri kadar, hukuku sevdiren, kolayca öğreten ve karmaşık çözümleri yalınlaştıran pek az eserle karşılaştığımı belirtmek isterim. PugHese'nin gelmesiyle, Velidedeoğlu'ndan aynlmış oldum. Öğrencilik dönemimde, hocayla, başka bir temasım da otmadı. II. Fakülteden mezun olup, rahmetli Prof. Dr. Bülent Davran'ın kürsüsüne asistan olarak girdiğimde Velidedeoğlu, akademik mesleği seçmekle çok isabetli bir seçim yaptığımı söyledi ve bana başanlar diledi. Asistanlık dönemimde de hocayla birbirimize rastladıkça hal hatır sorma dışında fazla bir temasım olmadı. Sekiz Medeni Hukuk kürsüsünün bulunması, öğretim üyelerinin ve asistanlann bir araya gelmelerini önlemekteydi. III. Doçent olup, Fakülte Kurulu'na girdiğim zaman Velidedeoğlu ile daha sık görüşebilmek olanağı doğdu. O zamanlar, kurul toplantılannda, U şeklindeki masanın ucunda, dekamn sağında ve solunda kıdemli hocalar otururlardı. Bu fakültemizin akademik bir geleneği ıdi. Velidedeoğlu, fakültemizdeki "yeninkçi" grubun temsilcisi gibi görülürdü. Ancak, "muhafazakâr" hocalar ve onlann izinden gidenler de; sonradan çabucak pes eden ve çözülüveren, "sol kanaftaki genç öğretim üyeleri de hocaya saygı duyarlardı. Sevgili rahmetli hocam Prof. Ragıp Sanca gibi, Velidedeoğlu da, akademik ilişkilerde ölçünün ve uygar bir akademik düzeyin sembolüydüler. Öflrenclvl korumak IV. Öğretim üyeliğim döneminde. Velidedeoğlu'yla ilgili iki önemli olay, bende derin izler bırakmıştır. 1. Bunlardan biri, Anayasa Hukukçusu bir dekamn, ayaklanan öğrenciler için, "Yılanın başı, küçükken ezüir" demesi üzerine Velidedeoğlu'nun gösterdıği tepkiyle ılgilidir. O tarihlerde, "öğrenci hareketleri" nedeniyle sarsıntılı bir dönem yaşanmaktaydı. Diğer ülkelerdeki öğrenciler gibi. bizim öğrencilerimizin bir bölümü de gerçekten "reform isteküsPydi. Buna karşı, bır kısım gençlerin, karanlık amaçlar için kullanıldıklan da apaçıktı. Kimin, "kışkırtıcı ajan" olduğu; kimin hangi güçlerin "maşa"sı olarak etkinlikte bulunduğu ve anarşiyi körüklediği çok belirgin değildi. Kurul toplantılannda, öğrenci olaylan ele alındığı zaman, Velidedeoğlu, aşın davranışların iyi tahlil edilmesini, bazı aşınlıklann ögrencilerin gençliklerine verilmesini ve gençlere anlayış gösterilmesini savunurdu. O tarihlerde Anayasa hocası olan dekanın ve onu destekleyen "muhafazakâr" hocalann görüşü ise "zecri önlemkr*ın alınmasıydı. Ne var ki, en muhafazakâr öğretim üyesi bile, öğrencisini,"başı ezilecek bir yılan" gibi görmemekteydi. Bır kurul toplantısında öğrenci hareketleri görüşülürken. dekan, "yüanın başının küçük iken ezilmesi gerektiğTni belirtince, Velidedeoğlu büyük bir tepki gösterdi. Yerinden kalkarak, "Öğrencisine yılan diyen bir dekamn yönettiği toplannda kalamam" diyerek salonu terk etti. Velidedeoğlu'nun çıkmasıyla, salonda bir kanşıklık vuku buldu. Bazı meslektaşlar, "Hoca dediğin, işte böyle olur" diyerek salondan aynldılar. Pışkin dekan ise, gerginlığın azalmasından ve "vartayı aüatüktan" sonra kendi çoğunluğuna dayanarak gündeme devam edip, görüşmeleri sürdürdü. Velidedeoğlu'nun şiddetli feveranı bizleri şaşırtmıştı. Ne var ki, hoca, bir sonraki kurul toplantısında, "öğrenciye yılan denilmesi"ne her zaman karşı olduğunu vurgulayıp, o günkü sert tepkisinin akademik ölçüyü aştığını belırterek meslektaşlanndan özür dilemek inceliğini gösterdi. Velidedeoğlu ve reslm 2. Velidedeoğlu ile diğer bir ilişkim "resim sanan"yla ilgilidir. Ortaokul öğrencisi olduğum dönemden bu yana resim sanatına karşı sürekli ilgim olmuştur. Bu ilgide, ortaokul ve lisede resim hocalanm olan Türkiye'nin ünlü ressamlan Kemal Zeren ve Seyfi Toroy'un büyük katkılan olduğunu belirtmek isterim. Gençlik dönemimde, "izlenimcilik" (empresyonizm) akımma meyillıydım. Gözdem, Monetve Sisley'di. Toroy'un etkisiyle de Nabi'ci Bonnard ı çok beğenirdim. Ancak, asistanlık dönemimde, Fransa'da okurken, Fransız "fauve"lan tutkunluğum başladı (Matisse, Derain, Vlaminck); Almanya'da bulunduğum yıllarda ise kendimi, Alman dışavurumculannda (Kirchner, Karl Schmitt-Rotiuff, Emil Nolde) daha iyi bulduğumu farkettim. "Dışavurumculuk" akımı (Expressionismus) ruhumda derin yankılar uyandmmştı. 1972 yılında Freiburg Br'de "konuk doçent" olarak hukuk çalışmalanmı sürdürürken, hafta sonlannı Freiburg'a yakın olan Isviçre'nin Basel ve Zürich kentlerinde geçirir ve dışavurumculann tablolannı seyrederek o dönemde yaşamakta olduğum sıkıntılardan kurtulmaya çahşırdım. Veldedeofllu'nun tezl Bir gün fakültenin kitaplığında dolaşırken, Velidedeoğlu'nun "Tötung auf Verlangen" (tstem Üzerine Öldürme) adlı teziyle karşılaştım. Velidedeoğlu, tezinde, hastanın istemi üzerine hayatına son verme (ötanazi, acısız ölüm), intihara yardım ve benzeri konulan ele almaktaydı. Hem tezini gördüğümü bildirmek; hem de hal hatır sormak üzere kendisine bir mektup yazdım. Bu arada, FreiburgBr.'deki çalışmalanmdan ve "hobi" olarak yakından ilgilendiğim Alman dışaMirumculuğundan söz ettim. Mektubu kaleme aldığım günlerde Berlin'den yeni dönmüştüm ve Kirchner'in öncüsü (spiritus rector) olduğu "Köprü" okulunun (Die Brücke) hâlâ etkisi altmdaydım (Emil Nolde, Karl Schmitt-Rottluff). "KöpriTcü ressamlar, büyük kent yaşamında ve modern dünyanın dinamiğinde, insan yalnızlığının trajedısini ifade etmekteydiler. Hocaya tt Alman dışavurumculuğu" hakkında okumakta olduğum bir eserden de söz ettim. Bir hafta içinde cevap geldi. Hoca, hastaydı. Ancak mektubumdan heyecan duyduğunu ifade ediyor ve resim sanatı hakkında bazı açıklamalarda bulunuyordu. Velidedeoğlu'nun resim sanatı hakkındaki bilgisi beni hayrete düşürmüştü. Genel olarak, hukukçu olan hocalanmın sanatla fazla ilgileri bulunmamaktaydı. Oysa Velidedeoğlu'nun, Alman "dışavurumcıiluk"u hakkmda engin bir bilgiye sahip olduğunu görmekteydim. Hocanın, sadece "hukuk"la değil, "insan sorunlan" ve resim sanatıyla da derinlemesine ılgisi olduğu apaçıktı. Karşımda, "her devrin adamı" ohnayan, "nabza göre şerbet" vermeyen, duruma göre "yörünge değiştirmeyen", rahmetli Profesör Muammer Aksoy'un deyimiyle bir "hukuk amü" bulunmaktaydı. Böyle hocalann bulunduğu bir üniversitenin öğretim üyesi olmaktan doğrusu gurur duymaktaydım. Olaylar ve yaşam ilişkileri, ne yazık ki, daha fazla yazışmamızı engelledi. Daha sonraki yıllarda, Velidedeoğlu'nu, sadece Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılanyla ve yayımlanan eserleriyle izleyebildim. Ona yeniden rahmet diliyorum. BÎTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear