22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SfcYFA CUMHURİYET 18OCAK2004PAZAR 10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishabıgcumhuriyet.com.tr Amerika'dayükselen demokrasiedia Başkan Bush'un 1 trflyon X dolartk bütçe açığını kim ödeyecek?" Bu sonınun yamtını \eren polıtik reklam, Amerika"nın en büyûk liberal aktivist grubu MoveOn'ua düzenlediği yanşmanın birincisi oldu. Ekranda siyah îemin üzerinde beliren bu sorudan sonra 7-8 yaşlanndaki çocuklar, düşük ücretlı en zoı işlen yaparken gösteriliyor 30 saniyelik reklamda. Fabrikada çalışıyor, çöpleri topluyor. sokaklan süpürüyorlar. Hiçbir komışma olrnadan sadece etkileyici bir müzik kullanılarak yapılmı$. Internet üzerinde verilen oylarla halk tarafindan binnci seçilen "Cbild's Pay" adlı reklam, aynı zamanda ünlülerden oluşan jüriden de fazla oyu aldı. Reklamın yaratıcısı Chaıüe Ffeher, 38 yaşında eski bir Cumhunyetçi. Fisher, reklam fikrinden yine Cumhunyctçi olan babasına söz ettiğinde, ondan, içinde yaşadığı dünyada rol aldığı için kendisiyle gurur duyduğu karşılığını almış. Bu seçimle birükte Amerika'da bir şeyler değişiyor. 2004 başkanlık seçünleri bir ölüm-kalım meselesine dönüşmüş durumda. Hafta başında New York'ta gerçekleştirilen ödül gecesinde söylenenler ve yaşananlar, bunun nedenini ortaya koyuyor. New York'un ünlü Hammerstein Ballroom adlı salonundaki tören, Busha karşı olan hemen her kesimden insanı bir araya getirdi. Her sahneye çıkan, neden Bush'a karşı olduğunu anlattı. Eşcinsel evliliğuıden Irak savaşına, bütçe açığından dış politikadaki hatalara ve terorizmle mücadele yasası "Patriot Act"e "" kadar Bush yönetiminin bugüne kadar yaptığı uygulamalar çok sert bir biçimde eleştirildi. Hip-hop'un ünlü gruplanndan Pubtk Enemy'den Chuck D, Bush yönetımi altındaki Amerikan hükümetinin, uygarlığtn kanseri olduğunu söyledi. Sahneye çıkan stand-up sanatçılan, müzisyenler ve diğer konuşmacılar öfkeliydi. Hemen hepsinin George W. Bush'u küfiirlerle anması, salondaki kalabalığın coşkun alkış ve kahkahalanyla karşılandı. MoveOn'un 23 yaşındaki genç yöneticisi EH Pariser'in konuşması, kanımca gecenin önemini en iyi biçimde ortaya koyan konuşma oldu. "Paranız yoksa ve sadece kâr peşinde koşan büyük hokting medyasma sahipseniz, ihtiyacmız olan NEW YORK ZULAL KALKANDELEN bilgiyi nereden alacaksuuz" diye sordu Pariser ve MoveOn olarak yapmak istedıklerini, gerçeklerin ortaya çıkanlarak politik bilinçlenmenin sağlanmasına yardımcı olmak şeklinde açıkladı. ^ ^ ~ ^ ~ ^ ~ ^ ^ ~ Konuşmasına, "Size kbne oy vermeniz gerektiğini söylemiyoruz. Bush yönetiminin medya ik el ele vererek Amerikan haDanı vanhş bilgikndirdiğine inamyoruz ve reklam kampanyasıvla hedeflediğimiz amaç, bu yantaşlann ortaya çıkanhnası. Bu bir demokrasi hareketidir'' sözleriyle devam ediyor Pariser ve soruyor kalabalığa: "Kazanan reklamı Süper Bowl (Amerikan halkını tetoizyonlann karşısına küitJeyen geleneksel futbol turnuvası) sırasında yayımlayalıın mı?" Kocaman bir "Yesü" yankılanıyor salonda. Bir reklamın ülke çapında Süper Bowl sırasında yayımlanması içın gereken para 1.6 milyon dolar. Gözlerinız faltaşı gibi açıldı mı? Eh, burası Amerika... Fakat işin ganbi. bu parayı karşılamak için MoveOn'a maddı destek veren milyarder George Soros gibi milyarderler olsa da. reklam ne yazık kı Süper Bowl sırasında yayımlanmayacak. Tumuvayı yayımlayacak olan televızyon kanalı CBS'nin sunucusu yaptığı açıklamada, reklamı yayına koymalannı engelleyen bir yaymcılık anlayışına sahip olduklannı bıldirdi. Gerçekte polıtik reklam kampanyalannı sürekli olarak yayımlayan CBS'den gelen bu açıklama hiç de şaşırtıcı değil aslında. Çünkü CBS, uluslararası medya canavan Viacom'un bir parçası... Aynı kanal, birkaç ay önce eskı Başkan Ronald Reagan'a yönelik bazı eleştiriler içeren iki bölümlük TV filmini, muhafazakârlann karşı çıkması sonucu yayımlamaktan vazgeçmıştı. Evet, burası "Ozgürlükler Ülkesi Amerika"... Paranız da olsa. medya devlerinin politik görüşleriyle uyuşmayan reklamlan yayımlatamadığınız ve halka ulaştıramadığınız Amerika. Salondaki heyecanı iyice arttıran bir dığer konuşmayı, komedyen ve yazaf Al Franken yapıyor. Piyasaya yeni çıkan ve Amerikan sağını ınceleyen "lies and the Lying Liars Who TeD Them" adlı çalışmasıyla en çok satan kitaplar listesinin üst sıralanna oturan Franken, "Gerçek kiüe inıha silahlan yalanlardır~ dıyor. Gecenin kapanış konuşması, ünlü film yönetmeni ve yazar Michael Mooredan geliyor. Geçen yılki Oscar töreninde konuşmasını tamamlamasına ftrsat verilmediğini, eğer verilseydi, herhangı birisini utandırdıysa üzgün olduğunu söyleyeceğini belirterek başlıyor konuşmasına. "Fakat beffi ki birisini, Bush'u utandırdım" dıyor. Dünyanın her yerinden insanı bir araya getırme gücüne sahip olan internetin nasıl mukemmel bir keşif olduğunu anlatıyor. Bu muhteşem buluşu, ticari holding medyasını baypas etmek için kullanmamız gerektiğinı söylüyor ve salondaki herkesten gelecek seçimlerde oy kullanmasını istiyor. "Oy verin ve çevrenizdekilere de verdirin. Çünkü ben inanryorum ki istersek ülkemizi geri alabfljriz" diyor. O gece salondaki hâkim duyguyu, Moore bu tek cümleyle özetliyor. Demokrasıye inanan her Amerikalı. 2004 Kasım'ında ülkesini kabadayılığın ve zorbalığın elınden geri almak istediğini söylüyor. kzulal@yahoo.com. Turhallı talihlinin anımsattıklan... ATINA Milli Piyango'nun yılbaşı çekilışinde büyük ikrarniye dörde bölümmüş. Talihlilerden biri Turhardaymış. Gazetelerden okuyorum, televizyonlardan izliyorum. tçimden "ADah gülerek harcamayı nasip etsin" dıyorum. Ancak sıra parayı almaya gelince, adamın bıleti "çaldırd^ı'" ortaya çıkıyor. Çaldırdı mı? Kaybettı mi? Yoksa milleti işletti mi?.. Bu noktada belleğim beni yıllar öncesine götürüyor... 1986'dan 1987'ye dönüldüğü yıl. Milli Pıyango ilk defa milyaı veriyor. O dönemde bir gazetenın özel haber servisinde çalışan iki kişiden biriyim. Hem de ne çalışma, eroinden silaha, rüşvetten yolsuzluğa ve teröre, kısaca akla gelen her işe, her uğursuzluğa balıklama atlıyoruz. Üzerirnizd-eki üç telsiz ile en az üç fotoğraf makinesi vücudurmxzun bir parçası haline gelmiş. 24 saat çalışıyonız. Telsizlerden (scanner) biri sürekli olarak siyaısı polis ile numaralı şifrelerini çözdüğümüz! MtTi tararken biri asayiş dahil polisin dığer birimleri ile itfaiyeye odaklanmı ş. Üçüncü telsiz ise aramızda haberleşmek için kullanılıyor. Bütün gazeteler ve ajanslar birbirlerini dinledikleri için, bizde de sözcükleri numaralandırarak haberleşiyoruz. Anlamıyorlar tabii. Ömeğin 14 (tamam), 17 (mülaki olalım) gibi yüzlerce sayı ile bu sayılann anlamlan olan kelimeler silsilesi bizim birçok işimize "özel haber" titri veriyor. Evimiz yo3c, ailemiz yok, yakırumız yok, yatacak biı yerimiz ^ ^ ^ _ ^ _ _ _ bile yok! Milyonlarca insan arasuıda, biz iki kişi kendi dünyamızda yaşıyoruz. Tek lüksüm, sabaha karşı finna uğrayıp sıcak ekmek ve poğaça alaraJc uğramadığım, uğrayamadığım evimin kapısının dışına asrrıak. Biliyorum ki, kızım kalkcınca bunlan bir güzel yer ve okuluna gider. Eh daha ne olsun! Yeni yıl «dönmüş, Milli Piyango çekilmiş... Tüm Türkiye çeyrek bilet talihlüerini merak ediyor. Milyar dörde bölünmüş ama talihliler ortada yok. Gece 21.30 sıralan, s<erviste bir taraftan telsiz dinleyıp, diğer taraftan ib_barlaxm geldiği "özel numaralar verilmiş'' telefondaki bilgileri alıp deöerlendiriyoruz. Telefon çalıyon, karşımdaki ses Milli Piyajıgo'nun kendı çeyrek biletine çıiktığını belirtip röportaj verebileceğini söylüyor. Adres, Kartal-So^anhlc, deliler gibi firlayıp adamla buluşuyorum. Gecenin lcaranlığında elinde bıletle beni karşılıyor. Evine götürüp ailesi iîe tanıştınyor. Herkes rmıtlulıaktan uçuyor. KonuşmaHar, fotoğraflar... Garanti olsun cliye, biletin numaralamnı rrıakro ile de çekiyorunrı. Ga_zeteye dönüp haberi gıriyoru_z. Sabaha karşı dönen gazeteyi sıcak sıcak alıp sağ üst manşetteki "özel" başlıklı haberimi •okuyorum. Bir gazeteci ıçın bundan dalha büyük mutluluk olur rmu? Sabah erkenden, talihJi ve ailesi ile soluğu KartaFdaki özel bir bankanın şubesinde ahyoruz. Banka ile daha önce konuşulmuş, çeşitli şubelerden toplanarak kuryelerle getirilen 1 milyar hazır edilmiş. Noter tamam, bilet tamam, bankanın diğer bazı müdürleri bile gelmiş. Pastalar ıkram ediyorlar. Banka yetkilileri kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek için ellerinden geleni yapıyor Sıra biletin verilip, çekin ahnmasına geliyor. Ardından talihliyi, zorlukla toplanan 1 milyar liralık paralann arasına gömüp onlarca fotoğrafıru çekeceğim. Geniş açıyı takıp banka müdürünün masasının üzerine konan sandalyenin üzerine çıkıyorum. Kadrajda müdür, talihli ve noter. Talihli elini cüzdanma atıyor, ben de denklanşöre asılıyonım. F-2'nin motoru nefes almadan çalışıyor. Cüzdan açılıyor, vizörden talihlinin elini izliyorum. El cüzdanı kanştınyor, kanştınyor, kanştınyor. Gözümü vizörden çekip talihliye bakıyorum. Herkes soran gözlerle ona bakıyor 1 "Biktimi kaybettim gafiba" diyerek olaya noktayı koyuyor. Odada çıt yok, kimse konuşmuyor. Talihli, ailesi, banka müdürleri, noter ve en tepede sandalyenin üzerinde bekleyen ben, şoktayız. Bir anda yirmiye yakın kişı odadan çıkarak arabalarla Soğanhk'a, talihlinin evine gidiyoruz. Noter, banka müdürleri, talihli ve bu defa olaydan haberdar sülalesi, evin altmı üstüne getiriyorlar. Bir evde aranacak ve aranmayacak neresi _ _ _ ^ varsa santim sanrim gözden geçiriliyor. Banka müdürleri ile noterin, el fenerlerini nereden bulduklannı bugün hâlâ düşünürüm. On makaraya yakın film tüketiyonım. Düşünün bir banka müdürü yatağın altına girerken noter duvarda asılı fotoğraflann arkalannı, diğer şube müdürü merdiven altını, delikli tuğlalann içını bile gözden geçiriyor. Bulamıyoruz tabii, telsizim tıkırdıyor. Şef "telefonla görüfeBm" anonsu yapıyor Kendisinı aradığımda, Milli Pıyango idaresi tarafindan kendisine çeyrek biletin KartaFa değıl, İskenderun tarafında çıktığı bilgisi geldiğini iletiyor. Sahtekâr talihliyi bir şekilde alıp gazeteye getiriyorum. O aşağıda şefle görüşürken makro ile çektiğim bilet bilgisayarda bılmem kaç kez büyütülüyor. Heyhat bilet sahte, adam numaralan matbaacı bir arkadaşına o kadar güzel değiştirtmiş ki, bilgisayar olmasa kesinlikle anlaşılmıyor. Bize saldırmak için fırsat kollayan diğer gazeteleri susturmak amacıyla zorunlu izne çıkanlıyorum. Dışanya ise işten çıkanldığım sızdınhyor. Bugün tele\izyonda Turhallıyı izlerken 16 yıl önce Kartallı sahtekâr aklıma geliyor. Ne yapalım, dünya dönüyor, döndükçe de böyle insanlar ohnaya devam edecek... murilemıa otenet.gr - MURAT İLEM Manila J da Uluslar YürüyüşüFiüpinler'in başkenti Manila, dün renkü bir gösterrve sahne oldu. Manila'da, ocak avının son haftasında düzenlenecek olan Doğu Asya ve I atin Amerika tşbüüği kaülanlann üzerindeld ilginç maskelerle köstümler dikkat çekti. tşbüüği Fonımu'na yaklaşık 32 Latin Amerika ve Doğu Asya ülkesinin katılması beklenhor. Forumda iki kıta ülkeleri arasmdaki ekonomik işbirligi olanaklan da araştmlacak. (Fotoğraf: AP) Türk'ün tek dostu Türk'türAmsterdam'ın merkezindekı Dam Meydanı civarında Türklere ait bir kafede arkadaşlarla sohbet ediyoruz, içenye yaşlı bir amca giriyor. Aynı Türkiye'nın köylennde rastlayabileceğimiz bir amca. sırtında heybe. elinde de bir kerpeten. - Selamün aleyküm... - Vay aleykümselam amca, buyur. - Yeğenim burasi Türklerin mi ? - Evet, nooldu amca? - Diş çektirmek isteyen var mı?.. -!? - Ben diş çekiyorum, burada dişi ağnyan var mi? Anlamadım ne demek istediğini, üsteledim... - Ne dişi amca, ne diyosun?.. gibi sorular sordum. - Evladun laftan anlamıyon mu, ben dişçiyim, diş çekiyom... - Sen şimdi elinde kerpeten cıddı ciddi diş mı çekıyorsun?... - Hee, diş çekiyom. - Peki hiç diş çektiren var mı, daha önce çektin mi? - Çekmesem burada işim ne... - 1yi de amca burası Amsterdam'ın merkezi. Ben anlamadım bu işı. Hem burası gelişmiş bir ülke, — herkesin ev doktoru var. diş doktoru NUT, düzenli kontrolleri var. - Ula oğlum benim işim gücüm \ur, lafa tutma. Dişi ağnyan \arsa çekem de gidem. Daha uğrayacagim bir sürü yer \ur. Bu benim babadan mesleğım, ben Hatayhyım, yıllarca Hatay'da dişçilik yaptûn. Simdi burada devam ediyom. Daha demin kahvede üç gişinin dişini çektim. buraya geldim. Neye uğradığımı şaşırdım. hem de Hollanda'ya yeni yerleştiğim zamanlar, buralara özgü her bir şeyleri idealize ettiğim yıllar. Kaderimi görüyor musunuz ki bu amca gelip de bütün ideallerimi, kafamda yarattığım A\Tupa imajini yerle bir etti. Bu olay yaşadığım ilk travmalardan biriydi, çok şaşu-dım ve yıllarca AMSTERDAM unutamadım. Aslen Sıvaslı olduğumdan dolayı bir bsım şeyleri bilmiyor değildim. Örneğin bızlerde daha çok berber dükkânlannda bu işin yapıldıgını, köyden dişi ağndığı için gelen yakınlanmızı bu berberlere götürüp dişlerini çektirdiğimizi hahrlıyorum. Ama bu olayın gelip de bir karabasan gibi beni Amsterdam'da bulabileceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. Nice >'ükseköğrenimli yabancı buralarda diplomalan tanuımadığı içın mesleklerini yapamaz ve gereksiz işlerde çalışırken bu Hataylı amcanm babadan katma dıplomasız mesleğini buralarda sürdürebıleceğinı, bir sürü de müştensinın olabileceğini hiç mi hiç akıl edemezdim. Diyelim ki bu amcanuıki baba mesleği, elinden baska bir şey gelmemekte. Peki müşteri grubuna, hedef kitlesine ne demeli?.. Kırk yıldır A\Tupa'da yaşayan insanlannev doktorlannın olması. diş doktorlannın olmasına rağmen bu yollarla işlerini, —^—^^— sağlık problemlerini çözmeye çalışıyor ohnalanna ne demeli?.. Yoksa "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" mu demeli. Bir ara düşündüm, belki de buradaki oturumlu yurttaşlaıımız değil de kendinı "turist" diye adlandıran, illegal yaşayıp çahşan ınsanlanmız için bir çözümdür diye. Onu da soramadım. o kadar şaşırmıştim ki. Sorsam da sanınm amca da bilemezdi. Ee tabii diş çekerken Hollandalı dişçıler gibi oturma ızni, vergi numarası, adres soruyor değildi ya. Bu dişçi amca, kaçaklar için bir çözümse eğer, burada başka bir gerçek ortaya çıkmaktaydı: İllegallerin yaşadığı koşullar. Türkıye'den kısa süreli de olsa turistik amaçlı gelmek isteyen hali vaktı yerinde, yazar, çizer. Y:\KUP K4RAHAN okumuş \azmış birçok insan \ize engeline takılırken bu Karamanlı, Konyalı, Sıvaslı hemşenlerim tarladaki işlerini, çiftçilığı bırakıp nasıl buralara kadar gelebilıyorlardi?.. Ve de oturma, çalışma ızinleri olmadığı için hiçbir sigortalan, kalacak yerleri obnadan üç kuruş paralara buralarda hayat tüketen bu insanlar nasıl olup da burada kalabiliyorlar, ıhbar olmadan yakalanıp geri gönderilmıyorlardı?.. İşsiz güçsüz, mesleksız bu insanlar. bulabtldikleri kaçak işlerde neredeyse kann tokluğuna çahşıp yaşamak durumundaydılar Hollanda'da bir ara konfeksıyon atölyelerınde çok yoğun kaçak işçı çalışrınlıyordu. Bu sektör çeşitli düzenlemelerle Hollanda'dan, ışgücünün daha ucuz olduğu ülkelere taşınarak sorun çözüldü. Orneğin Türkiye'ye buradan Hollandalılann v e Türklerin sahibı olduğu bir sürü firma taşındı. Çünkü Türkiye'deki insan emeği buralarda kaçak çalışan ınsana göre bile çok çok düşük. İşlerin en masraflı, en ağır kısmı şimdı Türkiye benzeri ülkelerde yapılıyor ve Avrupa'ya bitmiş olarak taşıruyor. Hollanda. çiçekçılikten ciddi gelir elde ediyor. Bu sektörde çalışanlann birçoğu illegallerle yabancılar. Yabancı denince de Türkler elbette 1. sırada. Paranoyaya biraz daha ilerletecek olursak Hollanda'nın sigortasız, güvencesiz ucuz işgücü çalıştırdığı ortaya çıkıyor. Ciddi bir araştırma yaparsanız 20 yılı aşkm süredir buralarda kaçak çalışan, yaşayan ınsanlararastlarsınız.Sistemin en ince aynntısına kadar düşünüldüğü, her tür demokratik hakkın olduğu, herkese. her şeye hoşgörü gösterildiği söylenen bir Avrupa ülkesinin bir başka yüzü de bu olsa gerek. Çaresiz durumda olan. başka seçenekleri kalmadığı içuı buralara gelip kölelik eden bu ınsanlan vergisiz, sigortasız, hiçbir emeklihk ve yasal hakkı olmadan çalıştırmak... karahanci wanadoo.nl Parmak iziyle ABD! ABD, 5 Ocak günü yeni güvenlik önlemlerini uygulamaya başlıyordu. Ülkeye giren her yabancınm parmak izi almacak ve resmi çekilecekti. Tesadüfen ben Amerika'ya o gün dönüyordum. Uçak sabah 5'te kalktı; tstanbul'dan Frankfurt'a, oradan da Houston'a uçtum. 12 saat yolculuktan sonra uçaktan uımek harika bir histi. bir yandan da gümrükten geçmen ın nasıl olacağını merak ediyordum. Noel ve yılbaşı tatılinin dönüşü olduğu için kor kunç sıralar vardı... Amerikan vatandaşlan içın bir sıra, yabancılar için bir sıra. Her beş dakikada bir, bir kadın sesi, "GüvenHk alarmırmz turuncu renktedir. Lütfen güventiği sağlamakta bize yardımcı olunuz. Bırakılmış bir çanta v e> a tuhaf görünen bir hareket görürseniz, lütfen en yakın görevirye bildiriniz. Yardımınız için teşekkürler." Sıra ılerledikçe tabelalan fark ettim, "Amerika'ya hoş geldiniz! Önce sol elinizin işaret parmağmı basünn. Sonra sağ elinizin işaret parmağını basünn. Kameraya bakûı" diyerek yeni ışlem tarif edılıyordu. Kuyrukta beklemek ise bir işkenceydi. Tam 3 saat ayakta bekledik. Çevremde hemen her ülkeden insan vardı. Görevliler kargaşaya rağmen güleryüzlüydü. Görevlilerden biri olan sanşın- mavi gözlü bir Amerikalı kadın herkesin bitkin ve bezmiş ifadelerinden etkilenmiş olmalı ki, tath tatlı gülümseyerek "Amerika'\ r a hoş gekUniz" dedi. Arkamda duran tngiliz bey şikâyetçiydi. Hanım. "Tatil olduğu için böjie bir akuı var efendim" diye bilgilendirdi. Konu parmak izi aunaya gelince hanım, "ŞimdiHk sadece bazı ülkeler bu işlemden BARIŞ geçhor, çünkü GİJNERSEL işlem daha yeni olduğu için TEKSAS herkesi almaya çahşsalar işlemler daha da uzun sürer" dedi ve hemen ekledi: "Ama yakında herkesin parmak izleri ve resmi almacak. Amerikahlardan da annacak. Mesela ben ülkeden çıküğunda, girerken ajıu şejleriyapacağım.'* Sıradakı herkes tebessüm etti, kimse inanmadı. Görevlilerden biri Latin aksanlı bir hanımdı. İnsanlan sıralara yönlendiren kısa boylu şişmanca beye "Muhammed! Baksana!" diye bağırdı. Güvenlik görevlilerinden binnin adının Muhammed olması hoşuma gittı doğrusu. Sıra bana yaklaştıkça, Latin aksanlı hanım gülerek "İsterseniz saçmızı tarayın, resmmizi çekecekler" dedi. Gerçekten de daha olumlu bir ortam yaratmak için uğraşıyorlardı. Sıra bana gelince görevii memur nerede okuduğumu sordu, Texas A&M deyince, "A, niye oraya gidhorsun ki? Ben Houston İ nrversitesi'nde okudum. Biz rakjbizdir" dedi. "Mezun okluktan sonra burada mı iş bulacaksın?" diye sordu. u SannuyorumT> dedim. "Peki ya rüyalannın erkeğini Teksas'ta bulursan?" dedi, hınzırca gülümsedi. Ben de biraz şaşınp gülümsedim. "Daha bulamadın mı?" diye sordu. "Hayır" dedim. "Belki şimdi buldun da farkında değüsin!" dedi. Parmak izlerimi aldı, dijital makineyle resmımi çektı. Latin aksanlı hanım öbür taraftan resmime bakarak "Süper çıktnuz!" dedi. Rakip okul mezunu memur ise "Texas A&M eğlence okuludur, aman dikkat et kendmi dağıtma!" dedi. Böyle ilginç bir karşılanmadan sonra havahmanından çıkabildim. bgunersel2(g hotmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear