22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SATFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2003 PAZAR OIAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL HDII Bir Yanlış Gidiş! Çok hızlı, çok hızlı gidiyor her şey. Olup bitenle- ri. bir de olup bitecekleri yorumlamaya kalkma- dan, bir de bakıyoruz yenileri, daha önemlileri kar- şjmızda... Birileri durmuyor. Birileri sürekli sorun çıkanyor! Öğütler, anımsatmalar, uyanlar boşa mı gidiyor? "O biril&rinin başına gelecek var" deyip geçmek, bel- kien iyisL.Arnagönülistemiyortoplumdayenika- rışıklıklarolmasını... Kımi okurlanm diyor ki, "Sen bu insanlara yol gös- teriyorsun, onlan uçurumlara düşmekten koruma- ya çaJ/şıyorsun, böyle yapmayın etmeyin.. madem ki değiştik diyoriar.. bu sözlerini gerçek kılsınlar..." Ama onlann ıslah olacaklan yok! Köşe yazarlığımın ilk günlerinden bu yana, da- ha otuz yaşlanndan, kırk, elli, altmış, yetmiş yaş- lannda, yazarolarak kendi açımdan gereken uya- rıları yaptım. İlk yazılanmdan birinde "tek sesli"\\- ğin kötülüğünü belirtiyordum. DP iktidan, Vatan Cephesi diye bir uyduruk cephe açmış, radyoda her akşam ölü-diri yurttaşlarının adlannı okuyor, kendini yıkılmaz sanıyordu. Ben de, benim gibi dü- şünenler de boyuna, tek sesliliğin, kendini en güç- lü, en haklı sanmanın yanılgısını belirtiyorduk. Son kırk yılın muhasebesini çıkartmak istemem. Alırlar kitapları okurlar. Gazete koleksiyonlanna bir göz atariar... Kendini kaybetmiş, birseçimde üs- tün çıkmanın aldatıcı coşkusuyla ülkenin dayandı- ğı temelleri yıkmaya kalkmış olanlann kafalannı hangi kayayaçarptığını görürler... Asker sesini yükseltti: AKP'nin, uyum paketine bazı sakıncalı maddeleri desokmasınakarşı... Te- rörle Mücadele Yasası'ndaki 8. maddenin kaldınl- ması... Genel Kurmay Ikinci Başkanı açıkça bildir- di! Bu madde kaldırılırsa terörle savaşımızda güç- süzlük olur. Ülkede hâlâ yol kesen, asker öldüren, binlerce çeteci var. Bir inatlaşma mı? "Pakette karartıyız. MGK karaıian bir tavsiyedir. Biz yolumuzdan şaşmayız" diye direnmek, Konu- kevi'ndetesettürdefileleri yapmateşebbüsü, yan- daşlannı önemli görevlerin başına "vekil" adıyla atamayı sürdürmek, apartman dairelerinde ibadet- haneler açmayı yasallaştırmak ve daha nice çağ- dışı işleri gündeme getirmek bir şaşkınlık değilse, laik cumhuriyete karşı bir tutum değil midir? Hepimiz Avrupa Birliği'ne girmekten yanayız. Kendi istencimizle, onurumuzla... Ama Avrupa, da- ha düne dek demirperde gerisinde saydığı ülkele- ri kucaklıyor, amaTürkiye'ye sırt çeviriyor! AB üye- si olmak tek yol mu, tek çare mi? AB'siz bir bağım- sız ülke olarak yaşamak olanaksız mı? Bir hızlanma, bir koşturma, birtelaş, bir inatlaş- ma var! Biz gazeteciler, yazarlar, bu karmaşa için- deyansız kalamayız elbet. Birfildişi kulenin içinde yaşamıyoruz ki!.. Güzel, huzuriu, banş, sevgi, ahenk dolu bir ortamda yaşayıp, yazmak!.. Ama olmuyor işte, olmuyor! Kaç yaşına gelmiş olsak da, bu ül- kenin, bu toplumun bireyleriyiz. Uyarmak, anımsat- mak, yanlışı göstermek... Bıksak da usansak da... DündenBugüne Üniversitelerimiz Siyasal yöneticilerin seçiminde hiç eğitim görmeyenlerin bile oylanna saygı duyulurken yıllarca üniversite öğretim üyeliği görevini sürdürenlerin yaptığı seçime saygı duyulmayıp, siz bilemezsiniz, denerek rektör seçimleri, ülkemizi bugünkü dunıma getiren sözde politikacılann öngörülerine bırakılmaktadır. Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Y aygın olarak kulla- nılan "ûnhersite" deyimi, Latince, bir araya gelmek, bir- liktelik oluşturmak anlamına gelen "Universus" söz- cüğünden türemiştir. On birinci yüzyılda, Bologna'da hukuk öğ- renimi yapmak için bir araya ge- len öğrencilerin ilk "üniversite''yi laırdukJan bilinmektedir. Daha sonraki yıllarda başta Padua, Pa- ris, Heidelberg, Montpellier, Ox- ford, Cambridge, Salamanca, Se- ville üniversiteleri olmak üzere pek çok bilim yuvası birbirini iz- lemiş ve dönemlerinin A\Tupa'sı- nın bağnaz, baskıcı kilise orta- mında insanlığa ışık tutan aydın- lanma odaklarını oluşturmuşlar- dır. Osmanlı döneminde ülkemiz yönericileri yüzyıllar boyunca bi- limsel gelişmeler ve bilimsel eği- timin önemini kavrayamadıkla- rından uygulanan medrese eğiti- tniyle yetinilmiş ve ancak son dö- nemde bıçim olarak Avrupa ben- zeri eğitim kurumlan açılmaya başlanmıştır. Daha "KıırtiıhışSa- vaşı" başlannda eğitim konulan- na önem veren ve çok geçmeden laik eğitim düzenını ulusallaştı- ran Mustafa KemaL, cumhuriye- timizin onuncu yılında ilk ve or- taokullarda laik eğitim gören genç- lerimizin çağdaş yüksek eğitimi- ni sağlamak amacıyla Darülfü- nun'u, 31 Temmuz 1933 'te çıkan yasadaki deyimle, "DarüUünun Mülgadır" diyerek kapatmış ve "tstanbulÜniversitesi''ni kurmuş- tur. O yılların Almanya'sının yö- netiminden kaçan ünlü bilim adamlan yeni açılan üniversiteye davet edilerek, benim de eğitimi- mi yapmakla onurlandığım, bi- lim yuvasının temelleri atılmış- tır. Savaş yıllanmn bütün zorluk- lanna karşın öğrencflere ücretsiz baruıma, beslenme olanaklan sağ- lanmış, deviet adına okuyan halk çocuklan "cumhuriyetin kurtu- luş UkeJerTni yürekten benimse- yerek ülke sorunlannı çözecekye- tenekte a>dınlar olarak yetismiş- lerdir. Daha sonra kurulan "Anka- ra Üniversıtesi" de aynı ilkeler doğrultusunda eğitim vermiş, "Atatürkdevrimleri"ne bağlı genç kuşaklar yetiştirmiştir. DemokratParti'nin(DP) 1950 seçimlerinden başlayarak oluştur- duğu yönetimlerin "karşıdevrim- d" uygulamalanna ilk tepkiler de ülkemizin aydın yetiştiren kurum- lan olan üniversitelerimizden gel- miştir. Sorumsuz, demokrasi ku- rallanna aykın ve karşıdevrimci nitelikteki yönetim, günümüzde de cumhuriyetin güvencesi olan Tüık ordusu ve Türk gençliği tarafin- dan 27 Mayıs 1960 girişimiyle yönetimden uzaklaştırılmıştır. "Karşıdevrimci''lerin sindiği kı- sa süre sonunda yeniden oluşan yö- netimler, üniversite gençliğinin gücünü gidermek için, biı arada kaldıklan devlet yurtlannı kapat- mış, giderek irtica yuvalan'nda bannmaya zorlayarak yozlaşma- lanna neden olmuşlardır. Üniver- sitelerin bulunduğu illerde genç- lerin demokratik tepki toplantıla- n düzenledikleri meydanlar bile yönetimler tarafindan yok edil- miştir. Ülkemiz gibi her yöresinin aynı olanaklara erişemediği büyük bir coğrafyada ünh ersitelerin, uygar- hk tnerkezleri olan büyük iller ya- kınında, ulaşım kolayhgı olan eği- tim sitelerinde ohışturulmasıgere- kirken oy avcınğı ve gerici öziem- lerle Anadolu'nun uygarlıktan yoksun yörelerinde, üniversiteadıy- la, gözden uzak irtica odaklan oluşrurulmuş, buralardan, öm- ründe sanat etküıUkleri opera, ba- le,tiyatro.plaj bir yana, çağdaş kafa ^pısında bir öğretim üyesi bile görmeven. toplumdan kopuk, içine kapah, sözde üniversite dip- lomalı yobazlar üretibniştir. Böy- lece yozlaştınlan saf Anadolu ço- cuklan şartlandınlarak gençlik, siyasal amaçlara alet edilerek ça- tışmaya yönlendirilmiştir. Oysa üniversite eğitimi demek, sadece birtalom kitaplann ezberlenmesi ve gerçek dışı aktarma bilgilerin edinilmesi değil, doğadaki ger- çeklere uyan, aklın eleştirisinden geçirilerek kanıtlanabilen bilgi- lerin kazandınlmasıdır. Aynca ül- ke gereksinimi yerine seçmen is- tekleri gözetilerek açılan üniver- 'Okumak' Eylemini Saptıranlar... Dünyanm her yerinde, "okumak"ın anlamı "bilgilenmek, a> duılanmak, eğrtmek" sözcükleriyle açıklanır. Bizde, son yıllarda bir moda çıkti, okumak sözcüğü anlam kaymasına uğradı. Ömeğin, bir yerde deprem mı oldu, ilgili soruyor: "Bu depremi nasıl okıımanyız?* 1 Bir başkası, "Şimdi, Iraktaki son durumu okırvahm." Öbürü, "Amerika Savunma Bakanı'nın sözlerini ben şöyle okuyonım..." diyor. Söyler misiniz, bu söylemlenn okumakla ne ilgisi var? Bu tür söyleyiş biçimi bilinçli mi oldu, bilinçsiz mı? Araşnnlmalı. Gerçek anlamdaki 4 *okumak"tan uzaklaşma, uzaklaştırmadır bu. Amaç, o güzelim okumak sözcüğünün içini boşaltmak, sulandınnak mı? Okumak sözcüğü. kitapla birleşince yerinde anlam kazanıyor. Başka türlüsü okumanın canına okumaktır. Bizde, "okumuyoruz" sözü sık sık yinelenir. Nedenı irdelenmese de. Giderek, "okuma özürlü bir toplum olduğumuz" bile yüreklice dile getirilir. Orada kalınır. Kitap, gazete okuma alışkanlığunız yok ama başka türlü okumalara da bayılıyoruz. Birine kızdığunızda, ona gücümüz yetiyorsa, hemen meydan okuyoruz. Hariçten gazel okuyanlann sayısı da az değil. Ya bildiğini okuyanlar? Kitap okumadan uygarlaşmanın yolu henüz bulunmamıştır. Gerisi masal okumaktır. Nusret ERTÜRK Öğretmen, yozar siteler, yeterli nitelikte öğretim elemanı olmadığından, eğitim içe- riği yönünden de yetersiz kalarak kimsenin güvenip iş vennediği, sözde üniversite eğitimli, işsizler yığınının oluşmasına neden ol- muştur. Bugünlerde yine tartışma ko- nusu olan yüksek eğitimin, çağ- daş nitelikler taşıması için, ülke gerçeklerinin öncelikle gözetil- mesi, firsat eşitliğinin sağlanma- sı ve eğer yurdumuzun geri kal- mış yörelerindeki üniversiteler korunacak ve yenileri kurulacak- sa, bunlann, oralara a>dınlık, çağ- daş düşünce ve uygarlık örneği olacak çağdaş kurumlar olmala- n sağlanmalıdır. Ülke gerçekleri- ni gözetmeden, sadece yasalan değiştirmekle amaca ulaşılama- yacağını kavrayamayan yönetim- lerin başanlı olması beklenemez. Üniversitelerde siyasal gücün denetimini etkinleştiren ve YÖK Yasası olarak bilinen yasanın üni- versite özgürlüğünü kısıtladığı- nın açık kanıtı, yöneticilerin se- çiminin öğretim üyelerine bu"a- kılmamasıdır. Siyasal yöneticile- rin seçiminde hiç eğitim görme- yenlerin bile oylanna saygı du- yulurken, yıllarca üniversite öğ- retim üyeliği görevini sürdüren- lerin yaptığı seçime saygı duyul- mayıp, siz bilemezsiniz, denerek rektör seçimleri, ülkemizi bugün- kü duruma getiren sözde politika- cılann öngörülerine bırakılmak- tadır. Uygulamalarda ülkemiz üni- versiteleri için Amerika üniver- sitelerini ömek almak da tümüy- le yanlıştır. Bütün geçmişi üç yüz yılı buknayan ve her yöresinde yaşam koşullan ve kültür yönün- den benzerlik bulunan ABD ile, bireyleri henüz tümüyle ümmet- likten yurttaşhğa geçemeyen, yurt- taşlık yasasının devlette uygula- nıp, üst düzey yöneticilerin bile ai- le yaşanüsında geçerli olmadığı ül- kemizin koşullanmn farklıhğını gözetmeden aülacak adımlar, mut- lak olarak, kargaşa, çatışma ve huzursuzluk kaynağı olacaktır. Politikacı geçinenlerin üniver- sitelerimiz konusunda yapacağı tek doğnı davTanışın, üniversite- lere yönetimsel ve ekonomik öz- gürlük sağlayacak yasalann üni- versitelerce hazırlanmasuıa yar- dımcı olmak ve bu yasalan yan- sız olarak uygulamak olduğuna inanıyorum. PENCERE Parayla Satın Alınamayacak Şeylen. Ankara'da otelin lobi- sinde Karikatüristler Der- neği Başkanı Metin Pe- ker'le kahvelerimizi içi- yoniz, yaşlıca ve şişko bir adam yanaştı... - Oturabilir miyim? Ne dersiniz? - BuyrunL Olur mu canım, iki ki- şinin arasına girilir mi?.. Ne münasebetsizlik, diye düşünürken adam Cum- huriyet'ten söz açıyor, be- ni övüyor, ülkenin halin- den yakınıyor... Eee... Sonra?.. Baklayı ağzından çıkar- dı adam, parası yokmuş, otel lobisinde kendisine yardım edecek biriyle bu- luşacakmış, ama, kurta- ncısı gelmemiş... - Siz, ne olur, bir yardım yapın!.. Gözlerine baktım... Gülümsedim... Üçkâğrtçı olduğunu an- ladığımı kurt gibi sezinle- di, başını eğdi: - Lütfedin... Siz olsanız ne yapardı- nız?.. Bir daha baktım ada- ma, kerata kendisini ilik- lerine dek anlayıp basit tezgâhını kavradığımı tam anlamında algılamıştı, ama, ikimizin arasındaki oyun sürüyordu... Üçsaniye.. Beş saniye.. Elimi cebime attım, bu tür bir ilişkide okkalı sa- yılabilecek bir banknotu elinetutuşturdum... Şişman bedeninden beklenmeyecek bir hız- la, kaçargibi uzaklaştı... • Insan ilişkileri kimi za- man paraya indirgenir, ama, ne olursa olsun, ki- şi ne denli küçülürse kü- çülsün, ne ölçüde aşağı- laştığını anlarsa anlasın, yine de insani boyut yok olmaz... Kimi zaman da gazete köşelerinde biryazı oku- rum... Neden yazıldığı belli- dir... Içim acır... İş takibi ile haber taki- bi arasındaki farkı kaldı- ran kalemlerin çogaldığı bir süreç yaşıyoruz, dü- rüstlüğünü yitirmiş, say- gınlığı kaybolmuş, benli- ğini paraya satmış gaze- tecinin yazısından akan zavallılığın kumazlığı otuz iki dişiyle sırıtırken ne dü- şünülür?.. Hey Allahım... Insan kendisini bunca küçültecek kurnazlığın tezgâhında amacına ulaş- sa bile ne yazar?.. Neyazmaz?.. • Fıkrayı biraz değiştire- rek aktarayım; Napol- yon'a sormuşlar: - Savaş neyle kazanı- hr?.. Yanıtlamış: - Üçşeyle... - Nedir onlar?.. Imparator elini kruva- ze kaputunun yakasın- dan içeri sokup malum pozunu alarak demiş ki: - Para, para, para... Savaş parayla mı ka- zanılır?.. Bilemem, ama, parayla kazanılamayacak şeyler vardır... Nedir onlar?.. Saygınlık.. Onur. Doğruluk.. Güven.. Gazetenin, gazetecili- ğin, gazetecinin üstün- den bir kez bu erdemler uçup gitti mi, Karun'un hazineleri bile onlan sa- tın almayayetmez... Shubuo. Vahşi batının tercihi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear