22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 MAYIS 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 trit I edecek! Etektrorak posta: derazsom«cumhuriy«tcorn.tr Tefe CL212.512 05 05 NkK ÖJtMîî 44 •? - Emekli aylıklan yerinde sayıyormuş... "Hükümet. mehter takımı gibi vürûvor da onun jdn!" TahPikSakarya Müftüsü Ahmet Şark, kadınlann vücut hatlannı ortaya çıkaran giysilerle erkekleri tahrik ettiğini öne sürüp, tesettüre girmeleri gerektiğini söylüyor... Tahrik bahane, amaç tesettür... Müftüye öneri; çağdaş giysili kadınlardan tahrik oluyorsa sokakta yürürken etrafmı kolaçan edeceğine önüne baksın! Gözyaşı Elektronik postadan bir ileti geidi... Sekiz yaşındaki Başak, Türkiye, Avrupa Biriiği'ne niye giremiyor diye ağlıyormuş... 9 Mayısta okulda Avrupa Biıiiği Günü kutlanmış... Küçük kız iyice mahzunlaşmış... Avrupa Biriiği bayrağını görünce ağlıyormuş... Annesi de "Kızımı ağlatmayın" diye yakanyormuş... Şaka değil, gerçek... Böyiesine dramatik iletinin sonuna "çocuklanmız aglamamalı" diyerek küçük kızın okulunun adını da yazmışlar European School! E skilerin deyimi ile nevi şahsına münhasır, yani kendine özgü bir gazetecidir Musa Ağacık... En olmadık yerde en olmadık so- ruları sorar; kimsenin aklına gelmeyen so- rulan yöneltir... Soaılanyla karşısındakinı şaşırtır, duy- gulandınr, kızdınr, güldürür... Hiç kâğıt kalem kullanmaz; teybini uzatır... Mu- sa'nın asası gibi bizim Musa'nın sembolü de teybi- dir... Şimdi de kitaplı olmuş! Çınar Yayınlan'ndan çı- kan "Musa'dan Beri" kitabında kendisini şöyle tanı- tıyor: "Ben Musa Ağacık. Astrofizikçi Cari Sagan'ın dediği gibi; su, kalsiyum ve organik maddelerin bile- şiğiyim. Yunusça söylersek; ete kemiğe büründüm, Musa diye göründüm." Sözü Musa'ya bırakalım: "Süleyman Demirele yasaklı olduğu 1987 yılının yazında ve referandum öncesi Tuzla'daki evinde sor- dum: - Sayın Demirel, meydanlarda dile getırdiğiniz 'Ya- Musa saksız Türkiye' ve 'Konuşan Türkiye' sözleriniz ger- çek mi, yoksa reklam mı? - Musa kardeşim, tabii ki gerçektir, reklam olur mu? - Sayın Demirel, televizyonda bir deterjan reklamı var, bildiğiniz gibi... - Ne varmış televizyon reklamında? - Efendim, deterjan reklamında bir kaşık deterja- nın dağ gibi bulaşığı yıkadığı iddia edilmekte. Yapı- lan tahlilde deterjanın ancak bulaşığın onda birini yı- kadığı ortaya çıkmış. Bu durumda söylediklerinizin yüzde kaçı doğru acaba Sayın Demirel? - Hepsi doğru kardeşim. - Peki yann kazara, pardon tekrar iktidara gelirse- niz, bunları gerçekleştireceğinize dairteminatınız ne- dir? - Teminat benim kardeşim. - Ama ben sizi tanıyorum Sayın Demirel. - Nerden tanışıyoruz kardeşim? - Başbakanlık yaptığınız ülkede ben vatandaştım Sayın Demirel. Oradan tanışıyoruz. Demirel, bunun üzerine deri koltuğundan ayağa kalkarak elimi tuttu ve beni kapıya doğru itercesine noktayı koydu: - Sevgili Musa kardeşim, bu mübarek cuma günü randevu almadan gelmişsiniz; ama ben yine sizinle konuşuyorum. Haydi güle güle kardeşim." Bu kez Demirel iktidarda ve bir toplantıda Musa'yı görünce erken davranıp soru sırasını alıyor - Teybin yanında mı Musa? - Evet Sayın Demirel. - Pili var mı? - Var efendim. - Çalışıyor mu? - Hükümetin pilinden daha iyi çalışıyor! SESSÎZ SEDASIZ (!) Yüksek Yerilim Hattı ordincutku •; yahoo.com Göz doktoruna gidin gözünüz gönlünüz açılsın! Grekoromen düşünceler içindeyken... "Grekoromen düşünceler"e dalmış Nevzat Tekin: "Filozof azapta gerek, sözünü Genco Erkal'ın tek kişilik oyunu Yalınayak Sokrates'te duymuştum yıllar önce. 18 ya da 19yaşında idim... Domatesler güneşte kızarır diyen başka bir cümle ile desteklerdi beynim her geçen gün bu filozofun azapta olma halini. Acılar olgunlaştınrdı insanı. Insanın köşeye sıkışanı, kendi kalitesini bulduğu çözüm önerileri ile ortaya koyuyordu yani! Spekülatrf felsefe idi ilk zamanlar yaptıkları, azap, beynin çözüm bulma zorunluluğunun fitilini ateşleyen bir durumdu galiba! Doğruya ulaşmak için illa azap mı çekmek gerekiyor? Aklının ve beyninin sınırlarını biliyor musun? Kim çizmiş bu sınırları? Nerede 'dur' diyor insan kendine? özgür düşünebilme yeteneğinin neden bu kadar çok düşmanı var?" Akif Kökçe: "Zorunlu eğitim kapsamında çocuklarını okula göndermeyen velilere hapis cezası yerine 184 mil- yon liralık para cezası verilecek... Çocuğunu okul yerine işe gönderen- ler için, çocuğun iki günlük kâğıt mendil satışının hasılatı." ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kelkit Boyu Dayanışma... Davetiyenin kapağında Taş- han'ı görünce. 1990'lardakı bir Tokat etkinliğimi/i anımsadım... Bölgedeki köylerden, kasaba- lardan, hatta Tokat'ın kendi ıçin- deki "eski evlerden sökülerek" getirilen asırlık kapılar, ahşap ta- van göbekleri. süslemeli dolap kapaklan, pencere kepenklen... Taşhan'ın avlusunda istif edilmış, "müşterüerini" bekliyordu... Sorduğumuzda ise bu tarih ve kûltür talanına alıcı olanlann "ls- tanbullu antikacılar" olduğunu öğrendık... Modern evlenni "Anadohı dekonı'Vla bezemek isteyen "küttür yoksunu sosyete- ye"sauyorlar... Dönemin Kültür Bakanlığı nıma veYaşatmaHavzalan" pro- jelerine şimdi "KeBdtPiatfonmT daekleniyor... Kaynağını Kelkit üçesınden al- dığı için bu adı taşıyan ırmağımı- zm tarih boyunca bereketli ve uy- garlık yûklü bir yaşam yarattığı kültür havzasını bütünüyle koru- mayı ve geliştirmeyi hedefleyen platform, TokatVaKKği'nin ev sa- hipliğindeki kuruluş toplantısını 1İ-14 Mayıs 2003 günlerinde ger- çekleştırdi. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in de katılarak des- teklediği etkinliklerde. "kamu, yerel, sivilve özeF tüm kesimlerın onayıyla "Kelldt Platformu Ku- ruluş Protokolü* de hep birlikte Taşhan'da pazarlanan Tokat kapüaru.. Arnk, "Kelkit \alilei", bu talana elbirligiyk engel olacaklar. Müsteşan Prof. Dr. Emre Kon- garvaliliklere hemen bir genelge çıkartarak, bit pazarlanndaki ta- rihi ev parçalannın da "eskieser" olduklannı anımsattı ve bu hır- sızlıgın önüne geçilerek, mimari tahribatın durdurulmasını istedi. Ne var ki "eski eser kacakçıh- ğı" denince sadece sikkeler, al- tın-gümüş kaplar. heykelcikler gibi "taşnur" kültür varhklan an- laşüdığuıdan, yaşanmışlık tarihi- mizin yarahcılığını belgeleyen "taşınmaz kültür varhklannuT bu şekilde parçalanarak yok edil- melerine kimse aldırmıyor... Kongar'ın genelgesi de hâlâ yü- rürlükte ama "yurütene" rastlan- mıyor... Çözüm 'Havza'da- Taşhan'daki bu yürek burkan görüntüye karşı gündeme gelen •'kesin çözöm" ise tarihi ve doğal mirasın korunmasında artık •'havza" boyutunda örgütlenme- nınönemioldu... Belli bir kültür ve çevre bölge- sındeki tüm tarihsel değerler ile bunlan sarmalayan doğal coğraf- yaya karşı ortak sorumluluklan olan tüm kurum ve kuruluşlann, "yöreselbirişbirJiği" sürecine gir- meleri, her açıdan kaçınılmaz bir zorunluluktu... tşte bu yeni arayışı yurdun farklı bölgelerinde yaşama geçir- mek üzere harekete geçen ÇE- KÜL'ün, geçen yülarda Akdeniz bölgesindeki Akseki-fbradı ile EgeBölgesi'ndekı Tire-Odemiş- Rrgi yörelerinde başlattığı "Ko- imzalandı... Çagrrya koşanlar Tokat'taki buluşmaya seslenen Kelkit Irmağı özetle diyor ki: "Havzamın yaşam kaynaklan tehGkede; tarihi yok ohryor; bin- yıüardır süren çabam harcanıyor; gelecek kararryor- Arnk davra- nın ve beni topariaym_.~ Kelkit'in çağnsına; u Bundan böyle doğa ve kültürte vanzJ' di- yerek bir araya gelenler arasında; aynı havzayı paylaşan Erzincan. Giresun, Gümüşhane, Srvas ve Tokat illerinin valileri; Srvas Cumhuriyet Üniversitesi ile To- kat Gaziosmanpaşa l orversite- si'nin rektörlen: aynı 5 ilin 15 il- çe belediyesi ile çok sayıda belde belediyelerinin başkanlan ve ÇE- KÜL'ün bölgedeki temsilcileriy- le diğer sivil toplum kuruluşlan var... Kuruluş Protokolü'nün "kap- sam" maddesinde şunlar \-urgu- lanıyor: "Bölgedeki kültür ve do- ğavariıklannm bozulmadan gele- ceknesilkre ulaşnnlması için hav- za boyutundaki tüm sorumlular, üzerkrine düşen görevi birbirkri- ni destekleyerek yerine ^tirecek- ler_" Demek ki artık Taşhan'ın avlu- sunda da eski evlerden sökülen parçalann yerini işte bu dayanış- mamn umudu ve coşkusu ala- cak... Dansı diğer u havzalanmızm başma." Oekinci^ cumhuriyet.com.tr KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicaka turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl H A R B İ SEMİH POROY semihporoyn yahoo.com AJ'OO iAA?.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BÎLGİN TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 18 Mavıs ARAPLAR'IN IAWRENC£'I L İSSS 'TE BUGÜN, rHOMAS EOU/AfZD LAIMtENCE, 6GÇffU>iĞİ B/f? MOTOSİKLer tCAZASI SOA/UOJ 4-? YAŞtNOA ÖLDÜ. 131+ - İ918 Y/LLA Rl Af&SINOA, ORJBPO&JPA ARKEOLC&ıtt AGAÇr/IZMAt-AR >W&W ea seeüvEHCî İNGÎUZ,ZDÖHYA SAVAŞI BAŞLAYIUCA,ARAP~ LAH'I OSMAMU DEVLerİ'ME K4eŞ< AyAKUlUPteMA İŞİUİ ÇErEL££LE, HlOU DEMilZyot-UAtA, OSAMNU BfGUKL£eİA/E VB KAJ&UZM-CA AYAKLAA/MADA ÇOK ÖKJEMU BHZ &DL. OYAJAMffH. A8APLA& 'lAJ OSMAULl E6EME*Jt/Ğftib£H /IY/S/C - MASIftPAAT SOURA,"SHAWK AOIYLA İNGİU2. HA- vene&Npe ÇAL/?AA/ LAVVRSUCE, SU ARAPA "THE SB1/&J PTLCA/SZ OF * (BİUS,eLİ6İN YEDf rEMEL EPİK BİR K/T»P YAZA^tfTf. VA PANO DENtZ KAVUKÇUOĞLU 7am Blmlyonııı, Aınca../ Geçenlerde vapuıia Karaköy'den Kadıköy'e geçerken arka güvertede yanımda oturan 14-15 yaşlanndaki bir delikanlıyla konuşuyorum... Şiş- li doğumlu bir Istanbullu, fakat ilk kez gidiyormuş Kadıköy'e. Elinde bir dükkân adresi var. Bir ar- kadaşı vermiş. Bin bir çeşit bilgisayar oyunu sa- tılryormuş, o dükkânda, hem de çok ucuza... "Yı- kılıyor, amca..." diyor. (Burada bir parantez açıp oğlanın, 'yıkılıyor' derken 'çokiyi, çokgüzel, çok rağbette' demek istediğini söytemek istiyorum. Dükkânın yıkıldığı falan yok yani...) Bilgisayar oyunlannda ustaymış. Futboldada... "Hermaç- ta en az iki golüm var" diyor, "millet yıkılıyor..." (Gördüğünüz gibi bu 'yıkılıyor" sözcüğü iskam- bil oyunlanndaki 'joker' gibi bir şey, dilediğiniz gi- bi kullanabiliyorsunuz.) "Peki, okul nasıl gidiyor" diye soruyorum. Gözleri ışıldıyor. Sekiz yıllık il- köğretimi üç 'teşekkür1 , dört 'takdir' ile tamam- lamış. Lise yerieştirme sınavlannda yabancı dil- de eğitim veren beş liseye girme hakkı kazanmış. O okullardan birinin hazırlık sınrfına gidiyor. lleride ne olmak istediğini soruyorum, henüz bilmiyor. Aslında iyi bir futbolcu olup çok para ka- zanabilirmiş, ama ailesi pek istekli davranmıyor- muş. "Bakacağız.."diyor. Kibar, efendi birçocuk. Yakışıklı da. Fakat bir süredir kendine uygun bir sevgili bulmakta zorianıyormuş. Sınrftaki kız ar- kadaşlannın gözlerinin daha üst sınrflardaki oğ- lanlarda olmasından yakınıyor. Hak veriyorum çocuğa. O yaşlar bir erkek için gerçekten de en zor dönem. • • • Güneşli, pınl pırıl bir gün. "Marmara yeniden mavileşiyor sanki.." diyorum. Başını ters yöne çevirip Karadeniz yönüne doğru uzanan Boğaz'a bakıyor. Kuşkulanıyorum. "Neden o yöne doğ- ru bakıyorsun, oğlum" diye soruyorum. Bocalı- yor. Neden sonra, "Neresi Boğaz, neresi Mar- mara, bazen kanştmyorum.." diye yanıt veriyor, sıkılarak. "Yani sen Marmara Denizi'nin nerede olduğunu bilmiyor musun" diyorum. "Tam bil- miyooım, amca.." diyor. Inanılacak gibi değil, a- ma çocuğu sıkmamak için üstelemiyorum. Fa- kat aklıma da takılmış bir kez... Sözü döndürüp dolaştınp Istanbul'un en bilinen, daha doğrusu en bilinmesi gereken semtlerine getiriyorum... Şaşkınlığım büsbütün artıyor. Istanbul'da doğup büyümüş, sınıflannı teşekkürierie, takdirlerle geç- miş bir lise öğrencisi Bebek'in Etiler ile Levent arasında bir semt, Eminönü'nün Boğaziçi'nde bir iskele, Paşabahçe'nin ise yalnızca bir 'mar- ka' olduğunu söylüyor. Kime öfkeleneceğimi bilemiyorum? "Oğlum, siz hiç coğrafya dersi görmediniz mi" diye so- ruyorum. Görmüş, ama bunlar öğretilmiyormuş coğrafya dersinde, Norveç fiyortlannı, Afrika çöl- lerini, Asya'nın dağlarını öğrenmişler. 'Sosyal'i de çok iyiymiş aslında, hatta bir keresinde "sos- yalde yirmi üzerinden yirmıyaparak" Türkiye ça- pında dereceye bile girmiş. Ne diyeyim, "Aferin çocuğum.." diyorum, üç yani denizle çevrili ken- tinin denizlerini bilmeyip Norveç'in fiyortlannı bi- len delikanlıya. Bu çocuk hanl hanl bir yabancı dil öğreniyor. Derdini anlatabilecek kadar konu- şuyor da... Fakat karşısına Eminönü vapur iske- lesini soran bir turist çıkacak olsa, zavallıcığı Bey- koz'a gönderecek. • • • Bu çocuk bir "istisna" mı? Hayır. Bu çocuklar ne yazık ki çoğunlukta. Çünkü bizim 1980'li yıl- larda çarpıtılmış eğitim sistemimiz, ancak bu tür çocuklar yetiştiriyor. (A), (b), (c), (d) şıklı test so- rusu çocuklan bunlar. Eğitimin hedefi yalnızca "şıkkı doğru tutturmak" olunca, çocuklar da iş- te böyle oluyortar. Biz de "şıkkı doğru tutturan" çocuklara bakıp, "Gümbür gümbür bir kuşak geliyor!" diyoruz. Kendimizi aldatıyoruz. Yann 19 Mayıs. Gençlik ve Spor Bayramı he- pimize kutlu olsun. e-posta:dkavukcuoglu « superonline.com Faks: 0212-2346873 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Arşiv. U Bir peygam- ber... Trabzon ilinde bir yayla. 3/ Eti lezzetli bir balık... Bir cetvel türü. 4/ Işaret... Eski Mısır inanı- şında güneş tannsı. 5/Çe- likçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad... Dünyanın bü- tün denizlerine ya- yılmış bir yumuşak- ça cinsi. 6/ Eski dil- de üzerine yazı ya- zılmış kâğıda ya da 8 mektuba verilen ad. 9 IIKâğıtlan bir arada tutmaya yarar çengel... Zo- runlu gereksinme maddeleri için devletçe sapta- nan fiyat. 8/Gece denizde balıklann ya da kürek- lerin kımıldanışıyla oluşan panltı. 9/ Yemek dı- şında yenilen yaş ya da kuruyemiş gibi şeyler... Bahk yakalama aracı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dil devriminin ilk yıllannda "bilginler toplulu- ğu, akademi" anlamında kullamlan sözcük. 2/ Mantık... Hükümdar başlığı. 3/Püskürtü... Soluk borusu. 4/Radyum elementinin simgesi... Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan ver- gi. 5/ Sınav ya da yanşma yoluyla en iyileri seç- mek... Kuzu sesi. 6/Kimi balıklann iste kurutula- rak yapılan pastırması. II Uğraş... "Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın — değil" (Yunus Emre). 8/ Engel... Deriden sızan tuzlu sıvı. 9/Bir bankamn, sattığı menkul değerleri geri satm alma taahhüdü- ne verilen ad... Saz ya da kamıştan yapümış kulübe.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear